1987-88 lerde APO ve örgütünün Derwêş’ ê Sado’ ya yönelik düşmanca tutumuna gerçekten bir anlam veremiyordum. Çünkü APO'nun yüzü o dönemde yeterince açığa çıkmamıştı.1989-90 yıllarında Rafet Ballı isimli bir yazarın Kürdistan’ın Kuzeyi ve Güney’in deki siyasi parti liderlerinin yanısıra Kürd aydınları ve entelektüellerinin önemli bir kısmıyla yaptığı uzunca röportajlar dan derleyip kitap halinde yayına verdiği Kürd Dosyası isimli kitap elime geçtikten sonra önemli bazı ipuçlarını elde edebildim.
Rafet Ballı Mesud Barzani ile uzunca yaptığı röportajda sorduğu sorulardan biri de APO ve PKK ile ilişkilerinin olup olmadığı yönündedir.Mesud Barzani açık dille onlarla ilişkilerinin olduğunu belirterek şöyle diyor.”12 Eylül askeri darbesinden sonra bölgemize gelen bir gruba elimizi uzattık,askeri darbenin mağduru ve Kürd oldukları için ekmeğimizi , suyumuzu da onlarla paylaştık.1983 yılında onlarla birlikte bir protokol bile imzaladık.Burada Kuzey li (KUK) bir örgütle girdikleri çatışmadan dolayı Güneyli diğer örgütler bizi eleştirdi,hatta bizim onları kullandığımızdan bile dem vurmaya başladılar.Silahlı mücadeleyi başlattıktan sonra 1983 te yaptığımız ortak protokolün maddelerini çiğnemeye başladılar.
Bunun üzerine onlarla defalarca konuyu görüşme taleplerimize yanıt vermeyince tek taraflı olarak 1987 yılında protokolü fesh etmek durumunda kaldık.Bizim siyasi geleneğimizde ve kültürel ahlakımızda bir parti veya şahsiyetle ilişki kurduğumuz da o ilişki kolay kolay bizden bozulmaz.
Rafet Ballı APO ile röportaj yaparken aynı soruyu kendisine de soruyor ve şu cevabı veriyor.”Hayır bizim onlarla hiç bir ilişkimiz yoktur.Rafet Ballı ikinci defa aynı soruyu soruyor,Apo yine de inkâr ederek, hayır Mesud Barzani ile hiçbir ilişkimiz yoktur diye cevap verince üçüncü defa da aynı tutumu sürdürünce,Rafet Ballı hemen onun dürüst olmayan özelliğini ortaya çıkararak ama aranızda yapılmış bir protokol vardır diye cevap veriyor ve Apo yelkenleri indirmek zorunda kalıyor.Evet,evet aramızda bir protokol vardı ama biz o tür ilişkileri fazla ciddiye almıyoruz.Ağalar,aşiret reisleri ile onları tasfiye etmek temelinde yaptığımız türden bir protokolü onlarla yapmıştık.O protokolü de onları tasfiye etme temelinde onlarla yapmıştık diye açıklama da bulunuyor.
1991 de Kürdistan’ın güneyinde DeFacto bir federe devlet ortaya çıktıktan sonra PKK’nın yüzündeki perde iyice açığa çıktı.Kürdistanın dört parçasında ve Kafkasya, Orta Asya ülkelerine serpilmiş Kürdlerden tutun,diyaspora Kürdlerine kadar herkes Güney Kürdistan da ki tarihi milli kazanımları Sevinç ve gururla karşılarken PKK MHP ve Kemalistlere taş çıkartırcasına Güney Kürdistan önderliğine saldırıyordu.Yeni ülke adlı gazetelerini gelişmelerden haberdar olmak amacıyla alıp okurken,o çirkef ve Barzani düşmanlığını MHP liler ile Kemalistlere kaptırmayan düzeysiz düşmanlıkları nedeniyle okumayı keserek boykot etmiştim.
Hele hele M.Can Yüce isimli kalemşörlerinin yazdığı ve “PDK nin Ortadoğu’da ki varlığı ortadan kaldırılmadıkça PKK’nın iktidar olması mümkün değildir.”şeklindeki sapkın düşüncesi de ortaya çıktıktan sonra Derwêş’ ê Sado ile ilgili düşmanca tutumlarının altında Derwêş’ ın katıksız Kürd, Kürdistan miiliyetçiliği ve Rêbaza Barzani ye olan sarsılmaz bağlılığının PKK ye hedef olması için yeterli olduğunun farkına varıyorduk.
1987 de Derwêş’ ê Sado ya çok değer veriyorsun ve onunla çok oturup kalkıyorsun diye yanıma gelen eski arkadaşım ve bana son derece güveni ve saygısı olan kişi 1988 in 12.ayının sonlarına doğru bir akşam çayhanede iki tanıdıkla otururken,benim masama gelip eğer müsaitseniz konuşmamız gereken bazı şeyler var dedi.Kendisini buyur ettim gel otur konuşalım demem le hayır dışarıda konuşalım daha iyi olur deyince, çayhanede yanımda oturan iki kişiyi bırakarak çıktım.Kaymakamın evinin olduğu bölgeydi ve kaymakamın evinin civarında gece boyunca özel harekat timleri kuytu yerlerde nöbetteydiler.Kaymakamın evinin yaklaşık 50 metre ötesinde de hükümet konağı vardı.
Saat 20.30 civarıydı ve hafif yağmur çiseliyordu.Bana dönerek dağdakiler demişler ki git ona söyle madem ki yurdsever biridir,bize 50 bin tl para göndersin eğer göndermez ise onun evine geleceğiz.O an gözlerime ve kulaklarıma inanmak istemedim.Daha bir kaç yıl öncesine kadar ona söyleyeceğim her şeyi emir gibi telaqqi eden bu kişi, gelmiş beni tehdit ediyor. Aklıma meşhur devrim önce çocuklarını yer sözü geldi ve şu şekilde ona cevap verdim.” Sen bu teklifi bir yurdsever olarak mı bana yapıyorsun,yoksa beni tehdit mi ediyorsun? Hayır seni tehdit etmiyorum diye cevap verdi ve ona şu şekilde yanıt verdim.İster söyle tehdittir,ister söyle tehdit değildir,ben bunu bir tehdit olarak kabul ediyorum ve tehditle kimseye verecek bir zırnığım bile yoktur.Ben Turgut Özal döneminde ücretli çalışan bir kişiyim ve yer yüzünde maaşımın dışında hiçbir maddi varlığım yoktur.Devrimciler, yurdsever insanlardan gidip tehditle para istemezler.Bu ilçede Multi milyoner ve Devlet le işbirliği içinde olan onlarca kişi vardır.Devrimciler ancak ve ancak böylelerinden gidip tehditle para isteyebilir diye cevapladım.” Kendisi benim bu tepkili konuşmama karşılık,sen kendi üzerinde kimseyi kabul etmiyorsun diye cevaplayınca,bende şu şekilde cevap verdim kendisine:”Sen siyasi bir örgüt adına benimle konuşmaya gelmişsen, köylü diliyle değil de, siyasi bir dille bana cevap ver.Ne demek ben kendi üzerimde kimseyi kabul etmiyorum.Benim bu millete,bu halka veremeyeceğim bir hesabım yoktur ve alnım ak,başım diktir dedim.” Bu duruşuma karşı verdiği cevap;Bu sana kalmayacak şeklindeydi.Ben de kendisine eğer sen ve arkanda güvendiklerin le birlikte elinizden geleni ardınıza koymazsanız sizde babanızın oğlu değilsiniz diye ona cevap verdim.”
Bu ömrüm boyunca aldığım İlk tehdit ti ve tehdidi bana yapan da bir zamanlar söylediğim her şeyi emir gibi telaqqi eden biriydi.Eğer kaymakamın ve hükümet konağı nın civarında olmasaydık, aramızdaki o tartışma farklı bir şekilde sonuçlanabilir di.En ufak bir kargaşada o bölgede her gece varlıkları açıkça hissedilen özel harekatçılar hemen müdahale edeceklerdi,daha önce PKK ye yardım ve yataklık tan cezaevine girdiği için kendisi zarar görecekti.
Ertesi gün olgun ve tecrübeli yapılarına güvendiğim iki kişiye bu konuda bilgi verdim.Çünkü PKK’nın 1984 te ki silahlı kalkışmasın dan sonra Kurtalan’da ki siyasi polislerin sürekli takibi altındaydım.Açık bir şekilde takiplerini bana hissettiriyorlardı.O dönemde illegal hiç bir yapı ile ilişki içinde olmadığım için rahattım.Bazen onların sürekli takibi beni zıvana dan çıkarıyordu ve onların yüzüne Kürd çe hakaretler yaptığım bile oluyordu.Yani kavga ise kavga olsun diyordum.Hele evime giderken veya evimden çarşıya gelirken yanına aldıkları şahsiyetsiz zavallı işbirlikçileri görünce küfür etmekten bile kendimi alamıyordum.
Ben ve ölümüne bir bağlılıkla birlikte olduğum dava arkadaşım Bedri Kutluk ve diğer arkadaşlara benimle o PKK yandaşı olmuş kişi arasında geçen olumsuz diyalogdan hiç söz etmedim.Söz etseydim Bedri ve diğer arkadaşlar bunu hazmedemez ve tepki gösterebilirler di.Bu durumda onların istediği provokasyon ortamının gelişmesine neden olurdu.Diğer bir neden de bu illegal bir örgüt le ilişkilidir diye onu korumaya çalışıp deşifre olmasın diye hassasiyet gösterirken,bu kişi çayhanelerde,sağda solda ilişkili olduğu kişilere hani siz Mehmet Konuk’u yurdsever biliyordunuz, yurdsever bildiğiniz bu kişiden şehit çocukları için bir miktar para istedik size zırnık vermiyorum ve elinizden geleni de ardınıza koymayın diye cevap vermiş diyerek aklınca beni toplum içinde karalamaya çalışıyor.Altı ay sonra Bedri Kutluk bu olayı duydu ve sert bir tepkiyle sen niye bana söylememişsin diyerek tepki gösterdi.Bedri ye dönerek senin de bilmen gerekir ki bu memlekette sana güvendiğim kadar kimseye güvenmiyorum.Sana ve diğer bazı arkadaşlarımıza söylemememin nedeni siz bu olayı soğukkanlılıkla değerlendirmeyip tepki göstermeniz kaçınılmazdı.Böyle bir durumda onların istediği provokasyon ortamı hazırlanacaktı ve 1978 de Nedim Sak arkadaşımızın suikasti gibi bir olumsuzlukla yüz yüze gelebilirdik.Bedri yüzüme bakarak Mehmet ben senden bir şey anlamıyorum diye cevapladı.
1985 veya 1986 kış mevsiminde PKK’nın önemli militanlarından biri Bitlis’in Motki ilçesi kırsalında ilişkili oldukları köylülerin Devletin militarist güçleri ile birlikte kurdukları bir tuzakta beş arkadaşı ile birlikte saldırıya uğramış. Ali Uğur ismindeki bu şahıs üç arkadaşı ile birlikte hayatını kaybederken biride ağır yaralı olarak ele geçirildikten sonra hastanelerde gördüğü uzun tedavilerden sonra cezaevine gönderilmişti.
Ali Uğur Kurtalan’lı geniş bir ailenin çocuğuydu.Siirt eğitim enstitüsünde 1978 yılında okurken yol kontrolünde üzerinde bir tabanca yakalanınca Diyarbakır’da ki cezaevine atılmıştı.Cezaevine girmeden önce de PKK ile ilişkilerinin olduğunu biliyorduk ama siyasi bir kişilik olarak ona bakmıyorduk
Bir yıllık cezaevi sürecinden sonra Ali Uğur karşımıza siyasi bir kişilik olarak çıkmaya başladı.Demek ki cezaevinde siyasi kadrolar içinde iyice yoğrulmuş tu.1979 yılında onlardan biri ile arkadaşımız Bedri Kutluk arasında Kurtalan çarşısının içinde onlardan kaynaklı bir nahoş tartışma olmuştu.Nedim Sak arkadaşımızın olayı daha sıcaklığını korurken, onların bu densiz davranışları Bizim arkadaşlar arasında bir tepki ve gerginliğe yol açmıştı.
Oturduğumuz çayhaneden dışarı çıkarken baktım ki Ali Uğur yanında Bedri Kutluk arkadaşımızla sorun yaşayan kişi ile birlikte çayhanenin kapısının önünde oturuyorlar.Ali Uğur beni görünce gayet medeni ve saygılı bir şekilde ayağa kalkarak Bedri ile arkadaşları arasında meydana gelen olaydan dolayı benimle konuşmak istediğini söyledi.Doğrusu bir an şaşırdım, çünkü Ali Uğur cezaevine girmeden önce ki Ali Uğur değildi, bayağı olgunlaşmış ve siyasi bir kimlik haline gelmişti.O medeni ve olgunca yaklaşımına karşı bende olumlu cevap vererek Ali seninle konuşurum ama burada değil ve sadece seninle konuşurum dedim ve yürümeye başladık.Baktımki Bedri arkadaşımla sorun yaşayan kişi de arkamızdan gelmeye başladı.Aliye dönerek bak dedim,ben sadece seninle konuşurum dedim diye tepki gösterince arkadaşına dönerek sen bir yerde otur dedi.
Ali Uğur la Beykent, Ayndar yollarının kesiştiği noktaya giderek oradaki tepenin alt yamacında iki buçuk saat süren bir görüşme yaptık.O görüşmede Nedim Sak arkadaşımızın cinayetinde kilit rol oynayan aileyle ilgili bazı bilgiler verdim.Hem kendilerini (PKK), hemde Devletin istihbarat ve militarist güçlerini bize karşı kullandıklarını kendisine anlatmaya çalıştım.Burada Ali Uğur la yaptığım görüşme onunla son görüşmem olmuştu.Ali Uğur ondan sonra okulu bırakarak Garzan bölgesinde ki dağlarda İlk gerilla çekirdeğini oluşturan Mahsum Korkmaz ın grubuna katılarak kayıplara karıştı.
Ali Uğur Mutki nin kırsalında hayatını kaybettikten sonra ona yakın bir arkadaşı Ali Uğur ve Hayri kod isimli Halit Çelik’in 1982 de Bekaa vadisinden dönerken Kurtalan’a geldiklerini kendisi ve İbrahim Turşak la görüştüklerini,1980 öncesi ilişkili oldukları kişilerin hemen hepsi olmak üzere özellikle aramızda ki görüşmede (1979) sözünü ettiğimiz aileden uzak durmaları gerektiğini ve ne edip ediyorsanız Mehmet Konuk u kazanmalısınız diye kendilerine tavsiyede bulunduğunu söyledi.
Tabii ki ben ve benim gibi lerin onların safına geçmesi onların pratiği ile ilgili bir konuydu.Eğer iyi bir pratik segileseydiler,sivil savunmasız insanlara kıymasaydılar, kendilerinin dışındaki siyasi yapılanmalara düşmanlık etmeyip Ulusal Kurtuluş mücadelesini verdiklerine dair bir referansları olsaydı,biz zaten böyle bir hareketi desteklemeye hazırdık.1987 ye kadar ihtiyatlı bir iyimserlik içinde gözlemledik ve 1980 öncesinin daha büyük bir versiyonu olduklarını anladık ve onlardan uzak durmaya çalıştık.
Bunlar benden böyle bir beklenti içindeyken, sayın Derwêş’é Sado’ ya karşı düşmanca tavır içine girmeleri, bizim bir yurdseverlik görevi gereği Derwêş’ e sahip çıkmamız, onların hedefleri arasına girmemize neden oldu.Hayatım boyunca kimseye zulüm etmemeye özen göstermiş ve kimsenin zulmünü de kabul etmemiş biri olarak bu tutum ve davranışlarım benim fıtratımdan kaynaklı bir şeydir.Devrimci yurdsever fikirlerle tanışmadan önceki çocukluğum ve ilk gençlik yıllarımda da çevremde gördüğüm zulümlere karşı fiziki olarak olmasa da sözlü,oda olmasa yüreğimden tepki göstermişimdir.
Ali Uğur ile birlikte 1982 de Bekaada ki eğitim sürecinden sonra Kurtalan’da ki arkadaşları ile görüşmeye gelen Hayri kod isimli Halit Çelik, PKK’nın Garzan bölge komutanı olan Numan Bağcı’nın APO nun emrini yerine getirmeyip dört arkadaşı ile birlikte örgütten ayrılarak arkadaşları ile birlikte devletin militarist güçleri ile girdikleri çatışmada hayatlarını kaybetmeleri sonrası Halit Çelik’in Garzan bölge sorumlusu konumuna gelmesi ile her şey eskiden çok daha olumsuz bir şekilde gelişmeye başladı.Bir taraftan kek Derwêş’ê Sado’ ya yönelik tehditler,bir taraftan da bana yönelik şantaj ve tehditler bizim için günlük olağan bir hal almaya başladı.
Hakkını vermek gerekir ki PKK’nın ilk kadrolarının önemli bir kısmı Kürdistan davasına olan inançları ve devrimci yurdsever kişilikleriyle çevrelerine güven ve umut veriyorlardı.Bu kadroların etkin olduğu yerlerde ve süreçte yurdsever şahsiyetlere yönelik tutum içinde değildiler.Kurtalandaki elemanlarının içindeki en önemlilerinden biri Ali Uğur diğeri ise İbrahim Turşak tı.Numan Bağcı da aslen Kurtalan’lı idi ama doğma büyüme Batman lı olarak biliniyordu.Nahsum korkmaz la birlikte Garzan bölgesinde dağ grubunda yer alanlardan biriydi ve kendi alanında yetenekli biriydi.
Apo sanıyorum 1988 yılında bir ekip göndererek onu Bekaa vadisine getirmelerini istiyor. Numan Bağcı Bekaa vadisine gitmenin ne anlama geldiğini biliyor olacak ki, gelen ekibe ben Bekaa vadisine gelmiyorum diye cevap veriyor.Gidip orada APO nun esareti ve işkenceleri altında ölmekten se şerefiyle ölmeyi tercih ediyor.Onunla beraber olan dört arkadaşı da Numan neredeyse bizde ordayız diyerek Numan la birlikte ölüme gitmeyi tercih ediyorlar.Numan dağlara gitse PKK liler le çatışmak zorunda olacaktı,kendisi arkadaşları ile birlikte Batman, Bismil ve Silvan arasındaki ovaları kendine tercih etti.O ovaları tercih etmekte ölümü seçmek demekti, yaklaşık iki üç aylık bir kovalamaca sonunda Batman ve Bismil arasındaki ovada askerlerle girdikleri çatışmada arkadaşları ile birlikte onurları ile bu dünyaya veda ettiler.PKK bir güne bir gün bunların ismini bile ağızlarına almadı ve yayın organlarında dahi bunlardan bahsedildiğini duymadım.
Numan Bağcı dan sonra Garzan bölge komutanlığına Halit Çelik’in gelmesiyle her şey değişmeye başladı.Bir çok insan muhbir ve ya ajan olarak yaftalanıp öldürüldü.Öldürülenlerin hemen hepsi yoksul ailelerin ve özellikle zayıf yapılı ailelerin çocuklarıydı.Zaman zaman onlarla girdiğimiz tartışmalarda muhbir ve ajan olarak adlandırdıklarınız neden hep yoksul ve kimsesiz insanlardan seçiliyor.Yıllardır bu memlekette su başlarını kimlerin tuttuğunu sizde biliyorsunuz, herkeste biliyor ve bizde biliyoruz.Neden bu kelli pellilere karşı yönelme yokta,hep yoksul ve kimsesiz insanlardan kurbanlarınızı seçiyorsunuz.Üstelik te partinizin ismi Kürdistan işçi partisi, Kürdistan işçi partisi neden kurbanlarını hep yoksul ve kimsesiz insanlardan seçiyor.
Halit Çelik’in (Hayri) in davranışları üzerimizde bazı kuşkular bırakmıştı.Birde Kurtalan çarşısına gelip bazı esnafların dükkanında oturduğunu duyunca bundan iyice kuşkulanmaya başlamıştık.1989 un yanılmıyorsam Şubat ayında Siirt’te ki bir evde yapılan çatışma sonucu yakalandığı öğrenildi.Oysa aynı gün Cizre’de sık sık gündeme gelen ve operasyonlara maruz kalmasına rağmen bir türlü ele geçemeyen Binevş Agal isimli bir bayan militanın yerini güvenlik yetkililerine bildirerek onu öldürttüğü ve ondan sonra teslim olduğu ortaya çıkıyordu.Yani öyle anlaşılıyor du ki Hayri kod isimli Halit Çelik bir ajan olarak örgütün içinde duruyordu ve ayrılması gerekirken, örgüte bir darbe vurarak son görevini ifa ediyordu.
Hayri kod isimli Halit Çelik hem PKK merkez komite üyesiydi, hem de Garzan bölge komutanı.Teslim olduktan sonra Kurtalan ve bölgede büyük ifşalarda bulunarak çok sayıda kişiyi yakalattı.1988 in 12.ayında benden tehditle para almaya çalışan kişide yakalananlar arasındaydı.Bu operasyonun ardından etrafımdaki siyasi polis çemberi birden bire dağılmaya başladı.İşin doğrusu biraz işkillenmeye başladım.Bunlar etrafımı boşalttı başka bir pozisyona mı geçtiler diye düşünürken, tutuklanmalarının üzerinden yaklaşık üç ay geçtikten sonra iki üç arkadaşımla Kurtalan’da bir çayhanenin önünde otururken,bize doğru gelen ve bizi görür görmez, gülme krizine kapılan bir arkadaş yanımıza gelip oturunca ya kadar gülme krizinden çıkamayınca tepki göstererek neye güldüğünü söyle de,eğer gülünecek bir şey varsa hep birlikte gülelim diye tepki gösterince, söz konusu arkadaş o ekibin Diyarbakır’da ki duruşmalarına gitmiş.Duruşmada benim ismim gündeme gelmiş ve Mehmet Konuk adlı kişiden 50 bin TL para istedik size zırnık vermiyorum ve elinizden geleni ardınıza koymayın diye cevap verince,onu on misli cezaya çarptırdık ama cezayı uygulayamadan yakalandık diye itiraflarda bulunmuş.Bunlar eğer gelip tehditle senden bile para istemişlerse buna gülmeye yım de neye güleyim dedi ve hep birlikte gülmeye başladık, çünkü gerçekten gülünecek bir şey di, ağlanacak halimize.
Bu durumu öğrendikten sonra etrafımdaki siyasi polis çemberinin neden dağıldığını anlamaya başladım.Demekki o güne kadar PKK li olabilirim zannıyla beni takip altında tutuyorlardı.
Devam edecek