Trump'ın müzakere hamlesi ardından Avrupa neden diken üstünde?

Donald Trump'ın Rusya ve Ukrayna arasında bir anlaşmaya varma çabası Avrupalıları sarstı ve güvenliklerinin onarılamaz bir şekilde zayıflayacağı korkusunu körükledi.

21.02.2025, Cum - 17:05

Trump'ın müzakere hamlesi ardından Avrupa neden diken üstünde?
Euronews
Haberi Paylaş

Donald Trump Rusya'nın Ukrayna'daki savaşını sona erdirmek için bir anlaşma yapmak istiyor. Görünen o ki Avrupa için birçok şey ters gidiyor.

ABD Başkanı'nın Rus mevkidaşı Vladimir Putin'le beklenmedik bir telefon görüşmesi yapmasının ve müzakerelerin derhal başlayacağını duyurmasının üzerinden bir haftadan fazla zaman geçmesine rağmen Avrupalı müttefikler hala baş döndürücü bir hızla ilerleyen olaylar zincirinde kendi ayakları üzerinde durmaya çalışıyor.

Telefon görüşmesinin Atlantik'in diğer yakasıyla koordine edilmemiş olması ve herkesi gafil avlaması, sonrasında yaşanacaklara zemin hazırladı: Tepkisel açıklamalar, sert suçlamalar, safları sıklaştırmak ve Avrupa'nın gelişigüzel diplomatik süreçteki yerini geri almak için yapılan son dakika toplantıları.

AB Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas, "Eğer arkamızdan bir anlaşma yapılırsa, bu işe yaramayacaktır," dedi. "Bu anlaşmayı uygulamak için Avrupalılara ihtiyacınız var."

Beyaz Saray ise bu sözlerden etkilenmedi. Bunun üzerine Trump, Rus yetkililerle üç yılı aşkın bir süredir yapılan ilk üst düzey görüşmeler için Suudi Arabistan'a bir heyet gönderdi. İki taraf ikili ilişkileri "normalleştirme" ve toplantıya davet edilmeyen Ukrayna'nın geleceğine ilişkin müzakereleri ilerletmek üzere özel ekipler atama konusunda anlaştı.

Kallas buna bir uyarı ile tepki gösterdi: "Rusya bizi bölmeye çalışacak. Onların tuzaklarına düşmeyelim."

Kallas'ın sözleri, uzun vadeli güvenliğinin artık tek bir adamın planlarına bağlı olmasından korkan kıta genelinde yayılan endişe verici duyguyu özetliyor.

İşte Avrupa'nın neden diken üstünde olduğuna dair bir liste.

(Çok) kötü bir anlaşma

Avrupa, Donald Trump'ın Vladimir Putin'e duyduğu hayranlığın farkındaydı. ABD Başkanı bir keresinde Rusya Devlet Başkanı'nın Ukrayna stratejisini 'dahice' olarak nitelendirmiş ve geniş çaplı işgal kararını "büyük bir pazarlık gibi görünen" "büyük bir hata" olarak tanımlamıştı.

Şimdi Beyaz Saray'a geri dönen Trump, Kremlin'in konuşmalarını taklit etme noktasına kadar övgü dolu söylemini ikiye katladı. Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenskiy'nin Suudi Arabistan toplantısından dışlanmasından şikayet etmesinin ardından Trump, savaşı saldıran yerine saldırılan tarafa yükleyerek tepki gösterdi.

Trump, "Üç yıldır oradasınız. Bunu üç yıl önce bitirmeliydiniz. Bunu hiç başlatmamalıydınız," diyerek gazetecilere tepki gösterdi.

Zelenskiy ise Trump'ın "dezenformasyon ortamında yaşadığını" söyleyince Trump Zelenskiy'i "diktatör" olarak niteleyerek uluslararası tepkiye yol açtı. (Ukrayna anayasası sıkıyönetim altında seçim yapılmasını yasaklıyor).

Bu sözler Trump'ın iki taraf arasında tarafsız ve adil bir moderatör olabileceği konusunda ciddi şüpheler yarattı. Rusya masaya daha güçlü bir müzakere eliyle oturuyor, zira Ukrayna'dan daha büyük bir orduya, ekonomiye ve toprağa sahip ve on yıllar sürecek devasa bir yeniden yapılanma çabasıyla karşı karşıya.

Eğer Trump en başından itibaren Rusya'nın tarafını tutarsa, denge geri dönülmez bir şekilde Zelenskiy'nin aleyhine dönecektir. Bu da Putin'in, Rus güçlerinin işgal ettiği ve ülke topraklarının yaklaşık yüzde 20'sini oluşturduğu tahmin edilen Ukrayna topraklarının tamamını olmasa da büyük bir kısmını güvence altına almasını sağlayacaktır.

Beyaz Saray, Ukrayna'nın 2014 öncesi sınırlarına dönmesini, NATO üyeliğinin "gerçekçi olmayan" hedefler olduğunu ve Rusya ile varılacak herhangi bir anlaşmanın dışında tutulması gerektiğini söylemişti. Amerika'nın tutumu, Kiev'in askeri ittifaka katılma planını geniş çaplı işgali meşrulaştırmak için bir bahane olarak kullanan Kremlin'in düşüncesiyle örtüşüyor.

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, "tüm tarafların" "taviz" vermesi gerektiği konusunda uyarıda bulundu. Trump yönetimi şu ana kadar tüm yükü Ukrayna'nın sırtına yükledi.

Avrupalılar şimdi, barış zaferi elde etmek isteyen Trump'ın Ukrayna'yı önce aceleye getirilmiş bir ateşkesi, ardından da son derece dezavantajlı bir anlaşmayı kabul etmeye zorlayacağından korkuyor.

Paris'te acil Ukrayna zirvesine katılan İspanya Başbakanı Pedro Sanchez, herhangi bir anlaşmanın geçmişteki "aynı hatalardan" kaçınması ve Kremlin'in emperyalist gündemini sürdürmek için kullanabileceği "yanlış bir kapanış duygusu" ile sonuçlanmaması konusunda ısrar etti.

"Putin Rusya'sının kendisine ait olmayan toprakları ilhak etmesinin zamanı değil," dedi.

Polonyalı mevkidaşı Donald Tusk ise daha sert konuştu: "Ukrayna'nın zorla teslim alınması tüm Batı toplumunun teslim alınması anlamına gelecektir. Bu gerçeğin tüm sonuçlarıyla birlikte. Kimse bunu görmüyormuş gibi davranmasın."

Acımasız şartlar

Trump küresel sahnede, Manhattan'da emlak kralı olarak geçmişte yaptığı işlere öykünen pratik bir diplomasi izleyerek ün kazandı. Kısa bir süre önce, harap olmuş Gazze Şeridi'ni ele geçirip "Orta Doğu'nun Rivierası" haline getirmek ve bu süreçte yaklaşık 2 milyon Filistinliyi yerinden etmek gibi tuhaf bir plan ortaya attı.

Ukrayna ile sadece barış istemiyor. Aynı zamanda iş de istiyor.

Başkan bu ayın başlarında Hazine Bakanı Scott Bessent'i Amerika'nın Ukrayna'nın nadir toprak minerallerine erişimini sağlayacak bir anlaşmayı sunmak üzere Kiev'e gönderdi ki Zelenskiy daha önce bunu Trump'ın desteğini almak, Amerikan şirketlerini Ukrayna'da iş kurmaya ikna etmek ve yeni bir Rus saldırısını caydırmak için bir koz olarak lanse etmişti.

Ancak Bessent'in masaya koyduğu şey Ukraynalıları şaşkına çevirdi.

Anlaşmanın bir kopyasını ele geçiren The Telegraph'a göre ABD, maden çıkarma gelirlerinden yüzde 50 pay, "üçüncü taraflara verilen tüm yeni lisanslardan" yüzde 50 pay değeri ve diğer ülkelere ihracatta "ilk ret hakkı" önerdi. Anlaşma New York yasalarına tabi olacak ve Ukrayna'nın madenlerine, petrolüne, gazına, limanlarına ve "diğer altyapılarına (mutabık kalındığı üzere)" erişimi kapsıyor.

Gazete anlaşmayı "sömürgeleştirme" ve şartları da "1945'teki yenilgilerinin ardından Almanya ve Japonya'ya uygulanan mali cezalardan daha kötü" olarak nitelendirdi.

Zelenskiy öneriyi Ukrayna'nın çıkarlarını koruyamadığı ve Rusya'ya karşı güvenlik garantileri sağlayamadığı gerekçesiyle reddetti. Ancak Trump'ın pes etmesi pek olası değil: Amerikan yardımının bir tür karşılığı olarak 500 milyar dolar değerinde kritik malzeme elde etme sözü verdi.

Uygunsuz koltuk

Avrupa'nın Trump'ın müzakereleri karşısında panik halinde olmasının en bariz nedenlerinden biri, bu müzakerelerin dışında bırakılmış olmasıdır.

ABD Başkanı Putin'le görüşmesini Batılı müttefiklerine danışmadan gerçekleştirdi ve Rus lideri neredeyse üç yıldır izole eden birleşik cepheyi parçaladı. Görüşmelerin başladığını duyuran Trump, süreci sadece üç kişilik bir format olarak çerçevelemeye özen gösterdi: Putin, Zelenskiy ve kendisi.

ABD'nin Ukrayna ve Rusya Özel Temsilcisi Keith Kellogg daha sonra Avrupa'nın müzakere masasında yer almayacağını ve süreç boyunca sadece kendisine danışılacağını doğruladı.

Bu yorumlar kıta genelinde şok etkisi yarattı. Avrupa, Ukrayna'ya en fazla yardımı sağlıyor, (Amerika'nın 114 milyar eurosuna karşılık 132 milyar euro) ve kendi geleceğini ülkenin istikrarına bağlı görüyor.

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, "Avrupa'nın güvenliği bir dönüm noktasında. Evet, bu Ukrayna ile ilgili ama aynı zamanda bizimle de ilgili," diyor.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ise, "Ukrayna her zaman dahil edilmelidir," dedi. "Avrupalıların güvenlik kaygıları dikkate alınmalıdır."

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio'nun AB'nin masaya ancak Kremlin'e yönelik yaptırımların hafifletilmesi söz konusu olduğunda davet edileceği yönündeki önerisi, bloğun aktif bir oyuncudan ziyade pasif bir izleyici olarak görüldüğü izlenimini derinleştirerek endişeleri arttırdı.

Rubio'nun pozisyonu, AB'nin Rusya'ya saldırganlığının bedelini ödetme yönündeki resmi hedefiyle çelişiyor. Brüksel kısa bir süre önce Rusya'nın dondurulmuş varlıklarını teminat olarak kullanarak Kiev'e milyarlarca dolarlık bir kredi açtı. Kremlin'in istediği gibi bu para serbest bırakılırsa AB ülkeleri geri ödemelerden sorumlu olacak.

Alman Uluslararası ve Güvenlik İşleri Enstitüsü'nde (SWP) kıdemli araştırmacı olan Nicolai von Ondarza'ya göre, Trump yönetiminin Ukrayna ile ilgili açıklamaları Avrupa için şimdiden en kötü senaryo anlamına geliyor.

Von Ondarza, "ABD sadece Avrupalılar olmadan Avrupa güvenlik mimarisi hakkında müzakere etmeye çalışmakla kalmıyor, aynı zamanda Rusya'nın çoğu isteğini kamuoyu önünde kabul ederek Rusya'ya daha müzakereler başlamadan büyük diplomatik zaferler kazandırıyor," dedi.

"Bu maksimum bir meydan okumadır. Onlar (Avrupalı müttefikler) hem Ukrayna'yı destekleyerek, herhangi bir Rus-Amerikan anlaşmasına 'hayır' demesini sağlayacak gücü göstermek hem de acilen kendi savunmalarına yatırım yapmak zorunda kalacaklar."

Kendisiyle baş başa bırakılan Avrupa

Müzakere masasının dışında bırakılmak yeterince endişe verici değilse, Avrupalılar için bundan sonra olabilecekler asıl endişe verici olabilir.

Trump yönetimi Avrupa başkentlerine bir anket göndererek olası bir barış anlaşmasını korumak üzere askeri bir misyon konuşlandırmaya istekli olup olmadıklarını sordu. Ancak aynı zamanda ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth, ülkesinin sahaya asker göndermeyeceğini ve herhangi bir barışı koruma misyonunun NATO'nun kolektif savunmayı düzenleyen 5. Maddesi kapsamında "olmaması gerektiğini" açıkça ifade etti.

Paris'teki zirvenin ardından İngiltere Başbakanı Keir Starmer, bir çözüm bulunması halinde diğer ülkelerle birlikte Ukrayna'ya asker gönderme niyetinde olduğunu açıkladı. Ancak "Rusya'yı Ukrayna'ya tekrar saldırmaktan etkili bir şekilde caydırmanın tek yolu ABD'nin güvenlik garantisi olduğu için ABD'nin bir dayanağı olmalı," diye de ekledi.

Danimarka Başbakanı Mette Frederiksen ülkesinin barışı koruma fikrine "açık fikirli" olduğunu söyledi ancak bunun işe yaraması için Amerikan müdahalesine ihtiyaç duyulacağını belirtti. "Çok önemli bir husus Amerikalıların bu sorulara nasıl bakacaklarıdır," dedi. "Askerlerin sahaya inmesi durumunda Avrupalıları destekleyecekler mi?"

Buna karşılık Almanya Şansölyesi Olaf Scholz tartışmanın "tamamen erken" olduğunu söylerken, Donald Tusk da askerlerinin Belarus sınırını korumak için gerekli olduğunda ısrar etti.

Anlaşmazlıklar, yutulması zor bir hapı düşünen Avrupalılar arasında artan umutsuzluğu yansıtıyor. ABD anlaşma müzakerelerine öncülük edecek ve ardından Avrupa'dan, odanın dışında bırakıldıktan sonra, çoğunlukla kendi başına ve NATO'nun güvenlik şemsiyesi olmadan anlaşmayı yürütmesi istenecek.

Onarılamayacak kadar zayıf ilişkiler

Zelenskiy, Putin ve Trump arasında bir anlaşma sağlansa da sağlanmasa da ABD'nin, Washington'un Sovyetler Birliği'nin genişlemesini önlemeye kararlı olduğu Soğuk Savaş döneminden kalma kıtadaki askeri varlığını kademeli olarak azaltmaya hazırlanıyor olması Avrupa'nın endişelerini arttırıyor.

Şubat 2022'de Rus işgalinin başlamasından bu yana Avrupa'da konuşlu Amerikan askerlerinin sayısı yaklaşık 100.000'e yükseldi. Ancak Pete Hegseth'e göre ABD artık "öncelikli olarak" Avrupa'ya odaklanmayacak ve bunun yerine Çin ile savaşı caydırmak için Pasifik Bölgesi'ne ve düzensiz göçü engellemek için Meksika sınırına yönelecek.

Hegseth, gayrısafi yurt içi hasıla (GSYİH) başına savunma harcamalarında NATO'nun lideri olan Polonya'ya yaptığı ilk ziyarette, "Amerika'nın varlığının sonsuza kadar süreceği gibi bir varsayımda bulunamazsınız," dedi.

ABD askerlerini Avrupa topraklarından kademeli olarak çekerken Avrupa'dan Ukrayna ve Rusya arasındaki kırılgan ve muhtemelen savunulamaz bir anlaşmayı korumasının istenmesi, liderlerin önlemek için endişelendiği bir felaket reçetesi gibi görünüyor.

Olaf Scholz, "Avrupa ile ABD arasında güvenlik ve sorumluluklar konusunda bir bölünme olmamalı. Bu da NATO'nun her zaman birlikte hareket ettiğimiz, birlikte risk altında olduğumuz ve güvenliğimizi bu şekilde garanti altına aldığımız gerçeğine dayandığı anlamına geliyor," dedi.

"Bu sorgulanmamalıdır. Bunu aklımızdan çıkarmamalıyız," diye ekledi.

Donald Tusk, "Amerika Birleşik Devletleri'nin desteği olmadan güvenliğin etkin bir şekilde garanti altına alınmasını hayal etmek zor, dolayısıyla bu iş birliği aslında bir gereklilik."

ABD'nin yokluğu, Putin'in şimdiye kadar Rusya'nın etki alanını yeniden güçlendirme saplantısına karşı ana kale görevi gören transatlantik ittifakı parçalama hedefini gerçekleştirmesi için stratejik bir açıklık yaratma riski taşıyor.

Avrupa Dış İlişkiler Konseyi'nde kıdemli politika uzmanı olan Jana Puglierin, Şubat 2025'te yaşananların, Amerika'nın güvenlik çıkarlarının Avrupa'nınkinden "temelden farklı" hale geldiği "gerçek bir dönüm noktası" olarak hatırlanabileceğini söylüyor.

Puglierin, "Trump, Biden'ın Aralık 2021'de vermeyi reddettiği tavizleri verebilir, örneğin Doğu Avrupa'da Amerikan birliklerinin ve silah sistemlerinin konuşlandırılması veya NATO'nun daha fazla genişlemesinin Rusya tarafından veto edilmesi gibi," dedi. "Avrupa, Avrupa güvenliğinin temelleri çökerken kenarda güçsüz bir şekilde durma riskiyle karşı karşıya." (Euronews)

 

Bu haber toplam: 2185 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:09:20:32
Bu gönderiye hiç yorum yapılmamış! İlk yorum yapan kişi olmak ister misin?
Nerina Azad
x