KDP'nin Kuzey Kürdistan'da yeni bir parti kurma çalışmalarını yürüttüğü bir dönemde bu partinin başarılı olma potansiyelini, başarması gereken hedefleri tartışmanın yolu öncelikle bu çizgide kurulmuş ve halihazırda varlığını sürdüren kimi partilerin neden başarısız olduğunu, neyi başaramadıklarını tespit etmekten geçmektedir.
İsmail Beşikçi, nam-ı diğer Sarı Hoca, Kürdistan’ın kurtuluşu ve bağımsızlığı noktasında yarım asrı aşan ilkeli anti-sömürgeci tavrıyla, tüm otoriteler karşısında eğilip bükülmeyen siyasal duruşuyla ve ödediği bunca bedele rağmen vazgeçmediği billurlaşmış Kürdistanî talepleriyle tüm Kürtlerin nazarında kuşkuya ve belirsizliğe yer bırakmayan bir değere ve konuma sahiptir. Sömürgeci devletler karşısındaki tutumu, Kürtlerin devlet sahibi olması gerektiği arzusuyla her daim eşdeğer olmuştur. Kısacası İsmail Beşikçi'nin önemi, Frantz Fanon misali sömürgeci şiddete, sömürgeci kültüre ve sömürgeci politik tuzaklara karşı sürekli uyanık tutan bir kurtuluş aşısı olmasıdır. Ancak söylediği, eleştirdiği ve önerdiği birçok şey özellikle Kuzey Kürdistan'da farklı siyasal meşrepler ve farklı Kürt aktörleri tarafından çarpıtılarak, ucuz polemikler konusu haline getirtilerek amacından saptırılmış, özü boşaltılmış gündemler haline getirtilmiştir. Hatta hocaya yönelik zorlama niyet okumalarına bile girişilmekte, "boyle Ziya Gökalp'ı olmaya çalıştığı, sol jargonIa Kürtlere akıl vermeye çalıştığı, pozitivist aklıyla Kürdistan gerçeğini kavramaktan uzak olduğu" şeklinde mesnetsiz iddialara ve ithamlara kimi zaman maalesef maruz kalmaktadır. Beşikçi’nin yıllar yılıdır yazdığı tezler ve söylediği şeyler şüphesiz tartışılmaya, eleştirilmeye açık bir mirastır ve eleştirilmeye değer birçok yön barındırdığını da teslim etmek gerekir. Lakin burada dikkate değer nokta Beşikçi’nin söylediklerinin kritiğinden ziyade, adeta bir siyasal refleks haline gelmiş hocaya haddini bildirmek, onu farklı bir siyasal konuma mahkum etmeye çalışmak, ulusal aidiyetini ve geldiği siyasal gelenekleri hatırlatmaktır. Kanımca bu kıyıcı dilin altındaki temel saiklerden biri hocanın dürüst ve tutarlı siyasal popülaritesinden kaynaklı olarak eleştirilerinin yaygın bir dolaşım ağına sahip olması ve haliyle eleştirilerin muhataplarının koltuğunu kaybetme, ideolojik hegemonyasını yitirme vb. korkulara kapılması, diğer saik de hocanın naif, mütevazi, "kimsenin adamı" olmayan her türlü saldırıya açık tek başına kişiliğidir.
Beşikçi Hoca'nın yakın zamanda "Bir KDP Kurma Çalışmaları" adıyla yayınlanan ve "Sol jargonla akıl verdiği'' iddia edilen yazısında dikkat çektiği noktalar ve yaptığı öneriler, fazlası yok eksiği var türünden bir yazıydı aslında. KDP'nin Kuzey Kürdistan'da yeni bir parti kurma çalışmalarını yürüttüğü bir dönemde bu partinin başarılı olma potansiyelini, başarması gereken hedefleri tartışmanın yolu öncelikle bu çizgide kurulmuş ve halihazırda varlığını sürdüren kimi partilerin neden başarısız olduğunu, neyi başaramadıklarını tespit etmekten geçmektedir. Yıllarca farklı isimlerle kurulmuş ve bir şekilde KDP çizgisini ve mirasını temsil ettiği iddiasını taşıyan bu partiler birer aile lokali veya saçı beyaz abilerin nostalji kulübünden öteye gidememişlerdir. Lüks otellerin veya künefe, kebap salonlarının masalarından yapılan basın açıklamaları, suya tirit kınama metinleri siyasal faaliyet sayılmış, onca imkan ve desteğe ve diğer Kürt partilerinin yaşadığı derin krize rağmen halkı ikna edecek, örgütleyecek alternatif bir mecra olma kudreti gösterilememiştir. Günay Kürdistan çoğunlukla hazır bir finans kaynağı olarak görülmüş, bölge nezdinde yaratıcı hiçbir gündem üretilememiş, Kürdistan'da gençliğe, kadınlara, yoksul halk sınıflarına ulaşan, onların temel ihtiyaçlarına cevap olabilecek hiçbir cazip vaad de bulunulmadığı gibi, örgütsel hizipleşmeyi ve nefreti körüklemekten öte bir sonuç yaratmayan karşıt söylemler ve beyanlar politik radikalizm zannedilmiştir. Özcesi Beşikçi Hoca'nın belirttiği gibi birer salon veya tabela partisi olarak kalınmış, Güney Kürdistan şimdi veya gelecekte ticari ilişkilerin geliştirileceği bir kişisel teminat sahası olarak değerlendirilmiştir.
Haliyle kurulma çalışması yürütülen sözkonusu partinin bütün bu olumsuz mirası ve yapılmayanları, denenmeyenleri göz önünde bulunduran bir politik hat izleme zorunluluğu vardır. Mela Mistefa Barzani'nin yaptığı gibi bir halk yürüyüşüne ve kucaklaşmasına dönüşmek zorunda parti, özgürlüğe ve adalete en çok ihtiyacı olan insanlar üzerinden yükselmeli, gençliğe ve kadına kayda değer bir temsil oranı tanımalıdır. Kürdistan'da sözü geçen, nüfuzlu insanlara ulaşmanın yanı sıra, ihaleci, halk nezdindeki itibarı fazlasıyla zedelenmiş, yıllarca gayri-meşru işler yürütmüş insanlara mesafeli durulması icap etmektedir. Her türlü karşıt söylemden uzak, bir devlete sahip olmanın aciliyetini ve kazanımlarını dillendiren, sürdürülmesi mümkün bir kalkınma ve üretim modelini inşa eden, yarını bugünden kuran, kurumsallaşmayı önemseyen bir siyasal alternatif olmayı başarmak Kürdistan’ın yüreğine dokunan bir siyasal yol olacaktır. Kısacası Kürdistan'da kişisel ikbalini güvenceye almaya, egosunu parlatmaya uğraşan bireyler yerine, Kürdistan idealine inanmış, modern bir havariler hareketine ihtiyaç var.
Özcesi, Beşikçi'nin dilindeki politik polemiklere değil anti-sömürgeci öfkesinde kabaran hakikat köpüklerine odaklanmak gerekmektedir.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.