ABD Dışişleri Bakanı eski yardımcısı Jennifer Gavito, ABD’nin Demokratik Suriye Güçleri’ne (DSG) verdiği desteğin ve Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu’unun Rojava’ya yönelik devam eden saldırıların gelecekte de Washington ve Ankara arasında sert tartışmalara neden olacağı değerlendirmesinde bulundu.
Dışişleri Bakanlığı’nda geçmişte İran ve Irak dosyalarından da sorumlu olan Jennifer Gavito, yeni Trump yönetiminin Suriye, Irak ve İran politikaları hakkında Rûdaw’a değerlendirmelerde bulundu .
Rûdaw’dan Diyar Kurda’nın Jennifer Gavito ile yaptığı röportaj şöyle:
Suriye’deki son gelişmeleri yakından takip ediyor musunuz?
Evet, çok yakından. 20 yıldır Suriye’yi izliyorum ve şu anda yaşananlar olayların seyrinde çarpıcı bir değişiklik oldu.
Sizin için bu noktada en dikkat çekici şey neydi?
Kesinlikle. Savaş 13 yıldır devam ediyor ancak son birkaç yılda çatışmalar daha durağan bir hal almıştı. Muhalefet güçlerinin hareketi özellikle Rusya ile İran’ın Ukrayna, İsrail ve diğer bölgesel olaylar nedeniyle Suriye’ye daha önceki dönemlere kıyasla daha az odaklandığı bir dönemde yaşandı. Bu durum belki de beklenmedik bir gelişme değildi ama muhalefetin bu kadar hızlı bir şekilde harekete geçmesi bana göre oldukça şaşırtıcıydı.
Dışişleri Bakanlığı’ndan ayrılalı bir yıl ve birkaç ay oldu. Bölgede Irak ve Ortadoğu’daki liderlerin açıklamalarını, hatta Ebu Muhammed el Colani’nin sözlerini baktığınızda, “önceden planlanmış bir senaryo” olduğu iddiaları ortaya atılıyor. Hatta ABD’nin de bundan haberdar olduğu iddia ediliyor. Sizce ABD, Beşar Esad rejimini birkaç gün içinde devirmeyi hedefleyen bu tür bir planın farkında mıydı?
Buradaki asıl mesele “birkaç gün içinde” ifadesiyle ilgilidir. Elbette ABD Dışişleri Bakanlığı ve genel olarak Amerikan hükümeti, Heyet Tahrir eş-Şam’ın güçlerini birleştirerek Esad rejimini devirmeye yönelik hedeflerinden haberdardı. Ancak birkaç gün içinde böyle bir gelişmenin yaşanmasını beklemek oldukça zordu. Özellikle Rusya ve İran’ın Suriye’yi stratejik olarak çok önemli bir bölge olarak görüyor ve hatta Rusya Suriye’yi küresel stratejisinin bir parçası olarak değerlendiriyordu.
Uzun bir süre Irak üzerine çalışmalar yaptınız...
Evet, oldukça uzun bir süre.
Irak’ı ziyaret ettiniz, tüm kesimlerini tanıyorsunuz. Özellikle Irak’taki Şii gruplar, Suriye’de olanların ABD, İngiltere ve İsrail’in ortak operasyon planı olduğunu iddia ediyorlar. Sizce bu doğru mu?
Bununla ilgili detaylı bilgi için Dışişleri Bakanlığı’ndaki eski meslektaşlarıma başvurulabilir. Hükümet olarak ve elbette bir diplomat olarak toplumun tüm kesimleriyle diyalog kurmak temel sorumluluklarımızdandı. Elbette yıllarca süren bu temaslarımızda birçok bilgi edindik. Tüm grupların amaçlarını öğrenebilmek için yakın ilişki içerisindeydik. Ancak Beşar Esad rejiminin çökertilmesi için kapsamlı bir plan yapıldığı iddialarına gelince, bu konuda ciddi şüphelerim var.
Yani doğru değil mi?
Bana göre, doğru olmayabilir.
ABD resmi olarak Esad rejimini tanımıyor, ancak aynı zamanda HTŞ gibi grupları terör örgütü olarak sınıflandırıyor. Hatta Ebu Muhammed el Colani’nin başına 10 milyon dolar ödül koymuş durumda. Sizce ABD, Suriye’ye bakışını değiştirdi mi? Colani ve yönetimini kabul edebilir mi? Çünkü Başkan Biden yönetiminden ve Dışişleri’nden gelen mesajlarda bu yönde bir yaklaşım hissediliyor ve “ne yaptıklarına bakılacak” deniliyor.
Bu doğru.
Bu, ABD’nin onlarla (HTŞ) ile çalışmaya hazır olduğu anlamına mı geliyor?
Kesinlikle... Bir adım geriye bakacak olursak, bugün dünya, Esad’ın Suriye’de iktidarda olmadığı bir yer olsaydı çok daha iyi olurdu. ABD’nin uzun süredir tavrı, Esad’ın özellikle kimyasal silahları halkına karşı kullanmasının ardından Suriyeliler için meşru bir lider olamayacağı yönündeydi. Bu yüzden Esad’ın olmadığı bir Suriye daha iyi bir yer.
Sizce Esad’ın olmaması Suriye’yi daha iyi bir yer yapar, ama şu anda IŞİD ve El Kaide ile bağlantılı bir grup var...
Haklısınız. Şunu açığa kavuşturmak istiyorum: Öncelikli ve en önemli şey, geçen hafta yaşanan artık halkına işkence eden bir Esad’ın olmayacağıdır. Ancak doğru, HTŞ, ABD, BM ve birçok müttefikimiz tarafından terör örgütü olarak kabul ediliyor. Bu bir engel, ancak Biden yönetimi ve Dışişleri’nin açıklamalarında duyduğumuz üzere, bu durum HTŞ ve genel olarak Suriye için yeni bir yol açabilir. Dışişleri Bakanı dün, ortaklarımız ve müttefiklerimiz tarafından yeni bir Suriye hükümetinin tanımasına ilişkin bazı kriterler açıkladı. Bunlar arasında insani yardımların ulaştırılması ve temel koşullar yer alıyor. Evet, bu sürecin gözden geçirilmesi için bir fırsat var.
Fırsattan bahsederken, örneğin bir kişi hakkında değerlendirme yaparken geçmişi veya tarihi hakkında hiçbir bilginiz yoksa geleceğe bakarız diyebilirsiniz. Ancak birini geçmişte tanıyorsanız, geçmişte ne yaptığına dayanarak değerlendirirsiniz. Amerika, İdlib ve Suriye'nin diğer bölgelerinde yönetimi olan HTŞ’nin yaptıklarından memnun muydu?
Bu bir evrimdi. Hayır, kısa cevabım şu ki, Heyet Tahrir eş-Şam ve Colani’nin geçmişteki faaliyetleri konusunda derin endişeler var. Ancak mevcut gerçek şu an içinde bulunduğumuz durumdur. Geçmişte yaptıkları bazı oldukça önemli açıklamalara rağmen gelecekte ne yapacakları çok önemli. Kesinlikle önümüzdeki birkaç hafta ve ay, genel barış ve azınlık haklarını korumak açısından önemli olacak. Bu da biliyorsunuz bölgenin tamamında dikkat edilen çok önemli bir konu. Bu nedenle Colani hakkındaki endişeler ortadan kalkmış değil. Ancak bence sadece Amerika için değil, Suriye'nin tüm dostları ve bölgesel ortakları için de insan haklarına ve dini azınlıkların haklarına saygı duyan yeni bir hükümetin çıkışına fırsat yaratılmalı. Dolayısıyla eğer Colani ve Heyet Tahrir eş-Şam geçiş sürecini uygulayıp yeni Suriye’nin bir parçası olabilirse, Amerika Birleşik Devletleri onlarla iyi bir ortak olabileceğini düşünebilir.
Aslında Colani ve HTŞ hakkında birçok soru var. Fakat biliyoruz ki Suriye'de yalnızca HTŞ yok. Örneğin, Suriye Milli Ordusu (SMO) ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG) gibi başka gruplar da var ve Amerika onları destekliyor. Antony Blinken bölgeyi ziyaret edecek, Türkiye ve Ürdün'e gidecek. Türkiye ziyareti için beklentiniz nedir?
Türkiye'nin desteği ile SMO’nun kuzey Suriye'de yaptıkları nedeniyle çok zor tartışmalar olmasını bekliyorum. Gördüğümüz görüntüler ve sivil halka yaklaşım ve bu durumu DSG’nin kontrolündeki bölgelerin ele geçirilmesi için bir fırsat olarak kullanılması girişimleri bölgenin güvenliğini olumsuz etkileyebilir ve istikrarsızlığa yol açar. Bence bu da az önce bahsettiğimiz yeni ve güçlü bir Suriye hükümeti kurma çabalarının tam tersi bir durum yaratıyor.
Amerika'nın Türkiye ve DSG ile olan ilişkisi, birbirine yaklaştırmak için, Türkiye'yi bir ülke ve DSG'yi özerk bir yapı olarak değil.
Hayır.
Çok uzun bir süredir bu konuda çaba gösteriyorlar, ancak Türkiye, DSG ile tüm girişimlere karşı. Ancak bu sefer, Amerika’nın, Türkiye’yi DSG ile birlikte olmaları, en azından bir çeşit ateşkes sağlanarak sivil kurumlara saldırılmaması ve DSG’nin IŞİD’e karşı mücadelede ABD ile yaptıklarına müsaade edilmesi sağlanabilir mi?
Evet. Bunu söylemeyi unuttum. Amerika’nın Suriye’deki çıkarları ve yerine getirilmesi gereken şartlardan bahsederken...
Nedir Amerika’nın çıkarına olan?
Amerika'nın çıkarları, özellikle kuzeydoğu Suriye'de ortağımız olan DSG ile IŞİD’e karşı mücadele eden yaklaşık 900 askerini korumaktır.
Peki ya ortağınız. Onları korumak da ABD’nin çıkarına değil mi?
Elbette öyle. Sanırım bu Türkiye ile yapılacak zorlu müzakerelerden biri olacak diye düşünüyorum.
Bu müzakerelerden bir ümidiniz var mı?
Türkiye’nin tutumu hakkında gerçeği görerek konuşuyorum. Ama umarım, Türkiye büyük bir resme bakarak, bu krizi aşabilir ve herkes için adil ve kapsayıcı bir hükümet kurma fırsatını görebilir. Önceden Aleviler vardı, rejim vardı, Kürtler vardı, Türkiye destekli SMO vardı. Tüm bu farklı yapılar vardı ancak bugün olan genel itibariyle Kürtlerin muhalefetin yanında yer aldığıdır. Kontrol da bu şekilde olur. Eğer bu iki taraf bir araya gelir ve Suriye’de halkların haklarını koruyan bir geçiş hükümeti kurarlarsa ve daha da önemlisi...
Bu durumda gerçekleşebilir mi?
Bence bu, Suriye'deki durumu değiştirmek için en iyi fırsat. Uluslararası toplumdan da iyi niyet göstergesi var, ancak Türkiye göz ardı etmek istemiyorum. Suriye'de istikrar Türkiye’nin de çıkarınadır. Bu, bunların olmasını sağlayan bir fırsat. Ancak SMO ile DSG arasında bir araya gelip geçiş hükümeti kurmak için uzlaşmaya götürecek bir yol bulmaya ihtiyaç var. Bu, Türkiye'nin çıkarınadır, bunun, Bakan Blinken ile Ankara'daki mevkidaşı arasındaki görüşmelerin temelini oluşturacağını düşünüyorum.
Suriye sorununun Esad rejiminin düşmesiyle çözülmeyeceği fikrine sahip olup olmadığınızdan emin değilim.
Elbette.
ABD’de şu an bir çok farklı yorum var. Yetkililerden, eski yöneticilerden ve durumu izleyenlerden duyduğuma göre “en zor aşama yeni başlıyor” diyorlar. Çünkü çok zor, Esad düşmeden tüm bu tarafları bir araya getiremediler. Şimdi, güçlü olan bir grup var, zayıf konumda olan başka gruplar da var. Tüm bu grupların tek bir hükümette toplandığı, bölgesel ortaklara tehdit oluşturmadığı, Amerikan çıkarlarına tehdit oluşturmadığı yeni bir Suriye'ye nasıl sahip olabilirsiniz? Gelecekte Suriye meselesini nasıl görüyorsunuz?
İlk başta, bu durumun tehlikeli ve belirsiz bir durum olduğunu kabul etmek gerekir, çünkü şu anki durum çok karmaşık. Ancak artık durum budur. Başa dönecek olursak, Esad'sız bir Suriye temelde Esad'lı bir Suriye'ye kıyasla çok daha iyi. Durumun çok tehlikeli ve istikrarsız olduğu doğrudur. Bununla birlikte, bir hükümetin Suriye halkını temsil etme fırsatı varsa o da budur. Bu pencere uzun süre açık kalmaz. Siz de ben de bölgenin birçok yerinde kaos içinde olduğunu biliyoruz. Ancak dünyanın gözü artık Suriye'de. Sanırım, başta Avrupalı ortaklar olmak üzere Birleşmiş Milletler, öncelikle bunun Suriye'nin öncülük ettiği bir süreç olduğuna saygı duymalı. Ancak aynı zamanda Suriyelilerin istikrarı kendilerinin yaratması için ihtiyaç duyulan araçları sağlayabilmeli ve sağlamaya istekli olmalıdırlar. Bu bizi, HTŞ ile ne yapacağımıza dair önceki sorunuza geri getiriyor. Terör listesinden çıkarılma sürecinin başlatılması ve bir geçiş hükümetinin destek alması için kapı aralar ki HTŞ bunun önemli bir parçasıdır. Colani ve HTŞ’nin tüm Suriyelileri dahil eden ve korunmasını vurgulayan söylemlerinin devam etmesi koşuluyla, bunun uluslararası toplum tarafından da destekleyebileceğini düşünüyorum.
Peki ya işledikleri suçların soruşturulması?
Sanırım bu açık bir soru. Kısa vadede çözüme kavuşturulacak bir şey değil. Suriye'deki pek çok kişi ve grup, anlatılmamış iğrenç suçlar işledi. Bu gelecekteki ulusal uzlaşma sürecinin bir parçası olmalı. Ancak şimdilik vurgunun siyasi durumu istikrara kavuşturmak, yardımın olması gereken yere ulaşmasını sağlamak olduğunu düşünüyorum, ancak bunun mümkün olup olmadığını sordunuz, bu hafta iki şey benim için çok ilginçti. Birincisi, tüm farklı grupların da aynı şeyi ısrarla dile getirmesidir. Bildiğiniz gibi bölgenin başka yerlerinde böyle olmadı. Dolayısıyla eğer Suriyeliler bu ulusal kimliğe ve Suriye'nin geleceğine dair sorumluluk duygusuna tutunabilirlerse, bunun ilerlemenin temel taşı olduğunu düşünüyorum. Bir diğer konu da bu hafta beni çok umutlandıran ve sevindiren şey; ben Avrupa'da Suriyeli mültecilerin krizinde çalışırken, oraya gelen mülteci dalgasının bu defa da arzu ile Türkiye, Ürdün ve belki de Avrupa'dan Suriye'ye geri dönmelerini istemesidir. Bu, Suriyelilerin ülkeleri hakkında ne hissettikleri ve ülkelerini yeniden inşa etmenin bir parçası olma konusunda hissettikleri sorumluluk hakkında gerçekten çok şey anlatıyor. Tekrar ediyorum, önümüzde kolay bir yol yok ama gerçekten inanıyorum ki, eğer uluslararası toplum zorlayıcı bir rol yerine destekleyici bir rol oynayabilirse, Suriye’nin gelecekte daha iyi bir yer olacağına inanıyorum.
Daha iyi bir gelecek için imkan var. Peki bir iç savaş ihtimali var mı?
Kesinlikle. Bu ihtimalin göz ardı edilemeyeceğini düşünüyorum ama yine de bunun bir ölçüde Türkiye ile, İsrail ile zorlu müzakerelerden kaynaklandığını düşünüyorum. Uluslararası toplumun ve Suriye'nin komşularının şu anda yapması gereken şey, durumu istikrarsızlaştırmak değil, istikrara kavuşturmak için ellerinden geleni yapmaktır, ancak bunu şu anda göremiyoruz.
Konumuza İsrail’i de dahil ettiniz. İsrailli liderlerden ne duyduk? Başbakan Netanyahu'nun Kürtler hakkında, Hıristiyanlar hakkında söylediklerini duyduk. İsrail Dışişleri Bakanı “Menbic’de Kürtleri korumak için Amerikalı dostlarımızla diyalog halindeyiz” dedi. Ancan bunu yapamadılar. Şimdi Kobani'de ve DSG’nin kontrolündeki bölgelerde de durum aynı. İsrail'in ABD hükümetine Suriye'deki Kürtlere yardım etmesi ve koruması yönünde herhangi bir baskısı var mı? İsrailli yetkililerin açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Elbette, DSG’yi korumanın ve aynı zamanda bölgenin daha fazla savaşa sürüklenmesini engellemek için Türkiye ile birlikte çalışmanın Amerika'nın ortak çıkarına olduğunu düşünüyorum. Bu her şeyden önce bizim çıkarımızadır. İsrail'in bizi bunun bizim çıkarımıza olduğuna ikna etmesine ihtiyacımız yok.
Peki bölgedeki en güçlü müttefikiniz olan İsrail bir çözüm aradığında veya sizin ve onların çıkarına olan bir şeyi görüp dile getirmesi neyi değiştirir? Bu size belirli ülkelere daha fazla baskı uygulamak için daha fazla güç veriyor mu?
Eğer ben bu tartışmaların içinde olsaydım ki değilim, İsrail'in ve kendi hükümetimizin bu anın çok küçük bir harekete ihtiyaç duyduğunu fark etmesini sağlardım. Suriye'yi özgürleştiren Suriyelilerdi. Suriyeliler aynı zamanda Suriye'nin yeniden inşasının da önünü açmalıdır. İsrail ve Türkiye dahil müttefiklerimizin ve ortaklarımızın yapması gereken, bu fırsatı sağlamak ve durumu daha da istikrarsızlaştırmamaktır. Kendimizi nasıl dayatabiliriz hakkında konuşmak, benim önermek istediğim bir şey değil.
Irak'ta çalıştınız. Irak neden Suriye'deki durumdan bu kadar endişeli? Onları bu kadar endişelendiren ne? Bazı yetkililer telefon görüşmesinde “Irak'ın bile Suriye'ye müdahale etmek üzere olduğunu” söylediler ancak Biden yönetimi daha sonra onlara bu tutumdan uzak durmalarını tavsiye etti. Iraklı liderler, özellikle de Şii liderler mevcut durumdan neden bu kadar endişeli?
Jennifer Gavito: Bir kez daha, bunun istikrarsız ve tehlikeli bir durum olduğu gerçeğine bağlı olduğunu düşünüyorum. İstikrarsızlık kolayca yayılabilir. Geçtiğimiz on yılda Suriye'de şiddetin kendi sınırları içerisinde kalmadığını gördük. İran, Iraklı milisler ve diğerleri de dahil olmak üzere uluslararası güçlerin bölgeyi istikrarsızlaştırmaya yönelik saldırılar başlattığı bir arena haline geldi. Dolayısıyla Iraklı liderlerin, durgun bir çatışma döneminin ardından şiddetli çatışmalar yeniden başlarsa bunun Irak'ın kendisi üzerinde istikrarsızlaştırıcı bir etki yaratacağından endişelenmeye hakkı olduğunu düşünüyorum. Ayrıca, özellikle Irak Kürdistan Bölgesi'nde DSG ile sağlanan koordinasyonun bozulması boyutunu da eklersek ki bu da istikrarsızlık ve çatışmaların artması durumunda başka bir şey. Biliyorsunuz eğer Türkiye DSG’ye saldırmaya devam edecek kadar güçlü hissediyorsa Irak'ta da vurmaya devam edeceklerini gördük. Bu da yine yangına benzin katmaktan başka bir işe yaramıyor. Bu nedenle Irak hükümetinin müdahil olmaktan kaçınma kararını memnuniyetle karşılıyorum. Sanırım bu tutumu çoğu ülkede, belki de en şaşırtıcı olanı bir dereceye kadar İran'da ve Rusya'da gördük. Suriye'de yaşananların başarısız bir deneye dönüşmesi kimsenin çıkarına değil.
Suriye'deki Kürtlerden bahsettiniz. Sizce Amerika Kürtleri Suriye’de ikinci bir ulus olarak tanıyor mu ve bu, Irak'ta 2003 sonrası Kürtlerin durumu gibi, Suriye'deki gelecekteki yönetimde de olabilir mi?
Bunun şu anda gerçekleşen tartışmaların bir parçası olacağını tasavvur etmek benim için zor. Suriye halkından gördüğüm ve duyduğum şey, çok etnik gruptan oluşan bir topluma ev sahipliği yapan, egemen ve birleşik bir Suriye'den bahsediliyor. Vurgulanan şey budur.
Birkaç dakika daha vaktimiz kaldı. Gelecekteki yönetim hakkında konuşmak istiyorum. Başkan seçilen Donald Trump'ın Suriye ile ilgili mevcut çekişmelerin bir parçası olmayacaklarını ve mevcut Biden yönetiminin Suriye'deki politikalarına pek katılmadığını söylediğini gördük. Bir sonraki yönetim Beyaz Saray'a geldiğinde IŞİD'i yok ettiklerini düşündükleri için Suriye'den asker çekmeyi düşüneceklerini mi?
IŞİD saldırılarının sayısı geçtiğimiz yıl önemli ölçüde arttı. Donald Trump'ın ikinci yönetimine miras kalan Ortadoğu, ilkinden çok farklı. Bu birliklerin Suriye'den çekilip çekilmeyeceği konusunda tartışmaların olacağını düşünüyorum. Geçen sefer de bu vardı. Sonunda olmadı. Dolayısıyla bu yönetimin ve deneyimli ulusal güvenlik ekibinin ABD'nin orada kalmasının göreceli riskine baktığını düşünüyorum. Şunu da belirtmeliyim ki, bu, genel olarak Amerikalıların ABD'nin dış çatışmalara karışmasını daha az desteklediğinin, çünkü bunu kendi çatışmaları olarak görmediklerinin ABD'nin bir ifadesidir. Mücadelemizin ne olduğunu, sorumluluklarımızın ne olduğunu tartışabiliriz ama seçmenin görüşlerinin yansıması şu: Trump yönetimi bunu yansıtıyor. Ama sanırım IŞİD'in kabiliyetine bakıyorlar ve en büyük tehditlerinden biri olan Suriye'deki yeni duruma ve IŞİD'in bölgeyi istikrarsızlaştırmak için bu boşluğu kullanabileceği ihtimaline bir kez daha bakıyorlar. Bu yüzden ekibin tüm bunlara bakıp değerlendireceğini düşünüyorum. Tahmin edecek olursam, IŞİD henüz yenilgiye uğratılmadığı için o güçlerin yerinde kalacağını düşünüyorum. Aslında yükselişteler ve daha fazlasını başarmak için Suriye'deki durumdan yararlanma becerisine sahipler. Dolayısıyla bu tartışmanın gerçekleşeceğine eminim. En iyi tahminim bunun nihai karar olmayacağıdır.
İkinci Trump döneminin ilkinden farklı olacağını söylüyorsunuz. Ortadoğu siyaseti açısından ne görüyorsunuz?
Yani Ortadoğu’nun artık farklı olduğunu söylüyorum. Bölgede yıllardır istikrarsızlık yaşanıyor. Yani 2016'nın Ortadoğu'su bugünün Ortadoğu'sundan çok farklı. Dolayısıyla, Trump yönetiminden İsrail'e güçlü bir destek vermesini, Gazze'deki çatışmayı sona erdirmek için desteğin devam etmesini, Lübnan'da ise daha az olmasını bekliyorum çünkü ateşkes az çok devam ediyor ve İsrail'in daha önce açıklandığı gibi hedeflerine ulaşmasına izin veriyor. Bence asıl nokta bu. İran'a karşı çok sert bir duruş gördüğümüzü düşünüyorum. Elbette son dört yılda değişen şeylerden biri de İran'ın nükleer programının ilerleyişidir. ABD'nin JCPOA'dan çekilmesini bunda önemli bir faktör olarak gösterebilirsiniz, ancak gerçek şu ki, nükleer programları bugün birkaç yıl öncesine göre çok daha gelişmiş durumda. Bu yüzden nükleer programı durdurmak için güçlü bir çaba göstereceğini düşünüyorum. Aynı zamanda ABD'nin Ortadoğu'dan çekileceği yönünde mesaj vermesi sağlayacak olan önemli bir mesele de bir miktar istikrarın sağlanması gerektiğidir. Başkan kendisini anlaşma konusunda uzman olarak görüyor. Dolayısıyla İran'a karşı sert bir duruş sergilese bile bunun bir çeşit anlaşmaya varılmasını ve İran'ın sadece nükleer programından değil, bölgedeki ve Ortadoğu'daki olumsuz etkilerinden de geri çekilmesini sağlayacak şekilde olacağını düşünüyorum ki daha önce Hizbullah ve Suriye’ye karşı operasyonlarla epey zayıflatılmış durumda. Dolayısıyla burada önemli bir anda olunduğunu düşünüyorum.
Irak konusunda ne görüyorsunuz? Sert bir tavır olduğunda İran'dan çokça bahsediliyor. İran'ın Irak'ta özellikle iktidarda olan siyasi partiler nezdinde güçlü bir elinin olduğunu biliyoruz. İkinci döneminde Trump yönetiminin, İran'ın elini kesmek için Irak'a, Iraklı Şiilere baskı yapacağını düşünüyor musunuz?
Elbette. Bu, Biden yönetiminin politikasının devamı olacaktır. ABD uzun süredir İran'ın Irak'taki etkisinden derin kaygı duyuyor. Trump yönetiminin de aynı endişeleri taşıyacağını ve buna son vermenin yollarını arayacağını düşünüyorum. Artı, eğer yeni yönetime danışmanlık yapıyor olsaydım, son birkaç yıldır geliştirdiğimiz ve Irak'ı ılımlı bir Arap devletine doğru yönlendirmeye gerçekten yardımcı olan konsepte geri dönerdim. Bu nedenle Körfez ülkeleriyle ister enerji olsun, ister eğitim, ister sağlık olsun ilişkilerini güçlendirmek, enerjide İran'dan bağımsız olmak ve böylece İran enerjisine bağımlı kalmamak, çünkü o zaman İran bunu Irak hükümetini etkilemek için bir silah olarak kullanabilir. Daha sonra istikrarlı ve kendisiyle barışık, sınırlarını koruyabilen Kuzey Irak ve Kürdistan Bölgesi dahil tüm taraflarla verimli ilişkiler kurabilen bir Irak'ı destekler ve ilişkilerinizi geliştirmeye devam edebilirsiniz. Yine nihai hedefin ne olacağına dair stratejiye bakarsanız. Son birkaç yıldır denediğimiz gibi Trump yönetiminin de İran'ın etkisini azaltma vurgusu yapacağına eminim.