Rojava'ya olası operasyon: IŞİD hapishaneleri ne olacak?

Türkiye'nin Rojava’ya yeni bir operasyon hazırlığı buradaki cezaevi ve kampların durumunu yeniden gündeme getirdi. Türkiye IŞİD'lilerin tutulduğu bu tesislerin denetimini alabileceğini söylüyor. Bu mümkün mü?

09.01.2025, Per - 14:11

Rojava'ya olası operasyon: IŞİD hapishaneleri ne olacak?
Haberi Paylaş

Güney komşusu Suriye'de otonom bir Kürt idaresinin varlığına itiraz eden Türkiye, böyle bir oluşumun önüne geçmek için Demokratik Suriye Güçleri (DSG) kontrolündeki topraklara operasyon tehdidinde bulunuyor. ABD'nin IŞİD'le mücadelede partner seçtiği DSG ise Türkiye'nin olası saldırısının IŞİD'lilerin tutulduğu hapishanelerin güvenliğini riske atacağını, "mahkumları daha fazla tutamayabileceklerini" söylüyor.

Bu durum IŞİD'in yeniden güçlenebileceği endişesine neden olurken Ankara'dan "sorumluluğu üstlenmeye hazırız" açıklaması geldi. Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan hafta içinde katıldığı bir televizyon programında, "Eğer başkaları yapamayacaksa bu işi, ben kendi askerimle bunları (IŞİD'lileri) kontrol altında tutarım. Türkiye olarak biz buna da hazırız" dedi.

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da geçmişte benzer açıklamalarda bulunmuştu. Suriye'nin kuzeyindeki silahlı Kürt gruplara yönelik Barış Pınarı Harekatı'nın başlamasından bir hafta sonra, 16 Ekim 2019'da Erdoğan, "Türkiye'nin operasyon bölgesi içinde kalacak DEAŞ'lıların sorumluluğunu üstlenmeye hazır olduğunu en başta ifade ettik, kime Sayın (dönemin ABD Başkanı Donald) Trump'a" demişti. Erdoğan aynı konuşmasında DSG'yi IŞİD'li tutukluları Batı ülkelerine karşı "şantaj malzemesi olarak kullanmakla" da suçlamıştı.

Peki DSG kontrolündeki kamp ve hapishanelerde kaç IŞİD'li ve yakını var? Türkiye'nin Suriye'ye olası operasyonunun bu tesislere etkisi ne olur?

IŞİD geri dönebilir mi?

Her ne kadar Mart 2019'da IŞİD'in yenilgiye uğratıldığı ilan edilmiş olsa da örgüt sahada varlığını sürdürüyor. Suriye İnsan Hakları Gözlemevine (SOHR) göre 2024 yılında IŞİD saldırıları sonucu ülke genelinde 108 sivil yaşamını yitirdi. Devrik lider Beşar Esad'a bağlı ordu ile onu destekleyen İranlı milisler 568, DSG ise 77 kayıp verdi. Geçen yılki çatışmalarda 71 de IŞİD'linin öldürüldüğü kayda geçti. Örgüt bu yılın ilk saldırısını ise 6 Ocak'ta, Deyrezzor'da DSG mevzilerine yönelik gerçekleştirdi. IŞİD militanları zaman zaman DSG denetimindeki kamp ve cezaevlerine baskın girişiminde de bulunuyor.

DSG kontrolünde kaç IŞİD'li var?

ABD Merkez Kuvvetler (Centcom) Komutanı General Michael Kurilla'nın 2 Eylül 2024 tarihinde verdiği bilgiye göre, "DSG denetimindeki en az 20 tutuklu merkezinde 9 binden fazla IŞİD suçlusu" bulunuyor. Tutuklu IŞİD savaşçılarının yarıdan fazlasının Suriyeli olduğu biliniyor. İkinci en kalabalık grup ise Iraklılar. Irak dışında 58 farklı ülkeden toplam 2 bin civarında savaşçı DSG nezaretinde. Bunların 800 kadarı Avrupa ülkelerinden gelen kişiler. IŞİD'lilerin tutulduğu cezaevlerinin Türkiye'ye en yakın olanı ise Urfa Suruç'un hemen karşısındaki Kobani'de kurulu.

DSG denetiminde, savaşçıların tutulduğu cezaevlerine ek olarak bu kişilerin eşleri ve çocukları ile diğer aile üyelerinin kaldığı kamplar da bulunuyor. Bunların en meşhuru Türkiye sınırına iki saat sürüş mesafesindeki El Hol kampı. Aralık 2024 itibarıyla önemli kısmı Suriyeli yaklaşık 50 bin kişi DSG denetimindeki kamplarda yaşamını sürdürüyor. Çoğu Haziran 2016'dan beri kamplarda kalan bu kişilerin radikalleşmelerinden endişe ediliyor.

Uluslararası Af Örgütünün 17 Nisan 2024 tarihli raporunda, Suriye'nin kuzeyindeki El Hol ve Roj kamplarında kişilerin "keyfi ve süresiz olarak insanlık dışı koşullarda tutuldukları" kaydediliyor.

Türkiye'nin operasyonunun etkisi ne olur?

İngiltere merkezli Reading Üniversitesinden Uluslararası Hukuk Profesörü Dr. Alison Bisset DW Türkçe'ye yaptığı açıklamada, Türkiye'nin DSG kontrolündeki alanları ele geçirip buradaki kamp ve cezaevlerinin kontrolünü üstlenmesi durumunda bunun üçüncü ülkeler üzerinde vatandaşlarını geri alma baskısı oluşturacağını söyledi:

"Bugüne kadar vatandaşlarının iadesini güçleştiren ülkelerin öne sürdüğü sebeplerden biri, DSG'nin bir 'gönderen devlet' olmaması ve bu nedenle iade mekanizmasının geleneksel yapısı dışında kalmasıydı. Türkiye'nin 'gönderen' taraf haline geldiği bir senaryoda bu tutumu sürdürmek zor olacaktır."

Üçüncü ülkeler şu ana kadar savaşçıları geri almaya yanaşmadığı gibi kadın ve çocukları kabul etmekte de isteksiz davranıyor. Londra merkezli sivil toplum kuruluşu Rights and Security International'ın verilerine göre şu ana kadar kadın, çocuk ve erkek sivil sadece 3 bin 365 kişi ülkelerince geri alındı. Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Özbekistan sırasıyla en fazla sayıda kişinin geri gönderildiği ülkeler oldu. Fransa şu ana kadar 223, Almanya 108, ABD 38, Kanada ise 32 vatandaşını geri kabul etti. Türkiye'ye geri göndermelere dair bir veri bulunmuyor.

Geri gönderme sürecinde özellikle çocukların durumu karmaşık. Merkezi Londra'da bulunan Save the Children vakfına göre halihazırda El Hol ve Roj kamplarında yabancı milletlerden 6 binden fazla çocuk bulunuyor. Uzmanlar iç savaş yıllarında doğan çocukların ebeveynlerinin genelde farklı milletlerden olduğuna ve birçoğunun doğum raporu veya kimlik gibi belgelerden yoksun olduğuna dikkat çekiyor.

Vatandaşlıktan çıkarma mümkün mü?

Üçüncü ülkelerin iadelerin önünü geçmek için vatandaşlıktan çıkarma yoluna başvurabileceğini söyleyen Bisset, "Örneğin İngiltere (Şamima) Begüm vakasında bunu yaptı. Birçok devlet ulusal güvenlik gerekçeleriyle kişileri vatandaşlıktan mahrum bırakmaya izin veren yasalara sahip. Ancak bu durum çok ciddi insan hakları endişelerini gündeme getirir" dedi.

İngiltere, bugün 25 yaşında olan ve 2015'te Türkiye üzerinden Suriye'ye giderek IŞİD'e katılan Begüm'ü vatandaşlıktan çıkarmıştı.

Aynı üniversiteden Dr. Saeed Bagheri İngiltere'ye ek olarak Fransa, Kanada, Avusturya, İsveç ve İsviçre gibi başka ülkelerin de vatandaşlıktan çıkarma yoluna başvurduğunu kaydetti. Ulusal güvenlik gerekçelerinin ülkelere bu alanda hareket serbestliği verdiğini ifade eden Bagheri, "Ancak Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri bu kişilerin vatansız kalmasının önlenmesi ve ülkelerine geri kabüllerinin gerekliliği konusunda oldukça net" diye konuştu.

Lahey merkezli Uluslararası Terörle Mücadele Merkezi (ICCT) araştırmacısı Tanya Mehra da DW Türkçe'ye verdiği demeçte, "BM Vatansızlığın Azaltılması Sözleşmesi gereği ülkelerin bireylerin vatansız duruma düşmesini önlemesi gerektiğini" kaydetti. Mehra, El Hol ve Roj kamplarında tutulan kişilerin birçoğunun IŞİD'le bağlarının çok zayıf olduğunu, aralarında örgüt mağduru kişiler de bulunduğunu ifade etti.

IŞİD'liler nasıl yargılanacak?

Bakan Fidan'ın "Ben kendi askerimle bunları (IŞİD'lileri) kontrol altında tutarım" sözleri fiili gerçeklik halini alırsa bunun, tutukluların haklarıyla ilgili sorumlulukları da beraberinde getireceği belirtiliyor.

Suriye üzerine çalışmalar yürüten Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Uluslararası Hukuk Profesörü Dr. Muhammet Celal Kul, "Türkiye bir operasyon düzenlemesi halinde işgal hukuku kapsamında hapishane ve kamplardaki kişileri burada tutmaya devam etme yetkisine sahip" diyor. Dr. Kul'a göre bu, ABD'nin Irak işgali sırasında yürüttüğü tutuklamalara benzer bir hukuki dayanağa sahip.

IŞİD üyesi veya destekçisi olmakla suçlanan kişiler ile yakınları cezaevi ve kamplarda sağlıklı bir yargılama süreci ve hatta çoğu kez hiçbir suçlama olmaksızın tutuluyor. Halihazırda burada yargı yetkisi DSG tarafından oluşturulan Halk Savunma Mahkemelerine ait. Ancak şu ana kadar az sayıda Suriyeli ve Iraklının davası görüldü, henüz diğer yabancı uyrukluların yargılamasına başlanmadı.

Af Örgütü, Halk Savunma Mahkemelerinde "on binlerce insanın haklarını ihlal edildiği" ve "hiçbir şekilde adalet sağlamadığı" eleştirisinde bulunuyor. Örgütün Nisan 2024 raporunda, "Halk Savunma Mahkemelerindeki yargılamalar, işkence ve kötü muamele yoluyla alınan 'itiraflar' ile yargılamanın hiçbir aşamasında avukat bulunmamasını da içeren ihlaller nedeniyle ciddi şekilde kusurludur" deniliyor.

Kul'a göre, devlet dışı bir aktör olduğu ve insan hakları sözleşmelerine taraf olmadığından DSG'yi bu ihlallerden sorumlu tutmak kolay değil. Kul, "Eğer Türkiye bu rolü üstlenirse tutuklu bulunanların haklarının korunması sorumluluğu da artık Türkiye'ye geçer" diyor.

ABD merkezli düşünce kuruluşu Rand analisti Karen Sudkamp ise DW Türkçe'ye yaptığı açıklamada yeni Şam rejiminin yargılama sürecinde oynayabileceği role dikkat çekti. Yeni hükümetin DSG ile anlaşarak yargılama yetkisini alabileceğini ve bu kişilerin akıbetine Suriye hukukuna göre karar verilebileceğini kaydeden Sudkamp, "Ancak muhtemelen Suriye'de yeni mahkemelerin kurulması yıllar sürecektir" dedi.

Uzmanlara göre DSG otoritesinin kaybolduğu, Suriye'de yargı sisteminin ise yakın zamanda bu davaları görmeye hazır hale gelemediği bir ortamda üçüncü ülkelerce ortak özel mahkemeler kurulması veya dosyaların uluslararası mahkemelerin önüne gitmesi gündeme gelebilir.(DW Türkçe)

 

Bu haber toplam: 6161 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:22:57:27
Bu gönderiye hiç yorum yapılmamış! İlk yorum yapan kişi olmak ister misin?
Nerina Azad
x