Öcalan\'ın suskunluğa mahkum olduğu ve politikalarına yön veremediği HDP’nin başı çektiği Kürt siyasetinde son günlerde yaşanan gelişmeler oldukça kafa karıştırıcı.
Öyle ya, çok değil, iki hafta öncesine kadar HDP’nin önde gelen kurmayları Türkiyelileşme sevdasından, halkların kardeşliğinden, devlet kurmanın ilkelliğinden dem vurup demokratik Türkiye’ye olan bağlılıklarını koro halinde hararetle savunmaktaydılar.
Kürdistan’a ve devlet kurulmasına karşı olduklarını, Türkiye’de Türk ve Kürt halkının birlikte yaşamalarının taraftarı olduklarını deyim yerindeyse her ağızlarını açışta ballandıra ballandıra dile getirenler birden ne olduysa söylemlerinde 180 dereceye varan bir değişime gittiler.
Nursel Aydoğan oylarıyla seçildiği Kürtleri incitmeye devam etti
2015’in son haftasına ilk damga vuran, geçtiğimiz Haziran ayının sonlarında katıldığı bir TV programında Erdoğan’ı “Barzani ve anlayışının işbaşında olduğu Kürdistan Bölgesi’ne müdahale etmeye” davet eden HDP’nin patavatsız vekili Nursel Aydoğan olmuştu.
Aydoğan, evvela Batman Üniversitesi’nde bir araya geldiği öğrencilere hitaben yaptığı konuşmada sarfettiği “Kürt halkının ayrı bir Devlet kurmasını doğru görmüyoruz” sözleriyle tepki ve eleştirilerin odağı olurken, sonrasında ise bu kez katıldığı bir TV programında dile getirdiği “Ortadoğu’da yeniden şekillenmeye, dört parçada yaşayan Kürtlerin büyük, birleşik, bağımsız bir devlet kurmasının önündeki tek engel sayın Öcalan\'dır” sözleriyle Kürtlerde bir öfke patlamasına sebep oldu.
HDP’ye asıl büyük şoku, HDP’nin espritüel ve entelektüel film yönetmeni Sırrı Süreyya Önder yaşattı.
AKP ile HDP arasında Kaçax Çay gerilimi
Gezi’de ağaç katliamına büyük hararetle ve cesaretle karşı çıkan baş aktörlerden olmasına rağmen, Kürt illerindeki insan katliamından bihaber yaşayan, ağaçlara gösterdiği ilginin bir örneğini kurşunların hedefinde yaşamaya çalışan, bazen de başaramayarak minik bedenlerine saplanan kurşunlarla hayatlarını kaybeden çocuklara gösteremeyen Sırrı Süreyya, HDP’de çalkantılara sebep olan bir sorunun kaynağı oldu.
“Seni Başkan Yaptırmayacağız” sloganının arkasındaki gerçek isim, HDP’nin 7 Haziran seçimlerindeki başarısının hemen ardından mikrofonların önüne çıkarak Kürt oylarıyla barajı geçen HDP’nin sanki Türk sol oylarıyla geçmiş görüntüsü uyandıran “Emanet Oylar” hikayesinin kahramanı Sırrı Süreyya 30 Aralık’ta yeni anayasa görüşmeleri için randevulaşan Türkiye Başbakanı Davutoğlu’na hitaben \"Ziyaretten önce operasyonları durdurmazsa kaçak çay içer gider\" sözleriyle bir kez daha HDP’nin siyasal dengesini alt üst etmeyi başardı.
Politikayı sadece Batı bölgesinin seçmenine şirin gözükmek olarak icra eden, Kürtlerin bir temsilcisi olduğunu pratik arenada nedense hep es geçen Sırrı Süreyya HDP’nin tüm yetkili kurullarını ve Eş Başkanlarını dahi bertaraf ederek, “yeni anayasa görüşmeleri”nde HDP’yi muhatap almak istemeyen hükümete aradığı bahaneyi vermiş oldu.
Kürtlerin AKP’den çok büyük beklentiler içinde olmadığı, AKP’yi samimi bulmadıkları ve çözüm konusunda istekli olmadığını düşündükleri bir realite. Ancak bunu bilmek farklı, siyasal arenada muhatap almak zorunda kalınan güçlere karşı çözüm üretilmesi noktasında diyalog kanallarını sonuna kadar zorlamak farklı bir durumdur.
HDP ile yapılacak görüşmeyi iptal eden Başbakan Davutoğlu, \"Saygısızlık ifade eden açıklamalardan sonra onları muhatap almam doğru değil\" dedi ve Önder\'e hitaben \"Gitsinler Kandil ile kaçak çay içsinler\" yanıtını verdi.
HDP içinde Sırrı Süreyya’ya tepkiler arttı
Davutoğlu’nun ilişkileri askıya alması, eleştiri oklarının Sırrı Süreyya’ya dönmesine neden oldu. Zaten emanet Oylar söylemiyle KCK ve HDP içerisinde ciddi bir tepki alan Sırrı Süreyya’nın son söylemi, HDP içerisinde sert eleştirileri beraberinde getirdi ve ötesinde bu eleştiriler Demirtaş’ın açıklaması ile kamuoyuna da yansıdı.
Dün Diyarbakır\'da yaptığı konuşmada, “Vekillerimizin sözlerini bahane ederek eş başkanlarla yapacakları görüşmeyi iptal ettiler. Çünkü özgüvenleri yok, çözüm önerileri yok. Randevu Sırrı Bey\'den mi alındı. Bizden alındı. Burada ucuz gerekçe arama var. Çay bahaneleri uyduruktur.” sözleriyle hükümeti eleştiren Demirtaş, iptal edilen randevunun yeniden gündeme alınması gerektiğini belirtti ve \"Ne olursa olsun siyasetçiler konuşabilmeli. Ben bu konuda ısrarcıyım\" şeklinde konuştu.
Türkiyelileşme ve Türk halkı ile bütünleşmenin HDP içindeki savunucularının Kürt halkına anlattığı masalları, devletin her geçen gün pervasızca artan, tankların ve topların kullanıldığı, çocuk-kadın-yaşlı dinlemeyen şiddeti ve bu şiddete Türkiye’nin batısındaki halkların tepki vermek bir yana destek olması karşısında, tuzla buz oldu.
Devletin artan şiddeti karşısında, daha kısa bir süre öncesine kadar Kürdistan kentlerindeki seçmenlerine Türkiyelileşme ve demokratik özerklik tezlerini umutla aktarmaya çalışan Kürt vekiller bu konuda büyük zorluklar yaşamaya başladılar.
Kürt seçmen, kendileri barışı isterken, birlikte yaşamayı talep ederken muhataplarının kendilerine sadece ölüm ve yok etmeyi reva gördüğü gerekçeleriyle bu projelere tepkiler göstermeye başladı.
Son günlerde HDP, KCK’nin de etkisiyle kendi içinde hararetli bir ikilem yaşıyor. Bir tarafta Türkiyelileşme, Türk solu ile entegre bir biçimde demokratik özerklik-özyönetim projesi, diğer tarafta Türk halkının şovenist toplumsal karakterinin değişmeyeceğinin farkındalığını pratikte yaşayarak devletçiliğin esas alınması tepkiselliği. Bu ikilem öylesine karmaşık bir görüntü almaya başladı ki, netleşme gerçekleşmediği taktirde yakında büyük çalkantılara yol açabilir.
ABD: Öcalan’ı gözden çıkardı mı?
2015 Aralık ayının ilk haftasında Selahattin Demirtaş Türkiye konulu bir konferansa katılmak için Amerika’ya gitti. Demirtaş’ın bu ziyareti esnasında Amerikalı yetkililer ile gizli bir görüşme gerçekleştirdiği iddia edildi.
İddiaya göre Amerikalı yetkililer Kürtlerin son süreçte İran ve Rusya ile yakınlaşmalarından duydukları rahatsızlığı dile getirdikleri görüşmelerde, önemli bir partner olarak gördükleri Kürtlerin, yeniden şekillenen Ortadoğu’nun geleceğinde kilit rol oynayacaklarını vurgulamışlar.
Abdullah Öcalan’ın esaret koşulları nedeniyle AKP iktidarına teslim olduğunu belirten Amerikalı yetkililer, Öcalan’ın deyim yerindeyse emeklilik vaktinin geldiği, artık Kürtlere bir katkısının olmayacağından hareketle, Kürt hareketinin artık Öcalan ile arasına mesafe koyması gerektiğini önermişler.
Rusya ve İran’ın, stratejik amaçlarına ulaşmak için Kürtleri kullandıkları uyarısında bulunan Amerikalı yetkililer, Kürtlerin ABD ile işbirliğini devam ettirmesi neticesinde Kuzey Kürdistan’da statü kazanmalarını sağlayacakları taahhüdünde bulunmuşlar.
ABD ziyaretinin ardından yanına Ertuğrul Kürkçü’yü de alan Selahattin Demirtaş 9 Aralık’ta Kürdistan Bölgesi’ni ziyaret etti. Kürdistan Yurtseverler Birliği (YNK) ile yakın ilişkilere sahip Süleymaniye’li bir Soran medya aktivisti, Demirtaş’ın burada yalnız başına Cemil Bayık ile görüştüğünü iddia etti.
Bu görüşmenin içeriğiyle ilgili fazla bilgisi olmadığını belirten aktivist, Demirtaş’ın Amerika gezisinin ardından gerçekleşen gizli görüşmenin Amerika ziyaretiyle ilişkili olduğu ve Cemil Bayık’ın Demirtaş’a Kuzey Kürdistan siyasetinde tam yetki verdiği duyumunu aldığını dile getirdi.
Geçtiğimiz yılın sonlarına doğru gerçekleştirdiği açıklamaların büyük bölümünde Öcalan’ın devletin esaretinde olması nedeniyle sağlıklı kararlar alamayacağını açık bir şekilde dile getiren ve PKK’nin artık Öcalan tarafından yönetilmeyeceğini deklare eden Bayık’ın Demirtaş ile gerçekleştirdiği görüşmede ABD’li yetkililerin de görüşlerini öğrendikten sonra ipleri eline geçirmek amacıyla harekete geçtiğinden kuşku duyulmuyor.
Cemil Bayık’ın bu görüşmede, Soran medya aktivistinin de iddia ettiği gibi Demirtaş’a, “Kuzey Kürdistan’daki Kürt siyasetinin başkanı olarak artık daha fazla insiyatif alabileceği yönünde” yetkiler verdiği tahmin ediliyor.
DTK Kongresi’nde sert ifadeler
HDP’nin ve bilhassa Başkanı Selahattin Demirtaş’ın son günlerde gözle görülür söylem farklılığı bu iddiaları doğrular nitelikte.
Bilhassa DTK kongresinde, deyim yerindeyse “göze göz, dişe diş”e uygun sert ifadeler dillendirildi. Müzakare ve diyalog yollarının açık tutulduğu ancak bunların hükümet tarafından reddedilmesi halinde alternatif yolların da var olduğu uyarısında bulunuldu.
Tahir Elçi’nin katledilmesi sonrasında ilk radikal çıkışını “Tahir\'i öldüren devlet değil, devletsizliktir” tepkisiyle dile getiren Demirtaş, kongrede yaptığı konuşmada, Kürtlerin büyük bölümünde heyecan uyandıran “Artık gelecek yüzyılda bir Kürdistan gerçeği olacak. Özerk bölgeleri de olacak belki devleti de olacak” şeklindeki sözleri sarf etti.
DTK Kongresinde ilk emarelerini gösteren HDP’deki değişim, kongre sonrasında da benzer radikal söylemlerle gelişmeye devam etti.
KCK ve HDP’nin bir bölümünün büyük tepki beslediği ve ilkel milliyetçilik suçlamasıyla kronik hedef tahtasına koydukları Mesut Barzani’ye yönelik son süreçteki ılımlı söylemler dün Demirtaş’ın “Mesut Barzani Kürt devletinin lideridir ve bölgedeki gelişmelerde kilit bir role sahiptir” ifadesiyle tavan yaptı.
Daha önce, HDP Diyarbakır Milletvekili Leyla Zana yaptığı bir konuşmada, “Mesut Barzani’nin Bağımsız Kürdistan için attığı adımların karşısında duranların, Kürdistan Peşmergelerinin ve savaşçılarının karşısında durduğunu” ifade etmiş, HDP Van milletvekili Adem Geveri ise Barzani\'nin Kürt hareketine uluslararası areneda çok şey kazandırdığını belirterek \"Barzani’yi desteklemek farziyattı. Sahip çıkmamak nankörlüktür\" demişti.
HDP Bingöl Milletvekili İdris Baluken de radikal söylemlere, dün mecliste Kürt sorununa atıfta bulunduğu konuşma ile katıldı ve “Kürdistan, tarihsel, sosyal, coğrafik, sosyal bir realitedir. Selçukludan, Osmanlıdan bu Millet Meclisinin tutanaklarına kadar Orta Doğu\'nun kalbinde olan kanayan bir yaradır. Biz o yarayı durdurmaya, Kürdistan\'ın statüsünü Kürt halkıyla buluşturmaya kararlıyız.” dedi.
Elbette HDP’nin son döneme damga vuran bu radikal söylemlerine taban tabana zıt söylemler de gelişmiyor değil. Öyle ki bazen aynı anda aynı hareketin farklı yetkilileri, hatta bazen aynı yetkililer tarafından dile getirilen çelişkili açıklamalar herkesi ters-yüz etmeyi başarıyor. Böyle olunca kamuoyu hangisinin gerçek, hangisinin takkiye olduğunu idrak etmekte zorlanıyor.
HDP’nin politik söylemlerindeki değişimin, devletin Kürt halkına karşı geliştirdiği topyekün savaşın nisbi bir etkisinin olduğu tartışma götürmez bir gerçek. Ancak bu değişimin ardında Güney ve Batı Kürdistan’da güçlenen ve uluslararası destek bulan Kürt hareketlerinin Kuzey Kürdistan’daki Kürt hareketine verdiği cesaret ile ABD ve Rusya’nın bir diğerinin nüfus alanını azaltmak amacıyla Kürtleri kendi saflarına çekmeye çalışmaları da yatıyor.
Rusya’nın, bilhassa Su-24 model savaş uçağının Türk F-16’ları tarafından Suriye’de düşürülmesinin ardından Türkiye ile yaşadığı gerginlikle birlikte Kürt kartını oynamaya karar vermesi kadar, Rusya’nın etkili bir aktör olarak, İran’la birlikte sahada yerini alması sonucu Irak ve Suriye’deki etkinliğinin azalması riskini hisseden ABD’nin Kürtler’e daha fazla destek vermesi 2016’da Kürtler adına olumlu gelişmelerin yaşanacağının sinyallerini veriyor.
Kuzey Kürdistan’da Kürt siyasal hareketinin lokomotifi konumundaki HDP’de değişen söylemler halihazırda taktiksel bir öze sahip ve devlete karşı aba altından sopa gösterme şeklinde yorumlanabilir.
Bunun yanısıra, son dönemde yaşanan siyasi ve askeri gelişmelerle Türkiyelileşme projesi ve misyonunu sorgulayarak HDP’den uzaklaşan ve temsilini Kürdistan Demokrat Parti (PDK) çizgisinde bulan seçmeni tavlamanın ve geri kazanmanın da yattığı söylenebilir.
Ancak, çıkış noktası veya amacı ne olursa olsun, 2015’te anti-IŞİD savaşında büyük başarılara imza atan Kürtlerin uluslararası arenada elde ettikleri popülarite ve sempatinin akılcı bir yönetimle ulusal kazanımlara dönüştürülebileceği gerçeği artık reddedilmez bir realite.
IŞİD’in Suriye ve Irak’ta yarattığı otorite boşluğu ve rejim zayıflığı Kürtlere tarihi fırsatlar sunuyor. Güney ve Batı Kürdistan’da her anlamda güçlenen Kürt hareketleri diğer parçaları da olumlu bir şekilde etkiliyor. Bu etkileşimin en çok gerçekleştiği Kuzey parçasında HDP’nin Kürdistan realitesine uygun adımlarını daha fazla atması, söylemlerini daha da fazlalaştırması Kürtlerin menfaatleriyle örtüşüyor.