Fanon’a göre konuşmak “bir kültürü özümsemek, bir medeniyetin yükünü dilinin ucuna taşıyabilmek demektir.
Bu konuyu özetleyen tanık olduğum bir olayı aktararak düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. Hewler’de Family Mall isimli bir alışveriş merkezi var. Burada iki adet Western Union (para havalesi yapan şirket) şubesi bulunmaktadır. Biri Kürtlere ait ve Kürdistan bankası ile çalışıyor. Diğeri ise Araplara ait. Kürtlerin sahip olduğu şube, 10 gündür sistem sorunundan dolayı çalışmamaktaydı. Ben de Arapların çalıştırdığı dükkâna yöneldim. Orada 12 bölüm var ve hepsi de dolu; bunun yanında beş altı kişi de yan işlere bakıyor. Yani yaklaşık 20 kişi o anda orada bulunuyor ve içlerinden hiç biri Kürtçe bilmiyor. İşin tuhaf yönü de burası.
Ben derdimi bir türlü anlatamıyorum. Tabi benim dışımda o anda orda olan ve benimle aynı sorunu yaşayan başka Kürtler de var. Kürdistan’da, Kürtlerin başkentinde Kürtlere dayatılan dil Arapçadır. ‘Arapça bilmiyorsan, git Arapça bilen birini getir de senin ne istediğini anlayalım’ diyorlar.
Bu olayın ardından kısa bir araştırmanın ardından bu şubenin iki yıldır orada faaliyet yürüttüğünü öğreniyorum. Akşama kadar bin kişiden fazla insan buraya uğrar ve üçte ikisi Kürt’tür. Uğrayanlar ya güneyli ya da kuzeyli Kürt’tür. Yine Arapça bilen güneylilerin sayısı da çok fazla değildir.
Kürdistan’ın her parçasında bu ve buna benzer birçok olay yaşanmıştır ve görüldüğü gibi hala yaşanmaktadır. İlk olarak dilimize saldırdılar, kendi dillerini dayattılar. Okullarda sadece ezen ulusun dili var; onunla okuyup, onunla yazabildik. Kürdistan’a gelen öğretmenlerin tipi, öğreten insandan çok genelde coplu gardiyan veya asker görünümlü idi. İlk olarak kendi dilimize yabancılaştırılmaya başladık, dilini hor gör, kendi dilinde konuşmaktan utan, hatta Türk’ten, Arap’tan ya da Acemden daha iyi dillerini konuştuğumuzu göstermek için de az ter dökmedik.
Yaşıtlarım ve benden daha yaşlı olanlar bunları iyi bilir. Bizler ezilmiş olmanın verdiği yükle büyüdük. Anne ve babamızın konuştuğunun dışında farklı bir dil kullanmak zorundaydık. Sokakta, evde, oyunda anadilimizi kullanırken, resmi yerlerde bize ait olmayan farklı bir dil kullandık. Ve zamanla, asıl olanın resmi dil olduğunu kanıksar hale geldik.
Oysa insan, en iyi kendi dilinde kendisini ifade eder. Çocukluktan itibaren kendi yaşamını kendi dili ile ifade eden insanların eğitimlerini de aynı dil ile almaları durumunda ne kadar başarılı olacaklarını hesap edin. Şüphesiz tüm bu olumsuzluklara rağmen Kürt çocuklarının başarısı küçümsenemez. Bir de kendi dillerinde okusaydılar…
Şimdi artık insanlarımız çok daha bilinçli ve en önemli değerleri olarak kendi dillerine sahip çıkıyorlar. Aynı oranda da kendi evlatlarına da anadilini öğretiyor ve kendi dilinin ne kadar kutsal olduğunu anlatıyorlar. Şahsen bundan çok büyük keyif alıyorum.
Tabii benim asıl vurgulamak istediğim konu burada ezen ulusun bu konudaki yaklaşımdır. Yukarıda örneğini verdiğim olayda görüldüğü gibi yıllarca gelir Kürdistan’da yaşarlar, iş yaparlar, mesleklerini, icra ederler ama giderlerken üç beş kelime Kürtçe ya öğrenir ya da öğrenmezler.
Ezen uluslar bir halkı yâda onun kültürünü kendi içinde dönüştürerek, eriterek ve kendine katarak asimile eder. Bin yıldır çok güçlü kültüre sahip olduğunu dile getiren devlet ve haklarının biz Kürtlerin dilini, kültürünü, örf ve âdetini değiştirememesi ve hatta içimize sızdırılanların hızla eridikleri gerçeğini göz önüne getirince asıl güçlü ve zengin dil ve kültürün Kürdistanlıların olduğu ortaya çıkmaktadır.
Ondan dolayıdır ki Arabı da, Türkü de, Acemi de Kürtleri hor görür, küçük görür, işe yaramaz görür, kendisine hep hizmetçi ve alt görür. Bu onun kendini, büyük görme kompleksiyle ilgili bir durumdur. Diyorum ya sanki Kürtçe konuşsa küçülecek… Hani diyorum nefret iyi değil ama her gün bu şeyleri düşündükçe ya da yaşadıkça uzaklaşıyorum bu sömürgeci halklardan.
Şimdi ne zaman Kürtçe müzik dinlesem kendimi bulurum bir parça içinde. Neden mi? Çünkü annemin ninnileri, ağıtları; babamın masalları ve çocukluğumun yaşanmamışlıkları gelir aklıma. Ruhumun bir yerlerine değinir kısaca. O benim dilim. Kendimi ifade edişimdir benim. İster bir aşk türküsü, ister bir ağıtımsı ezgi ya da ülke toprak sevgisini anlatan bir türkü olsun. Dedim ya hepsi dokunur ruhumun bir yerlerine. Şimdi Türk, Arap, ya da Fars olsun, gelip çalıştığı, ekmeğini yediği halkın dilini öğrenme zahmetine girmiyor. Bunu aslında çok aşağılıkça buluyorum. Kendisini büyük ve üstün görüyor. Bu pervasızlığı hala Kürtleri kendi malı olarak görme yaklaşımından öte nedir ki?
Kürdistan bölgesinde çalışan Batılılar, özelde Amerikalılar, hızla Kürtçe öğreniyorlar. Hangi amaçla gelmiş olurlarsa olsunlar, bir halkla bütünleşmenin ya da kendi amacını orada gerçekleştirmenin yegâne yolu o halkın dilini öğrenmektir. Bunun altında ne yatarsa yatsın, amacı çok farklıda olabilir ama sana ve diline, kültürüne saygı duyuyor, bunun gereği olarak en başta da dilini öğreniyor…
Şu devletin, bu devletin Kürdü olduğumuz için kendilerine tabi görürler bizleri ancak biz ne zaman kendi ülkemizin güzel Kürdistan’ımızın Kürdü olursak O zaman ülkemize iş için gelen her kişi ya Kürtçe öğrenecek ya da Kürtçe bilen tercüman gezdirecektir.
Kürdistan devletinin kürdü olmak düşüncesi dahi cezbedici… Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.