Donald Trump'ın eski dış politika danışmanı Walid Phares, ABD’nin seçilmiş başkanının ekibinin Ortadoğu’yu ve Kürtleri iyi tanıdığını söyledi.
Trump'ın eski dış politika danışmanı Walid Phares, Rûdaw TV’de yayımlanan özel bir söyleşide Dilbixwin Dara’nın sorularını yanıtladı. Soru ve cevaplar şöyle:
İlk başta şunu öğrenmek istiyorum, yeni dönemin Donald Trump'ı önceki Trump’tan farklı olacak mı?
Evet, Trump'ın ikinci dönemi birkaç gün sonra başlayacak, ilk dönemden farklı olacak çünkü ilk dönemde Washington'da iç krizler vardı ve birçok planın uygulanması engellenmişti. Bu durum, iç politika, ekonomi ve dış ilişkilerde büyük etkiler yaratmıştı. İç, ekonomik ve dış politikada büyük başarılara imza atmasına rağmen ikinci dönemden çıkarılacak çok ders var, bu yüzden Trump'ın ikinci yönetimi için stratejik bir dönem bekliyoruz.
Donald Trump'ın ekibi Ortadoğu'yu iyi biliyor mu? Ortadoğu politikasına hâkimler mi?
Çok iyi bir soru. Dış politika ve ulusal güvenlik karar merkezinde bulunanların çoğunu şahsen tanıma şansım oldu. Sadece birkaç pozisyondan bahsedeceğim: Yeni Savunma Bakanı Kongre tarafından onayladığında, onu tanıyoruz ve Ortadoğu hakkındaki görüşlerini biliyoruz. Ayrıca ulusal güvenlik danışmanını tanıyoruz, Ortadoğu'yu tanıyor ve orada görev yaptı. Beyaz Saray'ın yeni terörle mücadele şefini iyi tanıyoruz ve diğer kurumların başkanları gibi onun terör tehditleri hakkındaki görüşlerini de biliyoruz.
Trump'ın ilk seçim kampanyasında danışmanı olarak şunu söyleyebilirim ki, bu ekip benim veya Amerikan halkının tanıdığı herhangi bir ekipten daha fazla bölgeyi tanıyor. Şimdi sahadaki duruma ilişkin elbette Başkan Trump'ın böyle bir ekibe ihtiyacı var, çelikleşmiş ve yetenekli, çünkü Ortadoğu'daki durum çok değişti. Bugünkü durum 2017'de Beyaz Saray'a geldiği zamankinden çok daha zor. Ancak inanıyorum ki, tüm bu çok zor koşullara rağmen, özellikle Bereketli Hilal’de yani Irak, Suriye, Lübnan ve Gazze savaşında olan bitenlere rağmen, bu ekinin neler olduğunu anladığına, olayları izlediğine ve zorluklarla yüzleşmeye hazır olduğuna inanıyorum.
Trump yönetiminde yer olacak isimler, bu görevleri almadan önceki duruşlarını koruyacaklar mı?
Birincisi, kişisel tanışıklık düzeyinde, her düşüncenin değişime uğradığını tamamen biliyorum. Ulusal güvenlik ve dış ilişkiler, Dışişleri, Savunma ve Beyaz Saray, istihbarat kurumları ve hatta Güvenlik Konseyi'ndeki yeni büyükelçiler gibi yüksek ve ulusal pozisyonlara atanan herkes, bütün bu iç ulusal güvenlik kurumları, hepsi daha önce birlikte çalıştı. Söylediğim en önemli şey, hepsinin tehdit kaynaklarını anladığı, özellikle bölgedeki Arap ve İsrail gibi müttefiklerimize yönelik tehditleri, bugün Kürtler ve diğer gruplar ve sivil toplumları da buna ekleyebiliriz. Önemli olan, onların tümünün, özellikle Arap dünyası ve İsrail ile olan ilişkilerimiz hakkında benzer bir korkuyu paylaşıyor olmalarıdır. Bugün, Kürtler ve diğer gruplar ile sivil toplumlara da atıfta bulunabiliriz. Bu, Trump'ın başkanlığında iç çatışmaların stratejik görüşler üzerinde olumsuz bir etkisi olmadan akıllıca bir karar verebilmesi için çok önemli bir noktadır. Bunu, bölgedeki halkın memnuniyetle karşılayacağına inanıyorum. Ama dediğim gibi, önceki yönetim çok zorlu bir süreç yaşadı. Afganistan'ın çöküşü, Taliban'ın dönüşü, Taliban da neredeyse IŞİD gibidir, IŞİD üyeleridirler, Ukrayna'da olan şey, Ukrayna savaşı, elbette 7 Ekim sonrası savaş, tüm bunlar Amerika Birleşik Devletleri'nde yönetim düzeyindeki durumu sarstı. Şimdi umuyoruz ki Trump ekibi bu deneyim ve zorluklardan ders almıştır. Ama hazırlıklı olmalarına rağmen, sahada zorluklar var.
Yani örneğin Suriye'de olan şey Amerikan tutumunun düzenlenmesini gerektiriyor. Irak'ta sahada olan şey, bazı IŞİD hücrelerinin dönme olasılığı da. Gazze'de olan şey ve oradaki durumu sonlandırmak için yapılabilecek şeyler. Bunların hepsi önemli. Elbette, güneye bakarsak yani Yemen ve Husi milislerinin yaptıkları, kesin kararlara ihtiyaç var. İnanıyorum ki Trump'ın önündeki bu üç ay, tüm bu tutumları almak için, o ve ekibi açısından, bölge için en önemli zamanlardan biri olacak.
Dışişleri bakanı, savunma bakanı ve ulusal güvenlik danışmanı gibi yetkililer Kürtleri iyi tanıyorlar mı?
Dürüst olmak gerekirse, bu yetkililerin her birinin siyasi bir geçmişi var. Dışişleri Bakanlığı'ndan başlayalım: Yeni bakan Marco Rubio, bölgedeki Kürt halkının özellikle Irak ve Suriye'de korunması ve güvenliğinin sağlanması gerektiğinden bahseden kişilerden biridir, bu açıklamaların bir geçmişi var. Gerçekten de Amerika Birleşik Devletleri ile Kürt toplumu arasındaki doğal ilişki, özellikle Irak'ta ve sonra Suriye'de, hatırlatılmaya gerek yok. ABD kamuoyu Kürt halkının ve müttefiklerinin temel haklarını destekliyor, bölgedeki diğer ulusal azınlıklar veya ulusal gruplar gibi güvenliklerinin sağlanmasını istiyor. Bu en önemli şey: güvenlik. İkincisi şu anda ekonomik düzeyde bir gelişmeleri olması. Bu şu anki durumda ister Irak'ta ister Suriye'de kolay bir şey değil. Ancak şunu söyleyebilirim ki bakan ve üst düzey yardımcıları Kongre'de veya Senato'da iken, bölgedeki Kürt halkının ihtiyaçlarını anlama ve destekleme konusunda olumlu tutumları vardı.
Kürdistan Bölgesi Başkanı Neçirvan Barzani 6 yıl önce Davos'ta Donald Trump ile görüştü, son dönemde de Fransa'da tekrar görüştüler. Sizce bu görüşmeler Kürdistan Bölgesi üzerinde nasıl bir etki yaratıyor?
Elbette, ilk olarak, o fotoğrafın yayımlanmasının etkisi bugünden daha fazla. Başkan Trump, Fransa Cumhurbaşkanı Macron ve Kürdistan Bölgesi Başkanı Barzani'nin birlikte görüşmelerde bulunmaları önemli bir gelişmeydi. O fotoğrafta kişisel olarak aralarında bir anlayış olduğu görülüyor ki bu çok önemlidir. Bu, hem Kongre’de hem de Amerikan kamuoyunda Kürtlerle daha yakın ilişkiler kurulması gerektiğine dair bir destek olduğu anlamına geliyor. Çünkü Kürdistan Başkanı'nın bölgede çok özel bir konumu var, sadece İsrail ve Araplar arasında değil, Irak, Suriye, Türkiye ve diğer ülkeler arasındaki herhangi bir barış müzakeresinde destekleyici rol oynayabilir. Bugün de bu durum netleşmiş durumda.
Elbette Başkan Trump Beyaz Saray'a gittikten sonra, bu ilişkilerin gözetilmesi gerekiyor ki bence en azından garanti altında, ama bugün bu yeterli değil ve bölgedeki krizlerin büyük olması nedeniyle daha fazlası isteniyor. Zira Kürdistan, Irak'ın bölgelerinden biri olmasına rağmen çok özel bir bölgedir ve bu bölgede ve bu iktidarda elde edilen kazanımlar terörle mücadelede sadece askeri değildir. Bugün Erbil'e bakın, bölgenin en büyük başarılı şehirlerinden biri haline gelmiş. Bu yüzden Trump yönetiminin ve Kongre’nin, ben Avrupa Birliği'ni de buna ekliyorum, batı dünyasının Irak Kürdistanı'na ve Allah'ın izniyle tüm bu sorunların çözülmesinden sonra Suriye Kürdistanı'na bir köprü kurmaları gerekiyor.
Trump'ın yeni politikası Irak'ta eski politikalarla aynı şekilde mi olacak? Amerikalı güçlerin Irak’tan çekilme olasılığı var mı?
Başkan Trump'ın uzun vadeli bir hedefi var ve tabanına ve seçmenlerine Amerikan güçlerini kademeli olarak ülkeye geri getireceğine dair söz verdi. Savaşları sonlandırma ve Amerikan güçlerini Amerika'ya döndürme temelinde seçimleri kazandı. Ancak belki yorumcular anlamamış olabilir ki dönüş kararı ile bu güçlerin dönüşü veya çekilmesi arasında sahada bu duruma izin verecek nesnel bir durum olması gerekiyor. Bu durum da ilk olarak müttefik ve sahadaki ortakların dışarıdan desteklenen teröristlerin tehditlerinden korunmasıdır ki bunlar Kürdistan ve Irak'ın güvenliği ve selameti ve hatta bölgesel müttefiklerin de güvenliğini tehdit ediyorlar. Tüm Arap müttefiklerden bahsediyorum, örneğin Ürdün ve Emirlikler ve Suudi Arabistan ve Mısır ve bölgenin tüm medeni toplumları. Bu grupların ister toplu ister bireysel olarak kendilerini koruyabilme yeteneği olması gerekiyor. Bu yüzden bu yeni yönetimin başlangıçta ortakların kendilerini koruyabilmeleri için desteğini artıracak. Bu da Başkan Trump'ın ajandasındaki en önemli sır. Nihai hedef, bu yapıların kendilerini koruyabilen ve Washington ile ortaklık kurabilen bir güç haline gelmesidir; ancak bunun için hazırlık ve örgütlenme gerekmektedir.
Geri çekilmeye gelince, Başkan Trump bunu kamuoyuyla konuşmayacağını söyledi. Bu karar için askeri, istihbarat ve diğer liderlerle bir araya gelerek stratejik olarak ne yapılacağına karar verecek. Çok net bir örnek verelim: Ancak Irak Kürdistanı’ndaki terörle mücadele kapasitesi göz önüne alındığında, eğer Washington, bölgedeki tehditlerin sona erdiğine inanırsa, Amerikan askerlerinin varlığı azalabilir. Ancak yönetim, kendilerine cihatçı veya başka bir şekilde isim veren veya İran'daki Humeyni rejimiyle bağlantılı milisler olan bu terörist güçlerin geri dönme tehdidi olduğunu görürse Amerika Birleşik Devletleri müttefiklerinin yanında hazır olacaktır. Tabi tehditler sona erdiğinde kuvvetlerin çekilmesi veya yerlerinin değiştirilmesi düşünülebilir.
Donald Trump İran konusunda ne yapacak? İran ile yeni bir anlaşma imzalayacak mı?
Başkan Donald Trump, önceki haftalar ve aylarda bu soruyu defalarca yanıtladı ve şöyle dedi: “İlk olarak Beyaz Saray'a gitmek zorundayım, yönetimimle bir araya gelerek, ulusal güvenlik ve dış politika yetkilileriyle görüşmeler yapıyoruz ve ardından bir karar vereceğiz.” Washington'daki kararlar ve projeler arasında, İran İslam Cumhuriyeti ile İranlı yetkililerin bölgedeki durumu istikrara kavuşturmak için büyük tavizler vermesi halinde yeni bir anlaşmanın imzalanması da yer alabilir. Bu süreçte bir Amerikan müdahalesi, belki de Amerikan-Arap-İsrail ittifakının rol alacağı bir durum olabilir, eğer gerilimler tırmanırsa, çatışmalar devam ederse ve terörü desteklemeye devam ederse.
Bunların hepsi için olasılıklar var; Barıştan savaşa kadar. Ancak Trump yönetiminin mevcut İran rejimiyle müzakere etme eğilimi de var ancak bunun için ilk olarak, İran Batı'yı ve bölge halklarını tehdit eden milisleri desteklememeli. Mesela Yemen'de yaşananları, Husilerin uluslararası sularda veya bölge veya İsrail'deki hedefleri sürekli bombalamasını Trump yönetimi kabul etmiyor. Husilerin bu şekilde devam etmesi halinde önlerinde engellerin olabileceğini söyleyebilirim. Trump, Gazze'deki rehineler konusunun yeni olmadığını, sonuçlarının ne olacağını kimsenin kestiremeyeceği bir karar vermeden önce bir an önce serbest bırakılmaları gerektiğini söyledi. Tabi bu konunun çözülmesi gerektiğini açıkça söyledi. Bu nedenle Gazze’de savaş bitmeli.
Üçüncüsü, Lübnan ile ilgili olarak, Trump yönetimi kesinlikle 1559 sayılı kararın uygulanması gerektiğini düşünüyor, yani tüm milislerin denetlenmesi ve silahların Lübnan ordusuna teslim edilmesi gerekiyor. Ancak İran'da cevabı olmayan bir durum var, ancak İran'da sivil topluma yönelik baskıların, idamların, tutuklamaların devam etmesi sadece bir Amerikan sorunu değil, artık uluslararası bir sorun haline geldi. Tüm bunlara bakıldığında bunun mümkün olduğu söylenebilir ve Trump, İran nükleer anlaşmasından çok daha iyi bir anlaşma müzakere edebileceğini söylüyor. Rejim Trump'ın bu anlaşmayla istediğini yerine getiremez ise, o zaman farklı bir ABD politikası göreceğiz.
Suriye ve Heyet Tahrir eş-Şam grubu hakkında bir soru sormak istiyorum. Donald Trump, Ahmed Şera ve HTŞ’yi terör listesinden çıkarmayı düşünüyor mu?
Kimse tam olarak ne yönde hareket edeceğini bilmiyor, dediğim gibi bu söyleşimiz Başkan’ın göreve başlamasından önce yapılıyor. Bu yüzden bekleyip göreceğiz. Biz şunu söylüyoruz: Suriye'de durum kökten değişti. Beşar Esad rejimi vardı, Rusya'nın büyük askeri varlığı vardı, Suriye'de İranlı milisler vardı ve Heyet Tahrir eş-Şam bünyesindeki gruplar sadece İdlib'deydi. Ancak büyük değişiklikler oldu, HTŞ Halep ve Suriye'nin büyük şehirlerini ve sonrasında Suriye devletini ele geçirdi. Trump'ın yardımcılarının bu konuda bir karar alması veya bazı öneriler sunması gerekiyor.
Trump henüz ne gibi bir karar aldığını açıklamadı. Bu milislerin aslında Suriye'nin tamamını olmasa da büyük bir kısmını kontrol ettiğinin yadsınamaz bir gerçek olduğunu ve bunların Türk devleti tarafından da desteklendiklerini söyledi. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı tanıdığını, yani NATO üyesi bir ülke olan Türkiye ile müzakere etmeye çalışacağını anlattı. Yani bu meselenin iki, belki de üç ana tarafı var: Birinci taraf Türkiye çünkü HTŞ’nin arkasında duruyor, onu güçlendiriyor ve destekliyor. Suriye'nin güneyinde olup bitenlerden endişe duyan bir İsrail devleti var, dolayısıyla İsrail hükümeti, bu milislerin Golan'a fazla yaklaşmaması için sahadaki bazı grupları aktif olarak destekleyebilir.
Üçüncüsü, sahanın uzağında ama Trump için pozisyonları önemli olan Arap ülkeleri. Sahada elbette sivil gruplar var. Suriye'nin kuzeydoğusunda çoğunluğu Kürt olan, onlarla birlikte Sünni ve Hıristiyan Arap azınlıkların, güneyinde ise Dürzilerin olduğu bir sorun var. Bir de Lazkiye'deki Alevi bölgesinde ve diğer yerlerde olup bitenler. Bu, Başkan'ın Türkiye, İsrail ve bölgedeki Arap ülkeleriyle yapacağı müzakerelerde uygun kararlar alabilmesi için Trump'ın ekibinin tüm bu konuları incelemesi gerektiği anlamına geliyor. Amacı durumu istikrara kavuşturmak ve böylece kabul edilebilir bir güvenlik durumu yaratmaktır.
İkinci hedefi ise IŞİD'in bölgeye geri dönmesini engellemek. Elbette, Şam'daki mevcut yetkililerden askeri ilerlemeyi sürdürmemelerini ve belki de bu taraflarla müzakere yapmalarını talep eden bir Amerikan tutumunun olacağını duyduk. Washington'daki ve Kongre'deki pek çok kişinin hâlâ ABD'nin terör listesinde yer alan HTŞ ile müzakerelerin yürütüldüğünü eleştirdiğini de duyuyoruz. İki taraf arasında, Başkan Trump yönetimi ile HTŞ arasında Türkiye üzerinden mutlaka görüşmeler olacaktır. Ancak buna karşı Amerika'nın askeri operasyonların bu aşamada durdurulması yönünde bir talebi var.
Türkiye destekli silahlı gruplar Kobani'ye saldırıyor, Türkiye Demokratik Suriye Güçleri’nin kontrolündeki bölgelere saldırıyor ve siviller öldürülüyor. Sizce Trump bu saldırıları engelleyecek mi?
Amerikan devletinin görüşüne baktığımızda ki ben de öyle düşünüyorum; Başkan seçilen Trump'a göre her şeyin bir bedeli var. En kötü ihtimalleri bakarsak eğer, Ankara'da yönetimi ve hepsinden önemlisi de Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kürt bölgesi Rojava'ya veya DSG’ye yönelik büyük bir askeri harekâta karar verirse maalesef herkesin kabul etmeyeceği birçok sonuç ortaya çıkacaktır. Çünkü özellikle NATO üyesi bir ülke ile Amerikan askeri gücünün koruması altındaki bir taraf arasında yaşanacak herhangi bir çatışma, geçmişte görmediğimiz bir duruma yol açacaktır. İlk sonuçlar Türkiye ekonomisine ve elbette Suriye ekonomisine yansıyacaktır. Bu çok önemli bir konu ve işin içinde Trump'ın müzakere becerileri de var.
İkincisi, sahadaki bu durum tekdüze değil. Siyasi örgütlerden ve diğer azınlıklardan farklı olarak, Kürtlerin özelliklerine saygı göstermek gerekir, bu yadsınamaz bir gerçektir. Bu taraf, Suriye'deki uluslararası topluma IŞİD'le mücadelede yardımcı oluyor. Gerçek bu. Gelecekte değişecek mi? Suriye içinde bir çözüm olacak mı? Bu şimdi yanıtlaması uzak bir sorudur. Ancak Trump yönetimi Suriye'de ateşkesi korumak ve çekişmeleri çözüme kavuşturmak için ilk günden itibaren çalışıyor. Elbette Türk devletinin talepleri var ve yeni yönetim bunları dinleyecek. Ben Suriye'de hazır bir gerçeğin var olduğuna inanıyorum. Gerçek şu ki, Şam'a yeni bir askeri güç hakim. Gerçek budur ve onunla hareket edilmesi gerekmektedir.
HTŞ’nin ilk görevinin Kürtlerle, Dürzilerle, göçebe Araplarla veya başkalarıyla değil, kendi içiyle ilgili olduğuna inanıyorum. İçeride yani Suriye sivil toplumu ile. Şu anda bize ulaşan video ve belgelerde gördüğümüze göre, Suriye devletinin yapısının ne olacağı belirlenmelidir. Çeşitliliği kabul etmeyen merkezi bir devlet mi? Liberalizmi kabul etmeyen bir din devleti mi? Bu büyük sorular taraflarla ilgili, taraflarla konuşulabilir. Burada sivil toplumla Şam'daki mevcut hükümet arasındaki ilişkilerin gelişimini gözlemliyoruz. Bu aynı zamanda gelecekteki birçok gelişmeyi de kolaylaştırır.
Trump döneminde ABD’nin Demokratik Suriye Güçleri’ne desteği devam edecek mi?
Bu, diğer yönetimler gibi Amerikan ulusal güvenliğinin özel bir konusu. Çünkü mevcut yönetimin ve tabii ki yeni yönetimin sorumlulukları var. Birincisi, Amerika Birleşik Devletleri ile Kuzeydoğu Suriye'deki bu yerel yönetim, yani DSG arasındaki işbirliği, ki onlar IŞİD'e karşı mücadeleye köklü ve geniş bir şekilde katılmıştır. Bu konu dikkate alınmalıdır. İkincisi, IŞİD tehdidi hala devam ediyor. Bunu söylediğimizde bu bir gelenek işi değil, Türkiye'nin desteklediği Suriye Milli Ordusu ile DSG arasında çatışma çıkması durumunda tutuklu IŞİD'lilerin serbest kalacağı korkusu var. Çatışma gerçekleşirse Trump çatışmanın yaşanmasını istemez ama gerçekleşirse ve sahadaki güçler binlerce IŞİD’liyi kontrol edemezse bu herkes için sorun olur.
Çünkü IŞİD ile Kürtler, Sünni Araplar ve Hıristiyanlar arasında net bir ayrım çizgisi var için kimin kim olduğunu bilmek mümkün. Ancak IŞİD'in Suriye'de HTŞ’nin kontrol ettiği yerlerde yayılması halinde kafa karışıklığının yaşanacağı ve HTŞ içinde kimin IŞİD’li olup olmadığının bilinemeyeceği korkusu var. O zaman durum çok zor olacak. Çünkü IŞİD bu mevcut yönetimi kandırabilir. Gruplar yetenekli ve güçlü ama son 10 yılda gördük, IŞİD askeri üslere girdi ve birçok kişi bu örgütün nerden geldiğini bilemedi. Sonuçta HTŞ ikiye bölündü.
Bu HTŞ’nin bildiği, Türkiye'nin bildiği ve herkesin bildiği bir konu ki, ilk görev IŞİD'i kontrol altına almaktır. Bu da bölgesel bir anlaşmayı gerektiriyor, mevcut durumda Suriye'de IŞİD güçlerinin bulunduğu bu yerler hâlâ DSG’nin kontrolünde. Ama bu kontrol artık olmazsa ne olacağını Allah bilir. Bu nedenle Başkan Trump yönetiminin mevcut durumu kontrol etmesi ve IŞİD'in yayılmasının nasıl önlenebileceğine bakması daha doğru olacaktır. Çünkü ikinci IŞİD, birincisinden daha güçlü ve daha zalim olacaktır. (Rudaw)