BasNews'ten Ruken Hatun Turhallı Necmettin Kerim ile son derece önemli bir röportaj gerçekleştirdi. Kerkük'ten Afrin'e, 140'ncı maddeden güncel zorluklara bir çok konu üzerinde görüşlerini dile getiren Necmeddin Kerim Kürdistan'da çok farklı partilerin olabileceğini ancak askeri güçlerin tek olmasının önemine değinerek, "Kürdistan Bölgesi'nde tek bir askeri gücümüz olsaydı, Mesud Barzani'nin hakimiyeti olsaydı Kerkük düşmezdi." tesbitinde bulundu.
Bir Kürt siyasetçisi olarak, Kuzey Kürdistan halkımıza kendinizi kısaca nasıl tanıtırsınız?
Kerküklüyüm ve aynı zamanda Kerkük valisiydim. İhanetten sonra Kerkük, Haşdi Şabi ve Irak Ordusu tarafından işgal edildi. O süreçten beri Erbil'deyim.
Bir dönem ölümsüz lider Mele Mustafa Barzani'nin doktorluğunu da yaptınız galiba?
Evet, sayın Barzani'nin doktorluğunu da yaptım. Rahatsızlığı döneminde Muhsin Dizai ve Başkan Mesud Barzani ile birlikte ona eşlik ederek, ABD’ye gittim. Mele Mustafa Barzani sağlık sorunlarından dolayı orada kaldı ve 1979 yılında ABD'de vefat etti. Mam Celal'e de rahatsızlığı sırasında hem ABD hem de Almanya'da eşlik ettim.
Kürdistan'a dönüş yaptınız, Kerkük valisi oldunuz. Nasıl gelişti bu süreç, bu kararları nasıl aldınız?
ABD'deyken de Mesud Barzani ve Mam Celal ile sürekli ve iyi ilişkilerim vardı. Her ikisini de 40 yıldan uzun süredir tanıyordum. Buraya gelmemi çok istiyorlardı. Özellikle de Mam Celal ülkeye dönüp, çalışmamı çok istiyordu. Bir süreden sonra kesin dönüş kararı aldım. 2009'da Kürdistan'a döndüm. 2010'da Irak Parlamentosu Milletvekili oldum. Daha sonra Kürdistan Demokrat Partisi ile Kürdistan Yurtseverler Birliği, yani Mesud Barzani ve Mam Celal ortaklaşa Kerkük valisi olmamı istediler. Teklifi kabul ettim ve Kerkük valisi oldum. 2011'den Ekim 2017 ihanetine kadar Kerkük valisi olarak görevimi yürüttüm.
Kerkük valise olarak, orada yaşayan halklara hizmet etmeye çalıştım. Sadece Kürtler'e değil, ayrım yapmaksızın orada yaşayan Türkmen, Arap ve Hristiyanlar'a da hizmet ettik. Şehrin ihtiyaçlarına uygun, önemli projeler gerçekleştirdik. Özellikle elektirik, su, sağlık ve eğitimde halkın ihtiyaçlarına cevap olacak hizmetler sunduk. Kerkük'te yaşayan halklar hizmetlere karşı memnuniyetlerini 2014 Irak genel seçimlerinde Kerkük'deki 12 milletvekilinden 8 Kürt adayı Irak Parlamentosu'na göndererek gösterdi. Kerkük'teki Kürt seçmen sayısı o sayıda milletvekilini çıkartmaya yetmiyordu. Kerküklü Arap ve Türkmenlerin de Kürt adayları tercih ettiklerini gösteriyor. Ayrım yapmadan, yürüttüğümüz çalışmalar sayesinde böyle bir tercih yaptılar.
Kerkük halkının takdirini nasıl kazanabildiniz?
Halklar arasında ayrım yapmadık. Kürt, Arap, Türkmen, Hristiyan demeden yaşamsal ihtiyaçlarını karşılamaya çalıştık. Nedir bunlar? İyi bir eğitim, iyi bir sağlık hizmeti, elektirik, su, yol vs. Bunları giderdik. Kerkük şehri bizim dönemimizde Irak genelinde hizmette birinciydi.
Kerkük bütün Kürtler için önemli ve hakeza bölge ülkeleri, uluslararası güçler için de öyle. Kerkük neden bu kadar önemli?
Kerkük bizim şehrimiz, bizim toprağımız, Kürdistan toprağıdır. Kürtler için önemi diğer devletlerden çok farklıdır. Kürtler çoğunlukta, ancak orda Arap, Türkmen ve Hristiyanlar da yaşıyor. Kürtler kadar bu halklar, inançlar da şehrin sahibidirler. Bölge devletlerinin yaklaşımı menfaat odaklıdır. Kerkük bizim vatanımız ve bağlılığımız, önem vermemiz, çok normal. Bölge devletleri problem yaratma odaklı yaklaşıyorlar. Kerkük problemli olursa, Irak da problemli olur. Bölge devletlerinin Kerkük'e karışmaları aslında Kerkük'te yaşayan hiçbir halkın çıkarına değildir.
Burada yaşayanlar, Kerküklüler sorunları kendi aralarında halledebilirler. Ne Suudi Arabistan, ne İran ve ne de Türkiye çözemez. Müdahil olma hakları da yoktur. Uuslararası güçlerin bu düzeyde müdahalesi yoktur. ABD, İngiltere, Avrupa daha çok Kerkük'de istikrardan yanalar, barış ortamının sağlanmasından yanalar, şiddete karşılar. Kerkük'ün geleceğine Kerkük'te yaşayanların karar vermesi taraftarılar.
16 Ekim ihanetinin gelişmesine sebep olan ayrıntılar nelerdi?
IŞİD Musul'dan çıkartıldıktan sonra, Irak Hükümeti, Haşdi Şabi ve İran, çok güçlendiklerini ve sahanın tek hakimi olduklarını düşündüler. Özellikle tartışmalı yerler olarak tanımlanan yerlerin yeniden Irak Hükümeti denetiminde olmasını istediler. Oysa IŞİD belası ortaya çıktığında bütün bu tartışmalı sahalar olarak tanımlanan yerleri Kürdistan Peşmergesi korumuştu. Irak Hükümeti Musul, Telafer, Tikrit gibi yerleri IŞİD'ten temizledikten sonra bu defa tartışmalı bölge olarak adlandırılan Kerkük vb. yerleri de denetimlerine alma fikrine kapıldılar. Ama IŞİD geldiğinde Irak hükümeti, ordusu Kerkük ve tartışmalı sahalar olarak adlandırılan yerleri bırakıp kaçtılar. Irak Ordusu savaşmadan Kerkük'ü bırakıp kaçmıştı. Hatta bir kısmı IŞİD saflarına katıldı. Biraz güçlerini toparladıktan sonra, bazı komşu devletlerin de teşviki ve YNK içerisindeki ihanetçi bir grupla anlaşma yaptılar. Bu anlaşma sonucu, ihanetçi grup daha önceden IŞİD'e karşı Kerkük'te kahramanca direnen YNK peşmergelerini sahadan geri çekti. Sahada kalan diğer güçlerine de Kerkük'ü işgal etmeye gelecek güçler karşısında direnmemeleri talimatını verdi. Haşdi Şabi, karşısında direnç görmedi ve kolaylıkla Kerkük'ü işgal etti. İşgalle burada yaşayan bütün halklara karşı kötü uygulamalar geliştirdiler. İlk icraatları Kerkük'e yasaklar getirmek oldu. Mesela, Kürdistan Bayrağını hemen indirerek yasakladılar. Resmi kurum kuruluşlarda Kürtçe dilini yasaklamaya götürecek uygulamalar geliştirdiler. Bugün Kerkük'te yaşayan halkların durumu çok kötü. Hizmet yok, yolsuzluklar artmış durumda. Kerkük eğer bugün bu durumdaysa, sorumlusu 16 Ekim ihanetinde yer alan YNK'li gruptur. 16 Ekim ihanetinde yer alan bu gruba karşı hesap sorulmadı, cezalandırma olmadı. Bundan dolayı biz de YNK'den uzaklaştık.
16 Ekim'de, işgalciler, özellikle kadınlara karşı insanlık suçu işlediler. Irak ve uluslararası düzeyde müdahale oldu mu? Kerküklüler'in hakları nasıl teslim edilecek ve nasıl korunacak?
Ne Bağdat hükümeti, ne de uluslararası bu yönlü her hangi bir çalışma yok. Buralarda halkımıza karşı yapılan insanlık dışı uygulamalar da halen devam etmektedir. İnsan hakları kurumlarının da bu konuda ciddi hiçbir çalışmaları yok. Bu alanlarda yaşayan halkımız kendi öz savunmalarını kendileri yapmak zorundadır. Hukuksal, kanunsal hiçbir kurum soruna el atmadı.
Kerkük valisi olmanız, konuya hakimiyetiniz ve Başkan Barzani'nin size desteğini de dikkate aldığımızda özellikle Haşdi Şabi uygulamaları hakkında çalışmalarınız olacak mı? Haşdi Şabi'nin buralarda ne yaptığı bilinecek mi, bu örgüte yaptırım uygulanacak mı?
Haşdi Şabi'nin buralarda ne yaptığını çok iyi biliyoruz. Ancak, Irak’ta şu an onları yargılayacak bir güç ya da sistem yok. Yaptıkları insanlık dışı uygulamalardan dolayı onları yargılayabilecek bir güç yok şimdilik. Halkımıza insanlık dışı yaklaşım içindeler, günlük olarak bu suç uygulamaları devam ediyor. Tutukluyorlar, işkence yapıyorlar ve hatta öldürüyorlar. Bütün bunlardan dolayı şimdiye kadar 200 binden fazla insan Kerkük'den göç etmek zorunda kaldı. Bir kısmı sonradan döndü ama, 100 binden fazla Kerküklü Erbil ve Süleymaniye'de yaşıyor. En acısı da şu an Kerkük'te demografik bir değişim yapılmaya çalışılıyor. Kürt köyleri Kürtler'den arındırılarak, buralara Araplar yerleştiriliyor. Xurmatu'da Kürtlerin yüzde 50’si göçertilmiş durumda. Xurmatu'daki vaziyet daha kötü. Burada Kürtlerin evleri, arsaları, dükkanları ellerinden alınmış ve onlarca Kürt katledilmiştir.
Kerkük ve 140'ncı madde kapsamına giren yerlerde 2007 yılında BM gözetiminde bir referandumun hala gerçekleşmemiş olmasının nedeni nedir?
2007’de referandum değil, Kerkük'ün eski konumuna, il sınırlarına dönmesi gerekiyordu. Şimdi Kerkük'ün yarısı Süleymaniye'ye bağlanmış durumda. Süleymaniye'ye bağlı olan Çemçemal, Kelar gibi ilçeler aslında Kerkük'e bağlıydı. Nüfus sayımı yapılması gerekiyordu, olmadı. Daha sonra referandum gerçekleşecekti. Irak hükümeti, Kerkük ve 140’ncı maddede yer alan sahaların çözüme kavuşmasını istemiyor.
O dönemin BM temsilcisi Staffan de Mistura'nın teklifi ne Bağdat ne de Kürtler tarafından kabul görmedi. Mistura'nın “Yüzde 80’i Kürt olan yerleşim yerlerinin Kürdistan Bölgesi'ne, yüzde 80’i Arap olan yerleşim yerleri Bağdat'a bağlansın" önerisi işlevsel bir öneri değildi. Kerkük coğrafik olarak küçülmüş durumda. Dolayısıyla Kerkük'de şu an Kürt nüfusu yüzde 52’lerde görünüyor. Oysa ki Çemçemal, Kelar gibi yerler Kerkük il sınırları ve burada yaşayanların hepsi Kürt. Kerkük için şimdi de en doğru yöntem bütün gerekli düzenlemeler yapıldıktan sonra sağlıklı bir seçim gerçekleştirilmesidir.
Kerküklü ve orada yöneticilik yapmış biri olarak siz Kerkük için nasıl bir çözümü doğru görüyorsunuz?
Daha önceden kararlaştırıldığı şekilde 140'ncı madde gerekleri uygulanırsa, Kerkük'ün sorunları çözülebilir. Ancak, Irak hükümetinin böyle bir niyeti yok. Asıl demografisi dikkate alınarak, eski haline dönülmesi gerekiyor. Eger bu gerçekleşmezse 140'ncı madde de uygulanamaz. Bundan sonra insanlara şu soru sorulabilir: ‘Kürdistan'a mı, Irak'a mı bağlanmak istiyorsunuz?’ Bu olmayacaksa, en iyi çözüm Kerkük'ün 5 veya 6 yıl bağımsız bir bölge olarak kalması ve durumlar normalleştikten sonra da sağlıklı bir referandumun yapılmasıdır.
‘Kerkük düşmeseydi, Efrin'de düşmezdi!’ görüşleri var, katılıyor musunuz?
Öz gücümüze dayanmamızın gerekliliğini ortaya koyuyor. Örneğin ABD dostumuzdu, birçok konuda Kürtler, ABD'ye destek oldu. Referandumda ABD de kendisinden bekleneni göstermedi. Hatta kötü bir rol oynadı. Yine Efrin işgal edilmeden önce Rojava Kürtleri ile Rusya ilişkileri iyiydi. YPG/YPJ savaşarak IŞİD'i Rojava-Suriye'de birçok yerden çıkarttı. Kürt güçlerinin içinde çok sayıda Efrinli savaşçı da vardı. ABD,“IŞİD'le savaşta Efrin halkı da bizimleydi, onları koruyalım” demedi. Rusya, Türkiye’ye Efrin'i işgal etmesi için yol verdi.
Bizim içimizde birlik olmamız büyük güçlerin yaklaşımını belirliyor. Mesela Rojava'da şunu çok gerekli görüyorum: Tüm partiler, siyasal, örgütsel çalışmalarını rahatlıkla yürütebilmelidirler ama, kesinlikle tek bir askeri güç olmalıdır. Bizim 16 Ekim'de yaşadığımızın yaşanmaması için kesinlikle tek askeri güç olmalı. Yine burada tek bir askeri güç olmuş olsaydık, Başkan Mesud Barzani'nin tek hakimiyeti olsaydı 16 Ekim ihaneti olmayacaktı. Özellikle vurguluyorum, tek askeri güç olmalı, çok başlı olunca iç savaş gelişiyor, ihanet gelişebiliyor.
Mevcut Irak Hükümetinin 140'ncı maddeyi uygulayacağına inanıyor musunuz?
Şimdilik her hangi bir umut göremiyorum. İyi niyetlerini şu an çok zor durumda olan Kürt, Arap ve Türkmen Kerküklüler için, durumun düzeltilmesi yönünde gösterebilirler. Şimdiki vali seçilmiş değil, atanmıştır. Kerkük'te atanmış vali il meclisi tarafından seçilmiş bir vali değil. Irak Başbakanı iyi niyet göstermek istiyorsa, seçilmiş valiyi kabul görmelidir. Herkes Kerkük'ün mevcut durumunun iyi olmadığı konusunda hemfikir. Rahatsızlıklar düzeltilmezse, çok kötü durumlar gelişebilir.
Kuzey Kürdistan halkı ve siyasetine yönelik neler söylersiniz?
Öncelikle Kuzey Kürdistan halkımıza en içten selam ve sevgilerimi iletiyorum. Cezaevinde olan, açlık grevi yürütenlere de özel olarak selamlarımı gönderiyorum. Selahattin Demirtaş, Osman Baydemir ve daha bir çoğu benim için özel insanlar ve dostlarımdır. Şimdi bir çoğu cezaevlerinde. Cezaevinde olmalarına neden olan da, halkları için bir şeyler yapmak, kimliklerini inkar etmemek. Türkiye'yi parçalama gibi bir niyetleri olmadı. Sadece eğitim-öğretim ve kültürel haklardan bahsettiler, kendi kimliklerinin kabul edilmesini istediler. Güney, Rojava ve Doğu Kürdistan halkımız da sonuna kadar onlara destek olmalılar. Yurtışında da bütün Kürtlerin yaşadıkları ülkelerde, Kürtlere haksızlık yapıldığını göstemeleri gerekiyor.
Erdoğan iktidara geldiğinde Kürtler'in Türkiye’deki inkar sisteminin değişeceğine ve durumların düzeleceğine dair umutlar gelişti. Kendisi de, “Türkiye'nin sorunlarının çözüm merkezi Diyarbakırdır”dedi. Kürtlerle müzakereler yaptı. Dolmabahçe mutabakatından sonra 7 Haziran seçimlerinden zaferle çıkmayınca, pişman oldu. Kürt şehirlerine saldırmaya başladı. Hem Kürtler hem de Türkler için en doğrusu, birlikte yaşamanın yollarını bulmaktır. Aslında sayın Erdoğan'ın tekrardan siyasetini değiştirerek ilk dönemlerdeki gibi Kürtlerle anlaşmayı esas alması için geç değildir. Kürt temsilcileriyle yeniden müzakereler başlatması için de geç sayılmaz.Yüreğini ve gönlünü daha geniş tutması ve herkesi kapsayan bir siyaseti esas alması gerekiyor. Seçim bu, bazen başarılı olur kazanırsınız, bazen de başarısız olur kaybedersiniz. Bunu da kabullenmek gerekiyor.
Burada sizin aracılığınızla kardeşim Selahattin Demirtaş'a özel selam ve sevgilerimi iletmek istiyorum. Kendisini ve ailesini iyi tanıyorum. Aynı şekilde Gülten Kışanak, Figen Yüksekdağ, Sırrı Süreya Önder hepsiyle tanışıklığımız var. Ankara'da, ABD'de görüşmelerimiz oldu. Kekê Ahmet Türk, Leyla Zana ile 90'lı yıllarda ABD'den tanışıklığımız var. Şunu da özellikle belirtmem gerekiyor ki; Selahattin Demirtaş, Kuzey Kürdistan'da Kürt halkımız için bir sembol haline gelmiştir. Ve artık bütün dünyada tanınan bir şahsiyettir. Temiz kalbli, dürüst ve çok çalışkan bir insan. En önemlisi de hangi şartlar altında olursa olsun moralini yüksek tutan birisi. Kendisine bütün bu güzel özelliklerden dolayı sevgilerimi ve teşekürlerimi iletiyorum.