Kürdler, Katilleriyle Yaşamaya Mecbur Değildir

''El Kaide, IŞİD, HTŞ vb. terör gruplarına karşı kahramanca savaşan Kürdlerin devletini kurması ve Suriye’yi, Irak’ı yönetmesi gerekirken, bütün dünyanın terörist kabul ettiği HTŞ’nin, devletleştirilmesi ve Haşdi Şabi grupların Irak'ı İran’ın bir şubesi haline getirmesinin hukuki bir tanıma sığmadığına göre neyin projesidir? ABD, AB kamuoyu Kürd milletini bu terör devletlerin denetimine zorlayan lider ve temsilcilerini sorgulamalıdır. ''

14 Temmuz 2025 - 09:45
14 Temmuz 2025 - 09:45
 0
Kürdler, Katilleriyle Yaşamaya Mecbur Değildir

Kürdlerin Kendi Kaderini Tayin Hakkı uluslararası bir Hukuk Meselesidir. ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’ın geçtiğimiz günlerde Rûdaw’a verdiği röportajda dile getirdiği görüşler, yalnızca diplomatik bir gaf olarak değil, aynı zamanda uluslararası hukukun temel ilkelerine yönelik bir meydan okuma olarak değerlendirilmelidir. Barrack’ın “Kürdler, Türk ve Arap milletleri arasında bir bileşendir” ifadesi, Kürd milletinin tarihsel ve siyasal varlığını inkâr eden, onları kendi ulusal kimliklerinden koparma amacını taşıyan tehlikeli bir yaklaşımı yansıtmaktadır.

Tom Barrack, Bakan Rubio’nun da “özerklik ve egemenlik” hakkındaki sözlerine atıfla Irak ve Suriye’yi “birer millet” olarak tanımlıyor. Oysa Irak ve Suriye, Arap milletlerinin değil, çok uluslu toplulukların yaşadığı devletlerdir. Bu kişi ya Ortadoğu ve Kürt politikasını bilmiyor ya da Kürdlerin statü kazanmasını ve bağımsız devlet hakkını sabote etmek için özel olarak görevlendirilmiş. 

Bu söylem, Sykes-Picot’un miras bıraktığı kolonyal düzeni sürdürme arzusunun modern bir versiyonudur. Kürdlerin statüsünü bölgesel sömürgeci diktatörlerin insafına terk etmek, Kürdlerin yüzyıllardır sürdürdüğü bağımsızlık mücadelesini ve yaşadıkları katliamları görmezden gelmek anlamına gelir. Oysa uluslararası hukuk açık bir şekilde ulusların kendi kaderini tayin hakkını tanır. Birleşmiş Milletler Antlaşması’nın 1(2) maddesi, milletlerin kendi siyasal statülerini serbestçe belirleme hakkını teyit eder. 

Kürdler, haklarını inkâr eden, onları statüsüz bırakan rejimlerle “birlikte yaşamaya zorlanamaz. Hiçbir ulus, kendi celladıyla aynı çatı altında yaşamaya mecbur değildir. 1960 tarihli Sömürge Halklarına Bağımsızlık Verilmesi Bildirgesi (1514 sayılı karar) ise sömürgeciliği “insan hukukuna, haklarına aykırı bir durum” olarak ilan eder ve tüm halkların bağımsızlık hakkını savunur. Kürdler bu hakkı yalnızca hukuki metinlerde değil, aynı zamanda tarihin acımasız sahnesinde de ödemiş oldukları bedellerle fazlasıyla hak etmiştir. Halepçe’den Enfal’e, Jina Emini isyanından Kobane direnişine kadar yaşananlar, Kürdlerin kendi devletlerini kurma hakkının ne kadar hayati olduğunu ortaya koymaktadır.

Lübnanlı bir Arap milliyetçisi olan Barrack’ın, Trump’tan çok Arap milliyetçiliğinin sözcülüğünü yapması, ABD’nin Ortadoğu politikasına ters düşen bir tutumdur. Bu durum, “Trump Ortadoğu politikasını Kürtler aleyhine mi değiştiriyor?” sorusunu da gündeme getirdi. Barrack’ın açıklamalarındaki çelişki ise Amerikan tarihine bakıldığında daha da ironiktir. ABD, halkı kendi bağımsızlık savaşını 18. yüzyılda “vergilendirme yoluyla temsilsizlik”e karşı vermiş ve Britanya İmparatorluğu’ndan koparak kendi kaderini tayin etmiştir. Peki, Amerika Birleşik Devletleri’ni var eden bu hak, neden Kürdler söz konusu olduğunda bir lütfa ya da müzakereye tabi bir ayrıcalık gibi sunuluyor?

El Kaide, IŞİD, HTŞ vb. terör gruplarına karşı kahramanca savaşan Kürdlerin devletini kurması ve Suriye’yi, Irak’ı yönetmesi gerekirken, bütün dünyanın terörist kabul ettiği HTŞ’nin, devletleştirilmesi ve Haşdi Şabi grupların Irak'ı İran’ın bir şubesi haline getirmesinin hukuki bir tanıma sığmadığına göre neyin projesidir? ABD, AB kamuoyu Kürd milletini bu terör devletlerin denetimine zorlayan lider ve temsilcilerini sorgulamalıdır. ABD, AB liderlerin, halen Kürd  yönetimlerini yalnızca bir askeri güç-araç olarak görmesi bir  yanılsamadır. Rojava ve Güney Kürdistan’da Kürdlerin siyasi kazanımları pazarlık konusu edilmemelidir. Kürd halkı, Amerika halkı gibi milli bağımsızlığını kazanmak için mücadele ediyor.

Barrack’a sormak gerekir: Amerika halkı, neden işgalcileriyle ortaklaşmak yerine bağımsızlık mücadelesinde ısrar etti? Ne zamandan beri mağdurlar, katilleriyle birlikte yaşamaya zorlanıyor? Barrack’ın, Kürd milletini hedef alan söylemleri, Erdoğan, Hamaney ve Colani politikalarından tek farkı, onun bu söylemleri Amerikan adına dillendirmesi. Uluslararası toplum ve özellikle Kürd halkının siyasal aktörleri için önemli bir görev vardır: Kürdlerin devletleşme hakkını savunmak ve bu hakkı uluslararası platformlarda gündeme taşımak. 

Fransa Dışişleri Bakanı’nın Kürdlerin ulusal geleceğini belirleme hakkına ilişkin söylemi dikkat çekicidir. Hitlerin işgalini yaşayan Fransa'nın bu yaklaşımı, uluslararası hukukun ruhuna uygun ve adaletli bir duruştur. Sonuç olarak, Kürt milletinin kendi kaderini tayin hakkı tartışmaya kapalı bir haktır. Bu hak ne bölgesel diktatörlerin insafına ne de büyük güçlerin jeopolitik hesaplarına bırakılabilir. Kürt halkının devletleşme arzusuna saygı göstermek, sadece adaletin değil, aynı zamanda kalıcı bir barışın da ön şartıdır. 

[email protected]