\'Bedeli Ne Olursa Olsun, Suriye\'nin kuzeyinde bir Kürt devletine asla müsaade etmeyeceğiz.\' Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı. Tarih: 26. 06. 2015. Ankara.
Seçilmiş otoriteryan’ın hırsı bugün Türkiye’yi savaşa götürüyor.
Recep Tayyip Erdoğan\'ın sultanlık hırsını seçimler durduramadı, umudunu beklediği seçim aritmetiğinden yitirmiş olabilir, ancak bu onun bu hırs ve yönelimden vazgeçtiği anlamına gelmez.
Seçimlerle elde edemediğini savaş çığırtkanlığı ile elde etmeye çalışacaktır. Güney-batı Kürdistan için savurduğu savaş tehditleri, öncelikle, iç siyasette kendi otoriteryan iktidarını tesis etmeye yöneliktir. Erdoğan’ın kendisine model aldığı lider tipolojisi Saddam’da ifadesini bulan liderlik tipitir. Savaş ve savaş söylemi ile üste çıkan “Baş komutan” tipi lider. Bu lider tipi bütün bir ülkeyi kendi liderlik hırsı için sürekli bir savaş atmosferi içinde tutar.
Seçimlerle Sultan olunamayacağı anlaşıldı. Sultanizmi yaratan şey savaş ve savaş atmosferleridir. Seçimlerden umudu varken, Irak’ın bölünmesi ve Kurdistan devleti’nin oluşturulması için “bu onların iç sorunlarıdır”, demişti. İktidarını güçlendirecek söylem bu idi. Şimdi ne oldu da “Kürdistan Devleti’nin oluşmasıyla” ilgili risk arttı?
Güney’de ya da Güney-batı’da Kürt Devleti\'nin oluşması neden bir tehlike olarak görüldü?
Kürtleri “elinde tutan” onları “emir kulu yapan” bir statü önemli Erdoğan için; kendi sultanlık iradesi için sadakat gösteren bir Kürdistan... Olmayacak!
Güney-Batı Kurdistan’ın bir “koridor olarak” Güney’yle bağlı bir şekilde ortaya çıkması TR-Erdoğan’ın bütün sadakat ve neokolonyal tasavvurunu alt-üst ediyor. İşte, bu nedenle, 2 yıldır “İslam Devleti” Moğollara rahmet okutacak bir vahşetle Kurdistan çocuklarını kesiyor. Kurdistan evlatları kurbanlık koçlar gibi Kurdistan toprağını, Kürdün yuvasını korumak için canını feda ediyor, ruhuyla Kürt milletinin namus ve şerefini yüceltiyor. Kürtlük şeref ve gururla tıpkı, Selahaddin Eyyübi’nin aleme meşhur insanlık hamiyetleriyle yeniden kendi kimliğini dünyaya tanıtırken, Kürt-düşman cephesi histeri krizlerine giriyor, çılgınlaşıyor ve herşeyin kendilerinden beklenebileceğimiz bir piskopat davranış ve tipleri üretiyorlar. Çılgın bir dünyada yaşamayı normalleştirmek istiyorlar bizler için...
Kobani’deki büyük katliam bu şekildeki bir “toplum mühendislği aklıyla” soğukkanlı bir şekilde planlanmış Kürtlerin uluslaşma ve devletleşme sürecinin önünü kesme eylemidir; “Biz bu “mühendisin” parmak izini biliriz.
Bir Ramazan sahuru’nda minnacık çocuklarımızın güzelim rüyalarına kabus gibi giren Dehhak tiranı’nın kestiği çocuklarımızın başları ile Kürtlerin varolma ve yükselme yollarının kesilebileceğini düşünmeye devam eden Kürt-düşmanı zihniyeti İşidleşmek bekliyor. İŞİD-KÜRT SAVAŞI dünyayı ikiye bölecektir; zalimler İŞİDLEŞECEK, insan olanlar Kürtleşecektir.
Çocuklarımızın bir sabah sahuru’nda başları kesildiğinde, bir “başsağlığı” mesajını bizden esirgeyen ve imzasını açığa verircesine; “Kuzey Suriye’de Kürt Devleti’ne izin vermeyeceğiz!” diye söylemlerle Kürtleri tehdit etmeye çalışan TR-Erdoğan’a, sen, Kürtlere karşı düşmanlık ve nefreti canlı tutarken, ne Kürtler kaybedecek, ne sen kazanacaksın. Şuurunu kaybeden tiranlaşır, tiranlaşan kaybeder.
Türk Kamuoyu, Türk humanistleri, AKP sana dur demezse, senin için çok geç olabilir. Türkiye için çok geç olabilir. Kürtlerle değil, İŞİD ile “sınır olma” projen Türkiye’ye cehennemi bu dünyada yaşatacak bir projedir. Bugün İŞİD Türkiye’nin “damarlarına” giriyor. Arap özel okulları İŞİDçi yetiştiren askeri mektepler durumunda, Kafkasya’dan Türkiye’ye gelen onbine yakın Cihadist bulunuyor. Güney-batı’dan Türkiye’ye yüzlerce İŞİDçi kaçtı. Türkiye artık Avrupa “cihadist turizminin” cenneti durumuna gelmiş bulunuyor. Bütün bunları Türk kamuoyu göremiyor, çünkü, herkes seçimler ve Erdoğan söylemleriyle hipnotize olmuş ve gündelik siyasetin dar hesaplarına gömülmüş durumdadır.
İŞİD ile “sınır”; Türkiye ile Suriye arasındaki sınırın ortadan kalkması anlamına gelir. “Kürt varlığına karşı Türk-Erdoğan Koridoru Türkiye’nin İşidleşmesi için atılmış bir adımdır.
İnsanlarımız için hayatı tam bir çılgınlığa sürükleyen bu gidişat karşısında Akademik kulvarlarda suskun kalmayı kendimiz için bir insanlıktan çıkma olayı olarak adederiz. İnsan olan, ülkesini, milletini, yuvasını, çocuklarını düşünen, içinde sevgi ve adalet olan herkes, TR-Erdoğan’ın Suriye’ye girme ve savaş ilan etme ihtimali binde bir bile olsa, şimdi sesini yükseltmeli ve Kürt Düşmanı Hırsa Dur! demelidir.
“Başkanlığının” durdurulmuş olması hiç bir şey ifade etmez, eğer sen bunula, onun Savaşı’na yol vermişsen.
Kürt Milletine bu kadar kin ve nefret eninde-sonunda bu ülkeyi elbet, “Iraklaştırıcaktır.” Kürtlere karşı savaş ve nefret Saddam modeli’ni ortaya çıkaracaktır. Size, Saddam’ın yaşam Öyküsü okunması, anlaşılması gereken bir şans veriyor. Onun sonunu gördünüz. Bu yoldan dönerek, aklın, bilgeliğin, adaletin, ve insan olmanın yoluna girmek sizin elinizdedir.
Bütün Kürt kardeşlerimize sesleniyoruz; Kürtler bugün tarihi bir sınavla karşı karşıyadırlar. Kürt milleti tekrar Büyük bir Soykırımı tehditi ve bütün kazanımlarının elinden alınması riski ile karşı karşıyadırlar. Her Kürt yüce vatanseverlik bilinci ile düşmanın oyunlarını boşa çıkarmak için kardeşliğini arttırmak, bir ve beraber olmak, Kurd ve Kurdistan’ın ve onun özgürlüğü ve şerefi üstünde hiç bir değer kabul etmemek tarihi görevi ile karşı karşıyadır. Hayatı Kürt çocuklarına cehennem etmeye çalışanlara müsaade etmeyelim. Ölülerimizin başlarına basarak dağlarımıza bayraklarını asmaya çalışanlara izin vermeyelim. Güney ve Güney-batı, Doğu ve Kuzey, parti, ordu, parça, din, mezhep farklılığı göstermeden kardeşliğini hatırlamalı, Ulusal Marşımız’da dile geldiği şekilde, bugün de hepimiz ortak bir tehdit altındayız.
Kürdün insan gibi varolması bugün gene büyük bir tehdit altındadır. Bu tehditi kaldıracak, gayret, haysiyet, bilgi ve cesaret ve hamiyetlere sahipiz.
Kurdistan her Kürdün namusu, şerefi ve yuvasıdır; bunların ayaklar altına alınmasına izin vermeyecek Olan Sensin!
Bitlisname - Bitlis Düşünce ve Akademik Çalışma Grubu