Öcalan, KCK Eş Başkanı Besé Hozat ve DEM Parti Eş Başkanları Ortadoğu'da gelişmelerle birlikte İran-İsrail savaşının olası Türkiye’ye ye yansımalarının ne olacağı ve nelerin yapılması ile ilgili Bahçeli'nin daha önce yaptığına benzeri açıklamaları tekrar ediyorlar. Bu koroya Edirne Cezaevi’nde olan HDP eski Eş başkanı Demirtaş'ta nihayet benzeri açıklamalar ile koroya katıldı.
Bizler, özellikle Kirli Hendek Savaşı sonrası yıllarca kurgulanan bu senaryoyu, ne Öcalan’ı, ne KCK'yi ne Demirtaş'ı ne de legal partilerin yönetmek için İmralı'dan atanan yöneticilerinin görev ve amaçlarının ne olduğunu DEM Parti'nin tabanındaki yurtseverlere anlatamadık.
Öcalan, KCK Eş Başkanı Besé Hozat ve DEM Parti Eş Başkanları Ortadoğu'da gelişmelerle birlikte İran-İsrail savaşının olası Türkiye’ye ye yansımalarının ne olacağı ve nelerin yapılması ile ilgili Bahçeli'nin daha belirttiği benzeri açıklamaları tekrar ediyorlar.
Bahçeli'nin "İç barışı sağlamak" dediği süreci DEM Partililer ile TBMM'de DEM Parti yöneticileri ile tokalaşarak başlattı. Sürecin bu gün geldiği yere baktığımızda Öcalan'ı devreye sokarak PKK ile iç barışı sağladıkları gibi aynı bakış açısıyla Ortadoğu'daki gelişmelere karşı ortak tavır (ABD, İsrail ve batı) aldıklarını görebiliyoruz. Bir zamanlar Bağımsız Kürdistan diyerek yola çıkanların nereden nereye geldiler diye insan düşünmeden edemiyor.
Bizlerin anlatamadıklarımızı Devlet Bahçeli tokalaşma ile başlattığı süreç ile kimin aslında ne olduğunu, neyi savunduğunu görmeyenlere gösterdi, duymayanlara duyurdu. Yıllardır ulusal mücadelenin içinin boşaltılması için silahlı mücadeleye terör eylemlerini de bulaştırarak yürüten ekip ile legal mücadeleyi yürüten ekiplerin taktığı maskeler düştü. Kürd ulus karşıtı ortak maçları da ortaya çıktı. Hep birlikte Türkiyelileşmek için Öcalan'ın (İmralı'nın) çizgisinde buluştular. Sadece Öcalan’dan gelen talimatlar doğrultusunda (İmralı'daki yönetimin yönlendirmesine değinmeden) hareket edileceğini açıklayan bu gruplar Devlet Bahçeli gibi içeride de toplumsal birliği sağlamak için vakit kaybedilmemesi gerektiğini, bir an önce harekete geçilmesi gerektiğini belirtiyorlar. Beşar Esad'ın devrilmesi, HTŞ lideri Ahmed Şara'nın geçiş dönemi Cumhurbaşkanı olması Türkiye açısından hem umut hemde kaygı uyandırmıştı. Bu kaygılarla Bahçeli Şam yönetimine YPG'nin entegre edilme sürecinde kullanmak için beklenmedik bir zamanda "Öcalan mecliste konuşsun" önerisini ortaya attığı birlikte değerlendirilmelidir.
Öcalan ve bağlı ekibi ile Bahçeli'nin Türkiye'nin geleceğine dönük dertleri ve tasaları aynı olduğu için emperyalizme karsı İran-İsrail savaşanda molla rejiminden yana birlikte tavır koyuyorlar. Molla rejiminin hayatın her alanında zorla uyguladığı çağ dışı düzenden, İran’da yaşayan farklı etnik ve inanç gruplarına yapılan baskılardan, her gün imam yasaları ile mahkum edilerek yapılan idamlardan, idam edilecek olan kadın bakireyse cennete gitmesin diye önce tecavüz edilip sonra idam edildiğinden söz etmiyorlar. Bahçeli gibi onların da tek dertleri işgalci molla rejimi Esad rejimi gibi biterse Kürdlerin kavuşacağı ulusal hakları.
Yine Bahçeli gibi bunların da emperyalizm dedikleri sadece ABD ve çağdaş batı dünyası. Kürdler, Beluciler ve diğer azınlık ve inanç grupları için cehennem olan İran molla yönetimi ile emperyalist ülkelerin farkı ne? Müslüman ülkelerden insanların ölüm dahil tehlikeleri göze alarak neden emperyalist denilen çağdaş ülkelere göç etmek isterler bu konulara değinmezler.
Ortadoğu'da dengeler değişmeden önce Kürd ve Belucilerin ulusal haklarını molla rejiminden almaya güçleri yetmiyordu. Dengeler değiştikten sonra bu iki ulusun tercih hakları olsa molla yönetimini mi, yoksa emperyalist bir ülkenin yönetimini mi tercih ederler? Uzaktan gelen işgalciyi kendi ülkenden kovmak daha kolay değil mi? Değerlendirme yaparken Türkiye'nin de NATO denilen emperyalist sistemin savaş örgütü içinde içinde olduğu, ABD'den sonra en çok asker sayısı ile NATO içinde yer aldığı unutulmamalı
Ağız birliği yapıp İsrail'in İran'a karşı başlattığı operasyonların durdurulmasını, aradaki sorunların çözümü için müzakere masasına dönülmesi isteniyor. İsrail İran'ı işgal etmek, toprak talep etmek gibi bir niyeti yok. İsrail’in İran'a yönelik yaptığı saldırıların nedeni her yeni güne İsrail'i yok etmekle başlayan molla rejiminin atam bombası yapma ve bunu İsrail'e karşı kullanma endişesidir. Bu endişe var olduğu sürece savaşın devam edeceğinden kimsenin kuşkusu olmasın. Nagazaki ve Hiroşima'da yaşananlardan sonra dünyada nükleer silahlanmaya karşı çıkıldığı gibi İran mollalarının da nükleer silahlanmasına karşı çıkılmalı. Nükleer silahlardan kurtulmanın karşı çıkmaktan başka yolu yok.
Önce İran mollarından yana tavır koyan "antiemperyalist geçinen solculara" sormak gerekiyor "Molla rejiminin atom bombası olsun mu, olmasın mı?
Ortadoğu gibi Türkiye'de de Coca Cola'nın gitmediği tek bir köy, tek bir mezra yok. Emperyalizm her yerde. Buna rağmen ağızlarından baklayı çıkarmayıp "Ortadoğu'da emperyal müdahalelerin kalıcı hale geldiğine" dikkat çekilerek hem bölgesel barış, hem de içerideki "demokratik birliğin" (ne demekse) güçlendirilmesi gerektiğini vurguluyorlar. Ağızlarındaki bakla herkesin bildiği, âmâ belli bir kesimin bilmezden geldiği Ortadoğu'daki gelişmelerle birlikte Rojava ve Rojhılat'taki federasyon, otonomi gibi olası Kürdlerin ulusal kazanımlardır. “Gönlü ayran olanın çalkalayanı çok olur" demişler . Antiemperyalist geçinen bu ayran gönüllülerin Ortadoğu'da 1.paylaşim savaşı galibi ülkelerin Sky Picot Anlaşması ile sınırların çizilmesine, Kasrı Şirin Antlaşması sonrası Kürdistan'ın yeniden üçe bölünmesine bizler gibi karşı çıktıklarını insan düşünmeden edemiyor.
Yeni surecin sürdürülebilir olması için yaşı ve kişiliğinden dolayı Öcalan'ın yerine daha cevval, eğitimli, ağzı laf yapan ve legal mücadeleden gelen biri gerekiyordu. “Seni başkan yaptırmayacağız" dediği için Erdoğan'ın İmralı'ya hesap verecek dediği Demirtaş "Olur ya burada, hapiste ölürsem yoldaşlar tabutumu dik çıkarsınlar" demişti. Sonunda o da izinde olduğunu belirttiği Öcalan'ın dediklerini özetlediği 4 maddelik görüşlerini açıklayarak süreçte "Bende varım" dedi ve yerini aldı.
Hatırlayalım, Demirtaş "Bir gün bu ülkeyi ben yöneteceğim" demişti. Hala bu düşüncede olmamalı ki yaptığı açıklamada Orta Doğu’daki krizin kısa sürede sona ermeyeceğini belirtip "Türkiye’nin iç ve dış politikalarını yeniden şekillendirmesi gerektiğini", Cumhurbaşkanı'na ve TBMM'ne siyasi partilerin bir araya gelmesi için "acil ortak akıl" çağrısında bulunuyor. Yeni süreçle birlikte bakalım Demirtaş'ın yanında yer alacak yeni Diyap Ağa'lar kimler olacak?
Demirtaş'ta yaptığı açıklamada "Birlik olursak Türkiye etrafında barış kuşağı kurarız” diyor. Demek kolay, diyor ama nasıl olması gerektiğini açıklamıyor. Bu çağrıyı ciddiye almak için önce birlik olmanın önündeki engellerin neler olduğunun ortaya konulması ve çözüm önerileri gerekir. Türk ve Kürd'ün birlikteliği isteniyorsa şart öne sürmeden, lafı gevelemeden hayatin her alanında iki ulusun eşit olmaları gerekir.
Demirtaş ve onun gibi birlik diyenlere sormak gerekiyor, aradaki farklılıklara değinmeden, çözüm için adım atmadan, eşitlik olmadan yeni süreçte nasıl birlik olunur?
Birde kindarlığa gerek olmadığını, sorunların kardeşlik ruhuyla ile çözüleceğine söz ediliyor. Sol elle sağ kulağı göstermeye, lafı evirip çevirmeye ne gerek var?
Bu saatte sonra Kürd ulusal siyaseti ve talepleri adına kimse onlardan olumlu bir şey beklememeli. Süreç devam ederse yüz yıldır söylenen "Türk-Kürd kardeştir, karşı çıkan kalleştir" gibi söylemleri Malazgirt'ten başlayıp Kurtuluş Savaşı’na, sonunda Kerkük ,Musul ve Afrin'e kadar Misakı Milliyi yeniden gündeme getirip tekrar tekrar edeceklerini de biliyoruz.
Süreci İmralı'dan yürüten Öcalan ve şürekası Ortadoğu'da ki gelişmelerden Bahçeli gibi aynı endişeleri duyabilirler, aynı paralelde açıklamalar yapabilirler. Ancak Bahçeli ile bire bir benzeri açıklamaları Kürd'ler adına yapıyormuş gibi bir havaya giremezler. Bu çok çirkin olduğu gibi siyasi etikten yoksun bir anlayıştır. Ayrıca ulusal haklara yer verilmediği için Bahçeli'nin başlattığı sürece karşı çıkmanları silahlı mücadelenin devem etmesini istiyormuş gibi laf cambazlığı yaparak değerlendiriyorlar..
5 bin köy ve mezranın yakılarak boşaltıldığı,10 ilçenin yerle bir edildiği, binlerce çocuk ve gencin öldürüldüğü, iki milyon insanın yerini, yurdunu terk etmek zorunda bırakıldığı Kirli Savaş ile yeni süreçte savunulan görüşler aynı senaryonun devamıdır. Asimilasyon amaçlı atılan adımların ayrı ayrı değerlendirilmesine izin vermemek gerekiyor. Ayrı değildir. Amaç aynı olduğu için Kirli Savaşa karşı çıkıldığı gibi yeni sürece de karşı çıkılır.
Bahçeli'ye hayatta teşekkür edeceğim aklıma gelmezdi. Akla gelmeyen başa geldi. Ortadoğu’daki gelişmeler sonrası ulusal mücadeleyi amacından saptırmak isteyenlerin maskesini "istemeden de olsa" düşürdüğü için Bahçeli'ye teşekkür ediyorum. Bizlerin yıllarca yapamadığını yeni süreçle birlikte yaptı. Teşekkürler Bahçeli
A.Güllüoglu
Not: Kürd'ler için ulus karşıtı anlamından başka bir şey ifade etmeyen Bahçeli'nin açılımı akamete uğramasın diye koroya Edirne Cezaevi'nden katılan HDP eski Eş başkanı Selahattin Demirtaş'ın Edirne Cezaevi'nden Bahçeli'yi destekleyen dört maddelik açıklaması;
1- Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat çağrısı ve PKK’nin fesih kararıyla birlikte silahsızlanma sürecinin herhangi bir tıkanmaya ya da provokasyona yer vermeden, olabilecek en hızlı şekilde tamamlanması için daha önce eşi benzeri en yüksek düzeyde çaba, cesaret ve feraset gösterilmesi gerekir.
2- İç cepheyi güçlendirme amacına da adalet duygusunun gelişmesine de hizmet etmediği açık olan siyasi görünümlü yargı tacizlerine kesinlikle son verilmelidir. Ortada bir suç isnadı varsa bunun, tarafsızlığı ve bağımsızlığı sorgulanmayacak başsavcılar, savcılar ve yargıçlar eliyle yürütülmesi için gerekli adımlar atılmalıdır.
Seçilmiş belediye başkanları ve bürokratların tutuksuz yargılanmaları iç hukukumuzun da gereğidir ve bu konuda artık somut mesafe kat edilmeli, tahliyeler sağlanmalı, adil bir yargı süreciyle de davalar en hızlı şekilde sonuçlandırılmalıdır. Orta Doğu’daki ateş devasa bir yangına dönüşürken toplumu dışlayacak böylesi tutumlarda ısrar edilmemelidir.
3- Böyle bir dönemde hiç kimse küçük hesaplar yaparak maceracı, riskli ve sonu felaketle sonuçlanacak hamleleri mazur göstermeye kalkmamalı. Unutulmamalıdır ki, emperyalizmin kazandığı her menfaat bizim kaybımızdır. Bizler Türkiye toplumu olarak tüm dünya halklarına örnek olacak şekilde; silahlara, saldırılara, provokasyonlara karşı barışın ve demokrasinin yanında durmalıyız. Her zorluk halk ordusuna dönüşeceğiz; gerektiğinde Edirne’den Hakkari’ye kadar 86 milyonluk bir halk ordusuna dönüşeceğiz; ortak vatanımızı canımız pahasına savunacağız.
Kendi iç sorunlarımızı da kendi aramızda, karşılıklı güven çerçevesinde ve “kardeşlik ruhuyla” çözeceğiz. Bunun dışındaki her arayış sadece felaket getirir. Bu konuda ezberci, öfkeli, intikamcı ve kindar hiçbir yaklaşıma prim vermeyecek, cesur ve samimi olacağız.
4- Orta Doğu yangınının kısa sürede sönmeyeceğini öngörerek kısa, orta ve uzun vadeli bir iç ve dış politika hattının belirlenmesi ve her siyasi grubun bu hattı gönül rahatlığıyla savunabilmesi için Cumhurbaşkanı’nın davetiyle, TBMM’de tüm siyasi parti genel başkanlarıyla bir çalışma toplantısının en kısa zamanda yapılması gerekmektedir.
Belirttiğim noktaların hiçbirisi, ilkesizlikle ve politikada nezakete dayalı demokratik muhalefetin iktidarı onaylamasıyla açıklanabilecek önerilerden değil, tam tersine, ilkeli ve sorumlu bir iktidar partisinin öncelikli görevleridir. Türkiye’nin etrafında olacaktır. Madem sözümüz Türkiye’dir, herkes için Türkiye’dir, Türkiye’nin etrafında olacaktır. Madem sözümüz Türkiye’dir, herkes için Türkiye’dir, Türkiye’nin etrafında bir barış ve güven kuşağı kurmak sorumluluğu da bizim omuzlarımızdadır.
Bu kasırga bir gün elbette dinecek ve bizler bu toprakların kadim halkları olarak burada, bir arada, eşitçe ve özgürce yaşayacağız" diyor Demirtaş