Çekoslovakya’da da komünizm yıkılmıştı. 1989 yılının 31 Aralık gecesinde Prag Ana Meydanı’nı dolduran yüzbinlerce insan çok renkli hayallerle süslenen ‘demokrasiye geçişi” kutluyordu, bu tarihi süreci izleyebilmek için bende ordaydım.
70’li yıllarda, henüz üniversite öğrencisi iken tanıdığım ve faaliyetlerine katıldığım insan hakları savunucusu grup Harta 77 mensupları (grup 700 kişi civarındaydı ve içlerinde tek yabancı bendim) bir anda devletin en kilit noktalarına gelmişti. V. Havel Cumhurbaşkanı, Jan Ruml Çek İçişleri Bakanı, okul arkadaşım Dr. Petr Cermak Federal (Çekoslovakya) İçişleri Bakanı olmuştu, vs. vs. Bu insan Hakları savunucularının hepsi devlet tecrübesinden, siyasi bilimlerden yoksun devlet ekranı oluvermişlerdi.
O sırada ben Almanya’da ikamet ediyordum. Dostlarımın ısrarı üzerine yeniden Çekoslovakya’ya yerleşmeye karar verdim. Nihayetinde orası benim ikinci anavatanımdı ve bana ihtiyacı vardı.
Bir yandan ekonomiyle ilgili basına uyarıcı demeçler veriyor, yüzlerce uluslararası uzmanın katıldığı devletçi ekonomiden liberal ekonomiye geçiş sürecinde dikkat edilmesi gerekli konular üzerine konferanslar düzenliyor, dönemin başbakanı ve ekonomiden sorumlu bakanlarıyla birlikte Çek Cumhuriyetinin ekonomik perspektifleri üzerine ortak kitaplar yazıp kendi şirketim bünyesinde yayımlarken, bir yandan da ülkenin ilk haftalık ekonomi gazetesini yayınlıyor ve sürekli ülkenin sömürgeleştirilme tehlikesi yaşadığını vurguluyor, hükmetti “siyasi şartlı “ yabancı yatırımlara karşı uyarıyordum .
Bu arada Çapxana Ararat’ı da ihmal etmiyordum. Çapxana Ararat ve daha sonra Bonn Kürt Enstitüsü İdareciliğini yaptığım yılarda yayınlamak istediğim kitaplar için çektiğim maddi sıkıntıların, eziyetlerin intikamını alırcasına, Kürt Atasözleri kitabını yeniden yayınladım. Bir farkla, bu sefer kitabın kapağı en pahalı ceylan derisiyle kaplanacaktı ve kitabın içi renkli Kürt kilim motifleriyle süslenecek, kitabın kağıdı en kıymetli elle yapılmış kağıt ve Çekya’nın en ünlü, en pahalı baskı evinde basılacaktı .Tek sahibi olduğum şirketin maddi imkanlarıyla 1993’te üç bin adet yayınladığım ceylan derili Kürt Atasözleri kitabını Çekoslovakya’da tüm dostlarıma, bir dönemki sınıf arkadaşlarıma, kütüphanelere, tüm bakan ve milletvekillerine, cumhurbaşkanına ve cumhurbaşkanlığı sarayındaki daire müdürlerine, tüm üniversitelerin edebiyat fakültelerinin profesörlerine Noel hediyesi olarak bizzat verdim ya da şirket görevlilerime postayla gönderttim. Kürt ulusunun binlerce yıl boyunca üretip biriktirdiği manevi değeri olan atasözlerini layık olduğu ceylan derisi kapakla, elle yapılmış kağıtla bastırıp dağıtmanın bana verdiği mutluluk, huzur ve kitabı 1977 yılında yayınlamak için çektiğim sıkıntıları, acıları, eziyeti bir anda unutturmuştu.
Demokrasiye geçmiş Çekoslovakya basınına sıkça verdiğim söyleşilerde Çapxana Arart’ın hikayesini de anlatıyordum.
Bu arada bazı çevreler benim ve Pavel’in “Komünist İstihbarat elamanı” olduğumuz karalamasını yayıyordu. İstihbarat mensubu olmasak, böylesine katı komünist bir rejim altında onlarca kitap, Kürdistan haritası vs. yayınlamak nasıl mümkün olabilirdi?!
Bu karalamayı duyanların bir kısmı inanmıştı. Çünkü komünist rejim içinde gizli bir yayın evi kurup tirajı binlerce olan kitaplar basmak gerçekten de o şartlarda yaşayan insanların hayalini aşan bir olaydı.
Bu karalama karşısında ne benim ne de Pavel’in yapacağı bir şeyi yoktu, yaptığım her izah bu "komünist ajanlığı" etiketi altında ezilip kalıyordu...
Bize atılan bu iftiranın arkasında iki grup vardı: Birisi Pavel’in bir dönem üniversite hocası olan şahsın başını çektiği grup, diğeri ise TKP’nin komünizm döneminde sahte pasaportlarla Çekoslovakya’ya gönderdiği elemanlarıydı. Ki bu elemanlar komünizm döneminde komünist istihbarata çalışmışlardı ama komünizm yıkıldıktan sonra da T.C’nin Prag Büyükelçisini evlerinde ağırlamış, İnterpol tarafından aranan Bafra’nın "milliyetçi" mafya elamanının pasaportlarını TC’nin Prag Büyükelçiliğinde uzatılmasını sağlamış, Çekoslovakya’yı araba kaçakçılığının, hırsızlığın ve akla gelebilecek tüm yasa dışı "ticari faaliyetler ‘in merkezi yapmışlardı.
5-6 yıl sonra Çek hükümeti tüm komünist istihbarat arşivlerini yayınlayıncaya kadar bize karşı yürütülen kampanya sürdü.
Evet nihayet tüm ama tüm arşivler açılmış ve istihbaratlar için çalışmış herkesin dosyası ortaya dökülmüştü.
O ajanlar listesinde tabii ki ne ben ne de arkadaşım, yoldaşım, dostum ,Çapxana Ararat için hayatını tehlikeye atmış Pavel’in adı vardı.
Arşivler açıldığında ama bize karşı ölüm kampanyası yürüten bu iki grup mensuplarının Komünist istihbaratlar ajanları olduğu çıktı ortaya.
Bize atılan bu bilinçli ve amaçlı iftiranın arkasında komünizm yıkıldıktan sonra hemen T.C. Prag Büyükelçiliğiyle bağlantı sağlayan TKP’nin ‘komünist ajanlar ’ı, komünizm yıkıldıktan sonra hayatın her bölümünde oluşan mafyavari kurumların kurucuları, yöneticileri, “yerel akıl yol gösterenleri” olarak karşımıza çıkacaklardı.
Çapxana Ararat’ın cefasını sadece 70’li yıllarda Çekoslovakya’da gizli yayın yaptığımız dönemde değil, onu takip eden demokrasi döneminde 5-6 yıl daha, ta tüm devlet arşivleri halka açılıncaya kadar yaşayacaktık. Ama her şeye rağmen geride Çek tarihinde ve Kürt hafızasında silinmeyecek izler bırakacaktı Çapxana Ararat.
Bu, o yıllarda Avrupa’da, Kürtçe, ya da Kürtler üzerine kitap yazmanın ve yayınlamanın, Kürdistan haritası basmanın, yani yasaklanmış bir halkın varlığını kanıtlamanın cefalı, ama onurlu hikâyesiydi.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.