'Bay Enternasyonalist Kürtler'

''Türkler “Kürt Türksüz, Türk Kürtsüz olamaz” diyor. Arap ve Farslar da benzeri ifadelerle Kürtlerle ilgili yorumlar yapmalarına rağmen, Kürtlerin ulusal haklarına, hatta varlığına saygı duymuyorlar. Filistin sorunu dendiğinde nasırına basılmış gibi zıplayan Türkiye’deki “aydın, demokrat” ve solcu geçinenler, dört parça Kürdistan’da Kürtlere uygulanan soykırımları her zaman görmezden geldiler''

12 Ağustos 2025 - 10:34
12 Ağustos 2025 - 10:34
 0
'Bay Enternasyonalist Kürtler'

Gerçek hayatta yaşanmış bu olayı daha önce de yazmıştım. Ortadoğu’daki son gelişmeler üzerine yaşanan bu trajikomik olayı bilmeyenlere duyurmak, unutanlara tekrar hatırlatmak için yeniden yazıyorum.

70’li yıllarda Kürt solu, ideolojik olarak Türk solunun (68 kuşağının) etkisindeydi. Türk solu içerisinde her bölünme ve ardından kurulan yeni örgütlerin ideolojik benzeri, kısa sürede Kürdistan’da da kuruluyordu. Che Guevara örneğinde olduğu gibi enternasyonalist düşüncenin popüler olduğu bir dönemdi. Deniz Gezmiş’in Filistin’e gidip eğitim aldığı, İsrail’e karşı savaştığı dilden dile anlatılıyordu.

Aynı dönemde Kürt sorununun ne olup olmadığı da tartışılıyordu. Ancak Türk solunun bakış açısını belirleyen (Kaypakkaya hariç) “Kemalizm ile sosyalizm arasında aşılmaz duvar yoktur” gibi görüşler, o gün olduğu gibi bugün de egemendi. UKKTH’nın (Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı) sosyal-şoven Türk solunun çarpıtarak yönlendirmesiyle, sınıfsal mücadeleyi ulusal mücadelenin önüne koyan; dört parçada herhangi bir (devletsiz, özerk ya da federasyon gibi) statüsü olmayan Kürt gençleri de enternasyonalist görüşlerden etkilenmiş ve Türk devrimcileri gibi Filistin’e gitmişlerdi.

70’li yıllarda da bugünkü gibi İsrail ile Filistin örgütleri arasında zaman zaman topyekûn savaş olmasa da yer yer çatışmalar oluyordu. Günün birinde İsrail askerlerinin Filistinlilerin kamplarına yaptıkları baskında, Filistinli gerillalar ile birlikte Türk ve Kürt devrimcileri de esir alınmış. Cezaevi idaresi, tutuklu Kürtlerle Türkleri birbirinden ayırıp farklı koğuşlara yerleştirmiş.

Görevli gardiyanlar, tutuklu Kürtlerin sorunlarıyla ilgili taleplerinde “Buyurun Bay Enternasyonalistler” ya da havalandırmaya çıkma saati geldiğinde “Buyurun Bay Enternasyonalistler havalandırmaya” diye anons yapıyormuş. Bunu duyan diğer koğuşlardaki Türk ve Arap tutuklular da Kürtlere seslenirken “Bay Enternasyonalistler” demeye ve şakayla karışık alay etmeye başlamışlar.

Kürt tutuklulara neden “Bay Enternasyonalist” dendiğini ise ifadelerinin alınması için cezaevi komutanının odasına götürüldükleri güne kadar anlayamamışlar. Sorgulama sırasında İsrailli yetkili, tutuklulara “Hangi millettensiniz?” diye sormuş. Hepsi “Biz Kürdüz” diye yanıtlamış. Bu sefer yetkili, “Ülkenizin ismi nedir?” diye sormuş. “Ülkemizin adı Kürdistan” demişler.

Yetkili yerinden kalkarak duvarda asılı duran Ortadoğu haritasının önünde durmuş ve “Bu haritada böyle bir isimde bir ülke yok, bulamadım” demiş. Tutuklulardan biri, “Bizim ülkemiz dörde bölündüğü için haritalarda ismi yok” cevabını vermiş. Bunun üzerine yetkili, “Ülkeniz dörde bölünmüş ve haritada ismi bile olmadığı halde buraya Filistin halkını kurtarmak için bizimle savaşmaya mı geldiniz?” deyince, “Bay Enternasyonalist” Kürtlerin ancak o zaman jetonu düşmüş.

O günlerde olduğu gibi bugün de Filistin sorunu gündemdeydi. Başta Türkiye ve Avrupa ülkeleri olmak üzere, üniversitelerde Filistinli öğrencilere kontenjanlar tanınıyordu. Filistin’deki örgütlerin, bağımsız Filistin devleti kurulsa bile bütçesinden fazla yardım aldıkları söyleniyordu. Yapılan yardımların haddi hesabı yoktu. Arafat öldükten sonra yabancı uyruklu eşi ile FKÖ arasındaki milyon dolarlık miras kavgası hâlâ hafızalardadır.

Gücünü halkından almak yerine yapılan yardımlarla ayakta kalabilen Filistinli örgütler, yardım aldıkları ülkelerin güdümüne girdiler. 182 bin Kürdün kimyasal silahlarla, diri diri kumlara gömülerek öldürüldüğü Enfal Soykırımı’nda (1986-89) Yaser Arafat önderliğindeki Filistinli örgütler, Saddam’ın yanında yer alarak yapılan soykırıma ortak oldular. Bundan dolayı Kürt halkı, Filistin halkını sorumlu tutmasa da yaşananları unutmuyor.

O günlerden bugüne köprünün altından çok sular aktı. Ortadoğu’da haritalar yeniden çizilirken, etnik olarak Arap milliyetçisi ve inançta mezhepçi olan Saddam Hüseyin dönemine ve onun Kürtlere uyguladığı soykırıma rağmen özlem duyanlar var. Benzeri şekilde Türk solu, Öcalan’ı siyasi irade olarak kabul edenler, Ortadoğu’da değişen dengelerden sonra ABD ve İsrail’e karşı farklılıklara tahammülü olmayan İran mollalarının, Hamas ve Hizbullah örgütlerinin yanında yer alıyor. Her zaman olduğu gibi iktidar partisi de “Biz iktidardan düşersek Gazze düşer” diyerek, Kürt sorununa karşı Filistin sorununu iç politikada kullanıyor.

Geçmişte olduğu gibi bugün de Kürt kazanımlarına karşı aynı görüşleri savunan Filistinli örgütlerin, Türk solunun ve “Bay Enternasyonalistler”in olduğunu biliyoruz. Karşı karşıya getirilmek istenen Kürt halkı ile Filistin halkı arasında hiçbir sorun yoktur. Filistin halkı mağdurdur. Kürtler gibi Filistinlilerin de devlet olma talepleri desteklenmelidir. Ancak bu mağduriyet, eli kanlı İran mollalarının yayılmacı amaçları için beslediği örgütlerin (Hamas, Hizbullah gibi) desteklenmesi anlamına gelmemelidir. Hamas, kurulduğu günden bu yana Filistin halkı için değil, İran molla rejimi için savaştı.

Sabah akşam İsrail’in yok edilmesi için fetva yayınlayan İran mollalarının yönlendirmesiyle Hamas, İsrail’de sivillere saldırarak sonucu başından belli olan savaşı başlattı. Gazze’nin enkaza dönüşmesinden, halkın on binlercesinin ölmesinden, yüz binlercesinin sürgün edilmesinden Netanyahu kadar Hamas örgütü ve lideri Haniyye sorumludur. Gazze halkına uygulanan kıyım, mağduriyet ve açlık bu gerçeği değiştirmez. İran mollalarının Şii hilalini gerçekleştirmek için taşeronluk yapan Hamas, savaşı başlattı; bedelini ödeyen Gazze halkı oldu.

Savaş devam etmesine rağmen İsrail’de yüz binlerce Yahudi, Filistin halkının yanında yer alarak Netanyahu’yu ve uyguladığı kirli savaşı protesto etmek için meydanlara çıktı. İsrail’e yaşam hakkı tanımadıkları halde barış isteyenlerin bunu unutmamaları gerekiyor. Filistin sorunu, bağımsız Filistin devletinin kurulmasıyla kolayca çözülebilir.

Ancak dört parçaya bölünmüş Kürdistan sorununun çözümü, Ortadoğu’da cetvelle çizilen haritaların değişmesi ve yeniden çizilmesidir. Mevcut statükoyu savunanların kaygısının kaynağı; Kürtlerin devlet ya da federasyon olmasını istemeyenlerin, Öcalan ve “Bay Enternasyonalist Kürtler”in telaşla Filistin sorununu Kürt sorununun önüne koyma çabasıdır. “Filistin kazanırsa Kürdistan kaybeder, Kürdistan kazanırsa Filistin kaybeder” diyerek, aralarında en ufak bir sorun olmayan iki mazlum halk birbirine karşı kullanılmak isteniyor. İsrail düşmanlığının ve Filistin dostluğunun temelinde yatan sorun, Kürt ve Kürdistan düşmanlığıdır.

Türkler “Kürt Türksüz, Türk Kürtsüz olamaz” diyor. Arap ve Farslar da benzeri ifadelerle Kürtlerle ilgili yorumlar yapmalarına rağmen, Kürtlerin ulusal haklarına, hatta varlığına saygı duymuyorlar. Filistin sorunu dendiğinde nasırına basılmış gibi zıplayan Türkiye’deki “aydın, demokrat” ve solcu geçinenler, dört parça Kürdistan’da Kürtlere uygulanan soykırımları her zaman görmezden geldiler. Hâlâ Halepçe’de kullanılan kimyasal silahlardan, Enfal Soykırımı gibi katliamlardan haberi olmayan ya da haberi olduğu halde “üç maymunu” oynayanlar var.

Birleşmiş Milletlerin de kabul ettiği self-determinasyon hakkını (UKKTH) Filistin’e, Kuzey Kıbrıs’a tanıdıkları halde, Ortadoğu’da 50-70 milyonluk nüfusu olan Kürtlere bu hakkı tanımazlar. Kürt sorunu dendiğinde, Türk solunda enternasyonalizm yerini tekçi anlayışa (kurucu iradeye) bırakır.

Yaratılan yıkım ortada dururken, terör eylemlerinin ve kirli savaşın bitmesini Kürtlerden çok kim isteyebilir? Karşı çıkılan PKK’nin silah bırakması değil; çözüm yerine ulusal mücadele ile ilgisi kalmadığı halde Kürtler adına muhatap alınan Öcalan ile birlikte sorunu öteleme arayışıdır. Kürt-Türk kardeşliği yetmedi, artık ortak ruh ile birlikte ulus yaratma çabasındalar. Yeni süreç ile birlikte, önce Rojava’da, sonra diğer parçalarda gelişmelere ve yeni kazanımlara karşı Öcalan, derin PKK, sivil uzantıları ve “Bay Enternasyonalistler” ile engel olunmak isteniyor.

Türkiye’nin, geçen yüzyıldan yeni yüzyıla devredilen Kürt sorunundan daha ciddi, çözüm bekleyen başka bir sorunu yok. Kirli savaşa aklı başında olan herkes karşıdır. Ancak Kürt sorunu eşitlik temelinde çözülmeden Türkiye’nin demokratikleşmesi mümkün değildir. Bu gerçeğe rağmen, ikinci yüzyılda Kürt sorununun çözümü için ne iktidar ne de ana muhalefet, “kayıkçı kavgası” dışında ortaya koydukları elle tutulur bir çaba ve öneri sunuyor. Farklılıklar ve talepler yok sayılarak, etnik ve inançta tekçi anlayışla yola devam edilmek isteniyor.

A. Güllüoğlu

 

Ev nûçe toplam 1846 kişi tarafından görüldü.
Son güncellenme: 14:37:06