Suni Gündemlere Odaklanmaktan Vazgeçmeliyiz

Türkiye’de, gerek dış, gerekse iç müdahaleler vasıtasıyla oluşturulan manipülatif suni gündemler Kürdistan’ı da oldukça yakından ilgilendiriyor.

Tahsin İnanç

13.03.2014, Per | 12:00

Suni Gündemlere Odaklanmaktan Vazgeçmeliyiz
Makaleyi Paylaş
Türkiye’de, gerek dış, gerekse iç müdahaleler vasıtasıyla oluşturulan manipülatif suni gündemler Kürdistan’ı da oldukça yakından ilgilendiriyor. Bu noktada dikkat edilmesi gereken, oluşturulan suni gündemlerle Kürdistan halkının enerjisinin yanlış mecralara kanalize edilmesine, Kürdistan’daki ana sorunlar üzerine yoğunlaşma yerine boş ve ulusallıktan uzak sorunlarla boğuşulmasına ve toplumsal enerjinin heba edilmesine zemin hazırlanıldığı gerçeğini gözlemleyebilmektir. Düşmanlarımız tarih boyunca bu tür oyunları oldukça başarılı bir şekilde oynamışlardır.

Biz Kuzey Kürtlerinin Türkiyelileşmek şeklinde ifade edilebilecek bir sorunumuz yok ve olmamalıdır. Bizim asıl peşinde koşmamız gereken, Türk siyasetçilerinin ve derin anlayışlarının hazırladığı, toplum gerçekliğine yabancı gündemler değil, ciddi bir şekilde Kürdistanileşme çabası ve düşüncelerine ortak katkı sunmak olmalıdır.

Esaslı sorunumuz, Kürdistani akıl ve eylem bütünselliğine ulaşabilmek olmalıdır.

HDP üyeleri Türkiye kentlerinde linç edilmeye çalışılırken, parti binaları saldırıya uğrarken hiçbir kurumsal yapı (parti, sivil toplum örgütleri) veya aydın, yazar doğru dürüst bu konuya değinmedi, sahiplenmedi. Böylesi bir durumu kardeşlik olarak nitelemek ne kadar doğru olabilir? Birey olarak, hiçbir zaman Türklerin Kürtleri kendilerinden görmediğine inananlardanım. Türkiyeleşme, Türkiye partisi olayı da Kürtlerin akıntıya karşı kürek çekmeleri ve bu sayede enerjilerinin boşa harcanılmasından öte bir anlam taşımadığını düşünüyorum. Sözün özü, bozuk süt maya tutmaz… Bu söylemlerde de boş gündem ve akıntıya sürüklenme var.

17 Aralık operasyonu ile tutuklananlar ve yaşanan olaylar her iki taraf açısından da bir iktidar mücadelesidir, kendini hâkim kılma savaşıdır. Unutulmaması gereken, yapılan açıklamalar, ortaya çıkarılan tapeler, konuşmalar veya önümüzdeki günlerde yayınlanma olasılığı bulunan yatak odaları kasetleri Kürt ve Kürdistan gündemiyle alakalı bir sürecin ayak sesleri değildir. Kendi ana gündemimizin, bizimle alakası olmayan, bizi hiçbir şekilde ilgilendirmeyen bu olayların boğmasına ve amacından uzak mecralara sürüklemesine fırsat vermemeliyiz. Bu iktidar mücadelesi bir şekilde neticelendiğinde, bugün bizlere şirinlik yapan her iki tarafın da ilk ezeceği güç biz Kürtler olacaktır.

Ergenekon, balyoz ve benzeri davaların mahkeme aşaması veya günümüzdeki ani tahliye durumları ile alakalı bizi ilgilendiren boyutu, bu davaların sanıklarının büyük bölümünün namlarını Kürt halkına yaptıkları zulüm, işledikleri cinayetler ve yaşattıkları acılarla elde ettikleri gerçeğidir. Bu insanlık düşmanları binlerce insanımızı faili meçhul bir şekilde katletmiş, köylerimizi yakmış, ülkemizi viraneye çevirmiş katiller ordusudur. Bunların tutukluluk ve yargılanma görüntüleri Kürdistanlıların yüreğine bir nebze de olsa su serpmişti. Ancak şimdi serbest bırakılmaları, gerçekte bu yargılamaların da menfaate dayalı olduğunun ve hak-hukuk-adalet kavramlarından ne kadar uzak bir yaklaşımın ürünü olduğunun kamuoyu nezdinde ifşa edilmesidir.

Bu noktada bizim için asıl takip edilmesi gereken, içlerinde yüzlerce insanımızı asit kuyularında yakan Levent Ersöz veya sayısız insanımızı sağ olarak toprak altına gömen Veli Küçük gibi canilerin siyasal menfaatler doğrultusunda tutuklanıp yine aynı şekilde serbest bırakılmalarıdır. Binlerce canın, malın ve heba edilen güzelliklerin cezası 3-5 yılla sınırlandırıldı. Onlar açısından tüm mesele “Devlet istedi yattık, devlet çık dedi çıktık” meselesidir. Kürt halkı burada daha önce de olduğu gibi sadece kullanılmaya çalışılmıştır. Bu canilerin yapabilecekleri tek şey Kürt insanlarını yakmak ve katletmektir. Türkiye’deki siyasal iktidarların, söz konusu Kürtler olduğunda ne kadar hak-hukuk-adalet kavramlarından uzaklaştıkları ve düşmanca politikaları uyguladıkları hususunda ibret alınması gereken bir süreci ve gelişmeyi yaşadığımızı hatırlatmakta fayda görüyorum.

Yeniden karmaşa ile dolu, karanlık günlerin yakınlaştığı gibi bir hava var. Pus düştü düşecek. Ve yine fakir halkın evlatlarının kanını akıtacaklar kendi çıkarları uğruna…

Bu serbest bırakılan canilerin işledikleri suçlara denk düşen cezalar gerçekte en masumane biçimde ömürleri boyunca bir daha gün yüzü görmemeleridir. Gelin görün ki, Türk’ün bin yıllık çifte standardı ve Kürt düşmanlığı burada da kendini ele veriyor. Kürt ve Türk kardeşliği kavramının ne kadar içi boş bir etiket olduğu gerçeği bir daha tokat gibi bu safsataya inananların suratlarına çarpıyor. Boş yere ve hiçbir suçları olmadan yıllardır cezaevlerinde yatan KCK ve Kürt yurtseverlerinin serbest bırakılmalarına dağa çıkabilirsiniz gibi komik bir gerekçe ile engel olan sözde hukuk Savaş suçlularının serbest bırakılmalarına çanak tutuyor. Uyuma ey halkım. Canilerin değil, kendi masum insanlarının özgürlüklerine odaklanmalısın.

Berkin Elvan’ın şehadetinin ardından bir daha hortlatılmaya çalışılan Gezi Olaylarına endeksli gündem biz Kürtleri gerçekte ilgilendiren olaylar manzumesi olmadığı düşüncesindeyim. Olayların çıkış amacının toplumsal kaygılar değil, uluslararası sacayakları olan ve bir miktar ağaç bahane edilerek hükümet aleyhinde düzenlenen bir kampanya ve ortam kargaşasıdır. Benim Kürdistan coğrafyamda milyonlarca ağaç, o ağaçlara bağlı yaşamlar, ki buna insanlarım da dahil, ateşe verilirken hiç kimsenin gıkı çıkmamıştı. Ben bizzat günlerce, bazen haftalarca o güzelim ormanların napalm bombalarıyla yakılmalarını izledim. Ve ne acıdır ki hala askerin görüş açısını engelliyor, gerillanın gizlenmesine olanak sağlıyor v.b. gerekçelerle ormanlarımızı durmadan kesilip yakılıyor. Bizim farkına varmamız ve tepki koymamız gereken Gezi Parkı’ndaki bir avuç ağaç değil, Kürdistan’daki milyonlarca ağaca uygulanan bu pervasız yok etme operasyonu olmalıdır.

Çabamız ve enerjimizi Cennetin bir parçasını andıran Hewsel bahçelerindeki ağaçlar için sarfetmeliyiz. Çünkü sahipsiz olan ağaçlar onlar. Çünkü bize ait olanlar onlar. Çünkü Türklerin sahiplenmeyeceği, dünyanın umursamayacağı ağaçlar onlar…

Gezi olaylarında yaralanan ve dün hayata gözlerini yuman Berkin Elvan olayı tarifsiz bir acının dile getirilmiş biçimi. Ne olursa olsun çocuklar ölmemeli, hiçbir oyuna, hiçbir iktidar mücadelesine ve hiçbir eyleme alet edilmemeli. Ölümü kadar, ölümünün ve ölümünün verdiği acının siyaset malzemesi yapılması da bir o kadar acı vericidir. Ömrünün başında aramızdan koparılan bu çocuk neden bu kadar sahiplenildi? Bu sahiplenme gerçekten acı paylaşımı olmalıydı. Yeni Berkin’ler ölmesin olmalıydı. Ancak gerçek amacının dışına çıkılıp, kirli emellere alet edilen bir sahiplenme ile karşı karşıyayız. Gerek bireysel, gerek toplumsal olarak, dünyanın neresinde olursa olsun, çocuk ölümlerine ve çocukların şiddet aracı olarak kullanılmasına, şiddete katık edilmelerine karşı çıkan ve bunu eyleme döken ilk halk biz Kürtler olmalıyız.

14 yaşında hayattan koparılan bir çocuğun cenazesi üzerinden bu kadar kirli politika ve çığırtkanlık dünyanın en geri ülkesinde bile yapılmaz, ancak ve ancak Türkiye’de yapılır. Utanın artık, bu kadar da olmaz diye haykırası geliyor insanın. Bırakın artık acılardan kendinize politik pay çıkarmayı, bırakın artık ölümleri suistimal etmeyi. Keşke çıkar ve siyasetten uzak bir şekilde, bu çocuğumuzun katledilişi lanetlenebilse ve acısı sahiplenebilse…

Lafımız bu ve benzeri ölümlere dürüstçe isyan edenlere, bu ölümlere karşı isyanını dile getirenlere değil ve olamaz. Biz onlarla duygudaşız. Ancak başta CHP-MHP-İP v.b düzen partileri olmak üzere, bu ölümü istismar eden politik ve ekonomik amaçlı kuruluş ve bireylerin oyununa gelinmemeli.

Birileri, ne var bu masum çocuğun ölümünün sahiplenilmesinde diye itirazda bulunursa ben de derim ki, şayet mesele çocuk ölümü ise ben sana tepki verilmeyen, sahiplenilmeyen yüzlerce örnek sunayım:

Kızıltepe\'de 13 kurşunla öldürülen 12 yaşındaki Uğur Kaymaz…
Batman’da polis mermisi ile ölen Fatih Tekin…
Kuruçeşme’de öldürülen Enes Atan…
Mazlum mızrak polis sorgusunda ölen Mazlum Mızrak…
Polis kurşunu ile ölen Emrah Fidan ve İsmail Erkek…
Panzerle ezilen Yahya Menekşe…
Asker Havan toplarıyla parçalanan Ceylan Önkol…
Asker mermisiyle ölen Edanur Avcı…
Mehmet Aytun, Umut Furkan, Ahmet İmre, Canan Saldık, Birem Basan, Abdullah Duran, Oğuzcan Akyürek, İzzettin Boz,M ehmet Nuri………………

Bizde isimler uzayıp gider ki bu isimlerini verdiklerim son 4-5 yıl içinde öldürülen çocuklardan sadece bir kaçının ismidir. Bu sayı kat be kat fazladır. Bazıları ya hiç haber olmamış yada son sayfa denilen yerde önemsiz bir haber olarak verilip geçiştirilmiştir. Demem o ki bunlar çocuktular; kimi 3, kimi 7, kimi 11 kimi de Berkin Elvan’ın yaşında ama hepsi çocuktular.

Kürt halkının aynı katiller tarafından öldürülen çocukları...

Şimdi soruyorum: Berkin Elvan da Kürt yukarıda saydıklarım da Kürt. Türk halkını ve onların siyasal uzantılarını tanıdığım kadarıyla bir Kürt için bu kadar kıyameti koparmalarının altında bir çapanoğlu var ya haydi hayırlısı….

Berkin Elvan’ı öldüren kişi belli değil ama Kürt çocuklarının katilleri belli ve hepsi aramızda ellerini kollarını sallaya sallaya dolaşıyorlar. Levent Ersöz’ler, Veli Küçük’ler, İbrahim Şahin’ler…
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
10906 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:16:31:12
x