İki Fotoğrafın Düşündürdükleri

. Yüz yıl öncesinde bu topraklar üzerinde yeşertilmeye çalışılan bu azgın ırkçılıktan uzak bir hayat süren Türklerin torunları, böylesine azgın bir faşizmin pençesine nasıl düşürüldüğünü adım adım biliyoruz. Kurulan yeni devlette, sabah-akşam "Türk titre ve kendine dön" "Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur" ve dağlara taşlara kazınan "Ne mutlu Türküm diyene" sloganını hayatın her alanında dayatan devlet, bu söylemleri zaman içinde Türk toplum çoğunluğunu şizofrenik bir paranoya durumuna sokarak çoğunluğunu bu paranoyaya inandırdı.

15.07.2024, Pts - 09:24

İki Fotoğrafın Düşündürdükleri
Haberi PaylaÅŸ

Çekilmiş iki fotoğrafı mukayeseli size göstereceğim. İlk paylaşım fotosunu görünce önce inanamadım. "Montaj mı acaba" diye düşündüm? bir kaç paylaşım daha görünce "psiko-sosyal olarak hasta olan bir toplumdan böyle şeyler beklenir" dedim. Devlet teşvikli ve destekli azgın bir ırkçılık ve faşistliğin sembolü bu işaret, sıradan Türklerin büyük çoğunluğunu esir alıp, toplumun büyük çoğunluğunu buna inandırmış böylesi vicdan yoksunu bir konuma getirmiş olmasını havsalam bir türlü bunu almadı. Bir toplumun, bin yıldan beri komşu olarak yaşadığı diğer toplumların inanç, dil ve kültürlerine karşı empatiden böylesine yoksun, nefret ve düşmanca yaklaştığı gerçeğini anlamakta normal her insan güçlük çeker. Yüz yıl öncesinde bu topraklar üzerinde yeşertilmeye çalışılan bu azgın ırkçılıktan uzak bir hayat süren Türklerin torunları, böylesine azgın bir faşizmin pençesine nasıl düşürüldüğünü adım adım biliyoruz. Kurulan yeni devlette, sabah-akşam "Türk titre ve kendine dön" "Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur" ve dağlara taşlara kazınan "Ne mutlu Türküm diyene" sloganını hayatın her alanında dayatan devlet, bu söylemleri zaman içinde Türk toplum çoğunluğunu şizofrenik bir paranoya durumuna sokarak çoğunluğunu bu paranoyaya inandırdı. Ceberut rejim, büyük oranda bunu başarmış görünüyor. "Türk'ün Türkten başka dostu yok" iddiası doğru ise, haliyle herkes bu kavmin düşmanı sayılır. Onun için Türk toplumunun büyük çoğunluğu başka dil, kültür ve etnik aidiyet lere karşı tahammülsüz, dost olmaya yanaşmakta çekingen davranan, hatta düşmanca bir önyargı içindeler.

Bu halüsinasyon durumu, korku ve hezeyanlarla sürüp günümüze kadar geldi. Sağduyulu, gerçek demokrat ve vicdan sahibi Türklerin azınlıkta kalmış sesleri, devletin zihinlere şırınga ettiği bu azgın ırkçılık tarafından duyulmaz bir hale getirilmiş ve bastırılmıştır. Onun için Doktoru, avukatı, askeri, bürokratı, dincisi ve dinsizinin bilinçaltı duyguları bir noktada kesişiyor. O nokta, Kürtlerin ulusal haklarına hiç bir şekilde kavuşmaması ve bir statü sahibi olmalarına engel olmak. Devletlerinin Türk toplumuna hedef gösterdiği dönemsel düşmanlar, yukarıda meslek ve statülerini sıraladığım milyonlar tarafından aynı bakış ve yaklaşımla durum irdelenir. Devletin dönemsel düşmanlık kategorisi değişse de, değişmeyen tek hedef Kürtlerin ulusal haklarıdır. Soğuk savaş döneminde 1. Tehdit ve baş düşman bölücülüktü (Kürtler) 2. si Komünizm di.. Sovyetler yıkılıp dağıldıktan sonra, komünizm düşmanlık kategorisinden çıkarıldı. Yerine bir dönem irtica 2. sırada yerini aldı. 1. sırada yine bölücülük (Kürtler) vardı. Ortadoğu'nun yeniden dizaynında soğuk savaş döneminde ceberut rejimin müttefiki olan ABD ve İsrail, bu kez iktidardaki Muhafazakar-dindar Türkler tarafından 2. düşman kategorisine alındı. Son on yılda ise, devlet içinde paralel bir devlet kadrosunu oluşturan Fetullahçı Tarikat, iktidar ve rant bölüşümünde çıkan anlaşmazlık nedeniyle gücü ele geçiren Ergenekon, AKP, MHP ve Neo-İttihatçı parti (Vatan Partisi) tarafından FETÖ’yu Türk devlet aygıtının 2. düşmanı kategorisine yerleştirdiler. 2. Derecedeki düşman kategorisi konjonktöre, zamana ve iktidar erkinin ideolojik ihtiyaçlarına göre değişse de, baş düşman kategorisi (Kürtler) hiş değişmez. Ortadoğu'nun mevcut konjonktürünün neye ve hangi tarafa evrileceği şu an tam olarak kestirilmediği için, tekçi ve inkarcı rejim son dönemde epeyce tedirgin bir durum yaşıyor. Onun için hükümetin resmî ortağı olmamasına rağmen, her istediğini anında takır takır alan gayri resmi bir şekilde hükümeti yandan, önden ve arkadan destekleyen ırkçı partinin faşist sembolü etrafında herkesi sarılmaya davet etmiş durumda.

İnsan hayatının kutsallığı konusunda yaklaşık 2500 yıl önce din, dil, renk ve ideolojik ayırım gözetilmeden, karşısındakinin sadece insan olmasıyla ilgili bir durumu, bilgi ve becerilerini kullanarak o insana şifa için çalışarak ahlaki değerler sistemini kurmuş, bunun evrensel değerler silsilesinin çerçevesini çizmiş olan Hipokrat 21. yy da gözlerini açıp 1. fotoğraftaki bu manzaraları görünce acaba ne düşünürdü? Hastanelerde, tedavi ve ameliyathanelerde Hipokrat yemini etmiş doktor ve hemşirelerin yanısıra dünyanın en azgın ırkçılık ve faşistlik sembolü olan bu işareti topluca yapılıyor neden ve niçin kullanır? Ameliyata aldıkları insanın ulusal haklarını talep eden bir Kürt, bir Yahudi veya Kürt dostu bir Amerikalı olduğunu öğrenen bu fanatik güruh tıp etiği ve deontoloji gereğini yapabileceğine inanan var mıdır? Çünkü bunun bu ülkede sayısız örnekleri var. Unvanlarına "Doktor" "hukukçu" eklerini ekleyenlerin birer hekim ve hukukçu müsveddeleri oldukları açıktır. Kendilerince "terörist" "vatan haini" yaftaları taktıkları kişileri bırakın tedavi etmeyi "bunlar insan değil, tıbben yok edilmeleri gerekir, yada "bunları savunmak vatan hainliğidir" diyen on binlerce müsvedeler var bu ülkede. Burası, kağıt üzerinde demokrasi ve özgürlüklerin ve laikliğin olduğunu varsayan bir ülke olarak görülür. Oysa evrensel demokrasinin, özgürlüklerin ve adaletin kırıntılarının olmadığı bir ülke. Her şey, devleti yöneten otokrat şahsiyetin ağzından çıkan sözlere göre yürütüldüğünü unutmamak lazım. Hayatın her alanında, çarşıda, pazarda, okullarda, camilerde, mahkemelerde, kışlada kısaca devletin tüm kurumlarında ve nihayet ameliyathanelerde bile artık bu simgeleri ameliyat masasındaki hastaların gözlerinin içine sokmaya başladılar. Peki bu simgenin anlamı ne? Anlamı şu; "Herşey Türklük için, tıp etiği, deontoloji filan teferruattan ibarettir." diyen bir simge.

İkinci  fotoğrafda insan yoğunluğunun çok olduğu bir güzergah üzerinde insanların basmaları için çizilmiş birden fazla bayrak var. İsrail bayrağı. Bayraklar, bir toplumun, bir ulusun varlığını ve egemenliğini ifade eden bir sembol olarak bilinir. Bayrak, ant ve marşlar ceberut, otoriter ve totaliter ülkelerde adeta kutsallaştırılmış ve ona bir öz biçilmiş. Oysa hiç bir kutsallık, insan hayatı ve onurundan daha değerli olamaz. Eğer kendi bayrağınıza değer ve kutsallık biçiyorsanız, başka ulusların da bayraklarına değer biçmeniz gerekir. Bayrağınızın başka ülkelerde protestolarda yakılmasını ve yerlerde basılmasını istemiyorsanız başka ulusların bayraklarına da aynı yaklaşımı göstermeniz lazım. Basılması için çizilmiş olan İsrail bayrağı, Diyarbakır'da, en işlek caddelerde birkaç yerde çizilmiş. Acaba İstanbul, Ankara ve İzmir'de de böylesi işlek caddelerde İsrail bayrağı çizilmiş midir? Sanmıyorum. Peki neden Diyarbakır? Çünkü İsrail'e bir mesaj verilmek isteniyor; "Bakın Kürtler her gün bayrağınızı çiğneyip üstünden geçiyorlar." Peki bu rezalet karşısında Kürt oluşum ve siyasi aymazları ne yapıyor? Hiç bir şey. Gerek ortak vatancı "demokratik özerklik" hayranı vesayet partisi ve gerekse kendilerine "Kürdistani" lakabı takan feodal-gelenekçi ağır abilerin kurdukları parti ve oluşumlardan çıt yok. Çıkıp; "Bizim şehrimizde, bir ulusu temsil eden bayrağı işlek caddelere çizerek üzerine basılmasını kabul etmiyoruz. Vekalet savaşlarını gidin başka yerlerde sürdürün Bu durumu şiddetle kınıyoruz" demiyorlar/diyemiyorlar. Ya da hoşlarına gidiyor.

Bu haber toplam: 4520 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:09:57:41
Bu gönderiye hiç yorum yapılmamış! İlk yorum yapan kişi olmak ister misin?
Nerina Azad
x