Veysel Göker: Mîr’in Ölümü, Son Kürd Mîr’i Kazım Ataoğlu

08.06.2025, Paz - 17:35

Veysel Göker: Mîr’in Ölümü, Son Kürd Mîr’i Kazım Ataoğlu
Haberi Paylaş

Büyük Ulema Bitlis seçkini Hüsamettin Ali Bitlisinin hediyesi oğlu İdrisi Bitlisinin, Kürd Ümerası Selâtin-i Selefden ellerinde olan ahidnâmeleri mucibince azil ve nasbı kabul etmezler. Sefer vâki oldukça tımarları ve beylerbeyleri ile her zaman sefere hazır olurlar” prensibi ile Genç-Xançuk Emirleri, Osmanlı yani Rumiler ile ittifaklarını, 1850lere kadar sürdürdüler.

Kanuni esasi ve Tanzimat fermanı sonrası Resmi statü alarak devam ettirdiler.

Zikte Miri Hasan Ağa ile kardeşi Mirağa Mehmet Mihir, Atak-Hançuk mirliğini, Çapakçur-Genç vadisinde birleştirmiş Suweydi Mirliğini yekvücut haline getirmişti. Zikti Miri Hacı Hasan Ağa’nın ölümü ile yerine Hanedandan Mir Hüseyin bey gelmişti.

Hanedandan Mir Hüseyin beyin oğlu, Mir Sadık bey bilge kişiliği, misafirperverliği, Dini itikatı ve cömertliği ile nam salmıştı.

Kürd Teali Cemiyetinin her adımını takip ediyor, Cibranlı Halit ile olan bağlarını aşiretinin Erzurum Hınıs  kolu üzerinden yakınen izliyor,   Azadi hareketinin önemli kadroları ile diyaloglarını koparmıyordu. Waler nahiyesinde,  Muş üzerinden telgraf ağının bulunması onu Şeyh Said kıyamında önemli bir konuma getiriyordu.

Büyük amcası  Darahini Miri Mirağa (Mihirağa) onun kan bağı ile en yakın olduğu şahsiyetti. Mirağa’ ın 1913 dizanteri salgınında ölümü onu derinden etkilemiş Mirağa’nın hanımı olan teyzesi Fatma Hanım’ın yanından bir an olsun ayrılmamıştı. Hafız Hasan Efendi (Erdoğmuş) ile Diyarbakır’dan Sallar ile başlayan Hac yolculuğunda teyzesine refakati ile kendini  ispatlamıştı. Mirağa, (Mihir-Mühürdar)  Sadık beyin kızı 2. Fatma hanım’ı akrabalığın devamı için yeğeni Hacı İsmail Ağa ile evlendirmişti.

Annesi ile 1. Fatma hanım Atak-Peçar Mir’i Tahir beyin kardeşleriydiler. Babaları ve ataları ise  Hancuk hanedanlığının birer parçasıydılar. Pazukilerin fitnesi sonucu Mir Muhammmet bey ile Mir Fahrettin beyin 1495 yılındaki büyük çarpışması sonrasında Hancuk hanedanlığı, kontrol altına aldıkları aşiretlerden konfederasyonlar kurup başlarına Hanedan üyelerini ataması, Aşiret konfederasyonları arasında koparılmaz bağlar oluşturmuştu. Hepsi hiyerarşi gereği Atak-Peçar Mirliğinin birer parçası, Hancuk hanedanlığı Divanhanelerinin ise daimi ve asli sahipleriydiler.

Şeyh Said kıyamı bastırıldığında en yaşlı Direnişçi olarak Dağkapı meydanında Mir Sadık beyde asılacaktı. Kendisi gibi Evlad-ı Halidi olan yol arkadaşlarına hürmetini Sehpayı ayağı ile iterek “Büyük günah işliyorsunuz” diye haykırarak kanıtlayacaktı. Cesurdu, İslama ve Halife’ye bağlılık andı içmişti.  18bin alemin Evliyaları ve  Enbiyalarının yoluna baş  koymuştu.

Belge Özeti :    Zikti ve Piçar (Bicar) nahiyeleri Diyarbekir Vilayeti'nden fekk edilerek Bitlis Vilayeti'nin Genç sancağına ilhak olunduğundan, mahalli ümerasından Tahir Bey ile Mühürdar Ağa'ya tebliğ olunmak üzere gönderilen hükm-i gıyabi ilamının tebellüğ edilmek üzere mezkur vilayete gönderildiği. (Diyarbekir 2)

Yer Bilgisi :   1465 - 21

Dosya Ek :  

Belge Tarihi :   H-14-10-1309

Kurum :  ŞD.

Belge Özeti :    Zikti BölgesiHacı Hasan Ağa uhdesinde kayıtlı olduğundan ondan sonra vazife yapan Hanedandan Hüseyin Bey'e ve Battal Bey'e vekalet.

Yer Bilgisi :   1607 - 34

Dosya Ek :  

Belge Tarihi :   H-18-07-1306 

Kurum :  DH.MKT.

Şeyh Said kıyamı sonrası İttihattı Terakki çeteleri sürek avı başlatmış İsyan önderlerinin neslini yaşatmama kararı almıştı. Darahini’li Mirağa’nın kızı Hacı Emine Hanım, yaşları 2  ila 15 yaş arasında olan tüm yeğenlerini ki içlerinde (Sadık beyin oğulları  Rıza bey ve İbrahim Bey’ de bulunmakta) Serde şeyhlerinin himayesinde Hancuk dağlarında (Bırklen sırtları) saklamıştı. Bu durum tam 9 yıl sürecekti.

Karanlık dönemler sona erdiğinde Hacı İsmail ağanın oğlu Said ağa Darahini ‘in ilk belediye başkanı olurken, Sadık beyin oğlu İbrahim bey ise Çapakçur’da İl Genel Meclisi başkanlığını yapacaktı. Feodal liderlik resmi bir kimliğe dönüşecekti. Askeri darbelerin bölgedeki ilk hedefleri ise yine onlar olacaktı.

12 Eylül darbesi ile bölgede uzun bir sessizlik dönemi başlamış darbe sonrasında Kürd Aristokrasisine siyasi vetolar gelmeye başlamıştı.

Statükocu Türkiye solunun Kürd gençliğine sol aşı enjekte etme hayalinin dorukta olduğu 70’li yıllarda Sol seküler aşıdan kendini koruyabilmiş Kürd Aristokrasisinin yeni nesli, gençliklerini muhafazakâr sağ yapılar içinde geçirerek kendilerini muhafaza edebildiler. Barzani Hareketinin Seküler sol ideoloji ile olan mesafesi oldukça belirleyici oluyordu. Kürdlerde Sol aşı tam anlamı ile etkili olamıyordu.

Mir Kazım Ataoğlu’da tamda bu dönemde öğrencilik, sonrasın da okul  idareciliği gibi toplumun önemli dinamikleri içinde var olmaya çalıştı. Bu süreç toplumun güvenini kazanmasını da  sağladı. Yokedici Sağ-sol çelişkisinin, etkisi altına aldığı öğrencileri cezb etmemesi için mücadele etmiş, bu etkinin azami düzeyde kalmasına çalışmıştı. O ne sağcı bir Ülkücü, nede seküler bir solcu olmamıştı. 1000 yıllık bir geleneğin son sancaktarlığını yavaş yavaş üstleniyordu. Kendi seleflerinin izinden usulca yürüyordu.

1991 yılında Refah Partisinden Milletvekili seçildiğinde henüz 41 yaşındadır. Sonraki dönemde yine seçilmiş, sonrasında uzun bir süre ara vermişti siyasete.

2007 yılına gelindiğinde, Kürd Meselesinde Açılım süreci henüz yeni  tartışılıyordu. AKP’in  Çapakçur serüveni ise henüz yeni başlamış 3 milletvekili çıkarabileceği zemini Kazım Ataoğlu’nu 3. Sıraya koyarak başarabileceğini hesaplamasına neden olmuştu.

Bingöl’de Kazım Ataoğlu’un 3. Sıra aday olarak gösterilmesi toplumda tepki uyandırmış, kazanabilmesi için tüm aşiretlerin birleşmesine sebep olmuştu. Onun sayesinde AKP’in  1. ve 2. sıra adaylarıda kendilerini garantiye almıştı. Hava oldukça puslu ve güvensizdi. Seçimin son 10 gününde Genç merkezde Rahmetli Babamında bulunduğu bir toplantıda tüm aşiret ileri gelenleri “Kazım bey seçilmez ise bu bizim utancımız olur” şiyarında buluştular.

Genç merkez ve köylerinde hatta Pkk’in en etkili olduğu köylerde bile sandıklardan blok oylar çıkıyordu.

Koruculuğu kabul etmeyen köylerde bile sandıktan ful Akp çıkmaya başlamıştı. Esas Mesele sağ-sol yada siyasal islamcılık değil, bir geleneğin devamını sağlamaktı. Tebrik için arayanların başında, Kürdistan Bölgesel Yönetimi başkanı KDP lideri Kak Mesud Barzani ile YNK lideri Mam Celal Talabani olacaktı.

FETÖ’nün siyaseti dizayn süreci 2010’larda doruğa çıktığında Statükocu Kemalist  Türk solunun yerini, Cemaatler almıştı. Kürd aristokrasisini kendi hegemonyaları için uygun görmüyor, bitirmenin planlarını hayata geçiriyorlardı.

Kazım Ataoğlu ise kendi deyimi ile “Pespayeliğin ve Cahilliğin, özgüvenle buluştuğu bu kirli dönemin kalbini çok yaraladığını söyleyerek” inzivaya çekiliyordu. Bu sürecin mağdurlarından olan Dengir Mir Mehmet Fırat ise “bensiz var olamazsınız” diyenlere inat, HDP’yi Mersin’de şaha kaldırıyordu.

Sağ muhafazakar parti olarak ortaya çıkan İYİ PARTİ’de kurucular kurulunda yer alan Mir Kazım Ataoğlu, Parti’in Bingöl gezisinde eski yol arkadaşlarının düzenlediği bir çok provakasyona rağmen başını dik tutmuş, ayıbını gördüğü eski yol arkadaşlarına rağmen yürüyüşüne devam etmişti.

İYİ PARTİ’nin Faşizan statükocu eksene oturması ile partiden ayrılmış Sine-i Millete geri dönmüştü. Babaları ve ataları gibi kendini hayır hayrat işlerine adayıp, yerelde barışın sağlanmasına odaklanmaya başlamıştı. Siyasete neden müdahale etmiyorsunuz sorusuna ise cevabı her şeyi özetliyordu.

“Pespayeliğin ve Cehaletin özgüvenle kirlettiği döneme girdik, bu benim kalbimi çok yoruyor”

Kocaman yüreğinin her parçasını bıraktığı Çapakçur’da yüzbinlerin karşıladığı bir cenaze merasimi ile defn edildi, son Kürd Mîr’i Kazım Ataoğlu.

Ailesinin Zikte merkezi Waler köyünde  düzenlediği Mevlüt yemeğinde, kendilerine PR yapmaya çalışan, Özgüveni tavanda Cahil, vasat, Pespaye bir çok eski yeni siyasetçi ve bürokrat, parlak kravatları ile protokolde  en başa oturmuş, mikrofon kapma yarışına girmişti, hepsi günah çıkarmaya çalışıyordu.

Abdülbaki Erdoğmuş hoca ise  bu vasatlığa son noktayı koymuş bir geleneğin devamına dair işaret fişeğini ateşlemişti.

Evliyalar ve Enbiyalar 18 bin alemde yoldaşı olsun.

Veysel Göker

 

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Bu haber toplam: 3342 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:23:06:02
Bu gönderiye hiç yorum yapılmamış! İlk yorum yapan kişi olmak ister misin?
Nerina Azad
x