Beşikci Hoca ile Ferda Çetin olgusunu bir söylemle bağlamak istiyorum: “Altını çamura batırsan bile değerinden bir şey kaybetmez. Oysa tenekeyi istediğin kadar süsleyip cilalasan bile 5 kuruşluk değer kazanmaz.” O nedenle İsmail Hoca altındır ve birilerinin lafı ile değerinden en ufak bir kayıp yaşamayacaktır. Teneke olanlar ise kendilerini istedikleri gibi parlatsalar ve kendilerini besleyenlere istedikleri kadar yaranmaya çalışsalar da değersizliklerine beş kuruş katamayacaklardır.
Kürtlerin en saygıdeğer dostu olan Sayın İsmail Beşikci’nin 17.12.2020 tarihinde Nerinaazad’ta yayınlanan Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nde PKK ile Haşdi Şabi işbirliğini konu alan makalesini baz alan Özgür Politika yazarlarından Ferda Çetin, İsmail Hoca’mızın layık olmadığı ve yakından uzaktan ilgisinin bulunmadığı konuları gündeme taşıyarak saldırgan ve saygısız üslubu barındıran bir yazı kaleme aldı.
Ferda Çetin’in kin ve nefret dolu yazısını okuyunca, İsmail Hoca’mızın 2014 yılında Roboski konulu yazısı nedeniyle hem Kürt, hem de Türk çevrelerinden yoğun bir eleştiri alması üzerine yazdığım bir yazının tekrardan yayınlanması talebinde bulundum.
Şahsen hiç bir şart altında Ferda Çetin gibi birini, Kürtlerin Sarı Hoca’sı İsmail Beşikci ile değil aynı kefeye koymak, aynı tartışmada bir araya getirmekten bile imtina ederim. Aralarındaki mesafe yer ile gök kadardır.
Beşikci Hoca ile Ferda Çetin olgusunu bir söylemle bağlamak istiyorum: “Altını çamura batırsan bile değerinden bir şey kaybetmez. Oysa tenekeyi istediğin kadar süsleyip cilalasan bile 5 kuruşluk değer kazanmaz.” O nedenle İsmail Hoca altındır ve birilerinin lafı ile değerinden en ufak bir kayıp yaşamayacaktır. Teneke olanlar ise kendilerini istedikleri gibi parlatsalar ve kendilerini besleyenlere istedikleri kadar yaranmaya çalışsalar da değersizliklerine beş kuruş katamayacaklardır.
Kürt davasına adanmış bir ömür
İsmail Beşikçi Hoca’nın en son kaleme aldığı Roboski yazısından dolayı hem Kürt çevrelerinden hem de Türk çevrelerinden beklentilerin üzerinde olumlu ve olumsuz tepkiler geldi. Elbette insanlar ve onların üretimleri eleştirilere açık olmalıdır. Eleştirilmeyecek insan, eleştirilmeyecek eser olamaz, olmamalı. Yanlışlar ve hatalar düşünebilen ve düşündüğünü pratik yaşama aktarabilen insanoğluna aittir. Ancak eleştiriler maksadından uzaklaşıp, bir bireyi hedef tahtasına oturtmak amacına hizmet ettiğinde ve kimi zaman hakaret boyutuna ulaştığında, vicdan sahipleri bu duruma karşı seyirci kalamazlar.
Kürt Özgürlük Mücadelesinin tartışılmaz en kadim dostlarından ve yılmaz savunucularından İsmail Beşikçi’nin şahsım tarafından savunulmaya ihtiyacının olmadığı gün gibi âşikâr. Ancak hem tespitlerinin doğruluğuna inandığım ve katıldığım hem de Hoca’mızın bazı karşıt yazı ve eleştirileri hak etmediğini düşündüğümden dolayı, bu konuda yazma ihtiyacı duydum.
İnsanlar doğru olduğuna inandığı düşüncelerini yazma ve savunmada özgürdürler. Düşüncenin hayat bulması, onun toplumsal gerçekliklerle örtüşmesiyle birebir ilintilidir. Aksi taktirde düşünce olmaktan öteye geçmez, pratik yaşamda bir anlam kazanamaz!... Özellikle siyasal ve toplumsal konularda ki düşünceler, toplumun gerçeğini ne kadar yansıtıyorsa, o kadar yaşam bulmuştur.. Ötesi sadece söylemdir. Bunun da sadece birey açısından bir anlamı vardır, o kadar…
Her mücadelede olduğu gibi Kürt mücadele tarihinde de çok şey söylenip yazılıyor. Bu konuda Kürt ve Türk yazar ve aydınlarının söyledikleri ve yazdıkları var. Bağımsız bir Kürt devleti söylemi, yâda her parça Kürdistan’ın sömürgesi olduğu ülkeyle demokratik bir oluşuma gitme mücadelesi vs. farklı düşünceler…
Şimdi burada asıl belirtmek istediğim nokta şudur: Bağımsız bir Kürdistan düşüncesi, gerçek anlamda yurtsever olan her kürdün yüreğinde yatandır. Benim de yüreğimde yatan budur. İsmail Beşikçi’nin bunu bilimsel, toplumsal, siyasal hatta yöresel verilerden de yola çıkarak Kürtler için bağımsız bir ülke kurma düşüncesi bazı çevrelerce neden bu kadar tepkiyle karşılanıyor? Sömürgeci ülkenin bu konudaki yaklaşımını anlarım, ancak bir Kürdün bu konudaki eleştirilerini, anlamsız bulmakla yetinmem, neye hizmet ettiğini sorgulamadan geçemem!...
Kürt Ulusal Mücadelesinin sağladığı kazanımlarda belirleyici rollere sahip insanlar ve örgütler vardır. Muhakeme yaparken, sevip sevmemen ya da kabul edip etmemenden çok, adil olmak önem taşır. Bu konuda Kürt tarihi mücadelesi doğru irdelenmeli kanaatindeyim. Küçük- büyük her mücadelenin Kürdistan’a yaptığı katkıyı önemsiyor ve doğru buluyorum. Berzenci, Koçgiri, Şex Said, Dersim, günümüzde PKK ve birçok küçük örgüt var. Birey olarak da mücadelede çok önemli rolleri olan kişiler söz konusudur. Derin tarih bilinci, yurtseverliği ve militan ruhuyla Musa Anter; bir Kürt ozanı olarak, Kürdün acılarını türküleri ile insanlara aktaran Şıwan Perwer ve de tamamen bilimsel verilerden yola çıkarak her Kürdün yüreğindeki özgür ülke hayalini canlı tutma gayesiyle cesurca kalemine sarılan İsmail Beşikçi gibi insanların emekleri unutulmamalıdır. Aksi hareket etmek nankörlüktür, vefasızlıktır.
İsmail Hoca ‘’1963 yılında, Kürdistan’da görev yapan bir Türk Silahlı Kuvvetler Subayı iken Kürt sorunuyla karşılaşmasını ve bu konu üzerine yoğunlaşmaya başlamasını ‘’anlatmıştı...
Yaşamının 50 yılını bilime ve özellikle de Kürtlere harcamıştır.
Kürtler için 17 yıl zindanlarda kalmıştır.
Kürtler üzerine 1967denberi 36 adet kitap yazmış, Yüzlerce seminer, makale ve toplantılar yapmıştır.
Kürdistan için hor görülmüş, işkence edilmiş, dıştalanmış, çevre ve devlet baskısı görmüş ve buna rağmen hiç yılmamıştır.
Beşikçi Hoca, her Kürdün üzerinde emeği ve hakkı olan ender insanlardandır.
Beşikçi Hoca, Kürtler için bağımsızlık, özgürlük ve fedakârlık anlamını taşımaktadır.
Beşikçi Hoca, bilim, Vicdan, erdem, ahlak ve adalet demektir.
Beşikçi Hoca, dik duruşuyla militan, kararlılığıyla insan ve düşünceleriyle bilim insanıdır.
O yüzden Beşikçi Hoca’yı, “O’nun Kürt mücadelesine yaptığı katkı göz önünde bulundurulmadan” eleştirmek, hakkını vermemek olduğu gibi başka çıkarlara hizmet anlamına geldiği unutulmamalıdır. Eleştirirken saygı sınırlarını zorlamamak, düzeyini aşmamak ve dediğini bilmek önemlidir.
Artık kendi mezar kazıyıcımız olmaktan kurtulmalıyız.
Yaşamı boyunca rahat yüzü görmeyen ve yokluk içinde yaşayan bu melek yüzlü ve ruhu güzel kişi insanlık onurudur.
Kendisini Güney Kürdistan’a yaptığı gezi sırasında tanıdım, dinledim ve sohbet etme imkânı buldum. Bu sohbet esnasında edindiğim izlenimleri, yakın arkadaşlarından ve yanı sıra kendi yakın arkadaşlarımın anlatımları ile bir araya getirdiğimde ortaya çıkan profil ifade edilmeyecek kadar mükemmel mütevazi bir insan profili. En ufak bir kibir yok, gösteriş meraklısı değil, insanlara tepeden bakmıyor, her insan ile hemen sıcak ilişki kurup kaynaşıyor. Ve bireylerin sahip oldukları mevki veya yetkilerine takılmadan her insana aynı şekilde yaklaşıyor. Kısaca derler ya ermiş, yüzünden nur akıyor. İşte Öyle bir insan tiplemesidir İsmail Beşikçi Hoca…
80’lerin sonunda Kürt mücadelesinin yükselmesinde, ulus bilincinin güçlendirilmesinde ve Kürt aydın gençliğinin mücadeleye akmasında Hoca’nın payı unutulabilir mi? Kürtlerin ulus olmaktan kaynaklı haklarını en yalın gerçeklerle anlatan kitaplarının etkisinde “ kalmadım” demek mümkün mü?
89-90 yıllarında İsmail Beşikçi için her tarafta konuşulan hikâyesini anlatmak istiyorum. 70’lerde, daha sonra 12 Eylül döneminde Kürtler için cezaevindedir Hoca. Mahkemede tek başınadır. Birkaç insan ile eşi vardır yanında. Kürtlerin hocaya sahip çıkmadığını anlatırlar en yakınındakiler ancak İsmail Hoca ‘’ ben gerçekleri savunuyorum, gün gelir bana sahip çıkarlar’’ diyor. 90 sonrasında Mahkemesi olduğunda binlerce insan toplandığında eşine ve dostlarına ‘’ben demedim mi Kürtler vefasız değiller bir gün bana sahip çıkacaklar diye’’…
Şimdi şunu söylemek istiyorum. Biz Kürtler için yaptıkları, kişiliği ya da yaşamı bir yana, son yazısında istediği veya söylediğini doğru okuyup doğru algılarsak;
İsmail Hoca ne diyor ve biz Kürtler için sakıncalı olacak ne var onu merak ediyorum. “Kürtlerin devleti olsun, bağımsız olsunlar, kendi kaderlerini kendileri tayin etsinler, devletlerarası sömürge olmaktan, asimile edilmekten kurtulsunlar” diyor.
Yüzlerce yıldır parçalanmış, soykırımlardan geçirilmiş ve sömürülmüş bir halk olarak biz Kürtlere bunu kim söyler ve savunursa baş tacı etmek gerekmez mi?
Bana göre Kürdistan ‘da heykeli dikilecek ender kişilerdendir, İsmail Beşikçi.
Beşikçi; Türk olmasına rağmen Kürdistani duruş ve Kurdi düşünce bakımından benden kat be kat daha Kürt’tür.
Her onurlu Kürdün her şart altında İsmail Beşikçi’ye sahip çıkması gerektiğine inanıyorum.
İsmail Beşikçi Kürdistan tarihindeki Ölümsüz yerini çoktan almıştır.
O dün olduğu gibi bugün de gerçeklerle olan yol arkadaşlığını sürdürecektir. Dün anlattığı doğrulardan farklı bir doğru değil bugün dillendirdiği. Birilerine yaranmak, yalakalık etmek gibi bir onursuzluğa ve düşkünlüğe asla kapı aralamayacaktır.
Mevlana, cahil kimsenin yanında kitap gibi sessiz ol der. Beşikçi Hoca kişiliği ve duruşuyla bu özdeyişle uygun bir yaşam felsefesinin uygulayıcılarındandır. Geçmişte kendisini susturmak isteyenlere, günümüzde maksadını aşan eleştiri sahiplerine karşı hep aynı tevazu ve dinginlikle yanıt vermektedir. Yani doğruları sessiz bir şekilde bizlere ulaştırmaktadır.
Rivayete göre Hz. İbrahim ateşe atılmışken Kurbağa ateşe üfürmektedir, Çekirge de ağzı ile ateşe su dökmektedir. Hani ne kurbağanın üfürmesi ile ateş gürleşir nede çekirgenin ağzı ile getirdiği su ateşi söndürebilir. Mesele olay karşısında safını belli etmektir. Benim safım belli. Dik duran İsmail Beşikçi Hoca’nın yanıbaşında olmanın verdiği gururla doluyum…
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.