DEM Parti Milletvekili Ömer Öcalan, İmralı görüşmesinin içeriğini anlattı.
Türkiye’de MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin Ekim 2024'te yaptığı açıklama ile yeni bir süreç başladı. 4 yıl 8 ay boyunca kapalı olan İmralı yolu yeniden ziyaretlere açıldı.
Önce DEM Parti Urfa Milletvekili ve aynı zamanda PKK lideri Abdullah Öcalan'ın yeğeni olan Ömer Öcalan İmralı'ya gitti. Ardından DEM Parti heyeti adayı ziyaret etti.
DEM Parti milletvekilleri Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan, Öcalan'la görüştü ve ardından görüşmenin içeriğini Meclis’teki siyasi partilerle paylaştı. Şimdiye kadar İmralı heyeti bu görüşmelerle ilgili kapsamlı bir açıklama yapmadı.
Öcalan Rojava hakkında ne dedi? Görüşmede kimleri sordu? PKK'nin silah bırakması konusunda neler söyledi? DEM Parti Milletvekili Ömer Öcalan, İmralı görüşmesinin içeriğini Rûdaw’dan Maşallah Dekak'a anlattı.
DEM Parti Urfa Milletvekili Ömer Öcalan ile gerçekleştirilen röportaj şöyle:
Birkaç ay önce İmralı'ya gittiniz ve ilk kez amcanızla görüştünüz. Bu görüşme süreci nasıl gerçekleşti?
Bir milletvekili olarak zaman zaman Adalet Bakanlığı'na başvuruda bulundum. 23 Ekim için de başvuruda bulunmuştuk. Görüşmeden 2 gün önce bize bilgi verdiler. Biz de hazırlığımızı yaptık. Ankara'dan Bursa'ya ve oradan da İmralı Adası'na geçtik. 23 Ekim'de ilk kez Kürt Halk Önderini gördüm. Aynı zamanda amcamdır. 4 yıl 8 aydır aileden kimse İmralı Adası'na gidememişti. İmralı Adası'nda hukuk işlemiyor. Türkiye Anayasası uygulanmıyor. Sayın Öcalan için hukuk ortadan
Bu amcanızı ilk görüşünüz müydü?
Evet. Ben 38 yaşındayım. 1987'de dünyaya geldim. Ancak Sayın Öcalan 1979'da Suruç’tan Kobani'ye geçmişti. Yaklaşık 20 yıl yurt dışında kaldı. Rojava'da da kaldı ki orası da bizim de ülkemizdir. Onunla ilk kez görüştüm. O da beni ilk kez gördü.
Duygularınız nelerdi? Sizin, onun?
Aslında profesyonel bir görüşmeydi. Sayın Öcalan'dan önce ben görüşme odasına geçtim. Oranın müdürü de benimle hazır bulundu. Sayın Öcalan'ı ayakta bekledim. Sonra o geldi, içeri girdi. Bana merhaba verdi. “Sen de siyasete girdin, seni takip ediyorum” dedi. Sandalyesinde oturdu. Yuvarlak bir masa vardı. Suyunu da kendisi ile getirmişti, saati önündeydi. Başlayalım dedi.
Ailesel bir görüşme miydi yoksa siyasi bir görüşme miydi?
Aile içinde bile biz çok fazla ailesel şeyler konuşmayız. Elbette aileyi sordu, kardeşini, kız kardeşini, bazı arkadaşlarını sordu. Köyden bahsetti, Halfeti'den bahsetti, Urfa'dan da bahsetti. Yaklaşık 10 dakika aileyle ilgili konuları sordu. Sonrasında daha çok Ortadoğu'da olanlar, Kürdistan'da olanlar, Türkiye'de olanlar kapsamlı bir şekilde analiz edildi.
Öcalan fiziksel olarak nasıl görünüyordu? İyi miydi yoksa çökmüş müydü? Çünkü uzun zamandır hiçbir fotoğrafını görmedik.
En son fotoğrafı 10 yıl önce kamuoyuyla, halkla paylaşılmıştı.
Bize oradaki görüntüsünü anlatırsanız...
O fotoğrafa çok yakın. Güçlüydü, formundaydı. Yürüyerek geldi. Uzun süre konuştu. Bazen ben araya giriyordum, bazı şeyler soruyordum. Ama daha çok Sayın Öcalan konuşuyordu. Hem fiziksel olarak hem zihinsel olarak güçlüydü. Ortadoğu'da olanlardan haberi vardı. Ortadoğu'da ve dünyada olup bitenler, Kürdistan'da olup bitenlerden haberdardı. Tüm gelişmeler üzerinde hakimiyeti vardı.
Bu görüşme hakkında hiçbir şey paylaşmadınız.
Ben çok şey paylaştım.
Çok az şey paylaştınız. Siz Öcalan'ın "Eğer tecrit kaldırılır ve şartlar hazırlanırsa, savaşı ve çatışmaları ortadan kaldıracak, şiddet yerine siyasi ve hukuki bir zemin oluşturacak teori ve güce sahibim" dediğini paylaştınız. Öyle değil mi?
Doğru.
Sanırım bir saat 40 dakikada boyunca sadece bu cümleyi konuşmadınız.
O konu etrafında birçok şey tartıştık. Elbette sadece o söz değildi.
Mesela kamuoyunun merak ettiği ve konuştuğunuz bazı şeyler nelerdi?
Paylaşabilirim. Aslında bazı konularda spekülasyon yapıldı. Eş başkanımız da Gazze'den bahsetti. Türk medyası bu sözü çarpıttı. Ama Sayın Öcalan şunu söylemişti; Kürt meselesi çözülürse, Ortadoğu meselesi çözülürse, Ortadoğu'nun önü aydınlanır. Ama Kürt ve Kürdistan meselesi çözülmezse ve Ortadoğu meselesi çözülmezse, şimdi bir Gazze var, bu elli Gazze olur. Bağdat'tan Şam'a, Şam'dan Musul'a, Musul'dan Erbil'e... Türkiye de Ortadoğu'da. Kürdistan da Ortadoğu'da. Şimdi bir Gazze var, toplumsal bir çözüm olmazsa bu bir Gazze elli Gazze olur.
Türkiye de dahil mi?
Elbette.
Öcalan bir görüşmesinde özgürlük kadar güvenliğin de önemli olduğunu söylüyor. Belki görüşmenizde bundan bahsettiniz. Bu bir şifre mi? Bunu konuştunuz mu?
Son zamanlarda bu medyada konuşuldu. Bizimle bu konu konuşulmadı. Sayın Öcalan çözüm için şunu söylemişti; ben yakalandığımda çözüm için hizmete hazır olduğumu söylemiştim. Uçakta da söylemiştim, 2000'de de söylemiştim. Ama bazıları bunu tersine çevirdi, Öcalan kendini kurtarmak için bu sözleri söylüyor dediler. Ama şimdi 2024 ve hala bu mesele var. Bu mesele 2000'de çözülmeliydi ama maalesef hala çözülmedi. Ortadoğu için de ilginç şeyler söyledi. Türkiye kendini çözüm için hazırlamazsa, gelecekte Suriye, Irak, İran ve uluslararası güçlerin birçok planı var dedi. Buralarda devlet ilan edilmesi ihtimali de var.
Yani Kürtler devlet mi ilan edecek?
Yani bu söylendi. Kürt meselesini söylemedi ama kendiliğinden anlaşılıyor Sayın Maşallah. Her şeyi tek tek açıklamama gerek yok. Bu da büyük bir savaşın başlangıcı olabilir. Bu yüzden çözümün temeli tartışıldı. 23 Ekim'de konuştuk. Bu görüşmenin üzerinden 3 ay geçti. Ama çok moralliydi, enerjikti. Güçlüydü, motivasyonu çok yüksekti.
İlk önce siz İmralı'ya gittiniz ama sonra Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder gitti, siz yoktunuz, neden sizin adınız bu heyette yok?
Biz aile adına Sayın Öcalan'la görüştük. Sayın Sırrı Süreyya Önder ve Sayın Pervin Buldan büyük bir tecrübeye sahipler. 2013 ve 2015'te de o heyette yer almışlardı. Bu şekilde kabul edilmiş. Bize düşen görev, bu heyetin duruşunu güçlendirmek, Sayın Öcalan'ın çözüm için elini güçlendirmektir. Devletin de bu noktada kullandığı dili biraz revize etmesi, düzeltmesi gerekiyor. Çünkü güven bu şekilde oluşmaz. Diğer yandan biz aileyiz, bir şekilde bu işin içindeyiz.
Şimdiye kadar sadece Selahattin Demirtaş bu sürece bir isim koydu. Başka kimse sürece bir isim vermedi. Ne hükümet, ne devlet ne de DEM Parti. Siz Ömer Öcalan olarak bu sürece bir isim koyacak olursanız, hangi ismi seçersiniz?
Efendim ben bu sürece bir isim vermiyorum. Burası Ortadoğu. Ortadoğu'da da Kürdistan'ın yeri farklı. Yarın siyasetin nasıl yürütüleceğini bilemiyoruz. Ama Kürtlerin elinde birçok alternatif de olmalı. Şimdi ben toplum içinde de dolaşıyorum. Urfa'da, Diyarbakır'da, İstanbul'da, birçok şehirde birçok görüşmem de var. Burada güven meselesinde sorun var. Çünkü birçok kez kırılma yaşandı. Bu yüzden bir isim koyamayız. Elbette Kürtler heyecanlı. Bu meselenin barışçıl bir şekilde çözüme kavuşmasını istiyorlar ama bazı şeyler gözle görülür değil. Netlik yok. Devletin dili, cumhurbaşkanının kullandığı dil, hükümetin ve iktidarın kullandığı dil olumlu bir dil değil. Çünkü şimdi herkes kendi açısından değerlendiriyor, analiz ediyor, tedbirler alıyor. Devlet de örgüt de DEM Parti de Kürtler de. Süreç diyebilmemiz için, daha çok zamana ihtiyaç var.
Devlet Öcalan'ın silah bırakma çağrısı yapmasını istiyor. Öcalan 1993'ten beri birkaç kez ateşkes ilan etti. Bu sefer görüşmenizde, silahlı mücadele döneminin bittiğini, o dönemin sona erdiğini söyledi mi?
23 Ekim'de, yaklaşık bir saat 40 dakika konuştuk. Bu görüşme kayıt altına da alınmış olabilir. Sayın Öcalan silahlardan bahsetmedi. Kendi hareketinden bahsetmedi. Sadece “bir şey söylemiyorum” dedi. “Şu anda ne söylersem yanlış anlaşılacak” dedi.
Eğer Öcalan bir çağrı yaparsa, PKK ya da Kandil'in Öcalan'ın çağrısına uyacağına inanıyor musunuz?
Bu çok önemli bir soru. Cevabı bende olmayabilir. Ama takip ettiğim kadarıyla, medyada takip ettiğim kadarıyla birçok KCK yetkilisi, PKK yöneticisi şimdiye kadar bu sürece ve Sayın Öcalan'la görüşmeye destek verdiler. Hatta olumsuz bir şey söylediklerini duymadım. Ama şu da var; bir şeyden sonuç almak istiyorsanız onun temelini hazırlamanız lazım. Ciddi ve samimi bir çözüm olursa her şey çözülür. 40-50 yıl önce silah alıp silahlı mücadeleye başlayan insanlar, bir şeylerin neticesinde bunu yaptılar. Şimdiye kadar on binlerce insan yaşamını yitirdi. Kürt savaşçıları, devletin polisleri ve askerleri, siviller de arada hayatlarını kaybetti. Temelin hazırlanması gerekiyor. Büyük bir ciddiyetle, güvenle herkesin heybesini boşaltması gerekiyor. Bu olayların bir daha yaşanmaması için bu gerekli. Bu mesele çözülmezse bugün PKK'dir, KCK'dir, yarın başka bir şeyin ortaya çıkma ihtimali var. Bu yüzden gerçek bir çözüm gerekiyor.
Silah bırakma ya da silahların susması; her iki ihtimal de var. Bu DEM Parti'nin elini, siyasetini güçlendirir mi yoksa zayıflatır mı?
Silahlar konusunda söyleyecek bir şeyim yok. Biz siyasi bir partiyiz. Türkiye Anayasası'na bağlıyız. Ama aynı zamanda buranın Ortadoğu ve Kürdistan olduğunu biliyorum. Şunu da biliyorum; Silahlar konusunda bir şey söylemiyorum. Kürtlerin uluslararası toplumla ilişkileri olmalı, diplomasileri olmalı, ekonomik olarak, her açıdan kendilerini güçlendirmeleri gerekiyor. Burası Ortadoğu, burası Kürdistan. Onun dışında, silahlar konusunda söyleyecek bir şeyim yok, ben bir siyasetçiyim.
O görüşmede hiç Rojava Kürdistanı'ndan bahsettiniz mi? Çünkü şimdi Rojava özellikle Kobani tüm dünyanın gündeminde.
Elbette Rojava'dan bahsettik. Şimdi Rojava tüm Kürtlerin gündeminde. Tüm Kürt partilerinin gündeminde. Ben bu soruyu sordum, dedim ki; “Başkanım şimdi herkes Rojava'da, herkes herkesle konuşuyor.” O da, “Ben Kürtlere kimseyle konuşmayın demiyorum. Kürtlerin buna hakkı var, herkesle görüşüp konuşabilirler. Onlar da yüz yıl önceki Kürtler değil. Bir şekilde donanımlı hale geldiler. Güç ve kuvvetleri de var. Onlar da direnecekler. Ama ondan önce çözüm için şeyler yapacağız.” Rojava için bunlar söylendi. Benim analizime göre Sayın Öcalan diplomasi kapısının Kürtlere açık olduğunu söylüyor.
Öcalan'ın yeni dönem için, çözüm için bir projesi var mı?
Bu ülkede paradigma sahibi, büyük bir modelin sahibi Sayın Öcalan'dır. Bunu açıkça söylüyor, gizli bir şey yok.
Sizinle paylaştı mı?
Kürtler Araplarla nasıl yaşayacak, Farslarla nasıl, Türkiye ile nasıl yaşayacak? Bunun formülü tartışıldı. Söylendi. Dedi ki; Türkiye bu meseleyi çözerse bu ülkede model olur. Bu mesele çözülmezse Türkiye devleti Anadolu'ya çekilir ve orada cehennemini yaşar. Bunlar söylendi. Yani söylediğim şeyler kayıt altına alınmış. Ne fazla ne eksik. “Bu mesele çözülürse yaşam kapısı herkese açılır, bu mesele çözülmezse Türkiye Anadolu'ya çekilir ve cehennemini yaşar” dedi. Bu söylendi.
Böyle bir süreçte Federal Kürdistan Bölgesi'nin rolünü nasıl görüyorsunuz?
Rojava için mi yoksa genel olarak mı?
Zaten şu anda odak noktası Rojava, gözler oranın üzerinde.
Kürtler yüz yıl önceki Kürtler değil. Güney Kürdistan'ı hassasiyetle takip ediyoruz. Sayın Mesud Barzani ve Sayın General Mazlum'un görüşmesi, hepimizi heyecanlandırdı. Bu görüşmeye değer veriyoruz. Sayın Mesud Barzani ENKS heyeti ile görüştü ve o onlara öğütler verdi. Söylediği şeylere değer veriyoruz. Partiler üstü bir mekanizma olmalı. Elbette PDK var, KYB var, DEM Parti var, silahlı mücadeleyi yürüten PKK var. Küçük partiler var. Bu partilerin üzerinde bir sistem, bir mekanizma olması gerekiyor. Şimdi Güney Kürdistan'ın Rojava konusundaki duruşu ve açıklamalarını desteklememiz lazım. Rojava ve Güney Kürdistan arasındaki bu ilişkinin devam etmesi lazım. Asimilasyon, eritme ve ezme politikaları iflas etti. Türkiye Cumhuriyeti'nin de bu paradigmasını değiştirmesi lazım.
Son sorum şu; DEM Parti olarak Kürdistan Bölgesi yönetimi ile görüşmeyi düşünüyor musunuz?
Ben DEM Parti Genel Meclisi’nde değilim. Ama ihtiyaç olduğunu görüyorum. Şimdi Güney Kürdistan için de bazı görüşmeler ve ziyaretler yapılmalı. Kurumların ziyareti önemli ama Başkan Mesud Barzani’ye düşen büyük bir rol var. O da rolünü oynamalı. Bu yüzyılda ancak bu şekilde başarabiliriz. Sadece parti ve örgüt yaklaşımıyla hareket etmeyelim. Tüm Kürdistan'ın çıkarı için Kürtler rol sahibidir. Sayın Öcalan görüşmesinde şunu da söyledi, Ortadoğu'da enerji ve potansiyel sahibi olanlar Kürtlerdir. Diğerleri bu yüz yıl içinde enerjilerini, moral ve motivasyonlarını kaybettiler. Ortadoğu'da yeni bir sistem kurabilecek olanlar Kürtlerdir ve kendileriyle birlikte diğer halkları, diğer milletleri de kaldırabilirler. Bu potansiyel Kürtlerde var.