Tam da yazımı kaleme aldığım sıralarda kendisi Kürdistan da bir Kürd olarak dünyaya gelmiş büyük edebiyat ustası Yaşar Kemal’in tedavi gördüğü hastanede hayata gözlerini yumduğunu büyük bir üzüntüyle öğrenmiş oldum. Ancak ne yazık ki bütün yaşamını, hünerlerini ve emeğini Türk edebiyatına harcamış ve yazdığı eserleriyle Türkiye’yi dünyaya tanıtmış olan bu büyük edebiyat ustasının eserlerini mensubu olduğu halkın diliyle yazarak kendi halkının yaşadığı büyük acı ve trajedileri dile getirmemiş olması Kürd halkı ve kendisi adına büyük bir talihsizlik olarak düşünülmelidir.Son yıllarda kendi kimliğini kabullenerek Kürdler adına bir takım çalışmaların içerisinde yer aldığını biliyorduk ve bir seferin de kendisi ile özel görüşmemizde “ Oğlum Ben aslın da treni çoktan kaçırmışım, benim şimdi yaptıklarımın ise vicdan rahatlatmaktan öteye bir anlam taşımadığını biliyorum” dediğine şahit olmuştum. Her şeye rağmen, dünya edebiyatına büyük eserler kazandırmış ve emeği geçmiş bu büyük insana Allahtan rahmet, yakınlarına baş sağlığı diliyorum.
***************************************
Çözüm Süreci…
Bedellerini yaklaşık Kırk yıldan beri Kürd Halkının ödediği ancak Kürd Halkının zerre kadar bilgi sahibi ve ayrıca hak sahibi olmadığı bir çözümü, Kürdlerin ve onun namuslu evlatlarının kabullenmesi asla mümkün değildir. Dünyanın birçok bölgesin de toprakları işgal edilmiş ve tüm hakları gasp edilmiş olan milletlerin, düşmanla giriştikleri haklı ve meşru mücadeleleri sonucun da müzakere masasına oturmak hep olagelmiştir. Böylesi konuların birçok örnekleri bulunmaktadır. Ancak yakın coğrafyamız daki iki bilinir yâda bilinen örnekle konuyu bakarsak, birincisi Kıbrıs adasın da yaşayan Rum ve Türk toplumlarıyla ilgilidir. İkincisi ise bizi çok yakından ilgilendiren Irak’ta yaşayan Kürd ve Arap toplumuyla ilgilidir.
Birinci örnekte, Rum ve Türk toplumlarının eşit ve bir arada yaşayabilme ve herkesin kendisini o ülkenin birinci sınıf vatandaşı ve sahibi görebilme müzakerelerin de üç garantör devletin yani İngiltere, Yunanistan ve Türkiye’nin de bulunduğu koşullar da anlaşmalar yapılmış ve böylece her iki toplumun hakları gözlemcilerin de imzaladığı bir metinle uluslararası garantiye alınmıştır.
İkinci örnekte ise Irak toprakların da yaşayan Kürd ve Arap toplumuyla ilgilidir. 1974 otonomi anlaşmasını saymazsak, 2003 yılında ABD’nin Irak’a müdahalesi ve Kürdlerin yüz yıllık mücadelesi sonucu ABD’nin garantörlüğün de Irak’ta yaşayan Kürd ve Arap toplumları federal iki yapı çerçevesin de bir mutabakata varmışlardır. Dolayısı ile Güney Kürdistan’daki federal yapı uluslararası meşruiyet kazanmış ve bu antlaşmadan sonra, Kürdistan federe yapısı uluslararası hemen her platform da Kürdlerin meşru temsilcisi olarak görülmektedir.
Şimdi sormak istiyorum, yaklaşık kırk yıldan beri kendisinin dışın da hiçbir Kürd siyasi yapılanmasına tahammül göstermeyen ve kendi görüşlerine biat etmeyen her kesimi hain ilan ederek nefes aldırmayan PKK hareketi, büyük bir gücü ele geçirmiş olmasına, bu güne kadar uyguladığı şiddet yöntemleriyle kendisini uluslararası meşru ve demokratik dünyadan tecrit etmiş olmasına ve hala yasa dışı örgüt damgasını taşıyor olmasına rağmen Kürdleri hangi sıfatla temsil etmekte veya Kürd Halkının meşru hak ve taleplerini hangi garantör unsurlarla hangi platformlar da temsil edeceğine inanmaktadır.
Her seçim veya referandum arifesin de mevcut iktidarları köşeye sıkıştırırken kendi liderinin ve yandaşlarının yeni avantajlara sahip olması dışın da Kürdler adına hangi elle tutulur taleplerle orta yere çıkmakta ve bu vesilelerle Kürdlere hangi yeni mevzileri kazandırmaktadır. Kendi örgütsel avantajlarını ve birlikte hareket ettiği marjinal Türk solcularının kazançlarının dışında Kürd Halkına bu güne kadar siyasi, sosyal ekonomik ve psikolojik hangi kazanımlarından bahsedebilirler Kürd Halkının on binlerce evladının hayatına mal olmuş ve yine Kürd Halkının büyük fedakarlıklarıyla kazanılmış yaklaşık yüz civarın da belediyede Kürd Halkına hangi hizmetleri yapmış, hangi kolaylıkları sağlamış ve onun yaşam kalitesine yansıyan hangi çalışmaları yapmışlardır.
Bugün, yaklaşık üç yıldan beri Kürd Halkının umutlandırılarak oyalandırıldığı sözde çözüm sürecin de, T.C. Devletinin başbakan yardımcısı Yalçın AKDOĞAN, iç işleri bakanı Efkan ALA’nın ve HDP’nin malum temsilcileriyle dolma bahçe sarayın da arzı endam ederlerken, Kürdlere ve onların taleplerine yönelik hangi konular da ve neyin anlaşmasını yaptıklarını ilan ediyorlardı ve mutabık kalındığını söyledikleri metin de Kürdlerin kırk yıldan beri ödedikleri ağır bedellerin karşılığı olarak neler vardı.
Aslın da Kürdler tarafından hiçbir zaman kabul görmeyecek olan bu zimmî ve belirsiz mutabakatlar, buzun üzerine yazılmış ve güneş açtığında eriyip silinecek anlamsız yazıdan başka bir özellik taşımamaktadır.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz; devletin ve çıkarcı müritlerin büyüttüğü dağ fare bile doğuramamıştır.
Saygılarımla,
28.02.2015 – İstanbul
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.