Bizim ilkel Milliyetçi beynimiz her şeyi Kürdistani düşünceye programlamış. Kürdistani söylem haricindekileri anlamakta istemiyor. İstenilen asıl gaye ve amacı kabullenmemiz mümkün değildir. İtirazımız yeni konsepte göre Kürdlerin Türkiyelileşmesi ve entegrasyonunadır (gönüllü asimilasyona).
Adamın biri ücra bir alanda Ayı ile karşılaşmış. Kaçamayacağını anlayınca da mecburen ayıyla kapışmış. Tabi sonuç adam per perişan, kan revan içinde yere yığılmış.. Ayı adamı nakavt ettikten sonra bırakıp gitmiş. Yakınları adamı arayıp bulmuşlar. Uzunca bir süre sonra adam ölümden dönmüş, ama az işiten, az gören, yarım yamalak bir şekilde yaşamına devam etmekteymiş. Adam artık etrafındaki tüm konuşmaları ve diyalogları ayı üzerine yorumluyormuş. Kimler nerede ve ne üzerine sohbet etseler hemen yaklaşır ve;
- “Hıııı Ayı mı?” diye sorarmış.
Kendisi de kırk mevzu konuşsa kırkının da sonunu mutlaka ayıya bağlarmış.
Benim kuşağımdaki pek çok Kürd de bu adam gibi, yerel veya bölgesel herhangi bir olay veya gelişmeyi hemen Kürdistani bakışa göre yorumlamaya çalışırlar ve sonunu da mutlaka Kürd /Kürdistanla ilişkilendirirler.
Yıllardır kafamı kurcalayan bir soruya cevap arıyordum: Öcalan, Perinçekçi “Şafak grubu’na”, mensupken niye bir Kürd örgütü ve başlangıcı Kürdistani olan bir mücadele başlattı? Bayram değil seyran değil, eniştem beni niye öptü?
Kürdistan; Sömürgeler hukukuna ve Sarı hocamız İsmail Beşikçi’nin tespitine göre sömürge bile olamamış bir alt-sömürgedir. Dili, kültürü, inancı, tarihi, gelenek ve görenekleri yani kısaca her şeyi ret ve inkâr edilmiş, varlığı yok sayılmış bir halktır. Türk\'e göre Türk, Arap’a göre Arap, Fars’a göre de Farisi’dir. Özüne göre de yok hükmündedir, diğer bir deyişle ”etkisiz elemandır, sıfırdır, yoktur.
Yüzyıllarca bu durum devam etti. Ama 1960-70’lerde dünya sistemi değişikliğe uğradı. Modernizm yerini Post -modern bir anlayışa bıraktı... Artık alt-sömürge durumu kabullenilir bir hal olmaktan çıktı. Yeni bir konsept ve metot lazımdı Kürtler için. Ama Kürtler yoktular ki? Yok hükmünde idiler, “etkisiz eleman idiler”, KÜRD diye bir şey yoktu. Öyleyse önce var edilmeleri gerekirdi ki yeni duruma göre dizayn edilsin ve toplumsal mühendislik işlensin. İşte bu uygulamayı ilk önce Askeri vesayetçiler ile Ergenekoncu akıl başlattı. AKP bu proleyi devam etirerek başarıya ulaştırdı.
Kürdistan ve Kürtlerin Statüsü bir üst kademeye çevrilerek Alt- Sömürge durumundan klasik yani Modern Sömürge statüsüne çıkartıldı. Artık varlığı inkar edilmiyor, dili ve kültürü gibi sınırlı haklar veriliyordu… Kürdlerde eski sömürge halklar gibi olmaya başladılar. Akp ve “Önderlik bürosu” bunu lütuf olarak, devrim olarak bize sundular…
Böylece Modern ve Post -modern duruma uygun olarak entegrasyon ve Türkiyelileşme projesi başarıya ulaşabilirdi (gönüllü asimilasyon ). Varlığı bile kabul edilmeyen bir halk ve toplum nasıl bir yere entegre edilebilinirdi ki! İşte Önderlik Bürosu’nun “Beni anlamıyorsunuz!” serzenişinin izahı da budur. Önce var edilmeliydik! Meğerse 30 yıllık mücadele ve 40-50 bin Şehidin amacı buymuş: Alt-sömürgeden “Sömürge Kürdistan” pozisyonumuz hayırlı olsun. Daha yeni yeni Önderliği anlamaya başlıyoruz da!
Hz İsa havarilerine sordu : “Ben kimim ? Neyinizim?”
Ve onlar (Havariler ) dediler ki : “Sen Rabbimizsin, doğdun ama aslında doğmadın doğurtansız, elçisin ama aslında kutsal ruhsun, elçi gönderensin. Varoluşumuzun eskatolojik manifestomuzsun…”
Ve İsa dedi ki : “Haaaaaa!..”
Önderlik bürosu da “Ekolojik toplum, Siyasal olmayan özerklik, Devlet olmayan toplulukların yaşam tarzları olan demokratik ulus, Ortadoğu radikal Konfedaralizmi, İktidarsız ve hiyerarşisiz yönetim” vb. bir sürü içi boşaltılmaya çalışılan kavramlar ve anlamsız kelime yığınları…
Liderlik düşsel ve romantik çözümler peşinde, biz ise sahici ve sorun giderici çözümler peşindeyiz!..
Galiba Kürdler de İsa gibi söyleniyorlar“Haaaaaa!..”
Kürd /Kürdistan meselesini oraya buraya çevirmek, “yok zaman değişti yok ulus devlet dönemi bitti, yok devlet kursak ekolojimiz bozulur, yok zaten devlet kuranlar kurduklarına bin pişman olmuşlar” gibi söylemlerle kafa karıştırmaya hiç hacet yoktur.. Bizim ilkel Milliyetçi beynimiz her şeyi Kürdistani düşünceye programlamış ve Kürdistani söylem haricindekileri anlamakta istemiyor…
İstenilen asıl gaye ve amacı kabullenmemiz mümkün değildir. İtirazımız yeni konsepte göre Kürdlerin Türkiyelileşmesi ve entegrasyonunadır( gönüllü asimilasyona ). Faraza bu durum gerçekleşse bile yine biliyoruz ki birileri kih kih diye sinsice gülüp şöyle diyecek: “İsteseniz de istemeseniz de bizim gibi olacaksınız. Ne var ki bize ne kadar benzeseniz de benzeyin farklı kalacaksınız!” Evet doğrudur faklıyız ve farklı kalmaya da devam edeceğiz. Çünkü biz Kurdistaniyiz..
Bizim oralarda yine yaşanmış bir hikaye anlatırlar:
Kürdistanın uzak bir diyarında bir karakol komutanı varmış. Karakolun hizmet işlerini de iki Kürd köylüsü yapıyormuş. Fakat bu karakol başçavuşu faşist ve ırkçının tekiymiş. Zavallı Kürd köylülerini her gün aşağılıyor, Kürdlerin ne kadar tembel, kirli, aşağılık ve pis olduklarını söyleyerek hakaret ediyormuş.
Artık Kürd Exmo ve Xeso’ya gına gelmiş, kendilerinden bıkmışlar. Derken bir gün komutana gidip
- Komutanım. Biz bu durumdan nasıl kurtulabiliriz? Bir çare var mı bizim için?
Komutan da:
- “Şu karşıdaki sarp kayalıklardaki yazıyı görüyor musunuz? “Ne mutlu Türküm diyene”. Kim elini gidip o yazıya sürerse bende onu Türk kabul eder ve bu duruma son vereceğim,” demiş .
Exmo ile Xeso\'ya bir umut ışığı gözüktü ya, başlamışlar koşmaya. Derken Exmo kan ter içinde yazıya önce kavuşmuş ve elini sürmüş..Başlamış sevinç naraları atmaya…
Xeso aşağıdan bağırmış:
- “Ula Exmo oxlım, elimi tut ben de yukarıya çıxam.”
Exmo büyük bir hışımla aşağıdaki Xeso\'ya bakmış ve;
- “Çek elini pis KÜRT!” demiş.
Acaba Türkiyelileşecek bazı Kürdler de yarın bize böyle mi seslenecekler:
- Haydi ordan pis KURDİSTANİLER...
Birde Kürdistani mücadeleyi, siyaseti, İslami bir paradigmayla yapmak isteyen okumuş ve aydın kesim var. Kürdistani olmak kaydıyla gerçekten bunlara ihtiyaç var. Millet olmak ve dünyaca kabullenmenin bir kıstası da bu kesimin inancını siyasi ideolojiye çevirmeden yani imanı zehirlemeye uğramadan Kurdistanı cephede yer almalarıdır.
Şu anki Kürdistanı olduklarını bildiğim bu aydın kesimin eskiden milli görüş veya benzeri cemaatların içindeydiler. Amaç ve uğraşları da başkaymış.
Bunu en iyi “Mızraksız ilmihal” adlı anı kitabında, yaşanmış bir hikayede görüyoruz:
Müslüman gençliğin kaldığı yurtların birinde okuduğu kitaplardan etkilenen bir genç “Yurttaki anons” odasını ele geçirerek sabahın köründe şu anonsu yapmış:
- “Kalkın ulaaaan!... Artık takunyalı burjuvalara iç güveysi damatlar olmanıza gerek kalmadı! Şeriat geliyor!” diye haykırdı.
Evet, içgüveysi takunyalı TC parlamentosuna tenezül etmeyin! İnşallah kendi parlamentomuz ve Özgür Kürdistanımız olacak…
Hizbullahçı Mustazaflar ve Memur-Sen\'in de yer aldığı bazı sivil toplum örgütlerince Diyarbakır\'da 5 Mart’ta düzenlenen ve 2 gün süren “Kürt meselesine İslami Çözüm Çalıştayı’ında” okunan sonuç bildirgesinde:
“Kürt meselesinde çözüm, ulus-devlet paradigmasının ve milliyetçi, liberal bakışın dışına çıkılarak mümkün olabilir. Meselenin adalet temelinde çözüm yolu İslami bakış açısı ve tarihi tecrübede aranmalıdır. Maalesef şu ana kadar bu bakış açısından uzak durulmuş, tarihi tecrübelerden istifade edilmemiştir” denilmiş.. bizim bu söylemden anlamamız gereken şey denilenlerin tam tersinin aslında kürdlerin lehine olduğudur..
Doğrudur; İslamın bakışı adalet temelindedir. Adalet, Kürdlerin de her halk ve kavim gibi liberal ( özgürlükçü), demokrasiye dayalı bir ulusal-devlet olmasını emreder…
Kürdlerin Türkiyeleşmesi ve Gönüllü asimilasyon projesinin ne kadar kapsamlı ve derin olduğu bu tür konferanslardan da anlaşılıyor. Hele bildirinin bu kısmındaki ilk çümle \'”Kürt meselesinde çözüm, ulus-devlet paradigmasının ve milliyetçi, liberal bakışın dışına çıkılarak mümkün olabir” kısmı ne kadarda tanıdık ve bildik bir cümle.
AKP-PKK elele verip bir devrim gerçekleştirdiler: Alt-Sömürge Kürdistanı bir üst statü olan sömürge statüsüne getirdiler. Ve bu sömürge statüsünde tutmaya kararlılar. Ama Troçki’nin “sürekli devrim” tezini bilmedikleri için Kürdleri sömürge konumunda tutuyorlar. Yoksa sürekli devrimlerle Kürdistanı özgürleştireceklerdi.. diyormuşum!
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.