1 Eylül tarihli Yeni Özgür Politika Gazetesi’nde Selahattin Erdem imzasıyla “KDP’nin JİTEM’i” başlıklı bir makale yayınlandı.
Selahattin Erdem, Abbas Kod adlı Duran Kalkan’ın Almanya’da bulunduğu 1988-1993 yılları arasında kullandığı isimdir. Ve Duran Kalkan şimdi PKK/KCK başkanlık Konseyinde yer alan örgütün önemli isimlerinden biridir. Örgütün en üst düzeyden ismimi anarak iftira ve suçlamalarda bulunması, sadece bir kara propaganda değil, aynı zamanda can güvenliğime yönelik bir tehdittir de.
Daha önce bu organizasyonun emir ve talimatları çerçevesinde faaliyet gösteren Fırat news ve lekolin.org adı verilen ajanslarda hakkımda çıkan benzer nitelikte haber ve yazılara “Mazlum Kürd halkının haklı mücadelesi zarar görür” kaygısıyla cevaplamadım. Ancak benim şahsımda 100 yıllık bir mücadele geçmişi bulunan Barzani hareketi ve KDP’ye yönelik saldırıların gerçekleştirilmesi, Kürd halk mücadelemize zarar veriyor ve beni haklarımı kullanmaya ve sizleri tekzip etmeye zorlamıştır.
Ben Mustafa Şefik (Ari) Güney Kürdistan’ın Barzan Bölgesi Edilbi köyünde doğdum. Bu Bölge Melle Mustafa Barzani’nin ilk direniş tohumlarını attığı ve bu nedenle onlarca direniş, kahramanlık ve katliamların yaşandığı coğrafyanın adıdır.
Böyle bir coğrafyada ve direniş kültürüyle büyüdüm. Bu coğrafya ve kültür şahsıma olduğu kadar Kürdistan’ın dört parçasına da ilham kaynağı olmuştur.
Barzan Bölgesi 1978 yılında Saddam rejimi tarafından köyleri boşaltılarak, halkı zorunlu kamplara dolduruldu. Iran- Irak savaşı sırasında halka baskılar arttı, ardından 1983 yılında, Barzani aşiretine mensup 8000 insan bu kamplardan tutuklanarak Irak çöllerinde canlı olarak gömüldüler. Bu uygulama sonunda neredeyse erkeklerin büyük bir kısmi öldürüldü, Kurtulan kadın ve çocuklar ise bu güne kadar bu uygulamanın etkisinde kaldılar. Aşiretimden ve akrabalarımdan 8000 bin kişi hunharca katledildi.
Enfal soykırımı yaşanınca, ben bir Tip öğrencisi olarak öğrenimimi yarıda keserek Saddam Hüseyin diktatörlüğüne karşı savaşmak üzere Kürdistan dağlarına çıktım. Birçok çevrenin “Avrupa’ya çık. Seni orda okuturuz” teklifine rağmen, Edilbili ve Berzani aşiretinin bir mensubu olarak Kürdistan dağlarına çıkmayı ve Kürdün düşmanıyla hesaplaşmayı seçtim.
Elbette Saddam Hüseyin rejiminin uygulamaları bu düzeyde durmadı Irak-Iran savaş yılları boyunca davam etti, taki 1988 de bu uygulamalar zirveye ulaştı, sadece 1988 de 182,000 Kürd insani katledildi. Neredeyse Güney Kürdistan bir bütünden yakılıp yıkıldı, geriye kalanlarda İran ve Türkiye’ye göçertildiler. Aynı sürçlerde KDP’nin örgütsel dağınıklık yaşaması nedeniyle Kürdistan direnişini PKK saflarında yürütebilirim inancıyla 14 arkadaşımla beraber PKK saflarına katıldım.
Bağımsız Birleşik bir Kürdistan için ölmeye yemin ettik. Ancak bu süreçte Hogır denilen bir tasfiyecinin haşmetine uğradık. “Bu kadar genç, dinamik ve aydın bir grup nasıl olur da gelip PKK’ye katılır?” denilerek inanılmaz işkencelere ve uygulamalara tabi tutulduk. İnfaza götürülürken son anda bir tesadüf eseri kurtulduk. Ancak yine de partiye ve mücadeleye olan inancımızı yitirmedik. PKK saflarında mücadeleye devam ettik.
PKK saflarında iken her türlü zorlukları göze alarak, Kürdistan’ın neredeyse her bölgesinde her mevki ve düzeyde görevlerde bulundum. İnsanlığın, halkımın ve yurtseverlik bilincimin bana yüklediği görevleri yerine getirmenin hazzını ve sevincini yaşadım. Bunun için hiçbir partiye, örgüte ve devlete minnetim ve borcum yoktur
PKK saflarında 12 yıl aktif gerilla mücadelesi yürüttüm. Çalışma yürüttüğüm bütün yıllarda vicdanımı yaralayacak tek bir söz ve eylemin sahibi olmadım. Devrimci-yurtsever bir militan yoldaşlarına, halkına ve düşmanına nasıl bir duruş içinde olması gerekiyorsa ben de aynen öyle bir duruş sergilemeye çalıştım. Bu yılların benim için bir kayıp değil, değerli ve anlamlı olduğunu düşünüyorum.
İmralı süreciyle birlikte PKK’nin Kürdistan’i amaç ve hedeflerinden vazgeçerek Türkiye Demokratik Cumhuriyet Partisine dönüşmesi ile birlikte ayrılmaya karar verdim. Bir parti, hedef ve programını değiştirebilir. Bu onun en doğal hakkı. Ancak bu yeni programda benim yerim yoktu. Bununla birlikte Halkımın mücadelesine zarar verebilirim, düşüncesiyle sessiz kalmayı tercih ettim. Ancak hiç bir zaman halkımdan ve ülkemden kopmadım. Bağımsız bir Kürd olarak her zaman halkımın mücadelesinin yanında kaldım. Kısa bir süre Avrupa’da kaldıktan sonra, bizim gibi insanların atıl kalmalarını asla uygun görmedim, ne olursa olsun mutlaka halkıma bir hizmet vermem gerektiğine inandım ve buna göre Güney Kürdistan’da tekrar mücadeleyi sürdürmeye karar verdim.
Yıllarca mücadele içinde kazandığım deneyimimi bu aşamada değerlendirmeyecek idiysem ne zaman değerlendirecektim? Bu duygularla KDP yapılanması içinde çalışmalara başladım. Bu bir yurtseverlik görevimdir. Benim için önemli olan ülkeme ve halkıma yapabileceğim hizmetti. Geçmişte 12 yıl bu hizmeti PKK içinde vermeye çalıştım. Şimdi de bu çabamı KDP içinde sürdürmeye devam edecektim. Bunda ayıplanacak ve kınanacak bir durum yoktur.
Şimdi Duran Kalkan bu çalışmamızı bir JİTEM yapılanması olarak değerlendiriyor? Bu nasıl bir mantık, nasıl bir anlayış? Bu söylem hangi mantığa, hafsılaya ve vicdana sığdırılıyor? Duran Kalkan’ın mantığı ile Peşmerge olmak Jitem olmak, hain olmaktır, bizim mantığımızda Peşmerge olmak Kürdistan’ın en Kutsal görevini yerine getirmektir.
Açık ki bu bir iftiradır. Ülkemize, halkımıza, yoldaşlarımıza hizmet dışında ne yaptık da JİTEM yapılanması olduk? Düşman ağzı ile neden bize saldırılıyor? Dürüst ve yüreklice bunları açıklamalarını istiyorum.
Partiden ayrılmak hangi hukuka göre suçtur? Bunlar hangi çağda yaşıyor? PKK’den ayrılmak zorunda kalanların kaçmak zorunda kalması, üyelerine ayrılma hakkı tanımayan örgütün bir ayıbı ve utancıdır. Demokratik ve özgürlükçü bir hareketten kaçmak zorunda kalmak, o örgüt için bir utanç vesilesidir. PKK’nin lider kadrosu olan Duran Kalkan’ın en başta düzeltmek zorunda olduğu en büyük hukuki ayıp budur. Burada sormak istiyorum acaba Türk Jiteminin tasfiye ettiği PKK Lider Kadrolarının sayısı mı çok ya da Abbas’in, uyguladığı bu tasfiyeci tarzından tasfiyeye uğramış Kadroların sayısı mı daha fazla? PKK’nın hatalı ve tasfiyeci tarzından kaçan kadroların sayısı daha fazladır. .
Kuşkusuz bu gayrı meşru uygulamanın ve söylemlerin bir amacı vardır. Verdiği emek neticesinde deneyim ve tecrübe kazanmış yurtsever bireylerin enerjilerini, yeteneklerini Güney Kürdistan’ın yeniden inşasında değerlendirilmesini önlemeye yönelik bir çaba olduğunu düşünüyorum.
Gerilla saflarında edindiğimiz tecrübelerle vahşi bir yapılanma olan IŞİD’e karşı açık bir savaşım içine girdiğimiz böylesi kritik bir süreçte şahsımı hedef alan böyle bir açıklamanın yapılmasına anlam vermekte zorlanıyorum. Geçmişte JİTEM’e karşı savaştım. Bu gün de IŞİD’e karşı savaşıyorum.
Peki, o zaman bu yalan- beyan ve iftiraların amacı ne? Eminim Duran Kalkan’ın yazdığı bu yazıdan en çok IŞİD memnun olmuştur.
Kanaatimce örgüt işleyişi içinde “kült” haline gelmiş başka bir tasfiye hareketi çıkarılamadığından Duran Kalkan bu sefer de ayrılanları hedef tahtasına koymayı gerekli görmüştür. Aslında sormak gerekiyor nasıl olurda başarısızlıklarınızı örtmek için örgüt içinde bir tasfiye hareketi yaratamadınız? Yaratamadıysanız, sorumlusu biz miyiz?
Bu kadar fedakâr, ölümü hiçe sayan her türlü zorluğa göğüs gerebilen nitelikli bunca militanı örgütten, mücadeleden, kopartmayı, uzaklaştırmayı nasıl başardınız? Kendinize dönmeniz ve sormanız gereken asıl soru budur? Sakın asıl tasfiye ve tasfiye hareketi sizin uygulamalarınız olmasın?
Çok açık söylüyorum. Geçmişte Türk sömürgeciliğine karşı PKK saflarında savaştım. Bu gün de ülkeme saldıran IŞİD’e karşı savaşıyorum. Geçmişte de yaptığım bir hata yoktur, bu gün de bir hata içinde değilim. Hata, sizin karalama ve iftira kampanyanızdır. Devrimci bir Kürd yurtseveri olarak bu tür çirkin plan, iftira, karalama ve komplo teorilerini üretme hastalığından vazgeçmenizi diliyorum.
IŞİD vahşetine karşı direnişe geçtiğimiz için bizi iftiralarla boğuyorsunuz. Daha da ötesi bu gün IŞİD çetelerine karşı direnen en büyük askeri ve politik güç olmasına rağmen “yardım yapılmasın, silah verilmesin” diye KDP’yi uluslararası arenada şikayet ettiniz. Belki de asıl JİTEM böylesi davranışlar içinde bulunmaktır. Utanılması gereken davranış budur.
Söyleminize dayanak yaptığınız ana materyal YPG güçleri tarafından esir alınan veya ajanlık faaliyeti için YPG’ye gelerek teslim olan şahısların ifadeleridir.
Hukuku bilmediğinizi, tanımadığınızı biliyordum. Ancak savaş tarihinden ve taktiklerinizden de bu kadar bi haber olduğunuzu bilmiyordum. Kürtler arasında askeri ve politik birlik zemininin oluştuğu böyle bir dönemde düşman bizi içimizden vurmak için eğitilmiş elamanlarını göndermiş olmasın? Savaş tarihi sayfalarına bir kez daha göz gezdirmenizi diliyorum.
Daha da ötesi “Her gün bize makattan tecavüz ediyorlardı” diye yalvar yakaran bu esirlerin söylediklerine bir budala bile değer vermezken, bu basitliğe düşen Duran Kalkan ve PKK yöneticilerinin bulundukları makamı işgal etme kabiliyetleri sorgulanmalıdır.
Bu yazımın gazetenizde yayınlanmasını, iddialarınızda ciddi ve ısrarlı iseniz sahip olduğunuz televizyonlara ve açık oturumlara çıkarak bu konuyu alenen ve açıkça sizlerle tartışmaya hazırım.
Aksi halde sizleri yurtsever Kürdistan halkının vicdanına şikâyet edeceğimi ve hukuki yollara başvuracağımı bilmenizi istiyorum.
Mustafa Şefik (Ari)