Biz Kuzeyli Kürdler, hakikaten tuhafız. Nedir bu tuhaflık peki?
Anlatayım. Yüz yıldır tuhaf, ucube bir devletin tahakkümü altında yaşıyoruz. Kuruluşundan bugüne kadar bu tuhaf ve ucube Devleti'n temel ve stratejik politikası, biz Kürtleri her türlü mili değerlerimizden ve benliğimizden koparmak ve kendisine benzetmektir.
Bu devletin, özellikle son elli yılda bu konuda büyük başarı da elde ettiğini kabul etmek zorundayız.
Bunu nasıl başardığına gelince; Türk devletinin kendini düşmanına sevdirmek konusunda çok maharetli olduğunu geçmiş seksen yılda gördük. 1919-22 yılları arasında Koçgiri üzerinde birçok katliam düzenledi. 1937-38 de büyük katliamlar dersim üzerinde uygulandı. Sonrasında şiddetli devlet baskısıyla ve sürgünler yoluyla Kürtler darmadağın edildi. Fakat her nasılsa bu politikadaki sihir öyle bir etkili oldu ki Kürtlerin hafızasını çok hızlı bir biçimde ve kısa sürede sildi.
Bu kadarla kalmadı tabii…
İleriki yıllarda bu bölgelerdeki Kürd toplumunu kendine âşık edecek duruma getirdi. 1925-37 yılları arasında Sason, Kozluk, Motki üçgeninde Dersim'i aratmayacak uygulama ve operasyonlardan sonra bölge halkını iç ve batı Anadolu'ya sürgün etti.1952 de menderes affıyla geri döndüklerinde hemen hemen hepsi Türkçe konuşuyordu ve istisnasız hepsi ya AP’li ya da CHP’li olmuştu. Kuzeyde 1938’den sonra önemli bir direnişin olmaması nedeniyle, Devlet asimilasyon ve entegrasyon konusunda ciddi ilerlemeler kaydetti.
Bana göre eğer,1919’da başlayıp, değişik nitelikte de olsa 1938’e kadar devam eden mücadele,1938 den sonra kesintiye uğramasaydı, kısa aralıklarla da olsa, 1920’lerde başlayan milli mücadele devam edebilseydi Devlet Kürdlere kendine göre şekil vermekte çok zorlanacaktı. Bu bağlam içinde Güney Kürdistan’a baktığımızda çok şey öğrenebiliriz, çünkü Güney Kürdistan’da ulusal mücadele aralıksız devam etti, 1907 den günümüze kadar.
Ondan dolayı milli şuur hep zinde kaldı Güney Kürdistan’da.
Bizde, kuzeyde ise 1938’den 1965’e kadar siyasi ve milli açıdan Devleti tehdit edebilecek bir örgütsel yapılanma ortaya çıkmadı. 1965’de ortaya çıkan milli örgütlenme nüveleri daha ayakları üzerinde duramamışken, devletin derin güçlerinin birçok karanlık operasyonuyla büyük darbeler yedi, önü kesildi; mili ve stratejik dokusu ve doğrultusu rotasından saptırıldı.
1970’lerden itibaren, mantar gibi ortaya çıkan Kürd sol örgütlerinin gerçek bir analizini Kürdler halen yapmamıştır. Bu bir gerçektir ki son elli yılda kuzeyde gelişen sol kültür, her biçimde bu jenerasyonu milli dokudan ve doğrultudan koparıp uzaklaştırmıştır. Çünkü bu süreçte yürüttükleri politik mantık ve motivasyon, Kürd toplumunun sosyolojisiyle, deyim yerindeyse, Kürd toplumunun tarihsel gerçekleriyle, milli ve toplumsal değerleriyle ve bu bağlamlarla şekillenen ruhsal dünyasıyla hiç barışık olmadı. Deyim yerindeyse 1970 li yıllardan bu yana, kuzeyde gelişen, geliştirilen siyasi mantık ve motivasyon genel olarak toplumda, özel olarak toplumsal katmanlar arasında çatışma ve çelişkilerin derinleşmesine yol açmıştır. Halbuki Ulusal kurtuluş mücadelesi veren veya böyle bir sorunu olan bir toplumun iç çatışmaları derinleştirecek bir mantığa değil, birleştirici bir motivasyona ve ulusal birliğe hizmet edecek milli bir perspektife ihtiyacı vardır.
Ne yazık ki o yılların mantığı, yapay motivasyonu ve güdük milli perspektifi egemen güçlerin tuhaf gölgesi altında daha da tuhaf yön ve doğrultulara savrulmaya devam etti, ediyor.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.