Jerusalem Post: Suriye parçalanırken İsrail, Kürtlerle ittifakını derinleştirmeli
Türkiye ve Katar, Suriye’nin iç işlerine müdahale etmeye devam ettiği sürece; Kürtler, Dürziler ve Aleviler başta olmak üzere tüm azınlıklara yönelik tehdit de devam edecektir.

Duhok’taki Orta Doğu Barış ve Güvenlik Forumu’ndan tarihi Kürt birliği mesajı: “Suriye bir daha asla merkezi devlet olmayacak”
Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) Başbakanı Mesrur Barzani, “Kürtlerin parçalanmasına ve iç bölünmeye yol açan geçmiş hataların tekrarlanmaması” çağrısı yaptı. Bu, Şam’a verilen önemli bir mesajdır: Suriye’de Kürtlerin meşru haklarını inkâr etme dönemi kapanmıştır.
Üç gün süren zirve, 7 Ekim’de Hamas’ın İsrail’e düzenlediği terör saldırısının ardından bölgenin kritik bir döneminde dünya liderlerini, politika yapıcıları, akademisyenleri ve uzmanları bir araya getirdi.
“Sosyal medyada olay yaratan” onur konuğu, Kürt önderliğindeki Suriye Demokratik Güçleri’nin (DSG) Genel Komutanı Mazlum Abdi oldu ve KBY Başbakanı Mesrur Barzani’nin özel davetiyle katıldı.
Abdi’nin MEPS zirvesinde konuşması ve Başkan Barzani’nin hemen yanında, arka planda Kürt bayrağı görünürken çekilen fotoğrafları sosyal medyada binlerce kez paylaşıldı.
Bu görüntüler, KBY’nin Kuzey Doğu Suriye’deki Rojava Kürt bölgesinin DSG yönetiminde varlığını sürdürmesine olan bağlılığını gösterdi. Şüphesiz bu durum Şam rejimini öfkelendirdi.
Batılı ülkeler Suriye işlerine karışmaya devam ediyor
“Katar merkezli Alaraby TV’de Bilgi Bakanı Hamza el-Mustafa, ‘Batılı ülkeler DSG güçlerine verdikleri destekle Suriye’nin iç işlerine karışmayı sürdürüyor, Duhok Forumu bunun kanıtıdır’ dedi.”
Mustafa’nın “Batı müdahalesi”nden bahsetmesi ironiktir çünkü Esad sonrası Suriye’de devam eden “Türkleştirme” politikasını görmezden gelmektedir.
Başkan Barzani, Suriye’deki Kürt sorununun demokratik ve barışçıl yollarla çözülmesi gerektiğini vurguladı. Ayrıca Kürt güçleri ve siyasi aktörler arasında birlik, uyum ve koordinasyonun önemine dikkat çekti ve Kürt halkının haklarının ihlal edilmemesi gerektiğini belirtti.
Abdi de Başkan Barzani’nin Suriye’deki Kürt partilerini yakınlaştırma ve aralarındaki birliği yeniden kurma çabalarındaki rolünden övgüyle bahsetti. KBY’nin son yıllarda verdiği desteği çok değerli bulduğunu ifade etti ve Kürt Peşmerge’nin IŞİD’in yenilgisindeki katkılarını övdü.
Abdi’nin Şam’a mesajı da aynıydı: “Suriye bir daha merkezi devlet olmayacak.” Ayrıca şöyle ekledi: “Kürtler Orta Doğu’da refah, barış ve güvenlik için siyasi bir faktör olabilir.”
Suriye’deki Kürt liderlik federalizmi savunmalıdır; Kürt haklarını güvence altına almanın tek yolu budur. Şu anki Şam rejimi Sünni Arap İslamcıların hakim olduğu dışlayıcı bir elit yönetimdir. Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara, BM, AB ve ABD tarafından terör örgütü olarak tanımlanan Hayat Tahrir eş-Şam’ın (HTS) eski lideridir.
Tüm kritik devlet pozisyonlarını eski cihatçı arkadaşlarına dağıtmıştır. Örneğin:
-Savunma Bakanlığı: Murhaf Ebu Kasra (eski adıyla Ebu Hassan el-Hamavi), HTS’nin önemli askeri liderlerinden
-Dışişleri Bakanlığı: Esad eş-Şeybani, yıllarca cihatçı milislerde birçok takma isimle (Ebu Aişe, Ebu Ammar eş-Şami, Zeyd el-Attar) faaliyet gösterdi.
Şeybani 13 Kasım’da Chatham House’da konuşmacı olarak davet edildi; bu İngiltere’deki ilk kamu etkinliğiydi. Tartışmada Dürziler, Kürtler ve İsrail konusundaki sorulara yanıt verdi.
İsrail’i “Suriye’nin geleceğinde olumsuz rol oynamakla” suçladı, tipik Arap faşist propagandası tarzında etnik ve dini azınlıklara karşı korkunç katliamlar işlemekle itham etti ve her zaman bir **“dış güç”**ü suçladı.
2025 Mart’ında Sweida’da 1000’den fazla Dürzi’nin korkunç şekilde katledildiği olaylardan sonra BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk, failler arasında Ahmed eş-Şara hükümetiyle bağlantılı güvenlik güçleri ve kişiler olduğunu açıklamıştı.
Şeybani ise Alaraby TV’ye verdiği röportajda Sweida’daki olayları İsrail’e bağladı:
“Sweida’da olanlar bir Suriye şehrinde oluyor. Oradaki halk bizim halkımızdır, hepsinin korunması devletin sorumludur (…) Sweida’da olanları İsrail yaptı, bölgede mezhepsel fitne çıkarmak için.”
Kürt sorunu konusunda Şeybani, Kuzey Doğu Suriye’deki (Rojava) **“özel durum”**a karşı çıktığını, son 15 yıldır özerk Kürt yönetimiyle yönetilen bölgenin **“yeniden entegrasyon”**u gerektiğini söyledi. Onun “yeniden entegrasyon” dediği şey zorla asimilasyondan başka bir şey değildir.
Esad sonrası Suriye’deki siyasi kararlar Türkiye hükümetinin elindedir. Medya anlatısı da Türkiye ve Katar yöneticileriyle uyumludur.
Bu iki aktör Suriye’nin iç işlerine karışmayı sürdürdüğü sürece Kürtler, Dürziler ve Aleviler dahil azınlıklara yönelik tehdit devam edecektir. Bu tehdit İsrail’e de uzanmaktadır.
İsrail güneydeki **“Suriye tampon bölgesi”**nden çekilmemeli ve Suriye’deki Dürzilere destek ve koruma sağlamaya devam etmelidir. İsrail, Rojava’daki Kürtlerle ve Irak’taki otonom Kürt bölgesiyle bağlarını güçlendirmelidir.
ABD yönetimine daha fazla baskı yapılmalı: DSG’den destek çekilmemeli, özellikle Kürt bölgesinde olmak üzere Irak’taki askeri varlık sürdürülmelidir.
Kürtler Yahudilerin doğal müttefikidir. Kürtler ve Yahudiler, İran, Türkiye ve bazı Arap ülkeleri gibi İsrail’e düşman aynı devlet aktörleri tarafından çoğu zaman “öteki” ya da iç/dış düşman olarak görülür.
Aslında Ortadoğu’nun büyük bölümünde antisemitizmden sonra en büyük ikinci büyük nefret Kürtfobidir; İran, Türkiye, Suriye ve bazı Arap/Müslüman topluluklarda devlet destekli propaganda, medya ve eğitim materyalleriyle körüklenmektedir.
Kürt sorunu siyasi silah olarak kullanılmaktadır; Türkiye gibi ülkelerin üst düzey yetkilileri ve Müslüman Kardeşler bağlantılı medya, Kürt hareketlerini “İsrail projesi” diye karalayarak dış **“düşman”**lara bağlamaktadır.
60-70 milyonu aşan Kürtlerin vatan kurma özlemi, “Kürt halkı diye bir şey yoktur” gerekçesiyle reddedilmektedir.
Bağımsız Kürt devletine karşı çıkan tüm Arap devletleri
Tüm Arap devletleri (Filistin Yönetimi dahil) tarih boyunca bağımsız bir Kürt devletine karşı çıkmış, bunu “Araplara karşı zehirli hançer” ya da bölgeyi istikrarsızlaştırmak için İsrail projesi olarak görmüştür.
Tarih boyunca Yahudiler ve Kürtler yüzyıllarca bir arada, gelişen topluluklar halinde yaşamıştır. Bölgedeki neredeyse tüm Yahudiler İsrail’e göç etmiş olsa da özellikle Suriye ve Irak Kürtleri, Arap nüfusa kıyasla Yahudilere ve İsrail’e daha olumlu bakmaktadır.
Bu durum kısmen ortak ayrımcılık tecrübesi ve Arap milliyetçiliğinin sıkça içerdiği anti-Siyonizm, antisemitizm ve anti-Kürt duygusunu reddetmelerinden kaynaklanmaktadır.
Elbette bazı İslamcı Kürtlerde de bölgedeki genel İslamcı duygulara uygun olarak anti-İsrail görüşlere sahiptir.
İsrail’de yaklaşık 200.000 Kürt kökenli Yahudi yaşamakta olup, 20. yüzyıl ortasında Irak ve İran’dan kaçanların torunlarıdır ve İsrail toplumuna çok iyi entegre olmuşlardır.
Bu topluluk, Kürtler ve Kürdistan’a destek toplamada merkezi rol oynamış, İsrail kamuoyunun Kürtlere bakışı genellikle çok olumlu olmuştur. 1960’larda İsrail hükümetini Irak’taki Kürt gruplarına insani, askeri ve istihbarat desteği vermeye zorlayan da onlardır.
İsrail 2017 Kürt bağımsızlık referandumunu açıkça destekleyen tek ülke oldu. Özellikle genç nesil milyonlarca Kürt, zulümden doğmuş bir ulus olarak İsrail Devleti’ni örnek almaktadır.
Son güncellenme: 19:57:29



































































































































































































