Karlsbad’tan Atatürk ve Nazım geçti
Türk Devleti Atatürk’ün bu seyahatini 80 yıl gizledi, bilinmemesi için ne varsa onu yaptı. Bunu gizleyenler arasında sadece devlet yoktu, Nazım Hikmet gibi dünyaca tanınmış “ komünist” bir de şair-yazar vardı.
Nazım Hikmet’in babası Hikmet Bey, Çerkez Nâzım Paşa'nın oğludur, annesi Ayşe Celile Hanım da 3/8 Çerkez, 2/8 Leh, 1/8 Sırp, 1/8 Alman, 1/8 Fransız (Huguenot)’dı!
Nazım Hikmet:
“Dörtnala gelip uzak Asya’dan
Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan
Bu memleket bizim”
deyip kadim uluslara-kültürlere binlerce yıl vatan olmuş toprakları “bizim” deyip gaspçı ordusunun borazanlığını yapandı.
Aynı Nazım Hikmet, Memleketimden İnsan Manzarları’nda “bizim” diye gasp ettiği toprakların kadim halklarından Kürtlerin “kuyruğu var mı yok mu”sunu ihmal etmeden sorgulayacak kişiydi.
Dedesi Nazım Paşa’nın bir dönem Valilik yaptığı Diyarbakır’da 1925 yılındaki darağaçlarını, katliamı sevgili torunu Nazım Hikmet’in bilmemesi-duymaması mümkün müydü?
20. yüzyılda kendisini hümanist diye dünyaya tanıtan Nazım içerde “ulu lideri” Mustafa Kemal’in kurtluğuna hayran olandı:
“Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.”
Karlbasd’ta Karl Marx’ta kalmıştı halbuki!
“Türk inkılabına ve senin adına ant içerim ki suçsuzum.... Senin eserine ve sana, aziz olan Türk dilinin inanmış bir şairiyim…Başvurabileceğim en inkılapçı baş sensin. Kemalizm’den ve senden adalet istiyorum. Türk inkılabına ve senin başına ant içerim ki suçsuzum.
18 Ağustos 1938
Nâzım Hikmet ”
Dersim katliamından sonra Nazım’ın ulu önderine yazdığı mektup bu!
Dörtnala uzak Asya’dan gelip Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan, sarışın kurda benzeten önderi, Türk inkılapları ve önderinin adına ant içen Nazım Hikmet büyük dedesi Mustafa Celaleddin Paşa (Konstantin Borzecki)’ın memleketi olan Polonya‘ya gidip Polonyalı olmakla iftihar edip Polonya vatandaşlığına 9 günde geçerek Borzecki soyadını alandı! Mülteci pasaportuyla o dönemde Avrupa’da (Doğu-Batı) yaşayan on binlerce siyasi mülteci gibi yaşayabilirdi…ama Polonyalı olma fırsatı varken kendisini bu haktan neden mahrum bıraksın ki devrimci-humanist şaiir ?
Nazım Hikmet cebinde Polonya pasaportu, cüzdanında komünist ülkelerin tıka basa dolu paralarıyla dünyanın tadını çıkarmaya karar verir. Çektiği yetmiş, Asya’dan gelen Akdeniz’e uzanan atın başı artık umurunda değildir! Gezer, eğlenir, gezer ve dünyanın tadını çıkarır. Prag ve Çek Cumhuriyeti ihmal edilir mi? 1954 yılında Çekoslovakya’ya gelir, o dönemde Çek Kültür Bakan Yardımcısı Jiri Taufer onun gibi ünlü bir şairdir. Nazım’la tanıştıktan sonra Nazım’ın şiirlerini Türkoloji Uzmanı Prof. Blaskovic ve Vladimir Vavra’nın-V.Vavra ölünceye kadar benim şirketimde çalıştı- yardımıyla Çekçeye tercüme eder. Nazım Türkiye’de çektiklerini, rejimin zulmünü anlatarak, onlarda acıma duygusunu kabartır. Taufer devletin tüm imkânlarını seferber ederek Nazım’ı Karlsbad kaplıca kentine dinlenmeye götürür.
Karlsbad’a giden ikinci ünlü Türk’tür Nazım Hikmet! Tesadüfe bakın ki ikisi de Selanik doğumludur! Nazım’a övgüyle Mustafa Kemal’in kaldığı ev gösterilir, orada ne oyunların döndüğü de anlatılır. Taufer bir şairdir ama komünizm dünyasında bir hanedanlıktır. Bir kardeşi üçüncü dünyaya komünist kadro yetiştirmek için üniversite kuran ve kurduğu üniversitenin rektörlüğünü yapan kişiydi. Bu üniversitede (17 Kasım Üniversitesi) birçok Kürt öğrencisi de okudu. Ki bunlardan biri de Mirhem Yiğit’ti. Taufer’in ilişkileri Moskova’yla sırdaş olduğu için Çekoslovakya Komünist Partisi Merkez Yürütme Kurulu üyeleri bile ondan çekinirlerdi. Nazım’ın Taufer’den Mustafa Kemal’in Karlsbad’a niye, hangi amaçla geldiğini, nelerin döndüğünü öğrenmemiş, bilmemiş olması mümkün değildi. Bu ikilinin ilişkisi kardeşlik ilişkisinden de ötedeydi! Nihayette Nazım Slav yani Polonyalı kimliğini öne çıkarmıştı. Taufer’in ulaşamayacağı ve Nazım’la paylaşamayacağı bilgi de yoktu. Nazım Atatürk’ün Karlsbad ziyaretinin nedenini ve arkasındaki aktörleri birinci elden öğrenmişti. Nazım akabindeki yıllarda sürekli Çekoslovakya’yı uzun aylar kalarak ziyaret etmiş Dr. Faust’un evinden Hanuş Usta’nın Saati’ne, arkadaşı Taufer’den Nezval’ın üzerine şiirler yazmış olmasına rağmen “sarı kurdun“ başına yemin ettiğinden bir cümleyle bahsetmemiş hep ama hep kaçınmış, ürkmüştür. Karsbad’ta kalmak ve bir gün bu kapsamda anılmak istemez. Yeni bir kaplıca kenti arayışına girer dostları ve Frantişove Lazne (Franzisbad) kasabasında Nazım’a yer bulunur. Ama Franzisbad NATO sınırına sıfır kilometrede olduğu için kente 30 km öncesinden bölgeye giriş yasağı vardır ve kontroller sınıra yaklaştıkça sıklaşıyor. Ve Franzisbad, kadın hastalıklarına, çocuğu olmayan kadınlara deva olduğu efsaneleşmiş bir kaplıcadır. Oraya giden kadınların bir kısmının hemen sonrasında hamile olmaları oranın suyundan mıydı yoksa oradaki genelkurmay subaylarının dinlenme merkezinden kaynaklı mıydı hâlâ tartışılır. Bu subay tesisinden başka erkeklere has bir bina veya tesis yok o kentte, her yer kadınlarla dolu. Buna rağmen Nazım, Karlsbad’da kalmamak için oraya gidiyor.kadınların arasına.Mustafa Kemal tedavi için gitti diyorlar sipariş üzerine çalışan kalemşörler. Kaplıcalarda ama tedavi yoktur, olamaz da! Çünkü kaplıcalar rehabilitasyon merkezleridir.Eğlence vardır, çapkınlık vardır, kumar ve müzik bir de gözlerden uzak ajanlar. Tüm bunlar için almanlar ünlü “Kurschatten”( bak Wikipedie) kelimesini üretmişler yüzlerce yıl önce. Kur= kaplıca , Schetten= gölge !
Nazım Hikmetin Çekoslovakya seyahatlerinin içeriğini, ilişkilerini ,kişiliğini gerek J.Taufer'den, gerekse Prof.Blaşkoviç ve V.Vavra'dan uzun sohbetlerlerimizle yeterince öğrendim diye düşünüyorum. Nazım’ın kişiliğini anlamak ,tanımak isteyenin, hamile olmak için kadınların gittiği bu kaplıca kasabasında yazdığı acıklı ,yürekler parçalayan, realiteyle alakası olmayan şükürlü şiiri okumak yeterlidir sanırım:
biz ne limonuz ne mum ne çınar,
biz, insanız, çok şükür,
çok şükür, biliriz, umudumuzu ilacımıza katmasını.
'yaşamak gerek!'
diyerek
ayak direyip
dayatmasını.
hastalar,
kardeşlerim,
iyileşeceğiz. ağrılar, sızılar dinecek.
yumuşak,
ılık
bir yaz akşamı gibi inecek
ağır, yeşil dalların arasından rahatlık.
Nazım Hikmet
frantişko lazni
30.6.1954
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.