Yine AKP artık tek parti hükümetiyle elinin güçlendiğini düşünerek çözüm için çok fazla gayret göstermeyeceğini ve değişik mecralara yelken açacağınıda gözardı etmememiz gerekiyor.
Nerede hata yapılıyor…
Her sözün kendine göre ayrı bir başlangıcı oluyor. Nerde hata yapıyoruz dediğimde bir çok insan ukalalık, kendini bilmezlik olarak değerlendire bilir bu başlığı. Elbette amaç ukalılık, kendini bilmezlik değil. Hadini aşmak hiç değil. Kırk yıldır bizi sarmalayan bu şiddet sarmalında bazı yöntemlerin ağırlıklarını hissetmeye başlamaktayız artık. Birileri çıkıp bu ağırlık aslında gölgenizdir, eğer gölgenizden kurtulursanız hafiflerseniz diyebilir. İnsanın gölgesinden kurtulmasının tek bir yolu vardır ne yazık ki. Savaştığınız tarafın her yeri zifiri karanlık yapmasıyla mümkün.
Gölgeden kurtulmanın bir yolu her tarafın zifiri karanlık olmasıyla mümkün demiştik. Devletin yıllardır bize dediğide budur.Yaptığıda budur. Bizi zifiri karanlıkta bırakarak gölgemizden kurtulmanın ancak böyle olacağını bize gösteriyor. Oysa gölgeden kurtulmak demek ışıktan, aydınlıktan, güneşten vaz geçmek demektir. Biz gölgemizden kurtulmayı değil, gölgemizle ışıkta yaşamak için 40 yıl önce yola çıktık. Güneş olduğu sürece gölgemizinde bizimle birliktenliğini olabildiğince uzun tutmak ve kalıcı hale getirmeliyiz.
Elbette ne yazarsak, ne söylerken, ne konuşurken haddimizi aşmadan söylememiz gerekiyor. Zifiri bir ortam yaratılarak gölgelerimizden kurtulmamızı söyleyenlere karşı bunun mümkün olmadığını ve neden mümkün olmadığını da gerekli tonda söylemek gerekmektedir. Yıllardır gerek ulusal kurtuluş mücadelesi vermiş ülkelerin deneyimlerini ve gerekse de sol gerilla örgütlerinin deneyimlerini araştırdım veya kamplarına giderek bizzat inceledim. Ve sonra dönüp kendimizle bir kıyas yapmaya çalıştım. Bizde aksaklıklar ve eksiklikler nerede diye.
AKP’nin bir kez daha tek başına iktidara gelmesinin hemen ardında, Erdoğan PKK’yi teslim olana kadar saldırılarını ve operasyonlarını durdurmuyacağını açıkladı. Yeni hükümetin masasında 4 ana dosya bulunmakta. Başkanlık sistemi.Bunun ilk adımı, bakanlık sayısının artırılmasıyla startı verildi bile. Srilanka modeli. Yaptıkları ilk açıklamada bunu söylüyorlar. FARC görüşmeleri. Buda HDP’nin Başkanlık sisitemine vereceği tepki ile ölçülüyor. Kendilerine yakın veya oluşturacakları yeni bir oluşumla pazarlık yaparak PKK yi dıştalama projesi var.Bunuda gerek Hüda- Par’la ve Kürdistanda Erdoğan’ın topladığı Kanaat önderleriyle yaptığı görüşmeyle başlatıldı.
Şimdi bunları tek tek inceleyelim. Nerde yanlışlarımız var: Son 3 yıldır yapılan görüşmelerde PKK kendini olası bir savaşa karşı nasıl hazırladıysa, Erdoğan ve ekibide Kürtlerin ve PKK\'nin zayıf yanlarını tespit ettigi bir gerçek. PKK dağ savaşına göre örgütlenmiş ve yıllardır bunda ısrar eden bir hareket. Oysa Türk ordusu savaş yöntemlerini ve operasyon yöntemlerini tümden revize etti. Bu şöyle anlaşılmaması gerekiyor. Havadan ve karadan insanları vucut ısısına göre tespit eden bir sistemle savaşıyor Türkler.
Yer altındaki sığınakları delen bombalar kullanıyor. Elli savaş uçağını aynı anda kaldırıyor, her yer toz duman içinde. Bunları kast etmiyorum. Bunlar doğru, ancak PKK gibi büyük bir halk harekatına karşı yıllardır denenen yöntemler bunlar. Bunu bu şekilde doğru kabul edersek şimdiye kadar FARK’ın defalarca bitmesi gerekiyordu.Temmuz ayında Venezüela üzerinde 8 gün süren zorlu bir yolculuktan sonra Amazonların derinliklerinde bulunan en büyük kamplarından birine ulaştık. Nefes almak oldukça zor. 24 saat yağan yağmur sıcak havanın oluşturduğu buharın yerden göye yükselmesi adeta insanın bulutlar üzerinde olduğu hissini yaşatıyor. Helikopter türü sivri sineklerin kanımızı emmek için sortilerine alışmamız hayli zaman aldı.
Kampta geceleri küçük gaz lambaları yakılıyor. Nedeni ise ısıya duyarlı uçakların biraz güçlü ışığı algılamaları olduğunu söylediler. Kampın içinde kürdistanda da çokça bulunan gece ışık yayan böceğin bulunması hayli dikkatimi çekmişti. Bu böcekler kamp dışında toplanıp sepetlerle kampa getiriliyor, gece ışık yaysınlar diye.Uçaklar bu ışıkları lamba ışıklardan ayırt edemiyormuş. Yakılan lamba ışıkları bu böceklerin ışıklarından daha zayıf. Gelen her uçağın sesini hangi tür uçak olduğunu, sivilmi askerimi, saldırı uçağımı, kargo uçağımı hepsini biliyorlar. Hatta kaç fitte olduğunu da. ABD geliştirilmiş tüm saldırı uçaklarını Colombiya hükümetinin hizmetine vermiş. Dahası dinleme ve uydu görüntüleri, pilotsuz hava araçlarıda bunlara dahil. Bunlar etkili oluyor mu diye soruyorum. Eğer tedbirli olunmasa evet. Kampları olabildiğince dağınık ve görünmez kuruyoruz. Bunlar nokta operasyonlarında etkili diye cevaplıyorlar.Tuvalet itiyacımızı karşılamaya çıktığımızda ise ellerimize birer siyah şemşiye tutuşturuyorlar,bunlar insansız hava araçlarına karşı diyorlar. Şemşiyeler gorüşü engeliyormuş.
Nokta operasyonlarında verdikleri kayıpları soruyorum. Neden bu kadar üst düzeyde yönetici kadrolarınız vuruluyor diye ekliyorum. Devlet de boş durmuyor,bu her ne kadar fiziki bir savaşsa da o kadar da psikolojik bir savaştır. Bizim ve halkımızın moralını bozmak için boş durmuyorlar.
Sonuç almalarını neye bağlıyorsunuz peki…Buda milis güçlerindeki zaafımızdan kaynaklanıyor. Hemen böylesi bütün operasyonlarda şunu gördük ki,milis gücünde birilerini yanlarına almayı başarmışlar. Bu korkutarak, ailesini yok etme tehdidi ile yada para vererek satın alındıklarını gördük.
Devlet gücünü öne çıkarmak doğru değil. Bu 1970 sonlarında anne ve babalarımızın bize söylediğiyle örtüşüyor.’Oğlum devletin tankı var topu var’sözü gibi. Kısaca bunu söylemek baştan yenilgiyi kabul etme psikolojisini taşımaktır. PKK bir dağ gerilla hareketidir. Dağları şehirlerle birleştiremedi. Eğer savaşı genele yaymış olsaydı durum çok daha farklı olacaktı.
FARK’ın önemli bir yöneticisi ‘bizim herhangi bir bölgemize operasyon yapılıyorsa, diğer bölgeler ve şehir birimlerimiz anında sert karşılık veriyor ve operasyon güçlerini hem dağıtmak hemde misilleme yaparak morallerini bozuyorlar’. Bir diğer gerçek ise, devlet artık PKK’nin yöntemlerini PKK’ye karşı kullanıyor. AKP’nin örgütlenmesi ev ev dolaşarak yapıyor. İnsanlarla sıcak temas yöntemini onlarda kullanıyorlar.
Erdoğan son yıllarda Muhtarlarla toplantılar yapıyor. Bu çok önemli bir durum. Kılcal damarlara girişi böyle sağlıyor. Erdoğan bu kılcal damar girişini hangi akılla bulduğunu doğrusu merak konusudur.Vali, Kaymakam ve Muhtar. İl, İlçe ve köyleri böyle denetim altına aldı. Bunun çok iyi irdelenmesi gereken bir durum. Son üç yılda duran çatışmalar sonrası hem devlet hemde PKK çatışma yok diye durmadı. Devlet büyük bir istibarat ağını kurma ve üstlenme alanlarını ve kimin üst düzeyde sorumlu olduğunu isim isim kaydetti. Geçiş yollarını adeta ezberledi. Kısaca PKK’nin milis gücünde çürük elmalar oluşturuldu. Şehir örgütlemesine çok sayıda MİT haber elemanı yerleştirildi. Belediye otobüsünde yakılan gencecik kızı, Ceylanpınarda vurulan iki polis ve buna benzer eylemlerde, mahkemelere yansıyan onlarca davada bu görüldü. Kırsal alanda yapılan son operasyonlarda nokta atışlarıyla yönetici kadroların hedeflenmesi ve sonuç almaları yeterince ortaya koyuyor. Dersim olayı bunlardan biri olarak örnek gösterilebilinir.
Devletin müzakere masasını yeniden inşa etmekten başka bir yolu olmadığını biliyoruz ama ne zaman ve hangi şartlarda. AKP, güçlü bir iktidar olmanın vermiş olduğu güvenle sürece tekrar dönebilir. Ama yeni tavırlar, yeni pozisyonlar ve yeni hamlelerle. Yine AKP artık tek parti hükümetiyle elinin güçlendiğini düşünerek çözüm için çok fazla gayret göstermeyeceğini ve değişik mecralara yelken açacağınıda gözardı etmememiz gerekiyor. AKP yeni bir strateji izleyebilir. AKP’nin önündeki dosyalardan biride, Kürtlere şunu dayatacaktır. Biz PKK ile masaya oturmayız. Size bazı hakları tanıyabiliriz ama bunun için PKK, HDP çizgisinden uzaklaşmanızı şart koşarız.Yani, AKP çizgisine daha yakın bir Kürt siyaseti, Kürt partisi AKP nezdinde kabul görebilir. AKP bunu dayata bilir ve belki de örgütleyebilir. Daha makul, daha AKP\'nin verdikleriyle yetinebilecek, tümden bir kimlik reddi yerine, HDP\'yi zayıflatmak, PKK\'yı geriletmek için, kendi uzantısı, kendi çizgisinde, bir Kürt partisi için çaba gösterebilir. PKK\'yla, HDP\'yle konuşmak ya da İmralı\'ya gitmek yerine böylesı bir yönelimede gidebilir. Kendince yeni muhataplar oluşturmaya çalışacak. Örneğin Hüda-Par, bölgedeki PKK ile ihtilaf halindeki diğer politik aktörlerle oluşturacağı bir koalisyonla, PKK ve HDP’yi dışlayacak yeni bir oluşum yaratma formülüde masada ki dosyada.
Bir başka dosya ise Sri Lanka dosyası. AKP’li üst düzey bir yetkili bunu şöyle izah ediyor : \"Biz, teröristlerle, Güneydoğu’daki Müslüman, inançlı, devletine bağlı samimi Kürt vatandaşlarımızı birbirine karıştırmamamız lazım. Hepsini terörist olarak görmememiz lazım. Zaten bu PKK teröründen en fazla sıkıntıyı çeken orada yaşayan Kürtler. Biz bu olayı dengeli bir şekilde götürmek suretiyle terörle mücadeleyi sonuna kadar götürmemiz lazım. Ya adamlar silah bırakıp teslim olacak, ya da Sri Lanka’daki gibi kökü kazınıp bitecek bu iş. Başka yolu yok. PKK’nın silah bırakacağına da inanmıyorum. Çünkü aklı kendilerinde değil. Biz aslında PKK ile savaşmıyoruz, PKK’nın arkasındaki küresel güçlerle mücadele ediyoruz.\"
Daha önce böylesi bir deneyimi yaşamış FARC yöneticisi Miguel’e soruyorum ateşkes veya barış sürecinde Kolombia hükümeti sizin dışınızda başka muhataplar aradı mı ? ‘Evet 1980’lerin sonlarında kirli savaştan ve sosyalist blokun yıkılışından dolayı kitle hareketleri de inişe geçti. Bazı hareketlerde bir krize yol açtı. Özellikle M-19, kendı hatalarından dolayı bir çok lideri yakalandı ya da öldürüldü ve bizim itirazlarımıza rağmen M-19 yeniden hükümetle görüşme yollarını aradı. Sonunda, 1991’de M-19 kendini feshetti ve “Alianza Democratica M-19” adıyla katıldığı ilk seçimlerde ’un biraz üzerinde oy alarak legal bir partiye dönüştü. M-19 kentlerde birçok taraftara sahipti fakat daha sonradan yalnızca gerillanın feshinin toplumsal adaleti sağlayacağı gibi büyük bir yalanın simgesi oldu. Bugün M-19’un barış sürecinin devletin büyük bir aldatma manevrası olduğu daha iyi görülüyor halk tarafından. Devlet M-19’un başbakan adayı ve en önemli lideri Carlos Pizarro Leonyamez’i legal alana dönüşünden kısa bir süre sonra öldürdü. Verilen hiç bir söz yerine getirilmedi. M-19’un yasallaşmasıyla insan haklarındaki durum bile değişmedi. M-19 ardında İki küçük gerilla örgütü de kendilerini fes etti. EPL iki gruba bölündü. Örneğin feshedilen EPL’nin üyeleri Uruba’da Atlantik Polisi adı altında çeteler için çalışmaya başladılar. Diğer eski savaşçılar da sıradan suçlular haline geldi.
FARK yetkilisine ateşkes sürecinde ne yapıyorsunuz dediğimde ‘bizim gerillah güçleri rahabete kapılmamaları için sanki böyle bir şey yokmuş gibi davranıyoruz. Aksine bu sürecin sonunda çok daha ağır operasyonlarla karşı karşıya kalacağımızı biliyoruz’.
PKK şehir örgütlenmesi için şehirlere yolladığı kadrolor tam tersi sivilleşmeye yöneldiği görüntüsü veriyor. Bu nedenle de kış örgütlenmesi es geçilmiş eskiye oranla bir hazırlık yapmadığı görülmekte. Buda başlayan bu yeni süreçte kış aylarında sorunlar yaratacaktır. Eskiye oranla bir bölgeden bir bölgeye gerillah yollamak daha zorlaşmıştır ve buda doğan boşlukları kısa sürede doldurmakta aksaklıklar yaratıyor.
Yine FARC komutanlarına soruyorum, kurtarılmış alanları korumak zor olmuyor mu diye.’ Evet bir alanı denetleyecek gücünüz veya koşullar yoksa o alan size ait değil. Ama denetleyeceğiniz bir alansa sivil halkı iyi örgütlemeniz lazım. Günlük yaşamlarında belli zorluklar yaşasalarda temel itiyaçlarını örgütleyecekleri, üretim yapacakları koşulları sağlamalısınız. En önemliside devlet güçleriyle sivil insanları karşı karşıya bırakmıyacaksınız. Devlet güçleri bu alanlara en çok yönelirler ve sizde buraları savunmak zorundasınız. Eğer bir kaç kez sivil insanları devlet güçleriyle karşı karşıya bırakırsanız moral bozukluğu yaşarlar ki buda hiç olumlu bir durum değil ve önemli bir moral bozukluğu yaratır. Oturup düşünmeniz gerekir bu durumda’. Bizde ise gerillah sivil halkı korumada yetersiz kalıyor. Buda gösteriyorki istenilen örgütlenme ve alt yapı olusturulamamış.
Bir diğer konu ise HDP.Yine aynı süreci yasamış FARC yöneticisine legal alandaki çalışmalardan başarılı olduğunuzu düşünüyormusunuz?
‘ Sivil kadrolarımız ve Komünist Partisi ile ortak olarak yeni bir parti olan Union Patriotica’yı (Yurtseverler Birliği) kurduk. Hedef parlamenter siyasetti ve hatta devlet başkanlığına seçimle gelmek istiyorduk. Tıpkı siz Kürtlerin yaptığı gibi. Devlet de zaten bizi legal alanda siyaset yapmaya çağırıyordu. Bunun sonucunda devletle aramızda zımmi bir ateşkes oldu, dolaylı olarak barış görüşmeleri başladı.
Ancak, seçimler yaklaştığında bize karşı kitlesel katliamlar başladı. Paramiliter güçler, partimizin adaylarını ve üyelerini katletmeye başladılar. Öldürülenler arasında Partimizin iki devlet başkanı adayı da vardı. Devlet destekli faşist çeteler, bize yakın diye 9 milletvekilini, 70 belediye meclisi üyesini ve 11 belediye başkanını öldürdü. Partimiz dağıtıldı, 4 milyon insan köyünden edildi, biz bütün şehir örgütlerimizde deşifre olan kadrolarımızı kendi alanlarımıza geri çektik’.
HDP’nin aldığı oylar üzerine eleştiriler ve yorumların ardı arkası gelmiyor. Peki HDP ne yapmıştı. Hem bana göre hemde fiziki şartlara göre HDP bir başarı elde emiştir. Bu ağır saldırılar ve baskılar ortamında HDP\'nin büyük bir başarı elde etmesini beklemek doğru bir beklenti değil. HDP\'yi ağır ihtamlara tabi tutmak ve başarısız göstermek de gerçekçi değil. FARC komutanının da belirttiği gibi, ağır saldırılar sonucu partilerini geri çekmişler. Aynı saldırılar başka bir partiye yapılmış olsaydı sizce ne olurdu o partinin durumu ?
Bu konuda PKK’yi de suçlamak gerçekçi değil. Partinin taban ve tavan durumunu göz önünde bulundurmak gerekmez mi sizce? PKK olmadan HDP’nin oy oranını hesaplamak mantıklımı gerçekten? PKK’nin mücadalesi olmasaydı HDP diye bir parti olurmuydu peki? Peki HDP’nin dayandığı tabanın ne bedeller ödediğini bilmeden HDP’yi değerlendirmek doğru mu? Eleştirirken, HDP-PKK ile arasına mesafe koymalı diyenlerle ne farkımız kalır? Zaten sorunda bu değil. Sorun HDP’nin ne aldığı değil ne yaptığıdır.
Böylesi uçuk eleştiriler yerine yanlışları ortaya koymak daha doğrudur. Ve lakin HDP Kürt halkının özgürlük mücadelesiyle var olan bir partidir. Bu gerçek temelinde HDP’nin en büyük hatası seni BAŞKAN yaptırmayacağız teması ekseninde bıçak sırtında yürümesidir. Cumhuriyet tarihi boyunca ve 40 yıllık PKK mücadelesi boyunca da hiç bir hükümet Kürtlerin sorunlarını çözme bir yana, yanaşmayı dahi düşünmedi. HDP-PKK ile arasına mesafe koymalı sözcüğü, TV kanalına çıkarılan bir Kürt siyasetçisine ‘lütfen önce PKK’ye terörist deyin’ ondan sonra konuşmanıza başlayın demenin başka bir versiyonudur.
Peki HDP neden Başkanlik sistemine karşı. Zaten şimdiye kadar ki tüm hükümetler Kürtlere karşı istediklerini yapmadılar mı ? Peki onları engelleyen bir hukuki,siyasi bir engel varmıydı ?
Bu söylemin Sayın Öcalan’ın çok hoşuna gittiğini de sanmıyorum. Sayın Öcalan, Erdoğan’la çatışmak gibi bir istemi olduğunu da düşünmüyorum. Onun karşı olacağı nokta da başkanlık değil, Sultanlık veya Halifelik sistemidir. Seni Başkan yaptırmayacaşız söylemi tamamen bir Türk solu söylemidir. Aksine Başkanlık sistemi tartışmasının bize bir zararı yok bilakis birlikte getireceği çok sayıda avantaj var. Dünyada Başkanlık sistemini uygulayan ülkelerin sayısı 38. Bunlar arasında ABD, Fransa, Venezuela, Güney Kore, Meksika, Panama, Filipinler, Kenya, Kıbrıs, Brezilya, Ermenistan, Afjantin ve Afganistan gibi ülkeler bulunuyor. Başkanlık sisitemlerinin hemen çogunda Federal sistem, özerk yönetim veya güçlendirilmiş yerel yönetimler vardır. Örneğin Meksika Başkanlık sistemini özetlersek :
1917 anayasasının halen geçerli olduğu Meksika’da, Başkanlık sistemi uygulanmaktadır. Meksika, 31 eyalet ve 1 federal bölge olmak üzere toplam 32 üst idari birime ayrılan bir federal Cumhuriyettir. 1917’de yürürlüğe giren anayasaya göre, her eyalet özgür ve egemen kabul edilir.
Başkent México’nun yer aldığı federal bölge hariç, her eyaletin kendi kongresi ve anayasası vardır. Eyaletler de, kendi içlerinde “municipios” adı verilen idari birimlere bölünürler.
Ancak bu sistemin ABD’nin Başkanlık sisteminden temel farkı, Meksika Başkanı’nın ABD Başkanı’nın aksine hiçbir şekilde kontrol edilememesi, gücünün dengelenmemesi ve bu nedenle adeta bir diktatör yetkilerine sahip olmasıdır. Kağıt üzerinde kuvvetler ayrılığı bulunsa da, PRI’nın uzun yıllar hem yasama, hem de yürütmedeki ağırlığı nedeniyle ülke uzun yıllar fiiliyatta tek parti rejimi gibi yönetilmiş, bunun sonucu olarak bugün de çok partili demokrasi tam anlamıyla kurumsallaşamamıştır. Bu dönemde yapılan seçimlerde Başkanlarının bile tam anlamıyla seçildiği söylenemez, zira bir önceki Başkan bir sonrakinin önünü açıyor ve hatta bir nevi onu tayin ediyordu. Ancak 1993 yılında, PRI’nın yaptığı bazı değişikliklerle (örneğin seçim sisteminin çoğunluk sisteminden nisbi temsile dönmesi yönünde atılan adımlar) ülkede çok partili demokratik bir düzenin önü açmıştır. PRI’nın 2000 yılındaki tarihi yenilgisinden önceki son Başkanı Ernesto Zedillo döneminde yapılan ve yargıya yönelik atamaları meclis denetimine tabi tutan yasa da, ülkenin demokratikleşmesinde kilit bir rol oynamıştır.
Demokratik ve Federal bir hükümet yapısına sahip olan Meksika, Başkanlık sistemiyle idare edilmektedir. 6 yılda bir yenilenen seçimler ve halkın oyuyla bir dönemle sınırlı olmak üzere seçilen Başkan, kabine üyelerini kendisi belirlemektedir. Başkan adayı en az 35 yaşında olmalı, ayrıca asker ya da dini görevli kariyerinden gelmemelidir. Kağıt üzerinde yürütmede, fiiliyatta ise hem yasama, hem de yürütmede tekel gücüne sahip olan Meksika Başkanı, ülkenin esas yöneticisi konumundadır. Meksika’daki son Başkanlık seçimi 1 Temmuz 2012 tarihinde gerçekleşmiştir.
Meksika Başkanları, yasama ve yürütme yetkilerini ellerinde bulundururlar. Normalde yasama yetkisi Parlamento’nun elinde olsa da, Meksika Başkanları kanun hükmünde kararnamelerle çoğu zaman yasaları da kendileri yaparlar.
Meksika Başkanlarının en önemli sorunu ise, iktidarlarının sadece bir dönemle 6 yıl sınırlı kalmaya mahkum olmasıdır.
128 üyeli Senato ve 500 üyeli Temsilciler Meclisi’nden oluşan Meksika Parlamentosu’na, milletvekilleri 3 yıllık, senatörler ise 6 yıllık dönemler için seçilmektedirler. Amerika sistemine benzese de, Meksika yasayapıcılarının üstüste iki defa seçilmelerinin imkansız oluşu nedeniyle genelde siyasi sistemde etkili hale gelmeleri bu sayede imkansız hale gelmektedir.
Başkanlık sisiteminin olduğu her ülkede federal yapı, özerk yönetim ve güçlendirilmiş yerel yönetimler mevcut. Şimdi HDP’nin buna karşı çıkmasının kendince bir mantığı varmı ? Ama sonuçta Türkiye parlomentosu bizimle ilgili hiç bir sorunu çözmeye yanaşmadığı ve yanaşmayacağı ortada. Kısaca varsın birazda Türkler kendi hallerini düşünsünler. Başkanlığın bize hiç bir zararı yok anlayacağınız. Her dönemde koç başı gibi bizi öne sürmenin bir anlamının olduğunu da düşünmüyorum. Yıllardır bizi düşünen olmadığına göre, marjinal argümanları kullanmanın anlamıda yok.
HDP Başkanlığa destek vermesi durumunda Erdoğan bu savaş konseptini askıya alacağını artık sağır sultan bile biliyor. Sayın Öcalan üzerindeki baskı kaldırılacak , yerel yönetimlerin güçlendirilmesi sağlanacak.Hatta Erdoğan şu anda düşünemeyeceğimiz hamleler bile yapabilecek. Erdoğan Başkanlık sistemini onur meselesi yapmıştır. Memleket meselesi onun için çokta önemli değil bu aralar. HDP bu konuda hem taktiksel hemde bundan direnmekte hata yapmıştır. Erdoğan bu iktidar döneminde ne pahasına olursa olsun bunu gerçeklestirmek istiyecektir ve HDP’de eninde sonunda buna destek vermek durumunda kalacaktır.
Seni başkan yaptırmayacağız sözü HDP\'nin stratejik bir sloganı değil. Yani bir kırmızı çizgisi, olmazsa olmazı değildir ve olmamalıdır.
AKP önümüzdeki günlerde Adaya giderek Sayın Öcalanla görüşecektir ve bu konuda bir mutabakat arayacaklarının sinyalleri şimdiden geliyor.
Oktay Yıldız\'ın yazı Nerede Hata Yapıyoruz isimli yazı dizisinin ikincisini okumak için tıkla: Nerede Hata Yapılıyor-2