Nagehan Alçı'nın, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin 1994'teki uygulamalarına yönelik söylediği 'katil devlet' ifadesi tartışmaları devam ediyor.
Habertürk gazetesi yazarı Nagehan Alçı'nın Habertürk TV'de devletin 1994’teki uygulamalarına yönelik sarf ettiği “katil devlet” ifadesinin yankıları sürüyor. Sosyal medyada tepki çeken ve Emekli Tümgeneral Ahmet Yavuz'un, "FETÖ artığı Nagehan Alçı’yı el üstünde tutan yaklaşımları devam ettiği sürece yayın davetlerine katılmayacağım" şeklinde ifadeler kullandığı Alçı, "katil devlet" sözlerine yönelik eleştrilere bugünkü köşe yazısında yanıt verdi.
Alçı'nın yazısındaki ilgili bölüm şöyle:
"Türkiye’de devlet kavramını Tanrı gibi gören ve dinsel şekilde kutsayan 12 Eylül-28 Şubat tarzı bir zihniyetin tehlikeli yükselişini yaşıyoruz.
Buna faşizmin yükselişi demek yanlış olmaz. Mevcut durum hem Türkiye Cumhuryeti hem de bu toplumun geleceği için ciddi bir tehdit.
Aslında televzyonda cuma gecesi yaşadığım olay da bu yükselişin bir yansımasından ibaret. Bu bakış açısı AK Parti ve MHP için de tehdittir bence. Bu yazıda bunu izah etmeye çalışacağım.
Dünyevi bir örgütlenme olan devlet kavramına böyle dinsel ve ilahi anlamlar yüklenmesinin İslam dinine de tamamen aykırı olduğuna inanıyorum. Bu konuda sözü muhafazakar ve İslamcı aydınlara bırakmak daha doğru olur. Bence mevzu üzerine kalem oynatmaları gerekir.
Devlet yurttaşların can ve mal güvenliği ile haklarını ve özgürlüklern korumak için biz insanların hizmetinde bir aygıttır. O kadar.
Ne devlet kutsaldır ne de devlet görevlileri.
Bilakis güç ve yetkileri kısıtlanmazsa devlet o vatanda yaşayan yurttaşlar için bir canavar halne gelebilir. Devlet olgusunun doğası zalimleşmeye çok yatkındır. Dünya tarihinde yüzlerce böyle ceberut devlet örneği var. Sonları da hep kötü bitmiştir. O yüzden sürekli devletin güç ve yetkilerinin sınırlandırılması diyorum. En iyi devlet en küçük devlettir. Sınırlı devlet rejimine ihtyacımız var.
Bir ülkede devlet kapsam olarak büyüdükçe özgürlük ve adalet de o oranda küçülür. Biz Türkler insanlık tarihinden süzülen bu hakikati kavrayamazsak bu coğrafyada huzur içinde yaşayamayız.
"Eğer bu bağlamda kutsal bir kavram aranıyorsa o kavram devlet değil, vatan kavramı. Vatan kutsaldır ama devlet değil. 15 Temmuz korkunç darbe girişminde de vatanımız istila edilmek istendi. Esas mesele bu. Yoksa devletin generallerinin yarısı zaten bu istila harekatının içindeydi."
"Türkiye tarihinde devletin çok zalim ve çok ceberut olduğu dönemler yaşandı. Maalesef hiçbir zaman hukuk devleti olamadık. Devlet gücünü hukuk ile sınırlandıramadık. Bilaks yargı kurumu her dönem silah olarak kullanıldı. Esk rejim döneminde parti kapatma davaları böyleydi. 17-25 Aralık darbe teşebbüsü de FETÖ’nn yargıyı silah olarak kullanma planıydı."
"‘Devletin hakimi’ ve ‘Devletin savcısı’ kavramlarına da karşı çıkıyorum. Hakimler ve savcılar devlet değil hukuk ve adaleti kollamak zorundadır. Mahkemeler, bireyin haklarını gerekirse devletten bile korumak için vardır.
Nasıl ki Celal Şengör deprem konusunda hiçbir bilmsel ehliyet olmayan ama profesör unvanı sahibi kişlerden bahsediyorsa maalesef hukuk profesörü kisvesi altında da evrensel hukuk ile zerre ilgisi olmayan faşizan kafalar var bu ülkede.Bunlara evrensel anlamıyla hukukçu asla denemez. Olsa olsa Salim Başol kadar hukukçu bunlar."
1990’lar içn Koramral Atilla Kıyat “Faili meçhul cinayetler ve gözaltında kayıplar bir devlet politkasıdır” demşti. Kıyat’ın anlattığı esasen kendi yurttaşlarını adeta bir mafya gibi kafasına eserse öldüren ve işkence eden bir faşist devlet mantığıydı. Dindar-muhafazakar yurttaşını ezen bir devlet. Kürt yurttaşına zulmeden bir devlet. Alev yurttaşını sürekli döven bir devlet. Gayrmüslim yurttaşını ise buharlaştıran bir devlet. Böyle bir geçmişten geliyoruz.
"Benim en çok üzüldüğüm konu ise bu zulümlerin hedefi olmuş kesimlerden kimilerinin sırf ‘makbul’ sayılmak uğruna kendini ezen eski devlet zihniyetine yanaşma yarışına girmeleri. Hitler’e yaranmaya çalışan Yahudilerden farksız bir durumda olduklarını görmüyorlar.