Ulus Bilincinin Mihenk Taşı 'Eğitim' - I

Geçen Kasım ayında Kürdistan’ın güneyine yapacağımız seyahatin hazırlığını üç ay öncesinden Kurdî ve Kurdistanî dostumuz ve arkadaşımız Musa Ehmed’le telefon görüşmeleri yaparak planladık. İki yıl önce başlayan pandemi salgını gidişimizi engellemişti. Her yıl en az iki kez gittiğimiz özgür Kürdistan’a iki yıldır gidememenin hasreti içindeydik. Özellikle içimizden İsmail Beşikçi’nin Kürdistan’a gitmede en çok istekli olanlardan olduğunu söylemeliyim.

İbrahim Gürbüz

30.12.2021, Per | 10:54

Ulus Bilincinin Mihenk Taşı 'Eğitim'  - I
Makaleyi Paylaş

Her Kürd’ün ortak hayalidir “Kürdistan.” Coğrafik olarak eşsiz güzellikleriyle ünlü, medeniyetin beşiği bir ülke. Hayallerimizi süsleyen Kürdistan coğrafyasının, özgürlüğe en yakın parçası Güney Kürdistan’a 1993 yılından beri birçok kez gittik. Her gittiğimde büyük heyecan duydum. Döndükten sonra bir daha gitmek için sabırsızlandım. Kısmi de olsa özgürleşmiş topraklara gitmek beni çok mutlu ediyor. İlk kez Kürdistan adını beş yaşındayken köyde babam bizlere kızdığında, bizi bırakıp Mela Mistefa’ya katılacağını söylediğinde duymuştum. Daha sonra göç ettiğimiz Tire’de, mahallemizde yaşlı bir Tireli amca, bize hitaben “Kürdistan’dan mı geldiniz?” diye sorduğunda öğrenmiştim.

Aradan uzun yıllar geçti. 1973 yılında üniversiteye girdiğimde Marksizm ve Ulusların Kendi Geleceklerini Kendilerinin Tayin Hakkı vb. konularında bilgilendik. Özellikle Üniversite yıllarında Cegerxwîn’in siirleri, Şivan Perwer’in şarkıları ve “Ka Kurdistan im Ka” stranı aklımızı başımızdan almıştı. Kürd şarkılarını, dengbêjleri dinlediğimizde ağlamaklı oluyordum. Kürdistan rüzgârı çok güçlü esiyordu. Milli dalga gençliği kuşatmıştı. O yıllardan itibaren rüyalarımızın vazgeçilmez ülkesiydi Kürdistan. Mutlaka bir gün bu güzelim ülke kurtulacak ve biz de gidip göreceğiz diye umut ederdik. Bu yıllarda ki heyecan, milli duygu ve toplumsal psikoloji doruktaydı.

İşte tam da bu süreçte gizli eller harekete geçti. Türk siyasal sistemi, Türk solu ve Türk İslamcıları gelişen bu milli dalgayı saptırmak için çok öncesinden hazırlıklarını yapmışlardı. 1930’lu yıllarda Türk resmî ideolojisi, yol projesi, deprem, yatılı bölge okulları vb. birçok planı Kürdlüğü ortadan kaldırmak ve Kürdleri dillerden ve tarihlerden silmek için çok yoğun çalışmaları yürüttüler. Ve hatta Türk gençlerinin Kürd gençleriyle evlenmelerine teşvik etmek için bir yığın destekler verdiler ve bunları Kürtleri Türkleştirmek için yaptılar. 1970’li yıllarda ise milli dalgayı bastırmak için yeni planlar devreye kondu. Bin bir plan hayata geçirildi. Bu aktörlerin her birinin bir rolü vardı. Resmî ideoloji Kürdlerin Türklüğünden, Türk solu Kürd milliyetçiliğinin kötülüğünden bahsediyordu. Türk İslamcıları İslam ve ümmet kardeşliği sloganlarıyla Kürd gençliğini kandırmaya çalışıyorlardı. Ve bu siyasal aktörlerin büyük oranda da başarılı olduklarını söyleyebiliriz.

Son yıllarda bu koroya Kürdlerin içinden Kürdistan’ın Kuzeyinden ve Güneyinden bazı siyasi aktörlerde dahil oldular. Bu sözüm ona Kürd aktörler dün Yalçın Küçük, Doğu Perinçek bugün de başka isim ve aktörlerle Kürdlerin Türkiyelileşerek kurtulabileceklerini ve medenileşebileceklerini iddia ediyorlar. Bu savın savunucularının gizil yöneticileri Türk resmî ideolojisi olduğu açıktır. Dün Resmî ideoloji Dersim soykırımını yaparak Kürd Alevileri medenileştirdiklerini savundular. Bugün de Kürdlerin eliyle Kürdün sanatçısı, aydını ve yedi dil bilen Kürd gençleri demokratik Türkiye yaratmanın kurbanları yapılarak, özgürleştirilebileceği savı yaygınlaştırılmaya çalışılıyor. Ve bu sav, maalesef Kürd siyaset, sanat ve akademi dünyasında çokça taraftar bulmuştur. Teslimiyet, yılgınlık, bıkkınlık bilinçli bir şekilde yaratılmıştır. Ve sonuç itibarıyla Kürd milli mevküresi olan bağımsızlık çöpe atılmıştır. Ve bu olgu genç Kürd akademisyenleri tarafından teorize edilmeye çalışılması tarifi zor bir trajedidir. Yaşadığımız süreç çok hazindir. Bu anti Kürd cereyana karşı çıkanlar ise “ilkel milliyetçi” ve bozguncu gösterilmeye çalışılmaktadır.

Kürdistan’ın Kuzeyinde ve Güneyinde ki bu aktörlerin ortak özelliği Türkiyeleşme, Suriyeleşme, İranlılaşma ve Iraklılaşma politikalarıdır. Biz her millet gibi Kürdlerin de bu dünyada eşit ve özgür bir ülkesi olsun diye hayal ederken ve bunun için büyük özlem duyarken, anti Kürd gruplar ise Türkiye’nin, Irak’ın, Suriye’nin ve İran’ın birliğinden, bütünlüğünden bahsetmeleri akıl alır gibi değil. Bu mantalitede Kürd yoktur. Kürdistan yoktur. Bu mantalite de statü yoktur. Özgürlük ve Bağımsızlık yoktur.

Bu reel durum, Ortadoğu’nun “kasap kuşlarının” hayatın her alanına sızdıklarını hatta Kürdlerin bazı kesimlerinin beyinlerini iğdiş ettiklerini somut olarak yansıtmaktadır. Kasap kuşları, kuşlar aleminin kazıklı voyvodasıdır. Görünümü masum ancak çok yırtıcı ve vahşidirler. Bölgenin “kasap kuşları”, Agirî, Zîlan, Dêrsîm, Şêx Seid, Enfal, Halepçe, Şengal, Süleymaniye Merkez Güvenlik Karargâhı, Diyarbakır Zindanı vs. sayısız vandalizmin sorumlularıdır. Bölgenin “kasap kuşları” gasp ettikleri Kürdistan’ı kilerlerine koyup her gün bir parçasını koparıp tüketmektedirler.

Neolotik dönemde tarım devrimin olduğunu iddia eden Bilim insanları ve Arkeologlar, son bulunan Göbekli tepe kazılarıyla dünyanın ilk medeniyetinin 12 bin yıl önce bu coğrafyada kurulduğunu kanıtlamışlardır. Bu ülke yüzyıldır bütün zenginlikleri tüketilmeye çalışılmış ve hala tüketilmektedir.

Şeyh Ubeydullah’la başlayan Şeyh Abdüsselam, Şeyh Mahmut Berzenci ile devam eden Şeyh Ahmed, Qazi Muhammed ve Mela Mistefa ile doruk noktasına ulaşan milli damar tam bu nokta da Saddam Hüseyin rejiminin yıkılmasıyla, iç ve dış koşulların oluşumuyla Kürdistan’ın Güney parçasını özgürleştirmiştir. Bunu duyduğumuzda içimizden bir güneş doğdu. Güneş bizim kutsalımızdır. Ateş bizim kutsalımızdır. Yüzyıllık rüyamız bu vesileyle gerçekleşiyordu. Bütün Kürdlerin rüyalarını süsleyen Kürdistan coğrafyasının Güney parçası kurtulmuştu. Bu gelişme, her Kürdü heyecanlandırması gerekir sanıyorum. Bundan heyecan duymayan Kürd’te bir şeylerin eksik olduğunu düşünüyorum. Bundan heyecan duymayan Kürdün ruhunun ve bilincinin tahribata uğradığını düşünüyorum. Eğer böyleyse asimilasyon başarılmış demektir. Burada milli bilinç, milli ruh ve heyecan zarar görmüş demektir.

Geçenlerde Avusturalya’dan çok sevdiğim, saygı duyduğum doksan yaşında Dersimli yazar Rıza Çolpan’dan bir mail aldım. Mailinin bir bölümünü ondan izin alarak buraya not etmek istiyorum. Tarih, toplum, ulus ve vatan bilinci açısından çok önemli olduğunu düşünüyorum. Rıza Çolpan mailinde şöyle diyor; “Tarihin İzinden Bir kısa Yolculuk” başlıklı yazını okurken duygulanarak ağladım. Gerçekten biz Kürdlerde ulusal ruh (özellikle Kuzey parçada) gelişmemiş. 2017 Haziran ayında Hewler’de bir Van’lı Kürd ile tanışırken, ona:” Bak burada çocuklarımız ilkokuldan Üniversiteye kadar kendi ana diliyle okuyor, kendi dört renkli bayrağın gölgesinde yaşıyorlar, bunu görmemiz lazım. Bu parça artık özgür bir mekân, her Kürd buna sevinmeli ve gurur duymalıdır” dediğimde bana “Keşke özgürleşmeseydi” dediğinde, sanki kalbimi bir hançer parçaladı sandım, ama bir şey demedim ve orası kavga yeri değildi. Ondan uzaklaştım…” Bu olgu Kürdlerin ne kadar çok milli bir eğitime, milli bilince, milli ruha ve bilime ihtiyacı olduğunu göstermesi açısından çok çarpıcı bir örnektir.

KASIM 2021 GÜNEY KÜRDİSTAN GEZİSİ

Geçen Kasım ayında Kürdistan’ın güneyine yapacağımız seyahatin hazırlığını üç ay öncesinden Kurdî ve Kurdistanî dostumuz ve arkadaşımız Musa Ehmed’le telefon görüşmeleri yaparak planladık. İki yıl önce başlayan pandemi salgını gidişimizi engellemişti. Her yıl en az iki kez gittiğimiz özgür Kürdistan’a iki yıldır gidememenin hasreti içindeydik. Özellikle içimizden İsmail Beşikçi’nin Kürdistan’a gitmede en çok istekli olanlardan olduğunu söylemeliyim.

Planlamamız; 1 Kasım ile 7 Kasım arası süreçte çeşitli görüşmeler yapmaktı. Görüşmelerimizin esasını Kürdistan Eğitim Bakanlığı ve Kürdistan Yüksek Öğrenim Bakanlığı eğitim sistemine İsmail Beşikçi fikriyatının dahil edilmesi oluşturuyordu. Özellikle son 3 ya da 4 yıldır Kürdistan’a gittiğimizde WİB (Weqfa İsmail Beşikçi -Kürdistan) kurumunu aktifleştirmek, İsmail Beşikçi’nin eserlerini Kürdçe’nin Sorani lehçesine çevirmek ve İsmail Beşikçi fikriyatını eğitim sistemine dahil olmasını sağlamaktı. Kuşkusuz bunun yanı sıra Duhok Üniversitesi bünyesindeki Beşikçi Center’le ortak etkinlikler organize etmek ve kültür merkezi kurma çalışmalarına son noktayı koymaktı. Bu amaçla Musa Ehmed ile görüşmeler yaptık. Musa Ahmed, bizden Kürdistan Eğitim Bakanlığına sunulmak üzere ön bir rapor hazırlamamızı ve beraberimizde bu raporu getirmemizi istedi. Ön rapor İBV Mütevelli Heyeti üyesi eğitimci ve tarihçi Celal Temel tarafından hazırlandı. Son şeklini birlikte tartışarak verdik.

Bu gidişimizde heyet İsmail Beşikçi, Celal Temel ve bendenizden oluşuyordu. 1 Kasım 2021 tarihinde aracımız heyetimizi Taksim’den gece saat 21.00 te Sabiha Gökçen havalimanına bıraktı. Uçak gece 24.15 da hareket etti. Her gidişimizde olduğu gibi heyecanlıydım. Celal Hoca da çok heyecanlıydı. O ilk kez İBV heyetiyle bu seyahate katılıyordu. Ayrıca uzun yıllar Eğitimci ve Tarihçi olması münasebetiyle bu seyahate katılımı bize güç verecekti. Eğitim ve Tarihle ilgili birikimini sürece katacağı için mutluydum. Uçak gece yarısı 02.30 sıralarında Hewler havalimanına indi. Vip çıkışından alındığımızda bizi tanıyan bir ekip hemen uçak çıkışında bizi alıp Vip araçla dinlenme yerine götürdü. Bu yazıda 2017 yılında Hewler Havalimanında yaşadığımız bir anektotu hatırlatmak istiyorum.

Erbil havalimanı polis pasaport kontrol noktasında sıraya girdik. Sıra bize geldiğinde genellikle İsmail Hoca dil bilmediği için önce polis kontrol noktasına hocayı gönderiyoruz. Sonra kendimiz gidiyoruz. Olur ya Polis hocaya bir soru sormak istediğinde devreye girmek için bunu yapıyoruz. Özellikle 2017 referandum öncesi İstanbul Atatürk hava limanından Hewler havaalanına indiğimizde çok etkileyici ve duygusal bir olayla karşılaştık. Bu sahne karşısında çok duygulandığımı ifade etmek istiyorum.

Hewler havaalanında polis kontrolünde sıradayız. Hoca benim önümde duruyordu. Sıra hocaya geldi. Pasaport kontrol kabininde oturan Kürd polis pasaporta baktı. Başını kaldırıp hocanın yüzüne baktı ve hızla ayağa kalkıp elini şapkasına götürerek selama durdu. Hoca ve ben hatta kuyrukta bekleyenler hep birlikte şok olmuştuk. Şaşırmıştık. Kuyruktakiler son derece mütevazi giyimli bu adam kim diye merak ettiklerini sanıyorum. Kürd polis hocaya “mamosta tu bi xêr hatîn û ser çavan hatîn” diyerek geçmesi için işaret etti. Herkesten parmak izi alınırken hocanın parmak izi alınmadan içeri saygıyla geçmesi istendi. Hoca oradan çıkıncaya kadar polis ayakta selamda bekledi. Hoca polise tebessüm ederek ilerledi. Sonra ben Polis kontrol kabinine gittiğimde polise hocayı tanıdınız mı? diye sordum. “Em wî çawa nasnakin. Ew mamostayê me yî gewreyê” dedi. O anı hiç unutmuyorum. Duygulandım. Sevincimden ağladım. Bu olay vatan sahibi olmanın devlet sahibi olmanın bütün güzelliklerini yansıttığı ve Kürdlerin kadirşinaslığını gösterdiği için mutluydum.

Ben ve sıradakiler herkes şaşkınlık içinde kaldık. Polis hemen pasaportu hocaya uzatıp Kürdçe Kürdistan’a hoş geldiniz deyip geçmesini istedi. Parmak izi v.s. kontrolü yapmadan geçmesini rica etti. Daha sonra ben pasaportumu verdim. Kontrolden sonra geçtim. Hoca da çok duygulanmıştı. Bu olayın etkisi uzun süre üzerimizden gitmedi. 2017 Ekim ayında bu sefer havaalanından çıkarken arama noktasından geçme esnasında güvenlik görevlisi son anda hocayı tanıdı. Ve hemen hiç kontrol etmeden geçmesini rica etti. Sıra bana geldi. Ben görevliye hocayı işaret ederek onu tanıdınız mı? diye sorduğumda evet” Serok Barzani’nin “arkadaşı dedi. Bu da çok enteresandı. Buna benzer çok olayla karşılaştım. Bunları anılarımda peyder pey anlatacağım.

Vip dinlenme yerine gittiğimizde salonda karşılayanlardan biri WİB müdürü Mirhaç Mustafa ve bizi bir hafta boyunca gezdirecek olan şoför Hemîn’di. Hızla valizlerimiz getirildi. Bize tahsis edilen araçla her geldiğimizde kaldığımız Hotel Zryan’a gittik. Otele giderken yol boyunca yeni yapıların yükseldiğini ve 120 metre yolun bitmek üzere olduğunu gözlemledik. Her Kürdistan’a gittiğimizde yeniliklerle karşılaştığımızı söylemeliyim. Bu gelişme doğal olarak insana mutluluk veriyor. Kuşkusuz dikey yapılaşma vs. konularında eleştirimize rağmen Irak ve diğer Arap ülkeleriyle kıyaslandığında çok farkın olduğu anlaşılıyor.

HEWLER ZİYARETLERİ

Sabah uyandığımızda otel lobisinde her zaman bize refakat eden Mirhaç Mustafa bekliyordu. İlk günün programında Hewler’de ofisi olan kurucusu olduğumuz vakfın yani WİB’nin ofisine, Mela Mistefa Barzani Vakfına, Vedat Aydın’ın eşi Şükran Aydın’a, Sinemxan Bedirxan’a ve Rojîn’nin restorandı olan Mado’ya ziyaret etmek vardı. WİB ofisinde bir müddet kaldıktan sonra aziz dostumuz Musa Ahmed’in Başkanı olduğu Mela Mistefa Barzani Vakfı merkezine gittik. Orada vakıf yöneticilerinden Musa Ahmed, Rondik Faris Xanim, İbrahim Samin ve diğer arkadaşlarla genel bir sohbet yaptık. Mela Mustafa Barzani Vakfına her gittiğimizde gözle görülür büyüdüğünü ve geliştiğini görmek mutluluk verici. Bunda Musa Ahmed’in büyük rolü olduğunu düşünüyorum.

Daha sonra oğlunu koronadan kaybeden Şükran Aydın’ın evini ziyaret ettik. Gencecik yaşta vefat eden Vedat Aydın’ın oğlu Şewder Aydın için başsağlığı dileklerimizi iletip genel eksikliklerle ilgili sohbet ettik. Şükran Aydın özellikle Kürdistan’ın Kuzeyinden gelenlere karşı PKK’den dolayı bir ön yargının olduğunu bunun yanlış olduğunu belirtti. Kuşkusuz tedbir ve önlem almak önemlidir. Ancak sapla samanı birbirine karıştırmamakta gerekir. Bu durumu karşılaştığımız ilgililere anlattık. Şükran Aydın’a başsağlığı ziyaretinden sonra Sinemxan Bedirxan’ın evine gittik.

SİNEMXAN BEDİRXAN’IN EVİ, ADETA BİR KÜRD MÜZESİ

2013 yılında Kürdistan’a geldiğimizde de Sinemxan Bedirxan’a ziyaret etmiştik. Evin yeri değişmişti. İki katlı dubleks bir villa. Sinem Xanım’ın evi küçük bir müze gibiydi. Bedirxaniler’den kalan belge, bilgi, ev eşyaları, kalem, çakmak ve çeşitli avadanlıklar kilitli camekânların içinde korunmaktaydı. Bedirxan Bey ve çocuklarının aile fotoğrafları, Sinemxan’ın babası Celadet Bedirxan, Kamuran Bedirxan ve diğer tüm Bedirxani’lere ait özel eşyalar, avadanlıklar özenle evde korunmuş. Evde tarih bilincimiz açısında çok değerli bir müze söz konusu. En çok çarpıcı olan ise Hoybun örgütü tarafından kabul edilen ve daha sonra Mahabad Kürd Cumhuriyeti bayrağı ve şimdi de Güney Kürdistan da dalgalanan ilk bayrağın orijinali Sinem Xanım’ın evinde bir çerçeve içinde duvara asılı olarak korunuyor olmasıydı. En çok ilgimi çeken diğer bir durum da bir İtalyan tarafından 1782 tarihinde yapılmış ve içinde Kürdistan’ın da bulunduğu haritanın orijinalinin korunuyor olmasıydı. Sinemxan’la İsmail Beşikçi arasında ki konuşmaları Muhammed Ezdan tercüme etti

Sinemxan’la espirili sohbetler yaptık. Kürdistan Hükümetinin, Kürdistan tarihinde önemli rol oynamış Bedirhaniler, Mükriyaniler, Casîmê Celil’ler ve Barzaniler gibi kıymetli ailelerle ilgili müzeler oluşturması beklentimizdir. Bellek yani ulusal bilinç tarihi mekân ve objelerle delillendirilebilir. Kürdler örneğin Mela Mistefa Barzani’nin Rusya’da sürgünde kaldığı evi satın alıp müzeleştirirlerse tarih bilinci kalıcı hale gelir. Yine Hacî Qadîrê Koyî’nin mezarını bulup restore ederlerse ulusal değerlerinin sahibi olabilirler. Bu mekanlar çoğaltılabilir. Örneğin Hewler’de eksikliğini gördüğüm en önemli şeylerden biri de şehir merkezinde bir opera binasının olmaması. Bu büyük bir eksiklik. Özet olarak biz Kürdler tarihi, arkeolojik, sanatsal değerlerimize sahip çıktıkça ve onları kurumlaştırdıkça ebedileşebiliriz. Ulus olabiliriz. Özgürleşebiliriz. Aksi halde tarih sahnesinde silinir gideriz. Akşam Rojîn’in restoranından Rojîn ve Basnews’in eski yöneticisi Botan’la bir araya geldik. Heyetimiz Rojîn ve Botan’la çeşitli konular üzerinde sohbet etti.

HEWLER VALİSİ İLE GÖRÜŞME

Musa Ahmed akşam beni telefonla arayarak yarın Hewler Valisiyle görüşeceğimizi bildirdi. İki yıl önce Hewler’e geldiğimizde yine Hewler Valisine ziyarete gitmiştik. O zaman Hewler Valisi Fersat Sofiydi. Dr. Fersat Sofi Politeknik Üniversitesinde akademisyendi. Sonra milletvekili hatta yolsuzlukla mücadele reform programının mimarlarından oldu. Daha sonra Hewler valisi oldu. Musa Ahmed’in çok yakın arkadaşıydı. Ve genç yaşta coronadan vefat etti. Öncelikle Kürd milli yönü çok güçlü olan Fersat Sofi’yi kaybetmemiz Kürdler ve Kürdistan açısından büyük kayıp olduğunu söylemeliyim.

\"\"

3 Kasım 2021 tarihinde öğle öncesi Musa Ahmed birlikte Hewler Valisine gitmek üzere kaldığımız otelin lobisinden hareket ettik. Valilik binasının önüne geldiğimizde kapı girişinde kalabalık bir ekip bizi karşılamaya geldi. Kapı önünde üniformalı görevliler askeri tekmillerle bizi karşıladılar. Kapıda Hewler Valisi Umed Xoşnaw bizi karşılayarak ofisine götürdü. Ayrıca heyetimizin yanı sıra Hewler WİB’den Musa Ahmed, Rondık Farıs, İbrahim Samin ve Mirhaç Mustafa görüşmeye katıldılar.

İsmail Beşikçi, Vali Umed Xoşnaw’a yeni görevinden dolayı kutladı. Ayrıca Irak seçimlerinin Kürdler açısından başarılı geçtiğini bu yüzden mutlu olduğunu ve tebriklerini dile getirdi. Özellikle seçim öncesi Irak hükümetinin seçim yasalarında değişiklikler yaparak Kürdlerin oylarına yönelik müdahalelerinin olduğunu, PKK /KCK ‘nin Güney Kürdistan’da pêşmergeler yönelik saldırılarını ve Kürdistan hükümetinin egemenlik alanlarına müdahale ettiğini söyledi. Örneğin Halepçe ve Süleymaniye’de kamu kuruluşlarına saldırdıklarını, KDP bürolarına saldırıp yaktıklarını hatta Şengal’de seçim bürolarına saldırdıklarını ifade etti. Tüm bu provakasyonlara rağmen Irak seçimlerinde Kürdlerin başarıyla çıktıklarını belirtti. PKK/KCK’nin tüm engellemelerine ve seçim bürolarına müdahalelerine rağmen KDP’nin dört milletvekili çıkardığını PKK/KCK’nın hiç varlık gösteremediğini anlattı. Ayrıca İsmail Beşikçi, Göbekli tepe kazılarını ve Kürdlerin geçmişte önemli uygarlıklar yarattıklarını bugün ise çok bedel verilmesine rağmen toplumda milli bilincin oluşmamasının düşündürücü olduğunun altını çizdi. Devamla Hegel’in “Uygarlıkları devletler yaratır” sözüne atfen “eğer devletiniz yoksa bir müze dahi kuramazsınız” dedi.

\"\"

İsmail Beşikçi, bu sohbette özellikle Güney Kürdistan’dan Türkiye metropollerine turistik ziyarete gelen Kürd ailelerin baskı ve saldırılara maruz kaldığını oysa Kürdistan’ın kuzeyinde örneğin Van, Muş, Dersim, Diyarbakır gibi çok güzel şehirlerin olduğunu asıl oralara gidip seyahat etmelerini istedi. Mersin’de, İzmit’te ve Trabzon’da para harcayıp, dayak yiyeceklerine Kürd şehirlerine gidip harcama yapmalarını önerdi. Bu eleştiriden sonra Kurtlar vadisi gibi Türk dizilerine ve Türk sanatçılarına gösterilen ilgi ve alakanın Kürd sanatçılarına gösterilmemesini milli bilinç ve vatan bilinci eksikliğine bağladı. Kürdlere yönelik Konya’da bir katliamın yaşandığını ve ayrıca İzmir’de HDP il binasında genç bir kızın silahlı saldırı sonucu katledildiğini bu yüzden Güney Kürdistan’da ki halkın bunun bilincinde olmasını istedi.

İsmail Beşikçi’nin konuşmasından sonra söz sırası bendeydi. Bende Vali Umid Xoşnaw’i ve ayrıca Kürdlerin Irak ve Şengal’deki seçim başarılarından dolayı kutladım Kürd çocuklarının ve gençlerinin ilk okuldan itibaren üniversiteyi bitinceye kadar tarih bilinci ve milli bilinçle donatılması gerektiğini belirttim. Eğer çocuklar ve gençler milli ruh ve bilinçle donatılmazsa gayri milli Kürd örgütlerinin ve Daiş gibi terörist örgütlerin Kürd gençlerini kandırıp çıkarları doğrultusunda kullanabileceklerini anlattım. Türkiye’de altı yüz yıllık devlet geleneklerine ve onu aşkın devletlerinin olmasına rağmen yüz yılı aşkındır her gün ilk okuldan üniversiteye kadar çocuklarını ve gençlerini Türklük şuuruyla eğitildiklerini örnekleriyle ifade ettim. Eğer bu eğitim prosesi uygulanmazsa yarı devlet statüsünde olan Federe Kürd bölgesinden bir müddet sonra eser kalmayacağını söyledim.

Benim konuşmamdan sonra tarihçi ve Mütevelli Heyeti üyesi Celal Temel söz aldı. Celal Temel tarih çalışmalarından ve özellikle 1916 Kürd tehcirinden bahsetti. Kürd gençlerine tarih bilinci verilmezse ulus bilincinin oluşturulamayacağını anlattı. İBV merkezinde Kürd tarihinin kaynakları projesinin önemini ve bu çalışmanın Güney Kürdistan’da da yürütülmesini istedi. Celal Temel aynı zamanda eğitimci olduğunu bu nedenle Güney Kürdistan’da milli eğitime önem verilmesini anlattı.

Görüşmemizin son sözünü tekrar Vali Umid Xoşnaw aldı.” İsmail Beşikçi bizim için çok değerlidir. Onun adına başka düşüncelerimizde var. Ancak biz valilik olarak Hewler Kalesi içinde ki tarihi bir evi kabul etmemiz halinde İsmail Beşikçi kültür evi olarak takdis edeceklerini” söyledi. Bu bizi çok mutlu etti. Valiye bu ali cenap yaklaşımından ve vakfımıza verdiği değerden dolayı teşekkür ederek oradan ayrıldık.

RUDAW TV ZİYARETİ

Bugünkü programımızda Hewler Valisi dışında Rudaw, Nerinaazad, Orhan Kaya ziyareti ile son buldu. Hewler Valisi ile görüştükten sonra Rudaw’ı ziyaret ettik. Rudaw’da bizi şirketin sorumlusu Kek Ako karşıladı. Kek Ako bizi toplantı odasına aldı. İsmail Beşikçi ile Kek Ako genel Kürdistan ve Ortadoğu’daki gelişmelerle ilgili sohbetler yaptı. Bu sohbetlerde tercümeyi Muhamed İzeddin Yezda yaptı. Kek Ako ile yaptığımız görüşmenin esasını İsmail Beşikçi’nin kitaplarının Soranice’ye çevrilmesi ile ilgiliydi. Üç dört yıldır Güney Kürdistan’a yaptığımız ziyaretlerde görüştüğümüz Üniversite yöneticileri ve federe devletin ileri gelenlerine İsmail Beşikçi’nin Soranice’ye çevrilmesi için önerilerde bulunuyoruz. Duhok Üniversitesi bünyesindeki Beşikçi Centre İsmail Beşikçi’nin 8 kitabını Kurmanci ve Arapçaya çevirdi. Ancak hala İsmail Beşikçi’nin kitaplarının Soranice’ye çevrilmemesi büyük bir eksikliktir. Çünkü Güney Kürdistan’da insanların büyük bir kesimi Soranice biliyor ve okuyabiliyorlar. Bu yüzden İsmail Beşikçi’nin en az 15 kitabının Soraniceye çevrilmesini talep ettik. Rudaw’ın sorumlusu Kek Ako bu çalışmayı üstlendiklerini ve en kısa zamanda çevirisinin kendileri tarafından yapılacağının sözünü verdi.

Kek Ako ile görüşmemizden sonra Rudaw Tv’nn içini ve yayın departmanı gezdik ve oradan ayrılarak Nerinaazad’a gittik. Nerinaazad yetkililerinden Kek Botan ve Newal Xanim ve diğer arkadaşlar bizi karşıladılar. İsmail Beşikçi, Celal Hoca ve ben gündeme ilişkin konular üzerinde sohbetler ettik. Arkadaşlar, Güney Kürdistan’daki eğitim programı ile ilgili yardımcı oldular. Ayrıca ertesi gün seyahatimizin içeriği ile ilgili Newal Xanim, ben ve Celal Hoca ile uzunca bir röportaj haber yaptı. Çok nitelikli bir röportaj ve haber yapıldığını belirtmek istiyorum.

Görüşmemiz bittikten sonra Hewler Eski Valisi Fersat Sofi’nin evine eşine ve çocuklarına başsağlığı için gittik. Musa Ahmed ile eski Hewler Valisinin evinde buluştuk. Evde bizi Fersat Sofi’nin eşi ve çocukları karşıladı. Baş sağlığı diledikten bir müddet sonra buradan ayrılarak, iş insanı ve PAK Kürdistan sorumlusu Orhan Kaya’ya evine ziyarete gittik. Güney Kürdistan’a her gittiğimizde uğrak yerlerimizden biri Orhan Kaya bir diğeri de Terzi Faruk Bedirxan’nın dükkânı olduğunu belirteyim. Bu gelişimizde vakfımızın çalışmalarına yardım eden Fırat Uzun’un restoranının açılışına ziyarette bulunduk. Müzisyen ve iyi bir girişimci olan Fırat Uzun bizi ağırlayarak onure etti. Bu vesileyle Güney Kürdistan’a her gittiğimizde başta Musa Ehmed olmak üzere yukarıda isimlerini saydığım tüm arkadaşlara şükranlarımı sunuyorum.

(devam edecek...)

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.

4293 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:12:04:49
x