Herhangi bir toplumun, dünya insanlık âlemi içerisinde ki varlığını koruyabilmesi ve bu toplumun haklı ve meşru taleplerinin mücadelesini verip sürdürebilmesi, nihai olarak da özgürleşebilmesinin temel şartlarının başında bahse konu toplumun ecdatlarına ait topraklarda kalıcılığını, yerleşikliğini, dilini, kültürünü, milli ve manevi değerlerini sahiplenmesi ve ayrıca kendisine yetecek bir ekonomiye sahip olduğunu ortaya koymasıyla mümkün olmaktadır.
Bahsi geçen bu şartların tamamına veya önemli bir kısmına sahip olmak, o topluma millet olma özelliği kazandıracağı gibi, şayet isteniyorsa bağımsızlık ve devletleşme yolunda vereceği hak ve özgürlükler mücadelesine de uluslar arası arenada meşruiyet, ciddiyet ve bunlara bağlı olarak da önemli bir destek kazandıracağı bilinmektedir.
Yukarı da özet olarak belirtmeye çalıştığım ve tüm dünya tarafından kabul gören bu kriter ve gerçekliklere rağmen, toprakları sömürgeciler vasıtasıyla işgal edilmiş ve tüm insani hakları ayaklar altına alınmış Kürd halkı adına siyasi ve askeri bir mücadele içerisinde olduğunu iddia eden ve bu vesileyle Kürd halkından uzun yıllardır önemli destekler aldığı bilinen PKK hareketinin, dünyada genel kabul görmüş kriterleri yok sayarak yada dikkate almayarak ve kendine göre yeni ve uyduruk prensiplerle hareket ettiği bilinmektedir.
Oysa PKK’nin gerçek anlamda Kürdlerin temsilcisi ve onların gasp edilmiş hakları adına mücadele veren bir örgüt hüviyetine sahip olabilmesi için, aşağıda ki Kürdistani değerlerin tamamını ödünsüz olarak sahiplenip savunması gerekmektedir.
A ) Kürdistan coğrafyasının sömürgeci Türkiye, İran, Irak ve Suriye devletleri tarafından işgal edilmiş olduğunu kabullenmek, B ) Bahsi geçen bu sömürgeci devletlerin herhangi birisiyle işbirliği yapmadan Kürdistan’ın tüm parçalarında yaşayan Kürd halkının dinamiklerini örgütlemek, uluslar arası diplomasi ve siyaseti işleterek sömürgeci sistemleri zaafa uğratmak, C ) Geçmişte Kürdistan’ın işgalcilerine karşı mücadele vermiş olan Kürd liderlerinin ve Kürd savaşçılarının kişiliklerine, şahadetlerine ve emeklerine azami saygı göstermek, D ) Kürd dilini, Kürd kültürünü, Kürd tarihini ve Kürdün onurunu temsil eden başta Ala Rengin olmak üzere, tüm değerlerini tartışmasız sahiplenmek, E ) Kürdlerin atalarına ait olan Kürdistan coğrafyasın da, bağımsızlığı ve devletleşme hakkını her platformda militanca savunmaktır.
Ancak Yaklaşık 40 yıllık uzun bir geçmişe sahip olan ve ilk dönemlerde savunup sloganlaştırdığı sahte düşünceleriyle, Kürd halkından emsalsiz bir destek gören PKK hareketinin, Kürdler adına tutarlı bir çizgi izlemesi bir yana bu süreç içerisin de çizdiği zikzaklar ve girdiği U dönüşleriyle, Kürd halkını onuruyla ve layıkıyla temsil etmeyip, farklı zamanlar da Tahran, Ankara, Bağdat ve Şam yönetimleri ile girdiği ilişkiler ve işbirlikleriyle giderek Kürdlere telafisi mümkün olmayan zararlar verdiği bilinmektedir. Bununla da yetinmeyen PKK hareketi, kendi örgütlenmesi içerisinde ki namuslu, yurtsever ve kararlı unsurları ya tasfiye etmiş veya itibarsızlaştırarak, siyaset sahnesinin dışına atmış olduğu bilinen gerçekliklerdendir.
Kurulduğu ve siyasi arenaya çıkarıldığı dönemden günümüze kadar, PKK hareketinin uyguladığı benmerkezci siyaset tarzı, aklı selim Kürd yurtseverleri tarafından kabul görmediği gibi, uluslar arası ortamda da hiçbir şekilde sempatiyle karşılanmamış ve meşruiyet kazanmamıştır. Bütün bu bilinenlere karşılık, PKK hareketinin 40 yıllık tecrübesinden Kürd halkı adına elle tutulur bir kazanım söz konusu olmadığı halde, bu hareketin her seferinde Kürdlere yeni ve ağır bedeller ödeten ve Kürdleri her geçen gün yeni yeni macera, sefalet, sürgün ve mağduriyetlere maruz bırakan, şiddet esaslı siyasetinde ki ısrarının sebebi önemli bir inceleme ve sorgulamayı gerektiren konu olarak önümüzde durmaktadır.
Bütün bunlardan anlaşılacağı üzere bu hareketin ortaya çıkarılış nedeni ve kendisine biçilen misyonun; Kürd ulusal demokratik mücadelesini engellemek, rayından saptırmak ve bu haklı mücadeleyi meşruiyet çizgisinden uzaklaştırarak şiddet ve terör ortamında boğmaya yönelik olduğu anlaşılmaktadır. PKK hareketinin şimdiye kadar ortaya koymuş olduğu pratikle, ısrarlı olduğu ideolojik yapısıyla ve ilişkili olduğu çevrelerle birlikte değerlendirdiğimiz de, Kürdlerin mevcut sorunlarını çözmeye yönelik bir siyasi yapılanma olmadığı ve tam aksine ortaya koyduğu eylem tarzıyla, sömürgeci devletlerin Kürdistan da ki işgalci pozisyonuna meşruiyet kazandırmak üzere kurgulanmış bir anlayışın ürünü olarak kullanıldığını rahatlıkla görülebilmektedir.
Son olarak hendek olaylarına baktığımız da Kürdlerin haklı ve meşru mücadelesine yönelik olmadığını, aslında bu olayların ve eylemlerin T.C. sömürgeci sistemini zaafa uğratmaya yönelik de olmadığını, işin aslının Kürd halkından sinsice gizlendiğini de rahatlıkla anlayabiliriz.
Esasen PKK’nin Kürdistan da ki her eylem ve mücadele tarzının, sömürgeci T.C. Devlet sistemine yönelik olması gerekirken, bu örgütün Kemalistlerle ılımlı İslam arasında ki iktidar kavgasında kendi genetik kodları gereği, Kemalist Türk solu ile birlikte hareket ettiği ve Kürd ulusal muhalefetinin enerjisinin Kemalistler adına ılımlı islamı temsil eden Ak Partinin yıpratılmasına yönelik kullanıldığını çıplak bir biçimde görülmektedir.
Özünde Kemalistlerin kılıçdarlığına soyunmuş olan PKK hareketi, Kemalist sol çevrelerin kışkırtmaları ve derin talimatları sonucu gezi olaylarında başarılamayanı, hendek macerası şeklinde Kürdistan da yaşayan mazlum Kürd insanlarının evlerinin kapısının önüne kadar taşıyarak, Kürdistan’ın bir baştan bir başa cehenneme dönüşmesine sebep olduğunu, yüzlerce Kürd gencinin katline ve yüz binlerce yoksul Kürd insanının sürgün yollarına düşmesine neden olduğu görülmektedir.
Bütün bu acı ve olumsuzlukların müsebbibi olan bir takım kandil baronlarının, her gün birbirleriyle çelişen ancak sonuçta Kürdistanlılara acı ve elemden başka bir şey vermeyen keskin açıklamalar yaparak, Kürdler adına büyük travmalara sebep oldukları bilinmektedir. Düne kadar Orta Doğu da halklar federasyonundan bahsedenler, Kürd ve Türk Halkının kardeşliğini ve ortaklığını dillerinden düşürmeyen bu zatların, bugünlerde halkların kardeşliğinin safsatadan öteye bir şey olmadığını büyük bir pişkinlik ve zavallılıkla dile getirmiş olmaları, Kürd gerçekliği ve aklı selim siyaset adına utanç vericidir.
Geldiğimiz bu aşamada Kürdleri topraklarını terk etmeye sebep olan, Kürdleri kendi değerlerine yabancılaştıran, Kürdleri birbirine düşman eden, Kürdlerin birlik olmalarının önünde en büyük engelleri yaratan, Kürd gençlerinin sebepsiz yere toprağa düşmesine sebep olan ve bu arada Türkiye de Kemalistlerle, İran da mollalarla, Suriye de Esad diktatörü ile, Irak ta mezhepçi iktidarla alttan alta flört halinde olan PKK yapısının Kürdlere verecek bir şeyi olmadığı gibi, Kürd ulusal mücadelesinin önünün açılması için bu örgütün tüm kirli ilişkilerini deşifre edilmesinin zamanı gelmiş ve geçmektedir.
Bütün bu olayların sonucun da içinden geçmekte olduğumuz bu süreçte ve hangi gerekçe ile olursa olsun, T.C. Devletinin Kürdistan da mazlum Kürd halkına karşı uyguladığı şiddet ve devlet terörü asla kabul edilecek bir durum değildir. Ak Parti iktidarı Kürdlere yönelik bu katliamcı tutumundan hızla vazgeçmeli ve Kürd sorununu gerçek muhataplarıyla mutlaka demokratik bir zeminde müzakere ederek çözmelidir. Ayrıca kendisine Kürd ulusal muhalefeti rolünü biçmiş olan ve Kürdistani olduklarını iddia eden siyasi çevrelerin, ellerinde ki tüm olanakları kullanarak uluslar arası güçleri harekete geçirmek suretiyle, Kürd halkını sahiplenmeye ve korumaya yönelik bir çabanın ve çalışmanın içerisine girmelidirler.
Kürdlerin talepleri meşru mücadelesi haklıdır, bu haklı mücadele sömürgecilere ve onların taşeronlarına rağmen, Kürdistan özgürleşinceye kadar süreceğinden kimsenin kuşkusu olmamalıdır.
YAŞASIN MAZLUM KÜRD HALKININ HAK VE ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ…
Saygılarımla,
M. Hüseyin TAYSUN
18-12-2015 / İstanbul
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.