Türkiye’nin Afrin’e yönelik “Zeytin Dalı” harekâtı bu hafta da Arap basının birinci gündem maddesiydi. Arap basınında Afrin operasyonuyla ilgili yer alan haber ve yorumlarda genel olarak “operasyon karşıtlığı” hâkimdi.
Türkiye’nin bu operasyonla neyi hedeflediği, operasyonun sınırlarının ne olduğu ve operasyonun nasıl bir uluslararası koordinasyon neticesinde başladığı ön plana çıkan konulardı. Operasyonla ilgili en genel yargı ise, “operasyonun Ruslar’ın yeşil ışık yakmasıyla başladığı” ve “İdlib’e yönelik operasyon karşılığında Afrin” şeklindeydi.
Türkiye’nin bu operasyona “Zeytin Dalı Harekatı” ismini vermesi de Arap basınında dikkat çekilen başka bir önemli husustu. Katar destekli Kuds el Arabi gazetesinde yer alan bir yazıda, bu durum İsrail’in 1982’de Lübnan’a müdahalesine “Celile’ye Barış” ismi verilmesine benzetildi.
Rai Al Youm gazetesi yazarı Ömer el Raddad, Türkiye’nin Afrin operasyonuyla “Suriye rejimini devirmek değil, Kürt tehlikesiyle mücadele” şeklinde bir mesaj verdiğini yazdı:
“Zeytin Dalı operasyonu, Türkiye’nin Suriye krizi çerçevesindeki stratejisi hakkında önemli mesajlar veriyor. Bu stratejisi de, ulusal güvenliği bağlamında güney sınırında herhangi bir Kürt oluşumunu engellemek. Ki bu oluşum, Kürtler’in ulusal hayali olan Türkiye, Irak, Suriye ve İran’da bir oluşuma gitmeyi güçlendirmektedir. Özellikle de Kürtler’in sayı olarak en fazla Türkiye’de olduğu hesap edildiğinde, istatistiklere göre bu sayı 15 milyon civarındadır. Türkiye’nin de bu hedefi gerçekleştirmek için Esad’ın kalması mevzusunda daha olumlu yaklaşacağına dair işaretler var.
Zeytin Dalı operasyonu, Türkiye’nin yaşadığı kafa karışıklığını da açık bir şekilde ortaya koydu. Zira, Erdoğan’ın son Tunus ziyaretinde ‘halkını katleden terörist’ şeklinde nitelendirdiği Suriye Devlet Başkanı Esad’a, bu operasyonun sınırı ve hedefleri konusunda güvence verildi.
Zeytin Dalı operasyonu, Türkiye’nin iç politikasından da bağımsız değildir. Yeni anayasaya göre önümüzdeki sene ilk başkanlık seçimleri yapılacak. Kürtler’e karşı herhangi bir operasyon da Erdoğan’ın oldukça hamarat bir şekilde ‘Osmanlı hilafetini yeniden canlandırma’ adı altında Türk milliyetçiliğinin yeniden canlandırılması çerçevesinde Adalet ve Kalkınma Partisi’nin elini güçlendirecek.”
Kuds El Arabi gazetesinden Jalber el Aşkar, Türkiye’nin Afrin’e yönelik askeri harekatına “Zeytin Dalı” ismini vermesini İsrail’in 1982’de Lübnan’a yaptığı müdahaleye “Celile’ye Barış” ismini vermesine benzetti:
“Türk ordusunun Suriye topraklarını istilasına ‘zeytin dalı’ adını vermesi ve 30 kilometre derinliğinde bir güvenli bölge oluşturmasına yönelik hedefin belirlenmesi, bize Siyonizm’in ordusunun 1982’de Lübnan’ı istilası ve 40 kilometre derinliğinde bir güvenli bölge oluşturulması hedefine ‘Celile’ye Barış’ adını vermesini hatırlatıyor. Benzerlik sadece isimlendirmeden ve açıklanan hedeften ibaret değil. Türk ordusunun, Suriyeli Arapların ‘Kürt’ teröristlerden kurtarılacağını iddia etmesi, Siyonizm’in ordusunun Lübnanlıları Filistinli teröristlerden kurtaracağı iddiasına benziyor.”
Lübnanlı yazar Halid Gazali’nin Suudi El Hayat gazetesindeki yazısında, Amerika Birleşik Devletleri’nin Suriye Kürtleri ile ilgili siyasetini ele aldı. Gazali, ABD’nin Suriye’deki emelleri için yaslanacak güç olarak Kürtleri seçtiği, Kürtlerin de bugün bunun bedelini ödediği görüşünde:
“Devam eden savaşta Kürtler halihazırda bu savaşta ‘yakıt’ konumundalar. Ve ilk kaybedenler de onlardır. Kürtler bu savaşta çok büyük bedel ödeyecek. Amerikalıların Suriye’deki savaşa müdahil olmalarından bu yana planları iki yönlüydü. Bunlardan ilki Rusların dayatmaya çalıştığı siyasi çözümü engellemek. Diğer yandan da Suriye’deki paylarını belirleyip içeride bu savaşı yürütecek bir nüfuz alanı oluşturmaya çalıştılar. Amerikalılar içeride yaslanabilecek güç olarak Kürtler’i belirlediler. Ve Kürt grupları, özerklik talebi konusunda daha yüksek ses çıkarmaları için cesaretlendirdiler.
Kürtler IŞİD ile mücadelede önemli bir rol oynadılar. Ve diğer Suriyeliler gibi belli bir hukuklarının olması da en doğal hakları. Ki Kürtler Hafız Esad döneminden beri zulüm gören bir kesim. Ancak mevcut güç dengelerini aşacak şekilde hırsların büyütülmesinin de olumsuz sonuçları olur. Kürtler de bu bedeli ödemeye başladılar. Ki Irak tecrübesinin mürekkebi de daha kurumadı. Amerikalılar Irak Kürtleri cesaretlendirerek, Kürtleri muhtemel sonuçları hesap edemeyecek şekilde davranmaya yönlendirdi. Amerikalılar aniden Kuzey Irak’ın bağımsızlığını desteklemekten vazgeçtiler.
Bu gün Suriye’de olanlar da Irak’taki gelişmelere büyük oranda benziyor. Amerikalılar Kürtlere verdikleri desteği hafifleterek, vaat ettiklerinden geri adım attılar. Ve onları Türk kuvvetlerinin önünde bir av gibi bıraktılar. Böylece IŞİD ile mücadelede kazandıklarını tekrar kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyalar.”
Ürdün El Destur gazetesi yazarı Arib el Rintavi, Suriye’deki son dönemdeki savaşların bir kazananının olmayacağını belirttiği yazısında, en büyük zararın Kürtlerden olacağını kaydetti. Yazar, “Kürtlerin hezimeti savaşın kazanacağının olmayacağı gerçeğini değiştirmez, çünkü Kürtlerin yenilmesi Kürt sorununun biteceği anlamına gelmez” yorumunu yaptı.
“Kuzey Suriye’deki karışık dengeler daha da içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Suriye’ye yönelik devam eden savaşların bu yeni döneminde herhangi bir kazananın olacağını da zannetmiyorum. Sadece kesin olan, en büyük kaybeden Kürtler olacak. Ankara güvenli bölgesini oluşturacak, Şam İdlib’i geri alacak, İran kendi Kürtlerine hiçbir çaba sarf etmeden büyük bir ders vermiş olacak, Washington son Kürt ölene kadar savaşmaya devam edecek, Rusya ise Soçi’ye dönük adımlarını daha da besleyecek, hem de bölgenin en büyük iki gücü, Türkiye ve İran’ı buna dâhil ederek.
Bu savaşın bir kazananı olmayacağını söylüyorum çünkü Kürtlerin bu savaşta hezimete uğraması Kürt sorununun tamamen ortadan kalkacağı anlamına gelmiyor. Ne bölgesel düzlemde ne de her ülkenin kendi sınırları dâhilinde yani ulusal bağlamda.”