Özgür Kürdistan, Belki Yarın, Belki Yarından da Yakın

İnsanın en büyük hayalinin yaşarken gerçekleşmesinden daha güzel bir şey olabilir mi? Hani hep, biz göremesek bile, bizden sonra gelen nesiller, bir gün özgür bir toprak parçası üzerinde yaşayabilsinler diye iç geçirirdik.\n\nHızla, asırlardır varlığ.

Tahsin İnanç

23.06.2014, Pts | 04:50

Özgür Kürdistan, Belki Yarın, Belki Yarından da Yakın
Makaleyi Paylaş
İnsanın en büyük hayalinin yaşarken gerçekleşmesinden daha güzel bir şey olabilir mi? Hani hep, biz göremesek bile, bizden sonra gelen nesiller, bir gün özgür bir toprak parçası üzerinde yaşayabilsinler diye iç geçirirdik.

Hızla, asırlardır varlığımızla özdeşleşmiş, toplumsal gerçekliğimize işlenmiş devletsiz halk olma lanetinin kırılmaya doğru ilerlediğine tanık oluyoruz. Bağımsızlığa bu kadar yakın oluşumuz, bilinen hiçbir Kürdistani belgede yer almamıştır. Hem içte hem de dışta zemin, zaman ve şartlar bizim lehimize işlemektedir.

Işid ve ırakta yaşanan gelişmeler ile Kürdistan’ın durumuna değinmek istiyorum. Sünni Arapların yoğun olarak yaşadığı orta Irak\'taki Musul, Tikrit, Anbar ve Diyala vilayetlerinde Şii grupların hâkimiyetindeki merkezi hükümete yönelik huzursuzluklar uzun zamandır süregeliyordu. Maliki hükümetinin Sünnilere uyguladığı dışlayıcı yaklaşımlar göz önüne alındığında Sünni halkın Şia ağırlıklı rejime ve Maliki’ye karşı çıkacak her türlü oluşum ile ortak hareket edeceklerini bilmemek için cahil olmak lazım idi.

Işid, bu realitenin farkında olduğundan, örgütsel ve askeri olarak hazırlıklarını bitirerek, harekete geçti. Irak Şam İslam Örgütünün Musul’a girmesi ve ardından yaşanan olaylarla alakalı olarak, “IŞİD, nasıl olur da bir günde Musul’u ele geçirdi veya gücünü nasıl böyle büyüttü?” şeklinde sorular sıklıkla basında işleniyor. Hâlbuki Musul işgali, 10 yıldır hazırlığı yapılan bir ayaklanmanın adım adım uygulanması olayıdır. Sünnilerin, Saddam sonrası Irak’ta değişen siyasal rejimden dışlandıklarını düşünmeleri, onları IŞİD gibi her türlü vahşeti mubah gören bir örgüt eliyle birleşmeye ve böyle bir işgale götürmüştür. Yani Musul’u işgal eden örgüt, eski BAAS desteklidir. Ve Sünniler, uyguladıkları eylemsellik ve acımasız metodları ile yoğun bir şekilde teşhir olan IŞİD’i feshedip, Sünnilerin yoğun yaşadığı yerleri bundan böyle tümden Sünni Arapların denetiminde olsun’ şeklinde bir politikayı dayatabilirler. Yaşanılan süreç buna doğru eviriliyor.

Irak’ta son günlerde yaşanan olaylar bazı konularda tartışma ve gelişmeleri hızlandırıyor. Sünnilerin yaptığı, uzun bir süredir tasarladıklarını gerçekleştirmek için vites yükseltmeden başka bir şey değildir. Şayet Sünniler bir statü elde etmeğe muvaffak olur ve Işid’e ihtiyaçları biterse, çok kısa bir süre zarfında ve tereddütsüz bir şekilde Işid’i ıraktan kovarlar.

Bu konuda asıl değinmek istediğim Kürt ve Kürdistan sorununun nasıl bir seyir izleyeceğidir. Güney Kürdistan açısından yaşananlar oldukça önemli bir durumu ifade ediyor. Her şeyden önce çatışmayla iç içe bir pozisyondadır. Çünkü Sünni bölgeler Kürdistan bölgesiyle sınırdır. Şu an Kürtlerle hiçbir sorunu olmadığını söyleseler de, savaş zaman zaman Kürdistan topraklarına da sıçramakta ve Kürtleri de bunun içine çekmektedir. Kürt yönetimi ve Halkı alarmdadır. Kürt peşmergeleri olası bir savaş için mevzilenmiş durumdadır. Savaşın uluslararası güçlerden de etkilendiğini göz önüne aldığımızda olumlu, olumsuz bir yığın sonuçla karşılaşmak mümkündür. İşte bunun içindir ki, iyi bir strateji ve bu stratejiyi bütünleyecek taktiksel yaklaşımlarla, ortaya çıkan bu tarihi fırsat, Kürtler lehine çevrilebilir. Kürtlerin bilinen tarihi Kürdistan sınırlarına ulaşabilmeleri ve bunu koruyabilmeleri mevcut uluslararası dengeler dâhilinde mümkündür. Bu Kürt ulusunun hem hakkı hem de tarihsel görevidir ve olgunlaşan siyasal ve askeri zemin, yaşanan ve yaşanacak olaylar buna hizmet etmeye devam edecektir. Yaşananlar kaçınılmaz sonun başlangıcıdır dersek abartıya kaçmış olmayız!

Güney Kürdistan açısından son otuz yıllık tarihe bakacak olursak;

1991 de NATO güçlerinin Irak’a müdahalesinden sonra Güney Kürdistan’ın üçte birlik bölümünün yönetimi Kürtlere bırakılmıştı. 2003’teki ABD müdahalesinde bu oran üçte ikiye çıktı. Yine de bir parçamız eksik idi. Irak hükümetinin 2004’te kabul ettiği ve 2007’de referanduma sunacağı 140 madde, Irak yönetimi tarafından işine gelmediği için bir türlü uygulamaya sokulmadı ve Kürdistan’ın geri kalan alanlarının statüsünün belirlenmesi bugünlere kadar gündeme alınmadı.

Kerkük ilçeleri ve köyleri geçmişte tamamen Kürtlerden oluşuyordu. Ancak merkeze sonradan bir kısım Araplar yerleştirilmiştir. Kerkük’ün \\% 75’i Kürt’tür. Geriye kalan \\% 15i Türkmen ve \\% 10’u Arap’tır. Türklerin abartılı şekilde bahsettikleri gibi Kerkük bir Türkmen şehri değil, \\% 100 ve tartışmasız bir şekilde Kürd ve Kürdistan şehridir.

Irak anayasasında kabul edilen Kürdistan sınırları, Dohuk ,Kerkük, Süleymaniye, Erbil illeriyle Ninova (Musul) ilinin Şeyhan, Sincar, Telafer, Tilkef, Karakuş, Zummar, Başıkiye ve Eski Kelek kentleri ve Diyala ilinin Henekin, Mendeli ve Celavla kentlerinden oluşmaktadır. ( Buraya Güney Kürdistan’ın Kuzeyinde ve orta bölümünde kalan ilçelerin ismini alma gereği duymadım.)

İŞİD’in başlattığı hareket ile Kürdistan, Irak anayasasında da belirtilen doğal sınırlarına kavuşmuş oldu. Bazılarının dediği gibi buraların statüsü tartışmalı değildir. Tümden Kürdistan’ın toprağıdır ve burada Kürtler yaşamaktadır. Şu biçimiyle doğal haklarına ve yönetimine kavuşmuştur.

Üçte bir ve üçte ikilik toprak parçaları, her alanda savaş ve kanla ele geçirilmiştir. Ancak son alanlar Irak askerlerinin bırakıp kaçmalarından kaynaklı bir boşluk neticesinde ele geçirilmiştir. Bu nedenle Araplar bunu daha sonra ciddi sorun yapacaklardır. Hatta bununla da yetinmeyip, Kürtleri yeniden sindirme ve istediklerini yaptırma gerekçesi, hatta savaşmanın bahanesi olarak ileri süreceklerdir.

Güney Kürdistan’da, resmiyette değilse bile fiiliyatta zaten bir devlette olması gereken her şey mevcut ve yürürlüktedir: Başkanı, parlamentosu, bayrağı, marşı, mahkemesi, kanunları, alt yapısı, okulları, dış ülkelerde elçilikleri, hastanesi, vizesi, gümrüğü, uçakları, asker ve polislerden oluşan güvenlik kuvvetleri, tank ve topu ile tam bir devlet. Ve en önemlisi de Güney Kürdistan toprakları Askeri olarak Kürdistan ordusunun hâkimiyeti altındadır.

Peki hal böyleyken, Kürtler açısından hiç tehlike yok mudur, ya da korkulacak hiçbir şey yok mudur? Değil tabi ki! En başta Kürdistan’ı sömürgeleştiren ülkelerin tavrı, geçmişte olduğu gibi yaşanan süreçte de, aleni bir şekilde Kürtlerin lehine olmayacaktır. Onlar için Kürdistan’ın bağımsızlığa doğru gitmesi katiyetle sindirilebilir bir durum değildir.

Türk milliyetçiliği kırmız çizgi olarak Kürdistan’ı görüyor. Fakat bu süreçte;, gerek çıkarları gereği, gerekse kaçınılmazı engellemeyeceğinin farkına varmış olmasından kaynaklı çok ciddi engel çıkmayacağı kanısındayım. Her ne kadar takriben 25 milyon Kürt nüfusunun yaşadığı, Kürdistan’ın büyük parçasını sömürüyor olsalar da, Kuzey’de Kürt politikasına yön verdiğini düşündüğümüzde, kendi içinde belli bir süre endişe duymayacaklarını öngörebiliriz.

Araplar oluşacak Kürdistan’a öfke duyabilir ve hatta boğmaya çalışabilirler ancak kendi sorunlarıyla uğraşmaları, Şia - Sünni çatışma ve düşmanlıkları ister istemez Kürtlere taviz ve göz yummayı getirebilir. Hatta Kürtler uygulanacak doğru politikalarla bu süreçten var olandan daha fazla karlı çıkabilir.

Kürdistan realitesinden en çok rahatsız olabilecek devlet olarak İran devletini öngörmek makul bir tez olarak görünüyor. Güney Kürdistan, Doğu Kürdistan için cazibe merkezi olup ve örnek alınabilir kaygısını yaşamaktalar. Ayrıca Esat ve Şia’nın en büyük müttefikidirler. Bir kalesinin elinden gitmesine ve Türkiye’den sonra batı yanlısı, İsrail’e düşman olmayan bir devletin komşu olması işine gelmeyecektir. Tüm bunlar ve başka birçok detaylardan dolayı, yakın zamanda İran, geçmişte olduğu gibi, biz Kürtler için en büyük tehlikelerden biri olacaktır. Ancak binlerce yıldır Ortadoğu da politika yürüten bir devlet olarak şayet devletleşmeyi engelleyemeyecek ise nasıl denetler ya da uğraştırıp kendi ön cephesine getirmek için politikalar uygulayacaktır. Kürtlere devlet olma zevkini bozmak için türlü oyunlar önümüzdeki günlerde bu devletten piyasaya sürülecektir.

Kürtler; dünyanın devletsiz en büyük halkı konumundadır. Kürtler açısından devletsiz statü durumunun değişmesi sadece dünya devletleri açısından değil, doğanın kanunu gereği de artık olmazsa olmazdır.

Burada önemli olan, bu zaruri değişimin, Kürtlerin ulusal ruh ve bütünlüğünü sağlayarak gerçekleşmesidir. Kürdistan’ı doğu, batı, kuzey, güney gibi yönlerle, ya da A örgütü, B örgütü adlarıyla farklılıkları derinleştirme değil, ortaklıkları birleştirme anlayışı ile ortak hedefe yöneltmek gerekmektedir. Kürdistani örgüt ve bireylerin büyük bir özveri ve fedakârlıkla, tarihten dersler çıkararak oyunlara gelmeden hareket etmeleri elzemdir. Hayatta yakalanan fırsat benzeri şans ve imkânlar her zaman ele geçmez. Bu nedenle mutlaka çok iyi değerlendirilmeli ve ulusal kazanımlar elde edilmelidir.

Bu süreç, düşmanlarımızın yaklaşımlarından da ders çıkarmayı gerekli görüyor kanısındayım. Oldum olası Kürdistan’ı sömüren devletler sorun Kürt ve Kürdistan olunca birlik ve dayanışma içine girer ve çıkarları gereği ne gerekiyorsa onu yaparlar. Maalesef ezeli düşmanlar bile Kürtler söz konusu olunca, tüm sorunlarını hasıraltı ederek ortak hareket etmeyi başarabiliyorlar.

Bunun en çarpıcı örneği olarak, 1639 yılında Osmanlı( Türk)- Safevi ( İran)devletleri arasında gerçekleşen ve onlarca yıl süren savaş sonucunda; Kasr-ı Şirin anlaşmasıyla Kürdistanı kendi aralarında bölerek anlaşmalarını verebiliriz. Yani yüzyıllarca düşman olan iki devlet konu Kürdistan olunca anlaşmakta bir beis görmüyorlar.

1975 yılında yüz bin kişilik peşmerge ordusuna sahip olan Mustafa Barzani yine İran, Irak ve Arap liderlerinin oynadıkları oyunlar ve birbirlerine verdikleri tavizlerle yenilgiye uğratılmıştır. O dönemde, İran şahı Rıza Pehlevi Irak ile ciddi çelişki ve çatışma halindedir. Fakat güçlenen ve bağımsızlığa doğru giden Kürtleri kendisi için, Irak’tan daha önemli bir sorun olarak görür ve dolayısıyla sömürdüğü Kürdistan’ı vermemek adına Irak’tan aldığı bazı tavizlerle Kürt hareketini birlikte hareket ederek ezerler.

Irak, her zaman sorun Kürtler olunca Sünni ve Şialar sorun ve çatışmalarını durdurarak Kürtlere karşı birleşmişlerdir. Bunun gerçekleşme olasılığı şimdilik zayıf bir ihtimal olarak görünse de, her hâlükârda Araplar kendi savaşlarında Kürtlerin kazançlı çıkmasını istemeyeceklerdir.

Kürdistan için bu tehlike hep olacaktır.

O halde Kürtler için birlik, beraberlik ve seferberlik günüdür.

Kürdistan Liderleri olarak Şex Seit, Seyit Rıza, Kadı Muhammed, Berzenci, Mustafa Barzani v.b gerçekleştirdikleri isyanlarda dikkat çekici ve ortak bir söylem kullanmışlardır: ‘’Birlik, beraberlik içinde hareket edin ve ne olursa olsun düşmana inanmayın, oyunlarına aldanmayın, tatlı dillerine kanmayın’’. Ölümle sonuçlanan bu tecrübeleri, yeni nesiller olarak bizler daha derinliğine hissetmeliyiz.

Kürdistan’ın Bağımsızlığına doğru atılan bu ilk adımların sağlamlaşması ve kalıcılaşması için yediden yetmişe her Kürdün seferber olması gerekir. Bu iş her ne kadar Peşmerge ordusunun ve Güney yönetiminin sorumluluğunda olsa da her Kürdün imkanları dahilinde katkısı gerekir.

Şırnak’ın Uludere ilçesine bağlı Hilal ve Mıjın köyleri var. İki köyde Goyi aşiretindendirler. Bu köyler için anlatılan bir olayı paylaşmak istiyorum: Geçmiş zamanlarda bu iki Köy birbirlerini sevmez, sürekli çelişki ve çatışma içinde bulunurlarmış. Sınır kaçakçılığı yapılan bir dönemde, bahsi geçen köylere ait 10 kaçakçı, yağan yağmurdan kaçıp bir mağaraya sığınırlar. Bunların biri Hilal köyünden, geri kalan 9 kişi ise Mijin köyündendir. Mijinli biri “inşallah bu mağara çöker de sen (Hilalli’ye) altında kalırsın” diye beddua eder. Hilalli de “ama sizde varsınız” diye şaşkınlığını belirtince, Mıjinli “olsun sizden bir gitsin bizden 9 kişi feda olsun” diye cevap verir….

Bu iki köy Kürdistan’ın bağımsızlığı için çok can ve bedel ödemişlerdir ve böylesi olaylar geride kalmıştır. Umarım aynı anlayışa, Kürdistan siyasal ve kültürel yaşamına hakim kişi ve örgütler de kavuşur ve geçmişin anlamsız çekişmelerinden uzaklaşmayı başarırlar.

Güney Kürdistan’ın Araplara sınır Bölgelerinde 45-50 derece sıcaklıkta peşmergeler nöbet beklemekteler. Aileleri diken üstünde ve her tarafta gergin bir bekleyiş hakim. Korku, sevinç, gurur ve en önemlisi umut hep bir arada görülüyor. Tüm halkımın aynı anda bu duygusal yoğunluğu birlikte yaşayacağı günlere…

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.

15073 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:15:30:09
x