Kürdistan’ı geniş bir cephede DAİŞ saldırılarına karşı savunan Zerevani Peşmerge genel komutanı General Aziz Weysi ile konu hakkında röportaj yapmak için Batı Dicle Cephesi’ne gitme kararı aldık.
Rusya’nın Suriye’ye direk müdahil olmasıyla Suriye’nin içinde bulunduğu krize yeni bir boyut kazandırdı. Bu müdahale Ortadoğu dengelerine de yeni bir ivme kazandırdı. Uluslar arası ve bölgesel güçler oluşan dengeler karşısında yeni ittifaklar kurdular ve Kürtler de bu dengelerde en önemli ağırlığı oynamaya başladı.
Böylesi bir denge savaşında Kürtler büyük kazanımlar elde etme fırsatı yakalamışken, aniden Süleymaniye bölgesinde Kürdistan’ı iç savaşa sürükleyecek savaş provaları sahnelendi. Bu iç savaş provası hakkında siyasiler günlerce konuştu, gazeteler yazdı ve hepimiz büyük bir korkuyla izledik.
Kürdistan’ı geniş bir cephede DAİŞ saldırılarına karşı savunan Zerevani Peşmerge genel komutanı General Aziz Weysi ile konu hakkında röportaj yapmak için Batı Dicle Cephesi’ne gitme kararı aldık.
General Aziz Weysi bizi Batı Dıcle Cephesi karargahında Kabul etti. DAİŞ ile başından beri cephede en ön saflarda savaşıyor. Yaşanan tüm çatışmalara bizzat kendisi katılmış. DAİŞ’e karşı saldırı üstüne saldırı gerçekleştirmiş ve peşmergeleri tarafından sevilen örnek bir general olmuş.
General Aziz Weysi’nin etrafında yoğun bir telaş var ve DAİŞ çetelerine karşı büyük bir saldırı operasyonu hazırlığında olduklarını öğreniyoruz. Bunun üzerine Generalın zamanını almamak için hemen mikrofonumuzu uzatıyoruz.
Hasan Doğan: Geçtiğimiz hafta Süleymaniye bölgesinde Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) bürolarına karşı çok sayıda saldırılar gerçekleşti. 6 kişi bu saldırılarda şehit düştü, çok sayıda kişi yaralandı ve onlarca büroda ateşe verildi. Cephede bulunan bir peşmerge komutanı olarak yaşanan bu olayları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Aziz Weysi: Şu andaki tablo kötü görünüyor, yaşananların Kürdistan’a bir faydası yok. Ulusumuza maddi manevi büyük bir zarar veriyor. Psikolojik olarak da insanlarımızın ruhlarını hırpalıyor. Mevcut siyasi ve ekonomik bunalıma çare bulmak bir yana, daha da derinleştiriyor. Bu yüzden, arzumuz ve umudumuz odur ki siyasilerimiz daha iyi düşünsün, her adımlarında insanlarımızın durumunu düşünsünler. İçinde olduğumuz şartları, güvenilk durumumuzu çok iyi düşünmeliyiz. Şu anda meydana gelen olaylar Kürt düşmanlarını sevindiriyor, cesaret veriyor onlara ve birbirimize düşmemizi yeni saldırıları için iyi bir fırsat olarak değerlendiriyorlar. Şu anda Kürdistan üzerinde çok büyük bir tehdit hüküm sürüyor. Bu tehdit, toprak almak vb. bir amaç taşımıyor sadece; istekleri bu topraklardaki insanları öldürmek, kimini de kendine cariye yapmak, kadınlarımızı, çocuklarımızı eşlerimizi cariyeleştirmek… Karşımızda uluslararası çapta örgütlenmiş bir oluşum, o kadar vahşi bir amaçla geliyor ki… Gerekli olan önceliği buna vermemizdir.
Evet, değişim yapmak istiyorsun da, istediği kadar iyi, modern talepler içersin, eğer bu değişim senin milletinin zararıyla sonuçlanıyorsa, bundan vazgeçmelisin.
Hasan Doğan: Peki değişim zarar verdi mi?
Kürtler kendi toprakları üstünde hakim olmayı hakkediyor!
Aziz Weysi: Mevcut Kürdistan’a bakın; hiç bir dönemde olmadığı kadar gelişmiş. Kürdistan başkanı ve Kürdistan bölgesel hükümeti bu dönemde iki nokta üzerinde çok durdu: Bir, özgür bir ekonomi, iki, Kürdistan’ın bağımsızlığı konusunun dünyanın en güçlü ülkelerinin, başta ABD ve Rusya, masalarında tartışılması. Ve bunun sonucunda herkes şu kanaate vardı: Ortadoğu’da Kürtler adlı büyük bir halk var; bu halkın coğrafyası belli. Ulusal karakteri diğer ulusların karakteri gibi kendine özgü. Ve bu halka şimdiye kadar zulmedilmiş ve bu ulus da diğer uluslar gibi kendi toprakları üstünde hakim olmayı hakkediyor. Bu coğrafyanın özellikle Güney Kürdistan bölümü çok gelişti. Öyle bir noktaya geldik ki, Kürtlerin kendi hakimi olmasını istemeyenler ve Kürtlerin güç olmasını engellemek için kılıçlarını her zaman keskin tutanlar, şu kanaate varmışlardı ki, artık bir kez daha Kürdistan’a ordularıyla girmek ve bu amaçlarını gerçekleştirmek kabiliyetleri kalmamıştır.
Kürtler devlet olmadıkları halde kendi bölgelerinde daha fazla güvenlik ve istikrar sağladılar.
Bunun için DAİŞ projesini devreye koydular; ama sadece başarısız olmadılar, bu süreçte Kürtler dünyaya kahramanlıklarını gösterdiler. Peşmerge bütün dünyada tanınan bir kahramanlık sembolü haline geldi. Öte yandan DAİŞ bütün dünyaya karşı bir tehdit. Halifelerini tanımayan herkes onun hedefidir. Tehdidin bu niteliği, Kürtlerin alandaki değerini daha da yükseltti. Çünkü Kürtler savaşlarıyla sadece kendilerini savunmuyorlar, aynı zamanda bütün dünya halklarını savunuyorlar. Üstelik, şu da ortaya çıktı: Kürtler devlet olmadıkları halde, ve ekonomik kriz içinde olmalarına rağmen, çevrelerindeki devletlerden daha fazla güvenlik ve istikrarı kendi bölgelerinde sağladılar, DAİŞ’ten kaçan Araplar dahil, devlet olanlardan daha fazla mülteciyi güvenliğe aldılar. Ezidi Kürtler, hıristiyanlar ve diğer sığınmacılar, Kürdistan’da diğer ülkelerden daha çok rahattırlar. Kısıtlı imkanlarımıza rağmen, sığınmacılara verdiğimiz destek daha fazladır. Suriye’den gelen sığınmacıların durumu, Türkiye’deki veya Ürdün’deki veya Irak’ın diğer bölgelerindeki sığınmacıların durumundan daha iyi olmuştur.
Kürdistan örnek bir hükümet modeli. Seçime giren bütün partiler hükümete katılmıştır.
Son dönemde, Kürdistan bölgesinde kurulan hükümet modeli, bildiğim kadarıyla çevre ülkelerin hiç birinde görülmemiştir. Seçime giren bütün partiler hükümete katılmıştır, tek parlementere sahip olanlar bile. Bunlar şunu gösterdi ki, Kürtler herkesten daha fazla bütün kesimlerin bir arada barış içinde yaşamasına, yani demokrasiye inanmaktadır. KDP’nin bu seçimler sonucunda 38 kürsüsü vardı ve doğal olarak hükümet kurmak onun hak ve göreviydi.
Tek bir mermi bile satın almak bizim için sorun, çünkü devlet değiliz.
Öte yandan Irak bünyesindeki durumumuz biliniyor. Bütçemizin kesilmesi sorunu var. Ve biz bağımsız bir devlet değiliz. Ben asker olarak bakıyorum ve bu durumun zorluklarını görüyorum: Tek bir mermi bile satın almak bizim için sorun, çünkü devlet değiliz. Birçok dünya gücü bu savaşta bize destek için burda; ama Irak hükümeti, doğrudan bizimle ilişki kurmalarını kabul etmediği için, bu güçlerle dayanışmamızda sorun çıkıyor.
Aynı biçimde diğer tarafta, evet iyi petrol kaynaklarımız var, ve Irak hükümeti Amerika federal mahkemesinde dava açıyor, petrolümüzü kendimiz satamayacağımıza dair karar aldırmak için. Herkes biliyor ki bunlar basit işler değil. Kürdistan bölge hükümeti içinde olanlar, bunları daha iyi bilirler.
Halka yalan söylüyorlar. “Bankalarda paraları var ama vermiyorlar” diyorlar.
DAİŞ’e karşı savaştaki ihtiyaçlar, peşmerge maaşları, yaralıların tedavileri, şehit ailelerine hizmetler; bütün bunların gerekli olduğu ölçüde yapıldığını sorarsanız, hayır derim. Oysa önceliğimiz bu olmalı: Bu savaşta peşmergenin techiz edilmesi, geri cephesinin sağlamlaştırılması, imkanlarının geliştirilmesi, peşmerge ailelerinin desteklenmesi, çocuklarına sahip çıkılması, onların savaşan babaları ile gurur duymalarının ve böylece hayatlarını daha moralli ve huzurlu yaşamalarının sağlanması, şehit ailelerinin kimsesiz kalmamalarının sağlanması...
Önceliklerimiz bunlar olduğu halde, birilerinin çıkıp halka yalan söylemesi, kışkırtıcılık yapması ne demektir. Ve halka yalan söylüyorlar. “Bankalarda paraları var ama vermiyorlar” diyorlar. Örnek: Merkez Bankası Başkanı Goran hareketindendir. Bize hükümet tarafından tahakkuk edilen maddiyatı almak için gittiğimizde, kendisi para yok diyor. İyi de, halka niye var diyorsunuz? Bu açık bir çelişki.
Hasan Doğan: Neden böyle bir yalana gerek duyuluyor?
İçe doğru yönlendirilen şiddet DAİŞ’e hizmet etmektir!
Aziz Weysi: Açıktır ki DAİŞ ile başaramadıklarını, iç çatışma çıkararak aynı süreci yürütmek istiyorlar. Ve bu uğursuz rolü de, bilinçli veya bilinçsiz, birilerine vermişler. Bu tahrikçilik, içe doğru yönlendirilen şiddet, DAİŞ’e hizmet etmektir.
Siperlerdeki peşmergeler, geri cephelerine dönüp baktıklarında, okumuş adamların, siyasilerin, makamlarında iktidar için birbirlerine girmelerini, şiddetin içe yönelmesini, yakıp yıkmaları gördüğünde, sadece morali bozulur. Bundan faydalanan DAİŞ olur. Onlar moral kazanır ve o uğursuz amaçlarını gerçekleştirmek için bir şansa daha yakın olduklarını hesap ederler.
Hasan Doğan: İşi taktik ve strateji olan bir asker olarak bu yaşanan durumu öngördünüz mü?
Kazanımları kaybetmeyle karşı karşıyayız. Yapmamız gereken Kürdistan’ı savunmaktır!
Aziz Weysi: Bir keresinde sayın Peşmerge bakanından randevu alarak, askeri durumumuzu izah etmek için ziyaret etmiştim. Ona şunu söyledim: Siz Peşmerge bakanısınız; ama aynı zamanda belli bir siyasi partinin de yönetimindesiniz. Ben Goran ya da Yekiti ya da KDP yanlıştır demiyorum. Ama mevcut durumdaki sistemimizi değiştirmemiz Kürt halkına zarar verir. Bu anlamda olumsuzluklara fırsat vermememiz gerekir. Şu andaki siyasi vaziyet bizim kuvvetlerimizi etkiliyor. Ben en ön cephedeki savunma kuvvetlerden birinin komutanı bir asker olarak geldim ve size bu düşüncemi iletiyorum. Bu mesajı size iletmeye mecburum. Bu yapılan siyaset tarzı yüzünden hepimiz elimizdeki bütün kazanımları kaybetmeyle karşı karşıyayız. Şu anda yapmamız gereken Kürdistan’ı savunmaktır. Ne zaman ki Kürdistan barış ve huzura kavuştu, Kürt siyasileri, Kürt ulusu, hangi sistem daha iyiyse onu tercih eder ve düzenlerler. Bu bizim de beklentimizdir. O zaman Kürt halkı herkesin haklarının daha iyi verilmesi için gerekeni yapar. Savaşta olanların gereklilikleri konusunda da sizler herşeyi yapmadınız, açık ki elinizde imkanlar yoktu. Peşmerge kuvvetleri de, biz bu duruma razı değiliz diyorlar. Açığa çıktığı üzere, siyasilerimiz sadece kendilerini ve çevrelerini düşünüyorlar. Halk adına konuşuyorlar, propagandalarına göre bütün halkı düşündüklerini söylüyorlar, oysa böyle değildir ve kimseyi de dinlememişlerdir.
‘Batma tehlikesi yaşayan geminin kaptanı değiştirilmez!’
Şu anda, Kürtlerin her zamankinden daha fazla bir başkana ihtiyaçları vardır. Bir atasözü vardır: ‘Batma tehlikesi yaşayan geminin kaptanı değiştirilmez!’ Ve şu anda denizin ortasında fırtınada olan gemimizi selamete ulaştıracak özellikler ve donanım, mevcut başkanımızda vardır. Kaldı ki bütün partilerimiz bu konuda hemfikirdirler. Ancak bu çerçevede ortaya çıkan tartışmanın dar siyasi çıkarlara alet edilmesi kötü birşeydir.
Hasan Doğan: Yaşanan olaylarda tahrik olduğunu mu kastediyorsunuz?
Bu tarihi bir suçtur ve bunları yapanların yargılanması gereklidir!
Aziz Weysi: Bu koşullarda tahrikçi-kutuplaştırıcı bir tartışmayı dayatmak, sonra da bak insanlar öldürülüyor diye üste çıkmak ne demektir? Yönetim olmadığı bir alanda, yakılan KDP bürosunun, alandaki halkın ekonomik sorunlarıyla ne ilgisi vardır? Oysa tahrikçiler bu alanlarda kendileri yönetimdirler ve halkın bu sorunlarını çözmek onların görevidir: yine de sokaktakileri KDP bürolarına saldırmaya yönlendirdiler ve “işte haklarınızı zaptedenler burdadır” dediler. Ordaki büroları koruyan peşmergeler, cephede DAİŞ’e karşı savaşan ve geri cephede dinlenme zamanlarında da bu büroları koruyan peşmergelerdir. Sen hangi yasayla, hangi yetkiyle gidip buralara saldırıyorsun, ateşe veriyorsun, ve onüç-ondört yaşındaki çocukları tahrik ederek bu yangınları çıkarıyor ve içlerinde de yanmalarını sağlıyorsun? Bu tarihi bir suçtur ve bunları yapanların yargılanması gereklidir. Ben orda değildim savunması seni kurtarmaz. Tahrik eden, yönlendiren sensin. Hepimizin gözleri önünde televizyonda yaptığın tahrik konuşmaları sağlıyor bunları.
Tahrikçiler bizi Suriye’nin haline çekmek istiyorlar!
Halkımızın bunları anlaması gerek. Nereye kadar saklayacaklar kendilerini? 17 Şubat’ta yaşananların bir daha tekrarlanmamasını umut ediyorduk. O zaman dışarıdaki koşulları burada oluşturarak, Arap baharı rüzgarını ve yolsuzluk yapanları da bahane olarak arkalarına alarak harekete geçtiler. Bencillerin ve yolsuzların yarattığı sorunları içerde çözmek yerine, Arap rüzgarına bırakmak istediler. Acaba başarsalardı ne olurdu? Kürdistan ne hale gelirdi? O zaman bu tahrikçileri engelleyen ve yasanın gücünü dayatan herkesin şimdi gidip tek tek ellerinden öpmek gerekir. Onlar olmasaydı, tahrikçiler bizi Suriye’nin haline çekeceklerdi. Kaldı ki o devletti, biz ise değiliz. Halkımız iyi bilmelidir ki, o zaman buna engel olan peşmerge ve asayiş güçlerimizin yaptıkları takdire değerdir.
Hasan Doğan: Sayısız KDP’ye ait parti büroları basıldı ve yakıldı. Kelar’da bir peşmerge ve bir KDP kadrosu şehit edildi. Taş, molotof ve hatta silahlarla saldıran göstericilere ateşle karşılık verildi diye eleştirildi.
Tahrikçiler her iki taraftan hayatlarını kaybedenlerin katilleridir!
Aziz Weysi: Her insanın kendini savunma hakkı vardır. Birini ateşe vermeye gidiyorsan, onun kedini savunma hakkı vardır. Üstelik, Kelar’da bir KDP kadrosunu taşla şehit ettiler. Arka planda durup tahrik edenler, bu biçimde saldıranlardan hayatlarını kaybedenler için timsah gözyaşlarını bu halkın üzerine yağdırmasın. Onlar her iki taraftan da hayatlarını kaybedenlerin katilleridir. Onlar yargılanmalı ve cezaları verilmelidir. Çünkü bu eylemleriyle DAİŞ’in hizmetinde olduklarını gösterdiler.
Hasan Doğan: Yargılanmalı ve cezaları verilmelidir diyorsunuz. Somut ne düşünüyorsunuz?
Lafta Goran değişimcidir, ama sloganı ‘Yıkılsın’ diyor!
Aziz Weysi: Yeni yasalar yapılmalıdır, bu siyasi partilerin herşeyden önce ortayaçıkmak için İçişleri Bakanlığı’ndan izin almaları sağlanmalıdır. Çünkü bu biçimiyle bunlar bu ulusun kaderini etkileyecek bir tehlike oluşturuyorlar.
Doğrudan Goran’dan sözedeyim. Sıradan bir Kürt yurttaşı olarak bana göre Goran’ın reformlara inancı yoktur. Ya da Kürdistan’ın düzenini kendi çıkarlarına göre değiştirmek istiyorlar. Kürdistan’ı kendileri yönetmek istiyorlar. İyi de, lafta Goran değişimcidir; ama sloganları “Yıkılsın” diyor. Parlamentoya geldiler, hükümete katıldılar; DAİŞ saldırıları oldu, Bağdat Kürdistan’ın bütçesini kesti; hükümete katıldıkları halde bunların hiçbirine bir cevapları olmadı. Muhalefette iddia etmenin kolaylığını, yönetirken de yönetmenin öyle kolay olmadığını gördüler. Bu başarısızlıklarını örtmek için de, halka “direnmemiz, birlik olmamız gerek, kaçmayalım, bizimle aynı merhalelerden geçtikten sonra durumlarını düzeltmiş ülkelere sığınacağımıza, kendi ülkemizi savunalım ve kuralım” diyeceklerine, tam tersini işaret ettiler. Mevcut durumun zorluklarını daha da zorlaştırdılar.
Bir yurttaş olarak ben de biliyorum ki yönetimimizin sorunları vardır. Ancak biz sorunlarımızı kendi topraklarımız üzerinde hallederiz; bunun için seçimlerimiz bir araçtır. Çözmenin yollarını kendimiz bulabiliriz. Önceliğimiz toprağımızın ve halkımızın savunulmasıdır. Komutamızın çevresinde bir araya gelelim, zafere inanalım ve savunmamızı hep beraber yapalım. Düşmanı yendiğimizde, siyasi mekanizmalar en iyi sistem ve yönetim biçimi neyse onu yapacaktır. Kaldı ki, her demokratik ülkenin kendi tercihine göre dizayn ettiği bir demokratik sistemi vardır. Sosyalist ülkeler için de geçerlidir bu. Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti ile Çin Halk Cumhuriyeti’nin yönetim biçimleri aynı değildi; her biri kendisine göreydi. Her halk kendi koşullarına, özelliklerine, şartlarına göre bir yönetim biçimi oluşturur. Çin ile Sovyetler, Stalin ile Mao Zedung arasında bu yüzden çelişkiler vardı. Çin, sovyet sistemini kendi ülkesinde kabul etmedi. Her ulusun, ülkenin koşulları farklıdır ve herhangi bir ülkenin sistemini getirip bir diğerine dayatamazsınız.
Bu nedenle daha çok derinleşmek zorundayız. Ülkemizin koşulları, bilinç düzeyi, anlayışları vb. esas alınarak sistem oluşturulur. Ve biz devlet değiliz hala, merkezi otoriteye bağlıyız. Bütün bunlar içtenlikle ve objektif göze alınmak durumundadır. Bakarsın, bu yaklaşım halka hizmet etmiyor, savunma savaşımıza hizmet etmiyor, Kürt halkı ve Kürdistan ülkesine hizmet etmiyor, Kürdistan’da ulaşılan önemli demokratik düzeye ve onun imajına hizmet etmiyor, oturup düşünürsün. Neden Kürdistan’ın imajını karartıyorsun? Bunun neresi Kürdistan’a hizmet ediyor? Bana göre bütün bunların iyi düşünülmesi gerekiyor.
Umudum odur ki kısa zaman içinde bu olayların değerlendirmesi doğru ve mantıklı yapılır ve Kürtler tek yürek halinde hareket eder. Ve Goran’ın da bu doğrultuda yaklaşımını değiştirmesi gerekiyor. Artık klasik marksist bir yaklaşımın da bizim ülkemize, halkımıza bir faydası yoktur. Evet reformlar gerekiyor ve biz bilgili, içten insanlarımızla bunlar yapabiliriz. Ve elbette yasal denetim de gereklidir. Yani çalışan insanlarımızın elbette içten olmaları önemlidir, iş yapmaları önemlidir; ancak daha önemli olan bunların yasalar gözetilerek yapılması ve yasanın da gözlemci olmasıdır.
Hasan Doğan: Erbil halkı tahriklere itibar etmedi. Bu nereden kaynaklanıyor?
Aziz Weysi: Ortaya çıkan bu durum Kürdistan’ın gelişmesini mi sağladı, yoksa daha mı kötü etti? Örnek: Erbil bir esnaf şehridir. Ve ekonomi sadece hükümetin maaş ödemesiyle sağlanan birşey değildir. Özel sektör ekonomide önemli bir alanı işgal eder. Buranın güvenli olması, bu sektöre en büyük faydayı sağlamaktadır. Doğrudur, hükümetin maaş vermek konusunda sorun yaşaması, esnafın hayatını da, ticareti de etkilemektedir. Ancak Erbil halkı, bu sorun var diye hayatı durdurmamış ve sürdürmenin yollarını aramıştır. Öte yandan, örneğin öğretmenler boykota ve gösteriye gittiklerinde, zarar gören halkın eğitim gören çocuklarından başkası değildir. Hastane kapandığında, kim zarar görür? Hasta ve yaralılar bu halkındır, bu ulusundur. Zarar gören yine ulusumuzdur. Halk bunu anlamaktadır. Sadece Erbil halkı değil, bütün halkımız, Süleymaniye’deki ve diğer bölgelerdeki halkımız da bunun bilincindedir.
Hasan Doğan: PKK-KDP çatışmasını tahrik etmek için bazı çevreler gösteriler esnasında PKK bayraklarını açıp ve PKK lehine slogan attıkları basına yansıdı. Nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kürdistan’ın zaferi icin hepimiz el ele vererek çalışmamız gerekir!
Aziz Weysi: Kürdistan’a bu kadar zarar veren bu olaylar içinde, PKK bayrağının açılması ve sloganlarının atılmasını da halkımız iyi değerlendirmelidir ve yapılmak istenen görülmelidir. Ortaya çıkan çatışmaya elverişli durumlara dikkat edilmelidir. Kürtler artık birbirleriyle savaşmayı kabul etmemelidir. Biz ulusumuzun yaralarını sarmak istiyoruz, yaralarımızı derinleştirmek değil. Hepimiz kardeş savaşını mahkum etmeliyiz, ona zemin olmayı da asla kabul etmemeliyiz. Ve ayrıca da, zemin olanların da araştırılması ve hesap sorulması gereklidir. Artık Kürdistan’ın zaferi için hepimiz el ele vererek çalışmamız gereken bir zamandayız.
Hasan Doğan: Goran üyesi peşmergelerin cephede görevden alındıkları doğru mudur? Basında, Goran’ın da siperlerdeki peşmergelerini geri çektiği doğru mudur?
Biz Kürdistan peşmergesiyiz ve peşmergelerimizi de böyle eğitiyoruz!
Aziz Weysi: Ben Zerevani güçleri komutanıyım ve evet, beni buraya atayan bir partidir. Ancak hiç bir zaman görevimi partizanca yapmadım. Biz Kürdistan peşmergesiyiz ve peşmergelerimizi de böyle eğitiyoruz. Goran’ın kendisi partilerin peşmergelerinin olmaması gerektiğini söylüyor. Bizim ulusal peşmerge yapımız vardır. Bütün Zerevani güçlerini dolaşsanız, bir tane KDP bayrağı göremezsiniz. Olsa da bırakmayız. Çünkü biz Bölgesel Kürdistan Hükümeti için çalışıyoruz. Biz Peşmergelerimizi partisel düşünce ve inançlarına göre değerlendirmiyoruz. Kimsenin de parti işlerini bizim içimizde yapmasına müsaade etmeyiz.
Hasan Doğan: Goran’ın Peşmergelerine siperleri bırakması için talimat gönderdiği söyleniyor...
Hick kimse bir partinin siyaseti doğrultusunda Kürdistan savunmasını bırakmaz!
Aziz Weysi: Göndersinler. Bunu ciddiye alacak bir Peşmerge olabileceğine inanmıyorum. Kürdistan için çalışan bir peşmergenin, bir partinin “işini bırak” deyişine kulak vermesi mümkün değildir. Hiç kimse bir partinin siyaseti doğrultusunda Kürdistan savunmasını bırakmaz. Ben KDP’liyim, ama Peşmerge Bakanımız Goran hareketindendir. Bunun için ne birbirimize saygısızlık ederiz, ne de ben onun emirlerini yerine getirmezlik etmem. Askerlik budur. Bu söylenenler bazı çevrelerin propagandası da olabilir. Ama gerçek de olsa, kendisine Peşmergeyim diyen hiç kimse bu tür şeylere değer vermez. Gönüllü olarak siperlere gidenler için birşey diyemem. Ama peşmerge ordusu sistemi içinde görevli olan hiç kimse bu tür birşeyi kabul etmez.
Hasan Doğan: Peşmerge Bakanı bu süreçte ne yapmalıydı sizce?
Peşmergenin istikrarlı savaşını desteklemek için açıklamalar yapmalıydı!
Aziz Weysi: Gönül isterdi ki, sayın Peşmerge Bakanı, medyada Başkanlık tartışmasının çığırından çıktığı ve karışıklıkların gerçekleştiği bu zamanlarda, peşmergenin istikrarlı savaşını desteklemek için açıklamalar yapmalıydı. Peşmergelere, demokratik bir toplumda siyasal çelişkilerin normal olduğunu, tartışmaların çıkabileceğini, ama bunun peşmergenin maneviyatını etkilemesine izin vermeyeceklerini anlatmalıydı. Siz düşmanla göğüs göğüsesiniz; siz kendi işinizi yapmaya devam edin ve bırakın siyasiler de kendi işlerini yapsınlar. Oysa ne yazık ki, sayın Peşmerge Bakanı, ki çok saydı duyduğum bir kişidir, bunu yapmadı.