Günlerden 15-16 Ekim 2017 , Güney Kürdistan’da yapılan bağımsızlık referandumunun üzerinden henüz 20 gün geçmiş ancak bu referandumda Kürdistan halkının ortaya koyduğu haklı ve meşru iradesine Kürdistan topraklarını işgal altında tutan sömürgeci güçler tahammül edemiyorlar.
Bu tahammülsüzlük dolayısıyla Kürdler tarihin farklı dönemlerinde olduğu gibi bir kere daha Kürdistan işgalcileri ve onlara uşaklık yapmayı görev edinmiş işbirlikçi hainler tarafından bir kere daha ve çok yönlü bir büyük komplo ile karşı karşıya kalıyorlar. Bu komploda başta Kürdistan’ın kalbi Kerkük kenti olmak üzere bir kısım Kürdistani bölgeler büyük bir saldırıyla bir kez daha işgale uğruyordu.
Elbette ki böylesine büyük ve kapsamlı bir işgal hareketi, devlet özelliğini kaybetmiş merkezi Irak hükümetinin gücünü fazlasıyla aşan bir durumdu. Kerkük ve bağlı kasabalara yapılan bu vahşi işgal hareketi, iyi bilinmelidir ki Kürd düşmanı Türkiye ve İran devletlerinin askeri ve stratejik kurmayları tarafından planlanmış ve yine Türkiye ve İran’ın paramiliter güçleri tarafından sahada pratiğe sokulmuştur. Ancak ne yazık ki Kürdistani bölgelerin bu işgal hareketinde en büyük talihsizlik de birtakım YNK ve PKK’lilerin kullanılmış olmasıdır.
Aslında Kerkük ve çevresine yapılan saldırı ve işgal hareketinin arkasında amaçlanan hedef Kürdistan federe yapısını çökertmek ve var olan tüm Kürdistani kazanımları yok etmekti. Bu sinsi ve kahpe planlamayı yapanlar, bunlarla da yetinmeyecek ve YNK ile KDP güçlerini birbirleriyle çatıştırarak Kürdün Kürde yüzyıllarca düşman olacağı sinsi bir planı hayata geçirmeyi hedeflemişlerdi.
Sömürgeci düşmanların nihai amaçları ve planlaması bu iken Kürd halkının gerçek önderi Sayın Mesud Barzani olayın vahametini yüksek bir öngörüyle görmüş ve Kürdün Kürdü öldürmemesi uğruna kendisine bağlı KDP ve diğer yurtsever peşmergeleri geri mevzilere çekerek yeni birer direniş hatları oluşturmak suretiyle hem Türkiye ve İran’ın sinsi komplosunu boşa çıkarmış hem de yeni kurulan mevzilerde düşman güçlerini büyük bir bozguna uğratmıştır.
Böylece ilk planları Mesud Barzani tarafından boşa çıkartılan Türkiye ve İran devletleri, bu sefer de B planlarını devreye sokarak güneyli yurtsever güçleri ve bölgede yaşayan Kürd halkını açlıkla terbiye etmek üzere sınırları kapatarak hava ulaşımını kesmek ve ekonomik ambargolar yoluyla güneyli güçlerin iradesini kırmaya çalışmışlardır. Ancak daha önceleri belirttiğimiz gibi Mesud Barzani’nin mücadeleci kişiliği, askeri dehası ve diplomasideki tecrübeleri işgalci devletlerin ve bir avuç işbirlikçi hainin hesaplarını bir kez daha boşa çıkarmış ve Kürd halkının umutlarını ve cesaretini yeniden yükseltmiştir. Mesud Barzani’nin tutarlı ve sabırlı çalışmaları hem Kürd halkının birliği alanında meyvelerini vermiş hem de küresel güçlerin Kerkük işgali sırasında gösterdikleri ikircikli tutumları üzerinde olağanüstü bir etki yaratarak Güney Kürdistan’da yeniden ayağa kalkışta önemli bir rol oynamıştır.
Sayın Mesud Barzani, bütün bu gelişmelerin akabinde tarihi bir demeç vererek hem sömürgeci devletlerin ve hem de kendisinin milli özelliklerine tahammül etmeyen çevrelere unutulmayacak bir cevap vermiştir. Bu tarihi ve önemli cevap “Ben Kürdistani mücadelenin içerisinde bir peşmerge olarak mücadele hayatıma başladım, kalan ömrümü de bir peşmerge olarak sürdürmek istiyorum.” Sözleriydi. Aslında bu sözler tüm sömürgeci devletlere ders olması amacıyla söylenmiş olsa da kendisinin Kürd halkının özgürlük mücadelesindeki temel amacının bir kariyer veya mevkii peşinde koşmak olmadığının önemli bir işaretiydi. Bunun hemen akabinde Kürdistan’da yeni bir yapılanmaya gidilmesi ve ayrıca tüm kesimlerin itiraz edemeyeceği reformların başlatılmasıyla hayat bulmaktadır.
Geldiğimiz bu aşamada, Güney Kürdistan’da ki kazanımlar düşmanlar açısından hala büyük bir tehlike arz etmekte olup İran ve Türkiye’nin mevcut duruma tahammül etmediklerini göstermektedir. Bunun asıl sebebinin de Kürdistan’da ki yeni birlik yönündeki çalışmalar ve küresel güçlerle kurulan tutarlı çıkar ilişkileridir. Özellikle Türkiye ve İran devletlerinin, Kürdlerin haklı ve meşru mücadelesine kendi yanlışlarından arınarak sıcak bakan dünya devletlerinin ilgisi bu sömürgeci güçleri çılgına döndürmektedir.
Türkiye devletinin Rojava’ya yönelik işgal hareketi PKK ve ona bağlı güçler tarafından diğer siyasi güçlere ilgi göstermesi ve Kürdler arasında birliğin sağlanması yönündeki demeçleri şayet samimi ise önemli gelişmelere işaret etmektedir. Bu çerçevede PKK ve ona bağlı güçlerin takınması gereken tutum, Türkiye ve İran güçlerinin Güney Kürdistan’a yönelik saldırılarına zemin bırakmayacak şekilde milli ve yurtsever bir tutum takınmasıyla mümkün olacaktır. Aksi durum giderek irtifa kaybeden PKK siyasetinin sonunu getireceği gibi bir bütünen Kürdistan halkının da büyük kaybetmesine sebep olacaktır. Bu karmaşık ve kritik süreçte tüm Kürdistani siyasi güçlerin birlikte hareket etmesi Kürdistan özgürlük mücadelesinde büyük kazanımlar yaratacağı akıllardan hiç mi hiç çıkarılmamalıdır.
Yüzyıllarca büyük acılar çekmiş Kürd halkının da diğer dünya milletleri gibi özgür ve bağımsız olması dileğiyle her bir Kürd’ün sorumlu davranması için çağrılarımızı bir kez daha yineliyoruz. Unutulmasın ki dün Kürdleri tarih sahnesinden silmek isteyenler bugün Kürdistan’da ki yeraltı ve yerüstü zenginliklere muhtaç duruma gelmişlerdir ve yine unutulmasın ki Kürd halkı özgürleşmeden bu coğrafyada hiçbir şekilde huzur ve güven sağlanamayacaktır.
Saygılarımla
M. Hüseyin Taysun
01.12.2019 / İst.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.