Elias Nin: Bu Tablonun Mimarı Kimdir?

Bu durum, Stockholm Sendromu benzeri tıbbın, psikolojinin terimleriyle ya da “Aptallık, koyunluk” benzeri ırkçı ve gayri siyasi argümanlarla açıklanamaz. Bunun nedeni, ideolojiktir, ideolojik hegemonyadır.

31.05.2022, Sal - 13:47

Elias Nin: Bu Tablonun Mimarı Kimdir?
Haberi Paylaş

İmamoğlu’nun (ve tabii ki tescilli faşist Mansur Yavaş'ın da) Kürdistan’ın ikinci büyük kenti Van’da kalabalık bir kitle tarafından coşkuyla karşılanması utanç vericidir. Peki, bu utanç tablosunun mimarı kim(ler)dir?

Bilindiği gibi Ekrem İmamoğlu, siyasi kimliğini saklayan bir siyasetçi değil. Açık bir biçimde Kürt, Ermeni ve Pontuslu soykırımının birinci dereceden sorumlusu, Mustafa Kemal ve Enver Paşa’nın en sadık tetikçisi Topal Osman’ın takipçisi olduğunu söylüyor.

Binlerce devrimcinin ve Kürdün ölüm emrini vermiş, Maraş ve Çorum katliamlarının örgütleyicisi Alparslan Türkeş için Fatiha okutmaktan çekinmiyor.

Peki, her şey bu kadar ayan beyan ortadayken, nasıl oluyor da İmamoğlu, Kürdistan’da büyük bir coşkuyla karşılanabiliyor?

Bu durum, Stockholm Sendromu benzeri tıbbın, psikolojinin terimleriyle ya da “Aptallık, koyunluk” benzeri ırkçı ve gayri siyasi argümanlarla açıklanamaz. Bunun nedeni, ideolojiktir, ideolojik hegemonyadır.

İdeolojik hegemonya, geçmişte İslam ve aşiret kültürü üzerinden inşa edilmiş; Kürtler, İslam ve aşiret adına can vermiş, can almış, birçok suça alet edilmiş, en nihayetinden de kendi kendilerinin de katili haline getirilmişti. Bu durum 1960’lı yıllar itibariyle kırılmaya, Kürdistan’da hem toplumsal kurtuluşçu (sosyalist) hem de ulusal kurtuluşçu bir inşa başlamıştı.

Bu, herhangi bir ülkedeki sosyal ya da ulusal kurtuluşçu yükselişten farklıydı, zaten Türk ve uluslararası egemenler de bunu böyle okudular. Çünkü Kürdistan’da ortaya çıkacak ulusalcı ya da sosyalist bir kırılma hem NATO’nun o yıllarda Sovyetler Birliği karşında ileri karakolu olan Türk devletinin hem de Orta Doğu’daki dengelerin çökmesi demekti, buna izin verilemezdi.

Türkiye’de gündeme gelecek sosyalist bir devrim de benzer bir kaygıya neden olmaktaydı.

70’li yıllara gelindiğinde tehdit daha da büyümüştü ve bu tehdit dışarıdan müdahale ile önlenemezdi, geriletilebilirdi ama geriletilen dalga on sene sonra daha da büyümüş olarak geri gelecekti.

Bundan dolayıdır ki gerek Kürdistan’daki gerekse de Türkiye’deki dalganın içeriden kuşatılması gerekiyordu. Öyle de oldu.

Bir kısım örgütlerin başına devlet tarafından sorumlular atandı. Atanmış bu kişiler aracılığıyla kimi örgütler doğrudan devlet tarafından yönetilirken, kimileri de manipüle edildi.

Bu arada MHP denilen Özel Harp Dairesi örgütlenmesi de sokaklarda terör estirerek devrimci kuşakları “terör sarmalı”na çekerek devlet terörü için zemin oluşturdu. Ve devlet kılıcını çekti: 12 Eylül…

1975 yılında Türkeş’i Amed’e sokmayan Kürtler, bugün onun mirasçısı İmamoğlu’nu bağrına basabiliyorsa ve İmamoğlu, Kürtlere Atatürk posteri hediye edebiliyorsa, işte bunun nedeni 60’lı yıllarda başlamış olan içeriden kuşatmadır.

Bu kuşatmanın başaktörlerinden biri de Öcalan ve ekibidir. Onun mimarı olduğu, Türkiyelileşme siyasetidir. Öcalan tarafından bu siyasetin başına tayin edilen Selahaddin Demirtaş, Sırrı Süreyya Önder, Ertuğrul Kürkçü ve bunların suç ortaklarıdır.

İmamoğlu’nu Kürtlere sevdiren, Demirtaş ve suç ortaklarıdır. Apoculuğun Kürtler üzerinde sağladığı ideolojik hegemonyadır. Bu ideolojik hegemonya kırılmadan Kürtler, “Tek devlet, tek bayrak, tek vatan” siyasetine bağlanamazdı.

Bu da demek oluyor ki bu durumun aşılmasının yolu Kürtleri aşağılamaktan değil, Kürtler üzerindeki Apocu ideolojik hegemonyayı kırmaktan geçmektedir.

Bu haber toplam: 4860 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:06:02:52
Bu gönderiye hiç yorum yapılmamış! İlk yorum yapan kişi olmak ister misin?
Nerina Azad
x