Süleymani’nin planındaki temel kusur, dini ve ideolojik sadakatlerin yerel çıkarların önüne geçeceği varsayımıydı.
İran’ın Orta Doğu’da hegemonya kurma stratejisi üç ana bileşene dayanır: nükleer proje, balistik füze programı ve bölge genelinde siyasi-askeri vekil örgütler ağının bir dış politika aracı olarak kullanılması.
Son 12 gün içinde İran ve İsrail arasında yaşanan çatışmalarda bu stratejinin ilk iki unsuru ciddi şekilde zayıflatıldı, ancak tamamen yok edilmedi.
Üçüncü unsur olan vekil güçler ise büyük ölçüde bu çatışmaların dışında kaldı. Ancak bu örgütlerin son iki haftadaki ve son 20 aydaki davranışları dikkatle incelendiğinde, bu yapıların rolüne dair genel kabullerin gözden geçirilmesi gerektiği ortaya çıkıyor.
İran’ın vekil kullanma yöntemi, İslam Cumhuriyeti’nin ilk yıllarına kadar uzanır. Batı’da pek bilinmeyen Mustafa Çamran ve Muhammed Muntazeri gibi isimler, İslam Devrimi’ni yayma fikrinin öncüleriydi.
İran’ın vekil savaşçılığı konusundaki ilk denemeleri 1981’de Bahreyn’de gerçekleşti.
1982’de Hizbullah’ın kurulması ve İsrail’e karşı başlattığı isyan, İran vekil savaş modelinin temelini oluşturdu. Bu yöntem, 1998’den itibaren General Kasım Süleymani liderliğinde Devrim Muhafızları Kudüs Gücü tarafından daha sistematik bir güç projeksiyonu aracına dönüştürüldü.
Süleymani’nin stratejisi son derece basitti: İran, başka ülkelerde siyasi ve askeri kapasiteye sahip yapılar kuracak veya var olanları destekleyecek, bu yapıları mali, askeri ve siyasi olarak güçlendirerek İran etkisini kalıcı hale getirecekti.
Bir Lübnanlı analistin deyimiyle, bu yapılar o ülkelerin “derin devleti” haline getirilerek devletten daha güçlü ve daha örgütlü olacak, ama Tahran’a bağlı kalacaktı.
Bu stratejinin amacı neydi?
Amaç, bölgede İran’ın nüfuzunu artırmak ve özel olarak İsrail sınırlarına bu vekil örgütleri yerleştirerek, İsrail'in İran’ın nükleer tesislerine saldırması halinde bunları devreye sokmaktı.
Ancak daha geniş bir hedef vardı: İsrail’e karşı uzun vadeli bir yıpratma savaşı yürüterek toplumun direncini aşındırmak ve sonunda çökmesini sağlamak.
İran bu anlamda, İsrail’in yapay bir toplum olduğu ve milli bağlılıklarının zayıf olduğu şeklindeki eski Arap/Filistin tezini benimsedi.
Uzun yıllar bu strateji başarılı gibi göründü:
• Hizbullah 2000’de İsrail’in güney Lübnan’dan çekilmesini sağladı.
• 2006’da savaşta ayakta kaldı ve Lübnan’ın en güçlü siyasi-askeri aktörü haline geldi.
• Hamas 2006’da seçimleri kazandı, 2007’de Gazze’yi tamamen ele geçirdi.
• Irak’ta İran yanlısı milisler en güçlü güç haline geldi.
• Yemen’de Husi milisleri 2015’te başkent ve kıyı şeridini ele geçirdi.
• Suriye’de İran destekli milisler Esad rejimini ayakta tuttu.
Süleymani 2020’de ABD tarafından öldürüldü. Ancak 7 Ekim 2023 öncesinde, vizyonunun meyvesini verdiği düşünülüyordu.
Fakat son gelişmeler, bu stratejinin önemli zaaflarını gözler önüne serdi.
Süleymani’nin stratejisindeki temel zayıflıklar:
Süleymani’nin planı, vekillerin İran’ın desteğiyle elde ettikleri gücü İran’ın çıkarları doğrultusunda kullanacağı varsayımına dayanıyordu.
Ancak 7 Ekim 2023’teki Hamas saldırıları, İran’la koordineli bir eylem gibi görünmedi.
Hamas bu kararı kendi başına aldı, müttefiklerinin yardım edeceğini varsayarak.
Ancak destek, parçalı ve etkisiz oldu:
• Önce Hizbullah,
• Sonra Husiler,
• Ardından Iraklı milisler,
• En son İran, destek beyanlarında bulundu.
Bu kopukluk, İsrail’in her cepheye ayrı ayrı müdahale etmesini sağladı.
İki hafta önceki İsrail saldırısı bu süreçteki zirve noktası oldu.
Vekil güçlerin İran’a yönelik saldırıya tepkisi de stratejinin başarısızlığını gösterdi:
Sözde yıllardır bu an için hazırlanan güçler, istisnasız savaşın dışında kaldı.
• Lübnan’da Hizbullah, zayıflığı ve Amal gibi müttefik Şii partilerin muhalefeti nedeniyle çekingen kaldı.
• Irak’ta Sadr ve Sistani gibi Şii otoriteler İran için savaşa karşı çıktı.
• Husiler bile sembolik destekle yetindi.
Süleymani, ideolojik bağlılığın yerel çıkarların önüne geçeceğini varsaymıştı. Bu, tarihsel örneklerle çelişen bir düşünceydi.
1.Dünya Savaşı öncesinde Sosyalist Enternasyonal bu tür dayanışmalarla savaşın önüne geçeceğini sanıyordu ama olmadı.
Komünist dünya da, Moskova zoru dışında ulusal çıkarlara göre bölündü.
Sonuç:
İran’ın vekil ağı henüz tamamen dağılmış değil. Ancak Süleymani’nin, bölgeyi İran’ın liderliğinde savaşmak üzere hareket eden güçlü İslamcı milislerle kuşatma hayali, son 20 ayda en çok yara alan fikirlerden biri oldu.