Türkiye, Suriye-İsrail normalleşmesine nasıl katkı sağlayabilir ve neden sağlamalı

Türkiye'nin İsrail ile olan gergin ilişkilerine ve mevcut diplomatik duraklamaya rağmen, bazı uzmanlar Ankara'nın Suriye-İsrail dinamiklerinde zamanla daha etkili bir rol oynayabileceğine inanıyor.

14 Temmuz 2025 - 15:37
14 Temmuz 2025 - 15:37
 0
Türkiye, Suriye-İsrail normalleşmesine nasıl katkı sağlayabilir ve neden sağlamalı

İsrail ile diplomatik bağlarının sınırlı olması doğrudan arabuluculuğu zorlaştırsa da, Türkiye Suriye ile İsrail arasındaki normalleşme çabalarında potansiyel olarak değerli bir aktör olabilir. Ankara’nın Suriye’nin yeni hükümeti üzerindeki etkisi, İsrail ile uzun süredir süren istihbarat ilişkileri ve Batılı ve Körfez ülkeleri nezdindeki bölgesel itibarı, Türkiye’yi sahne arkasında etkili bir aktör hâline getirebilir. Analistlere göre, doğrudan bir Türk arabuluculuğu olmasa da, Türkiye’nin bölgesel diplomasiye olan katkısı — askeri çatışmaların önlenmesinden yeniden inşa planlarına kadar — uzun vadeli bir Suriye-İsrail yakınlaşmasında onu merkez konumuna taşıyabilir.

Ankara, Devlet Başkanı Ahmed Şara’nın hükümeti üzerinde nüfuz sahibi. Şam üzerindeki etkisi ve uluslararası aktörleri Suriye’yi yeniden inşa için harekete geçirme kabiliyeti sayesinde, Türkiye Washington ve diğer Batılı başkentlerin 14 yıllık iç savaşın ardından ülkede uzun vadeli istikrar görmek isteyen politikaları açısından oldukça faydalı bir ortak hâline gelmiştir.

Türkiye’nin yapıcı olma nedeni var

Suriye ile İsrail arasında istikrarlı ilişkiler, Türkiye’nin stratejik çıkarlarıyla örtüşüyor ve Ankara’ya sürece yapıcı bir şekilde dahil olma konusunda yeni teşvikler sunuyor. Şam’daki yeni yönetim, iktidarını sağlamlaştırmak ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü korumak istiyor — bu da sınırları boyunca Kürt ayrılıkçı hareketlerin güç kazanmasından endişe eden Türkiye için önemli bir öncelik.

Orta Doğu Araştırmaları Merkezi’nden (ORSAM) Oytun Orhan, Türkiye’yi gelecekteki Suriye-İsrail arabuluculuğunda yapıcı bir rol oynamaya iten çeşitli unsurlar olduğunu belirtiyor. Örneğin Ankara, Trump yönetimiyle yakın kalmak istiyor ve Washington da Türkiye’nin savaş sonrası Suriye’de liderlik rolünü destekliyor.

“Suriye’nin daha sorumlu bir bölgesel aktör olmasını ve uluslararası sistemle daha uyumlu hâle gelmesini istiyor Türkiye,” diyor Orhan. “Son iç savaşta gördüğümüz gibi, Suriye’nin istikrarı bölgesel ve küresel istikrar açısından hayati önemde.”

“Artık, Suriye’de istikrarı önceliklendirme niyetini ABD’ye ve Körfez ülkelerine kabul ettiren Türkiye, daha güçlü bir konumda ve Şara yönetimi üzerinde hatırı sayılır bir etkiye sahip,” diye ekliyor.

Orhan’a göre, Gazze’de kalıcı bir ateşkes sağlanması hâlinde Türkiye, Suriye’nin İsrail’le arasındaki sorunlarda arabuluculukta daha büyük rol üstlenebilir.

Türk arabuluculuğu

Türkiye’nin İsrail ile gergin ilişkilerine rağmen, bazı uzmanlar Ankara’nın Suriye-İsrail dinamiklerindeki rolünün zamanla artabileceğine inanıyor. Kısa vadede doğrudan arabuluculuk pek olası görünmese de, Türkiye’nin geçmişteki barış çabalarına katılımı ve savaş sonrası Suriye’deki artan etkisi, onu ileride kilit bir aktör haline getirebilir.

Türkiye geçmişte 2004 ve 2008’de iki ülke arasında dolaylı görüşmeler organize ederek barış sürecine gayriresmî arabulucu olarak katkı sundu. Özellikle Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 2008’de İsrail Başbakanı Ehud Olmert ile Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad arasında Golan Tepeleri anlaşmazlığını çözmek üzere dolaylı müzakereleri kolaylaştırdı. Ancak bu görüşmeler, 2009’da İsrail’in Gazze’de Hamas’a karşı başlattığı Dökme Kurşun Operasyonu nedeniyle kesintiye uğradı.

Orhan kısa vadede Türkiye’nin doğrudan arabuluculuk yapmasının olası olmadığını düşünüyor; fakat 2008 sonunda iki ülkeyi barışa çok yaklaştıran Türkiye’nin ileride yeniden rol üstlenebileceğini savunuyor.

Nitekim Türkiye’nin son dönemde Suriye ile İsrail arasında dolaylı müzakereleri sessizce teşvik ettiği belirtiliyor. Nisan 2025’te Abu Dabi’de başlayan dolaylı görüşmelerin ardından, mayıs sonunda iki taraf Suriye-İsrail sınırında yüz yüze temaslara geçti.

Atlantik Konseyi’ne bağlı Suriye Projesi’nde uzman olan Ömer Özkizilcik de, Türkiye’nin İsrail ile diplomatik bağlarının yok denecek kadar az olduğu bir ortamda, kısa vadede doğrudan arabuluculuk yapmasının pek olası olmadığını düşünüyor. Erdoğan, diğer bazı dünya liderleri gibi İsrail’i Filistinlilere yönelik soykırımla suçluyor.

“Buna rağmen,” diyor Özkizilcik, “Aralık ayında Sharaa yönetimi iktidara geldiğinden beri Türkiye, Suriye tarafını İsrail ile görüşmeye teşvik ediyor ve arabuluculuğu Azerbaycan aracılığıyla yürütüyor.” Türkiye’nin bölgesel müttefiki Azerbaycan, İsrail ile de güçlü bağlara sahip. Nisan ayından bu yana Baku, Ankara ile Kudüs arasında Suriye’de bir “çatışma önleme bölgesi” üzerinde müzakere yürütüyor. Bu görüşmelerin somut bir sonucu olarak Türk ve İsrail orduları arasında doğrudan bir kriz hattı kuruldu.

İbrahim Anlaşmaları hâlâ uzak ihtimal

Suriye liderleri İsrail’le dolaylı görüşmeleri kabul ederken, İsrail ve eski ABD Başkanı Donald Trump, Şam’ın 2020’de başlatılan İbrahim Anlaşmalarına hızlıca katılmasını istiyor. Ancak Özkizilcik, Suriye’nin bu protokollere katılmasının hâlâ uzak bir ihtimal olduğunu düşünüyor. “İsrail ile barış görüşmeleri gerekecek, ama öncesinde bir güvenlik anlaşması yapılmalı ve bu yönde şu an olumlu adımlar var.”

Orhan da, İsrail’in Golan Tepeleri’ndeki işgalini genişletmesinden ve Suriye’ye yönelik hava saldırılarından doğan gerginliklerin yatıştırılmadan tam normalleşmenin mümkün olmayacağını savunuyor.

Golan meselesi

Hem Özkizilcik hem Orhan, Türkiye’nin olası bir barış gücünde Golan’da asker bulundurmasına ne Ankara’nın ne de Tel Aviv’in sıcak bakmadığını aktarıyor. Mart ve Nisan aylarında çıkan haberlerde, Türkiye’nin Palmira yakınlarındaki T4 hava üssüne IŞİD’e karşı operasyonlar için asker göndermeyi değerlendirdiği belirtilse de, İsrail’in hava saldırılarıyla tesisin bazı bölümlerini vurmasının ardından herhangi bir konuşlanma gerçekleşmedi.

“İsrail’in Türk askerini sınırında istememesi bizim açımızdan kabul edilebilir bir gerekçe,” diyor ismini vermek istemeyen emekli bir Türk yetkili. “Zaten biz Golan Tepeleri’ne kadar asker göndermek istemiyoruz.”(Al Monitor)