İran ve İsrail arasında birkaç gün önce sağlanan ateşkes ve öncesinde İran’ın nükleer programına yapılan ABD saldırısının ardından, bölge kritik bir dönemeçte bulunuyor. Kısa ve uzun vadede ne olacağına dair farklı yorumlar olsa da, uzmanlar Ortadoğu’nun uzun süredir Amerikalılar ve İsraillilerin sözünü ettiği yeni bir döneme girdiği konusunda hemfikir.
Ancak asıl soru şu: Bu yeni Ortadoğu nasıl olacak? Sınırları ve haritası nasıl şekillenecek? İsrail gibi kendi kimliğini ilan eden mezhepsel devletlere benzer küçük devletler mi ortaya çıkacak?
Yazar ve siyasi analist Johnny Munir, İran-İsrail savaşının ardından bölgenin farklı bir evreye girdiğini belirtiyor. Ateşkesin kırılganlığından bahsedilse de, ciddi bir ortam üzerine kurulduğu için kalıcı olacağını düşünüyor.
Bu yeni dönemin ABD ile İran arasında yeni, yapıcı bir ilişkiyi getireceğini; bu ilişkinin içeriğinin olumlu, şeklinin ise İran rejiminin ihtiyaçlarına göre şekillenebileceğini vurguluyor. İlişkinin kamuoyuna açık olması gerekmediğini, ama arka planda anlaşma yolunda adımlar atıldığını söylüyor.
ABD-İran müzakerelerinin yedinci turuna yaklaşılırken, nükleer konunun artık temel odak olmadığını; esas amacın önceki durumun tekrarına engel olmak olduğunu aktarıyor. İran’ın bölgesel projesinin zayıflatıldığı, doğrudan İran’a müdahale yapıldığı ve bu nedenle Washington ile Tahran arasında anlaşmaya gidileceğini ifade ediyor.
Trump yönetimi, bu süreci başlatmak ve ABD firmalarının İran’da yatırım yapmasını sağlamak istiyor. İran uzun süre ambargolar altında kaldığı için yatırımlara büyük ihtiyaç duyuyor. Ayrıca İran, savaş sürecinde Rusya ve Çin ile yaptığı anlaşmaların beklenen korumayı sağlamadığını fark etti.
Yeni Ortadoğu haritasına gelince, Munir Netanyahu’nun “El Aksa Selani” operasyonundan beri bu konudan bahsettiğini, bölgenin yüzünün değişeceğini belirtiyor. İsrail, mevcut Sykes-Picot haritası altında kalıcı olamayacağını fark etti ve yakın Trump müttefiki Tom Barrack’ın “Sykes-Picot bitti” açıklamasını hatırlatıyor.
Bu bağlamda İsrail’in kendini korumak için mezhepsel ve küçük devletler modeline gideceğini, bu yapıların birbirleriyle çatışan, ekonomik ve askeri açıdan zayıf küçük oluşumlar olacağını söylüyor.
Güney Lübnan’ın yeniden inşa edilmeyeceğini, çünkü İsrail’in sınırları değiştirmek istediğini belirtiyor. Netanyahu’nun Lübnan sınırını Litani Nehri olarak gösterdiği haritayı hatırlatıyor; çünkü Litani İsrail için stratejik öneme sahip.
Suriye’de ise Kürtlerin kendi küçük devletini oluşturduğu, Özerk Yönetim’in Kamışlı Havalimanı’nı kontrol altına almasıyla ayrılık yolunda ilerlediği, ayrıca Suriye kıyısında ve güneyde Dürzi küçük devletlerinin olduğu belirtiliyor.
Irak’ta ise üç küçük devlet yapısının bulunduğunu; kuzeyde Kürt, ortada Sünni, güneyde Şii bölgeler olarak.
Tom Barrack’ın Lübnanlı yetkililere verdiği mesajda, Lübnan devletinin Hizbullah’ın silahlarını teslim etmesi gerektiği, aksi halde ABD ya da dolaylı olarak İsrail’in müdahalesinin kaçınılmaz olduğu vurgulanıyor. Silahların özellikle roketler, hassas ve balistik füzeler ve bölgesel silahlar olduğu belirtiliyor.
Lübnan’ın geleceği hakkında Munir, son savaşların ve olayların Lübnan lehine olduğunu çünkü ülkenin Amerikan himayesine girdiğini söylüyor. Ancak İran etkisinin tamamen çıkarılması gerektiğini, bununla birlikte Lübnan’ın iki dış denetim altında kalacağını; birinin askeri olarak Güney Lübnan’daki Amerikan subaylı komite, diğerinin ise IMF destekli finans denetimi olduğunu aktarıyor.
Bu durumun Lübnan için zorlu bir dönem olacağını ancak ilerleme kaydedeceğini ve bunun yumuşak bir mandaterlik olacağını, ayrıca Lübnan ordusunun içeride daha büyük bir rol oynayacağını belirtiyor.(Kaynak)