Türkiye 24 Haziran 2018 baskın seçimlerine giderken, özünde birbirinden çok da farklı olmayan iki ayrı kutba ayrılmış durumdadır. Birinci kutup AKP iktidarının başını çektiği tek adam sistemini savunan ırkçı, milliyetçi ve muhafazakâr kesim; ikinci kutup ise statükoda ısrar eden ve mevcut parlamenter sistemi savunan CHP’ nin öncülüğünü yaptığı AKP ve Erdoğan karşıtı siyasi çevrelerdir.
İlk bakışta birbirinin karşıtı ve muhalifi gibi görüntü veren bu siyasi çevrelerin yüzde yüz ortaklaştığı ve birbirine zerre kadar ters düşmedikleri iki temel konu ise, TC Devletinin üniter yapısına sıkı sıkıya bağlılıkları ve Kürd Halkını yok sayan red, inkâr ve asimilasyon politikalarıyla 25 milyon Kürd Halkına yönelik açık ve net düşmanlıklarıdır.
Bu anlamda her iki kesimin de hak, hukuk, barış içerisinde demokratik bir yaşam ve farklılıklara saygı gibi bir dertlerinin olmadığı gün gibi ortadadır. Dolayısı ile her iki kesimin de temel politik anlayışı “Kürdlerin yüzü gülmesin” ve “Kürd anasını görmesin” mantığına dayanmaktadır. Türk siyasetçileri cephesinde durum bu iken diğer taraftan 1980 li yılarda “Bağımsız Bağlantısız Sosyalist Kürdistan” sloganıyla bölgede siyaset arenasına sürülmüş olan örgütler ve legal uzantısı partiler ise Kürd Halkına çektirdikleri 40 yıllık acı ve büyük bedellerden sonra geldiğimiz noktada Kürdler adına dişe dokunur bir iddia taşımamakla birlikte devletin derin güçleri tarafından PKK/HDP içerisine sızdırılmış bir avuç marjinal Türk Solunun marifetiyle adeta Kürd meselesine sırtını çevirmiştir.
İlk yıllarda Kürd partisi olarak ortaya çıkan ve kendisinin dışındaki tüm Kürd yapılarını ihanet ve işbirlikçilikle suçlayan bu örgütlerin şimdiki zamanda Kürdlerin Türkiyelileşmesi için büyük bir gayret içerisinde olduklarını içimiz kan ağlayarak seyretmek durumundayız. Farklı bir yazı konusu olacak bu durumun Kürd siyasetçileri tarafından derinlemesine incelenmesi gereken bir konu olduğu kanaatindeyiz. Geldiğimiz noktada kendisini Kürdistani olarak niteleyen muhalif çevrelerin de, büyük yetersizlikleri ve yetmezlikleri nedeniyle PKK/HDP üzerinden olması olanaksız birlik hayallerine kendilerini kaptırmaları, basit örgütsel ve kişisel hesapları sonucunda Kürd seçmenleri 24 Haziran 2018 seçimlerine alternatifsiz gitmek zorunda bırakılmıştır.
Peki, Kürd Seçmenleri Ne Yapmalıdır?
Esasen Kürdistan topraklarına hem sahip hem de ait olan ve dünya milletler ailesinde onurlu bir yere sahip olmak üzere yüzyıllardır özgürlük mücadelesini ısrarla sürdüren Kürd Halkı gerek bölgemizde gerekse dünya insanlığı tarafından cesareti, samimiyeti, mertliği, dürüstlüğü, gururu ve merhametiyle tanınan bir millettir. Bütün bu yüce değerlerin sahibi olan Kürdlerin en büyük talihsizliği ve dezavantajı bir devlete sahip olmayışıdır. İşte Kürdlerin bu özelliklerini gayet iyi keşfetmiş ve üzerine büyük çalışmalar yapmış Kürdistan işgalcileriyse Kürdlerin hem birlik hem de devlet sahibi olmaması için her türden iğrenç ve gayriinsani yöntemleri Kürdler üzerinde sonuna kadar kullanmaktadırlar.
Bu anlamda Kürdleri 24 Haziran seçimlerinde layıkıyla temsil edecek herhangi bir partinin olmadığını kabullenmek zorundayız. Bu münasebetle tüm Kürd seçmenleri, mevcut sistem partileri -ki buna HDP de dâhildir- son tahlilde T.C Devletinin üniter yapısını ve Türklüğün bekasını, ayrıca Türkiyeliliği savunan siyasi partiler olarak görmeli ve bu seçimlerde tümüne birden unutulmayacak bir ders verecek şekilde tutum almalıdır. Kendisini oy kullanmak zorunda hisseden Kürdlerin ise sandığa giderken mevcut siyasal partilerin Kerkük ve Afrin’ de Kürdler söz konusu olurken nasıl da birlikte hareket ederek düşmanca bir tutum geliştirdiklerini asla unutmaması gerekmektedir. Ayrıca HDP’ nin “Biz Kürd Partisi değiliz” şeklindeki ısrarlı açıklamalarına karşılık, konu Kürdlerin kullanılmasına gelince Kürdlerin milli duygular okşanarak nasıl istismar edildiklerini bilince çıkarmaları gerekmektedir.
Özgür Kürdistan’ ın kutsal topraklarında İran, Irak Merkezi Hükümeti ve Haşdi Şabi çeteleriyle birlikte kimlerin Kerkük ve Şengal provokasyonuyla büyük bir vebal işledikleri unutulması mümkün olmayan hadiseler olarak belleklerde tutulmalıdır.
Sonuç olarak Kürd’lerle ilgili hiçbir projesi olmayan ve Kürdleri kandırılabilecek bir halk kitlesi veya oy deposu olarak görenlere mutlaka ama mutlaka Kürd Halkının akılsız, gurursuz ve amaçsız olmadığını anlatan bir mesajın verilmesinin tarihi bir görev olduğu düşünülmeli ve ona göre bir davranış sergilenmelidir.
Saygılarımla
M. Hüseyin TAYSUN
02/06/2018 İSTANBUL
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.