Azadî Örgütünün Tarihsel Önemi ve Tükenmeyen Bağımsızlık Ruhu

“Adı sanı bilinmeyenlerin katlandığı külfetlerin izini sürmeden tarihin içinde ilerlemek barbarlıktır\" – Walter Benjamin

Siyabend Dolebaşî

19.07.2017, Çar | 10:59

Azadî Örgütünün Tarihsel Önemi ve Tükenmeyen Bağımsızlık Ruhu
Makaleyi Paylaş

Tarihi kendisiyle başlatan, ulusal mücadele tarihinin önemli kesitlerini, kahramanlarını, yenilgi ve zafer anlarını dikkate almayan politik hareketler tarihsel damarları kesik hareketlerdir ve bu kesik damarlardan dökülen kanların bir ulusal miras veya tarihsel süreklilik bağı yaratması neredeyse imkansızdır. Çünkü geçmişe bakış aynı zamanda geleceğe bakıştır. Amaç, geçmişin viranelerine bağdaş kurup toplumsal travmaları sürekli canlı tutmak değil, ulusal yası sürekli kılan nedenleri ve koşulları ortadan kaldıracak bir tarihsel bilince ve kollaktif harekete ulaşmaktır. Eduardo Galeano, “Tepetaklak - Tersine Dünya Oyunu\" kitabında hatırlamanın gerekliliğini o etkili üslubuyla çok güzel özetler: “Geçmişi tekrarlamak için değil, tekrarlanmasını önlemek için, biz hayattakiler, ölülerin vantrologları olalım diye değil, aptallığın ya da talihsizliğin sürekli yankısına mahkûm olmayan seslerle konuşabilelim diye. Gerçekten canlıyken, bellek tarihi seyretmez, bizi onu yapmaya davet eder. Bellek zavallı yaşlı ruhunun sıkıntıdan patlayacağı müzelerden çok, soluduğumuz havadadır ve o da oradan bizi solur”. Dolaysıyla bugün önüne bir ulusal kurtuluş davasını koymuş her neferin geçmişin ulusal hayaletleriyle konuşmasına, bu hayaletlere doğru soruları sorup, yanlış sonuçlardan da kaçması gerekmektedir. Hem gelecek kuşakların rahat etmesini hem de geçmiş kuşakların ruhlarının huzur bulmasını sağlayacak bir tarihsel bakış.

Kuruluşu, genel itibariyle 1921-22 yıllarına tekabül eden Azadi Örgütü, geniş kitleleri örgütleme kapasitesiyle, örgütün modern kanadını oluşturan baskın lider kadrosunun yarattığı seküler örgütlenme modeliyle, şifreli haberleşme yöntemleriyle, bütün dergi, dernek, gazete ve medrese çevrelerinde filizlenen Kürt ulusal aydınlanmasının tüm mirasını ve aydınlarını kapsayan bir gelenek yaratma özelliğiyle Kuzey Kürdistan\'daki direniş tarihinin en önemli halkalarından biri olmayı başarmış bir örgüttür. Örgütün lideri ve örgüte damgasını vuran kişi şüphesiz Cibranlı Halit Bey’dir. Örgütün merkezi sekizinci koIordunun bulunduğu Erzurum’dur ve örgütün merkezi kadroları ekseriyetle deneyimli askerlerden oluşmaktadır. Örgütün modern kanadını oluşturan liderlerin (Cibranlı Halit Bey, Yusuf Ziya Bey, Keremê Kolaxasi, Hasenatı Halit Bey, İhsan Nuri, Zinar Silopi, Dr. Fuat vd.) isyan başlamadan tasfiye edilmiş olmasının sonucu olarak mücadele, örgütün muhafazakar kanadını oluşturan şeyhlere (Şeyh Said, Şeyh Abdullah, Şeyh Şerif) dayalı olarak yürümek zorunda kalmış ve haliyle Kemalist Cumhuriyet tarafından örgütün onlarca Kürdistan kentine yayılmış bütün şubeleri, mücadele tarihi bilinçli bir şekilde yok sayılarak, isyan bir “Şeyh Said İsyanı” olarak literatüre geçirilmiş, isyanının ulusal niteliği görünmez kılınarak, hilafeti isteyen \"gerici” bir isyan şeklinde manipüle edilmiştir. Bu manipülasyonda etkili olan temel unsurlardan biri M. Emin Sever\'in \"Kürt Tarihinden Bir Kesit, Azadi Örgütü ve Cibranlı Halit Bey\" çalışmasında dikkat çektiği gibi Bitlis Harp Divanı\'nda yargılanan ve idam edilen diğer lider ve kadroların bütün siyasi savunmalarının kamuoyundan saklanması ve yıllarca bu savunma arşivine ulaşmanın neredeyse imkansız hale getirilmesidir. İsyanın hilafeti ve feodal düzeni geri getirmek isteyen ve İngilizlerin kışkırttığı bir \"irtica hareketi” olarak kodlanmasının temel amaçlarından biri de gelişen Sosyalist Bloğun \"ulusların kaderini tayin etmek\" mücadelesine verdiği desteği engellemek, S.S.C.B\'nin siyasal ve ekonomik desteğini yeni cumhuriyetin arkasına almak ve ehlileştirilmiş komünist partiler (TKP) aracılığıyla yıllarca yeni nesillerin bilincini esir alan bir sol tarih yaratmaktır. Kemalist Cumhuriyet bu amaçlarında büyük oranda başarılı olmuş, Türk Solunun tedrisatıdan geçen kimi Kürt Sol örgütleri bile bu tersyüz edilmiş tarihi derinlemesine sorgulamadan bugüne dek az çok kabul etmiştir. Kürdistan’ın kurtuluşuna giden sosyalist yollar, modern özgürlük manifestoları bu tarihsel mirasa neredeyse uğramadan, Angola, Küba, Vietnam, Mozambik deneyimleri içinde bir ulusal şifa aramışlardır.

Sonuç itibariyle iletişim eksikliği, çekilen kimi telgrafların yanlış deşifre edilmesi, örgütün önemli şahsiyetlerinden Bitlis mevikili Yusuf Ziya Bey\'in kişisel tasarrufuyla isyanı erken başlatması, aşiret ve mezhep farklarının ulusal bir cephe oluşturmakta yarattığı engeller, devletin erken davranarak örgütün lider kadrolarına kurduğu sinsi tuzaklar ve iç ihanetler isyanın yenilgiyle sonuçlanmasına yol açmış, hareketin bütün önemli kadroları Kemalist cumhuriyet tarafından idam edilmiştir. Zaten tarih boyunca isyana kalkışmış birçok Kürt liderinin yaşam hikayesi, insanlık tarihinin kederli güncesi gibidir.

Azadi hareketinin tarihsel önemi, net bir ulusal devlet hedefine dayalı olması, birçok kent, ilçe ve köylerde kurulmuş teşkilatlara dayalı büyük bir organizasyon olması, modern milliyetçi ideolojilerden etkilenmiş bir lider kadrosuna sahip olması ve kendisinden sonraki birçok isyana ve örgütlenmeye ilham kaynağı olacak cesareti göstermiş olmasıdır. Azadi örgütünün Kürdistan toprağına ektiği özgürlük tohumları başka isyan bahalarlarında boy vermeye devam etmiş, bağımsızlık tedrisatından geçmiş kadrolar (özellikle İhsan Nuri Paşa) 1930’lardaki Ağrı İsyanı\'nın mayasını oluşturmuşlardır. Yeni kurulmakta olan bir cumhuriyetin içinde bulunduğu askeri, siyasi ve ekonomik yetersizlikten, uluslararası kaostan yararlanarak bir Kürt devleti kurmak o tarihsel koşullarda bile mümkündü. Ancak tarihten çıkarılması gereken temel ulusal derslerden biri şudur: Modern örgütlenme ilkelerine dayalı siyasal merkezileşmeyi başaramayan hiçbir hareketin başarılı olma şansı yoktur. Azadi örgütünün uğradığı yenilgiden çıkarılması gereken temel esaslardan biri de içerideki ulusal birliği tesis etmeden, tüm Kürt hareketlerini, aktörlerini, gruplarını, mezheplerini, aşiretlerini ikna etmeden sömürgeci güçlerin karşısına bağımsızlık isteğiyle çıkmak tarihi bir hatadır. Kalenin içini bir ulusal ideal etrafında toplamadan, kaleyi dışa karşı korumak çok zordur. Bir diğer önemli nokta da, Kürdistan’daki önemli dini aktörlerin, cemaatlerin nüfuzundan ulusal mobilizasyon adına yararlanmak elbette elzemdir ancak mücadelenin direksiyonu modern siyaseti bilen, ulusal tahayülü gelişmiş seküler kadrolarda olmalıdır. Ayrıca yakalanan kimi tarihi fırsatlar hızlı bir şekilde değerlendirilmeli, bir ulusun bağımsızlık ateşini küllendirecek takvimlerden, programlardan, ağır aksak bürokratik adımlardan kaçınılmalıdır.

Cibranlı Halit Bey ve tüm yoldaşlarının geçmişte asılı kalmış özgürlük çığlıklarına dokunabilmenin ve aşağılanmış, yok edilmiş tüm kuşakların kefaretini ödeyebilmenin yolu, 21. Yüzyılda modern bir Kürt ulus-devletine sahip olmaktan geçmektedir.

Devam edecek...

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
14475 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:22:46:56
x