İsveç parlamentosundaki Kürt milletvekili Kasırga: Türkiye'yi Kürtlerle barışmaya zorlamalıyız

İsveçli Kürt siyasetçi Kadir Kasırga, Avrupa'daki Kürtlerin, Şam'daki yeni yöneticilerle ülkenin geleceği hakkında görüşmeler yapan, Tişrin Barajı çevresindeki saldırılarla direnen ve IŞİD'in yeniden yükselmesini engellemeye çalışan Suriyeli Kürt kardeşlerini savunması gerektiğini belirtti.

28.01.2025, Sal - 11:34

İsveç parlamentosundaki Kürt milletvekili Kasırga: Türkiye'yi Kürtlerle barışmaya zorlamalıyız
Haberi Paylaş

 

İsveçli Kürt siyasetçi Kadir Kasırga Rûdaw'a verdiği röportajda, Avrupa'daki Kürtlerin, Şam'daki yeni yöneticilerle ülkenin geleceği hakkında görüşmeler yapan, Tişrin Barajı çevresindeki saldırılarla direnen ve IŞİD'in yeniden yükselmesini engellemeye çalışan Suriyeli Kürt kardeşlerini savunması gerektiğini belirtti.

İsveç Parlamentosu üyesi Kadir Kasırga , "Bu konular, İsveç'te ve Avrupa'nın diğer bölgelerinde var olan Kürt sivil toplum kuruluşları tarafından dostlarıyla birlikte öne çıkarılmalıdır" dedi.

Kasırga, "Kürtlerin Avrupa'da, parlamentolarda, kültürel yaşamda birçok dostu var. Onlar aracılığıyla bu konuları parlamentolarda ve hükümetlerle gündeme getirmek, Kürt sivil toplumu ve siyasetçilerin birlikte yapabileceği şeydir" diye ekledi.

Kadir Kasırga, muhalefetteki İsveç Sosyal Demokrat Partisi'ne mensup bir milletvekili. Kasırga, geçen hafta parlamentoda Dışişleri Bakanı Maria Malmer Stenergard ile Rojava hakkında bir tartışma yaşadı. Tartışmada, Türkiye'nin, NATO’ya üyelik müzakereleri sırasında İsveç’ten Kürt nüfusuna baskı yapması yönündeki talebi de gündeme geldi.

Kasırga bu konuda, "Madrid'deki ilk anlaşmaya bakarsanız, Türkiye'nin İsveç'in YPG ve PYD'yi, terör örgütü olarak nitelendirmesi için mücadele ettiğini biliyorsunuz. Fakat İsveç bunu yapmayı reddetti. Litvanya'da bile Türkiye, İsveç'in YPG ve PYD'yi terör örgütü olarak nitelendirmesi için uğraştı. İsveç bunu yapmadı” diye konuştu.

Kasırga, Ankara'nın çabalarına rağmen Kürtlerin İsveç'te aktif kalmaya devam ettiğini söyledi.

"Kürt sivil toplum kuruluşları çalışmaya devam ediyor. İsveçli Kürtler yaşamaya, çalışmaya ve İsveç toplumuna her alanda katkıda bulunmaya devam ediyor. Bu NATO sürecinde Türkiye siyasi puan kazanmaya ve iç kamuoyuna -Avrupa'ya karşı ne kadar sert olabildiklerini- göstermeye çalıştı. Şimdi, süreç bittikten sonra, yine görüyoruz ki İsveç dahil tüm Avrupa ülkeleri, gerektiğinde Türkiye'yi eleştiriyor ve Türkiye'yi uluslararası hukuka ve insan haklarına uymaya ve ayrıca Kürtlerle barış yapmaya çağırıyor. Özellikle Türkiye'de ve Rojava'da Kürtlerle barış yapmaya" dedi.

Kasırga, Kürt birliğinin uluslararası toplumun desteği ile siyasi kazanımlar elde etmek için kilit öneme sahip olduğunu da ifade etti.

Kadir Kasırga ile yapılan röportaj şöyle:

Rûdaw: İsveç parlamentosunda bir Kürt olarak, İskandinavya ülkesinin Rojava ve Kürdistan Bölgesi'ndeki yetkililerle ilişkilerini güçlendirmek için neler yapabileceğinizi düşünüyorsunuz?

Kadir Kasırga: Bu çok iyi bir soru. Her şeyden önce, İsveç parlamentosunun bir temsilcisi ve üyesi olarak - ve tabii ki, benim de Kürt köklerim var - bu konuları sadece Kürt olduğum için gündeme getirmiyorum. Bu konuların, dünyada tüm insanların mutluluğu, onuru, demokrasisi ve uluslararası dayanışması için mücadele ettiğini iddia eden herkes tarafından ele alınması gerektiğini düşünüyorum.

Ancak bir parlamenter olarak ve aynı zamanda Kürdistan'da kökleri olan biri olarak, bugün Orta Doğu'nun içinde bulunduğu durumu ve özellikle Kürtlerin yaşadığı bölgeleri, yani Kürdistan'ın dört parçasını vurgulamanın önemli olduğunu düşünüyorum.

Bugün insanlar Orta Doğu'dan bahsettiklerinde, çoğunlukla İsrail ile Filistin arasındaki çatışmayı düşünüyorlar. Ama başka bir soru var, o da Kürt sorunudur.

Dört ülke arasında bölünmüş, hala baskı gören ve zulüm gören, kimliklerini, dillerini ve kültürlerini ortaya koymada çok zorlu mücadeleler veren 40 milyon insandan bahsediyoruz ve bu sorunun bir şekilde gündeme getirilmesi ve çözülmesi gerekiyor. Irak ve Kürdistan'ın bugün Irak'ta bir statüsü var ve Irak Kürdistanı'nın bu statüsünün gelecekte korunması ve geliştirilmesi çok önemli.

Siyasetçiler olarak, elbette yapabileceğimiz şey, İsveç ile Irak Kürdistanı arasındaki ilişkileri birçok farklı düzeyde geliştirdiğimizden emin olmaktır. Bu ekonomik olabilir, sosyo-politik olabilir, eğitim sistemiyle ilgili olabilir, bahsettiğimiz tüm toplumsal düzeyler olabilir. Ve burada, bildiğim kadarıyla, İsveç ve Irak Kürdistanı'nın iyi ilişkileri olmuştur.

İsveç, elbette, refah devleti ve demokratik değerler konusunda bir rol model olmuştur. Avrupa'da ve dünyada en demokratik ülkelerden biridir. Burada, Irak Kürdistanı ile olan ilişkilerimizde birbirimizden ilham almamız önemli hale geliyor. Deneyimleri paylaşmak, Irak ve Kürdistan'da uygulanabilecek iyi şeyleri alıp vermek… Ancak bildiğimiz gibi, ne yazık ki Orta Doğu'daki ve Kürdistan çevresindeki savaş ve Rojava'daki savaş nedeniyle, Kürtler hem Irak Kürdistanı'ndaki statüyü pekiştirmeyi hem de geliştirmeyi düşünmeye vakit bulamadılar, çünkü her zaman çevrelerindeki çatışmalarla meşguller. Bu nedenle, Batı'dan, İsveç'ten, Almanya'dan, İngiltere'den gelen siyasetçiler olarak büyük Kürt sorununun barışçıl çözümü için çalışmamız çok önemli. Barışla birlikte, diğer özgürlüklerin ve reformların da geleceğine inanıyorum.

İsveç daha önce diğer kuruluşlar aracılığıyla Rojava'ya yardım sağladı. Yardımların devam etmesini nasıl sağlayabileceğinizi düşünüyorsunuz?

Ben bir muhalefet siyasetçisiyim. İsveç'te hükümette olan Sosyal Demokratlar değil. Daha önce Suriye'ye, Rojava'daki Kürtler de dahil olmak üzere Suriye'nin tüm bölgelerine yardımın devam etmesini sağladık. Geçen hafta aslında Dışişleri Bakanı Maria Malmstrom ile bu soru hakkında, hükümetin İsveç'in Suriye'ye yardım sağlamaya devam etmesi için yardımını nasıl somutlaştırması gerektiği konusunda bir tartışma yaşadım.

İktidar değişikliğinden sonra bile, şimdi HTŞ, diğer adıyla Tahrir el-Şam Suriye'de yönetimde olduğunda bile, İsveç yardıma devam ediyor. Ve bu konudaki soruma verdiği cevapta, yardımların Rojava'daki Kürtlere de ulaşmasının önemli olduğunu söyledi. Ve burada tabii ki Suriye'de çalışan kuruluşların bu yardımın Rojava'daki halka ulaşmasını sağlamaları çok önemli. Siyasetçiler olarak, özellikle muhalefet siyasetçisi olarak, sürekli olarak hükümete baskı yapmamız, çeşitli oturumlarda, toplantılarda, tartışmalarda sorular sormamız ve cevaplar talep etmemiz gerekiyor. Bu soruya bir cevap aldım ve bu gelişmeyi takip etmeye devam edeceğiz, ama özellikle de yardımın Suriye'de nasıl dağıtıldığını takip edeceğiz çünkü İsveç, Kürtler de dahil olmak üzere Suriye'ye yardım vermeyi durdurmadı.

Türkiye İsveç'in NATO’ya üyelik başvurusunu destekledikten sonra, İsveç bazı PKK üyesi olduğu iddia edilen kişilerin iadesini de içeren bazı eylemler gerçekleştirdi. İsveç'in NATO üyeliği sürecinin, İsveç'in burada yaşayan 100.000'den fazla Kürt'e yönelik politikası üzerinde kalıcı bir olumsuz etki bırakacağını düşünüyor musunuz?

Bunlar iki farklı soru. İsveç'te binlerce, belki yüz bine yakın İsveç vatandaşı olan Kürt var. Onlar İsveçli ve her düzeyde İsveç toplumunun bir parçası, kültürel yaşamda, iş piyasasında, siyasi yaşamda, her yerde İsveçli Kürtleri bulabilirsiniz. Çalışmaları ve katkıları aracılığıyla yeni İsveç'i inşa etmenin ve ülkeyi geliştirmenin bir parçası olmaya çalışıyorlar ve bunu görmek güzel. NATO süreci tüm İsveç için zorlu bir süreçti. İsveç'in neden NATO'ya başvurmayı seçtiğini hatırlamak çok önemli. Bu, Rusya'nın Ukrayna'ya karşı korkunç işgal savaşından ve AB'ye, özellikle de Finlandiya ve İsveç'e yönelik tehditleri sonrasında oldu.

İsveç ve Finlandiya, Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov'un tüm AB ülkelerine gönderdiği bir mektupta hedef alındı. Ve bu süreçte ne yazık ki, onlarca yıldır NATO üyesi olan Türkiye, bu süreci Kürtlere karşı, Kürtlerin hakları için verdiği mücadelelerine karşı kullandı ve özellikle Kürtler için, özellikle dillerini ve Kürt edebiyatını geliştiren Kürtler için her zaman bir yuva olan İsveç gibi bir ülkeye baskı yaptı. İsveç, Kürdistan'ın tüm parçalarını desteklemede önemli bir ülke olmuştur.

Kürdistan'ın dört parçası da İsveç'ten önemli siyasi destek almıştır. Türkiye, özellikle İsveç'in terörizmi desteklediğini iddia ederek, çeşitli argümanlarla bunu durdurmaya çalıştı. Ve bu doğru değil. İsveç hiçbir zaman herhangi bir terör örgütünü desteklemedi. İsveç hiçbir zaman terör örgütlerine askeri veya ekonomik destek vermedi. Ama asıl amacın, özellikle İsveç'te yankı bulan Kobani direnişinden sonraki sempatiyi durdurmak olduğunu da biliyoruz. İsveç'in Rojava yönetimiyle büyük diplomatik ilişkileri oldu ve Türkiye bunu istemedi. Türkiye bundan rahatsız oldu ve NATO süreci gündeme geldiğinde, Türkiye bunu İsveç'e karşı kullanma fırsatı gördü.

Madrid'deki ilk anlaşmaya bakarsanız, Türkiye'nin İsveç'in YPG/DSG ve PYD'yi terör örgütü olarak nitelendirmesi için mücadele ettiğini biliyorsunuz, ama İsveç bunu yapmayı reddetti.

Litvanya'da bile Türkiye, İsveç'in YPG/DSG ve PYD'yi terör örgütü olarak nitelendirmesi için uğraştı. İsveç bunu yapmadı. İsveç, tüm NATO üyeleriyle iyi ilişkiler kurmanın çok önemli olduğunu söyledi, ama tabii ki gözünüzü de kapatmamanız gerekiyor. Yani Türkiye'ye bazı iadeler yapıldı. PKK ve benzeri bağlantılar için bireysel vakaları bilmiyorum. Ancak İsveç Kürt nüfusu içinde tepkilere neden olan bazı iadeler yapıldı.

Yani bugün, İsveç artık süreç sonrası bir NATO üyesi olduktan sonra, sadece Kürtlerin yasal demokratik hakları için mücadele etmeye devam ettiklerini söyleyebilirim.

Kürt sivil toplum kuruluşları çalışmaya devam ediyor. İsveçli Kürtler yaşamaya, çalışmaya ve İsveç toplumuna her alanda katkıda bulunmaya devam ediyor. Bu süreç boyunca Türkiye siyasi puan kazanmaya ve iç kamuoyuna - Avrupa'ya karşı ne kadar sert olabildiğimizi ve onları yerine koyabildiğimizi göstermeye çalıştı. Şimdi, süreç bittikten sonra, yine görüyoruz ki İsveç dahil tüm Avrupa ülkeleri, gerektiğinde Türkiye'yi eleştiriyor ve Türkiye'yi uluslararası hukuka ve insan haklarına uymaya ve ayrıca Kürtlerle barış yapmaya çağırıyor. Özellikle Türkiye'de ve Rojava'da Kürtlerle barış yapmaya.

Fransa ve Almanya gibi Avrupa ülkeleri Rojava Kürtleri ve Suriye Demokratik Güçleri'ne açıkça desteklerini ifade ettiler. Kürt siyasetçiler İsveç'teki siyasetçilerin de aynı çizgiyi takip etmelerini sağlamak için ne yapabilirler?

İki şeyi sağlamanız gerekiyor. İsveç'te Kürt Ulusal Derneği, Kürt Toplum Merkezi ve İsveç'te çalışan birçok başka örgüt gibi sivil toplum kuruluşları var. Bu örgütlerin, burada İsveç'te temsilcileri olan diğer siyasi partilerle birlikte çalışmaları ve ortak bir çizgiye sahip olmaları çok önemli.

Kürt hakları konusunda, Rojava'da neler olup bittiği konusunda farkındalık yaratmak ve örneğin İsveç toplumunu veya Avrupa toplumunu Kürdistan'da neler olduğu konusunda bilgilendirmek söz konusu olduğunda, bu örgütler çok önemli ve anlamlı bir rol oynuyor.

Diğer şey ise, evet, Avrupa'da çeşitli parlamentolar var. Kürt kökenli siyasetçiler var. Ve bu siyasetçilerin, partilerindeki farklı parlamentolarda, partileriyle birlikte, bu konuyu Avrupa'nın çıkarları temelinde gündeme getirmeleri ve vurgulamaları da önemli. Ama burada İsveç'te, İsveçli siyasetçiler olduğumuz için, İsveç'in bakış açısıyla düşünüyoruz. Yani bu konuları, Orta Doğu'da istikrarlı bir bölgeye sahip olmak İsveç'in çıkarına olduğu için gündeme getiriyoruz.

Ve Kürtler, DAEŞ’e (IŞİD) karşı, İslami köktenciliğe karşı mücadelede önemli bir aktör, önemli bir ortak oldular. Büyük katkılar sağladılar. Özünde, İsveç'in güvenliği de dahil olmak üzere Avrupa'nın güvenliği için savaştılar. Ortaklarımızın arkasında durmamız, İsveç ve Avrupa'nın işbirliği yaptığı ve işbirliği yapmaya devam ettiği örgütlerin arkasında durmamız çok önemli.

Bu konu geçen hafta İsveç parlamentosunda gündeme geldi. Size şunu söyleyebilirim ki dışişleri bakanı, aynı partiye ait olmamamıza rağmen o da DSG’nin DAEŞ'e karşı Uluslararası Koalisyon için çok önemli bir ortak olduğunu vurguladı. Ve Rojava'da Kürtler ile Türkiye arasında barış olmasının çok önemli olduğunu düşünüyor.

Ayrıca örneğin Şam ile Kürtler arasındaki diyaloğu memnuniyetle karşıladı ve Suriye'nin geçirdiği bu geçiş döneminin kapsayıcı, şeffaf ve kadınlar dahil tüm etnik ve dini azınlıklara açık olması gerektiğini belirtti.

Uluslararası hukuka ve uluslararası haklara bağlı kalmanın çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Ve şu anda Türkiye, Afrin'i işgal ederek, Suriye'nin yüzde 15'inde ve özellikle Rojava bölgesinde işgalci güç olarak uluslararası hukuku ve insan haklarını ihlal ediyor. Ve cihatçı gruplara, İslamcı gruplara verdiği destek nedeniyle şu anda savaş devam eden ediyor.

Bunun uluslararası hukukun ihlali, uluslararası hakların ihlali olduğunu ve ayrıca bunun NATO değerleriyle çeliştiğini düşünüyorum. Türkiye de DAEŞ'e karşı Uluslararası Koalisyon’un bir parçası olduğunu iddia ediyor, ama uluslararası koalisyonun niyetlerine ve hedeflerine karşı savaşıyor. Bu, bölgenin istikrarsızlaşmasına yol açıyor ve DAEŞ, IŞİD gibi terör örgütlerinin ilerleme fırsatı bulmasına neden oluyor.

Bu konular, diğerlerinin yanı sıra İsveç'te var olan Kürt sivil toplum kuruluşları tarafından, ayrıca Avrupa'nın diğer bölgelerinde ve dostlarıyla birlikte öne çıkarılmalıdır.

Kürtlerin Avrupa'da, parlamentolarda, kültürel yaşamda birçok dostu var. Onlar aracılığıyla bu konuları parlamentolarda ve hükümetlerle gündeme getirmek, Kürt sivil toplumu ve siyasetçilerin birlikte yapabileceği şeydir.

Başkan Mesud Barzani ile General Mazlum Abdi arasındaki görüşmenin, Rojava ve Başur'daki siyasi kazanımların savunulması konusunda Kürt tarihinde önemli bir dönüm noktası olabileceğine inanıyorum. Ayrıca Kürtler birleşik bir cephe gösterdiğinde, daha fazla ülkenin Kürtlerin kendi kaderini tayin mücadelesini destekleme konusunda motive olacağını düşünüyorum.

İsveç'in Rojava'da bir diplomatik misyon açma planı var mı, eğer yoksa bunun için çalışır mısınız?

Bu kesin soruya, böyle bir misyon açma planları olup olmadığı konusunda cevap veremem. Ancak Rojava'daki durum ve olan biten her şey göz önüne alındığında, her şeyden önce şu anda Rojava'ya yönelik saldırıların durmasını sağlamanın önemli olduğunu düşünüyorum. İsveç'in de üyesi olduğu AB'den, ABD ve Uluslararası Koalisyon’la birlikte, Türkiye'yi Rojava'ya yönelik saldırılarını durdurmaya ve Kürtlerle barışmaya zorlamalıyız.

Barış geldiğinde, uluslararası toplumun bölgede diplomatik misyonlar açmaya çalışacağına inanıyorum.

Şu anda önemli olan savaşı durdurmaya odaklanmamız, çünkü korkunç bir savaş devam ediyor. Özellikle el-Hol Kampı ve Roj Kampı’ndaki IŞİD tutukluları ile büyük bir insani felaketi tetikleme riski var. Yani, çok hassas bir durum. Önce savaşı durdurmak için enerjimizi harcamamız gerektiğine inanıyorum.

Sonra, elbette, bölge biraz istikrara kavuştuğunda, Irak Kürdistanı'nda yapıldığı gibi Rojava'da misyon açma tartışmalarının doğal olarak ortaya çıkacağını düşünüyorum. Ancak istikrar çok önemli.

 

Rudaw
Bu haber toplam: 3956 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:00:26:54
Bu gönderiye hiç yorum yapılmamış! İlk yorum yapan kişi olmak ister misin?
Nerina Azad
x