Kürt halkının da bir yere kadar sabır ve tahammülü var, bugün HDP’ye verilen oylar, yollardaki mayınlı hendeklerin memnuniyeti değil, o yollarda süründürülen Şehit kanları için verildi ama Şehit mezarlarına bile saygısı olmayan bu devlete karşı gerektiği gibi Kürt halkının hak ve hukukunu savunup, uluslararası kabul gören reel bir siyaset çerçevesinde hareket etmezlerse kaybeden kendileri olacaktır.
Kaybedilen 1 milyon oyun sahibi kimlerdi acaba?
Asıl sahipleri AKP ve CHP idi, geldiği gibi de geri gitti emanet oylar..
CHP tabanından kendini solcu zanneden Kemalistlerden aldığımız ortalama yüzde 25 oyu CHP’ye, ve yine AKP tabanlı, özüne döndüğünü zanneden ‘’rahatına düşkün’’ ama hiçbir sıkıntıya gelemeyen, devletin sıcak kucağında “sorunsuz” yaşamaktan keyif alan yüzde 75 Kürt oyunu da AKP’ye iade ettik sadece..
Kürtlerin statü isteyen kesimi oy’unu HDP\'ye verirken, AKP\'li Kürtler yüzünü yine AKP\'ye çevirdi. Türkiyeleşme fikrinin, sistemin ağındaki Kürtleri kazanmak için bir çare olmadığını da tecrübeledik. Rahatına dükün bu kesimin ilk fırsatta güvenli bir limana, yani sistem partilerine sığındıklarını hep birlikte gördük.
Şimdi, bütün iyi niyeti ile bu davaya gönül veren ve her şeye rağmen ‘’ölsek de kalsak da, kendi kimliğimizle yaşamaktan zerre kadar taviz vermeyeceğiz’’ diyen Kürtlerle karşı karşıyayız, yani Kürt ve Kürdistani potansiyel ile.. Ortaya çıkan bu potansiyelin halkımız açısından, olumlu yansımalarının bundan sonraki süreçte, özgürlük mücadelesinde çok olumlu ve berrak bir şekilde sirayet edeceği görülecektir.
Artık, ne sistemin ağında yok olmuş, ne en ufak olayda davasına sırt çeviren Kürtler var, ne de kendini solcu zanneden emanetçi Türk oyları...
Ayrıca şunu da belirtmekte de fayda var k; HDP’nin politikalarını yanlış bulan ve partiden uzaklaşan milliyetçi Kürtleri de, doğru ve olması gereken bir siyasetle tekrar kazanma şansı çok yüksek.
Yani üzülmek bir yana sevinmemiz gereken bir durum yaşıyoruz aslında, ‘’bıçak sırtındaki oylarla’’ hiçbir yere varılamazdı, bir yere varmayı bırakalım ‘’emanet’’ dediğimiz oylar birçok taraftan el kol bağlıyordu. Şu an her şeye rağmen evet diyen, oy’unu sisteme vermeyen müthiş bir kesim kazanılmış durumda. Yani iki silah sesini duyunca kaçmayan, savaşta da barışta da varız diyen Kürtler..
Yani özetle; bu seçim, savaşı yaşayanların değil, ‘’savaşın kendi alanlarına sıçrama ihtimalinden’’ dahi ürkenlerin seçimiydi..
Aslına bakarsak bu seçim Kürtler için çok büyük bir kazanımdır. Kürtler tarihlerinde ilk defa her şeye rağmen evet diyen, sırt çevirmeyen bu kadar büyük bir kitleye ulaşan bir Kürt gerçekliği ile karşı karşıyayız. Kürtler adına politika yapanlara düşen ise, yüzlerini bu kitlenin gerçekliğine dönmeleridir.
HDP şunu kabul etmek zorunda artık, bütün halklara hitap eden bir parti bir ideoloji olamaz, hele ki bu Türkiye halklarıysa ve hele ki bu savaşı veren halk, kendi özgürlüğünü kazanamamış, yüzde on barajını bile sırat köprüsünden kıl payı geçen Kürt halkıysa.. Türkiye’nin yıllardır sömürdüğü, benliğini elinden alıp Türk kimliğini aşıladığı ve bütün partilerin ihanetlerine, hırsızlıklarına rağmen bir lokma ekmeğe hamdolsun dedirttikleri Türkiye halklarının, ruhuna işlenmiş köle zihniyetini silip atamazsınız, ki seçimlerde bunu çok güzel gösteriyor..
Şimdi asıl sorulması gereken şu, gelinen aşamada siyasilerimiz gerçek kitlesine ulaşmışken, bu durumu değerlendirebilecekler mi?
Yoksa ütopik yaklaşımlarla gerçek kitlesine sırtını dönmeye devam mı edecekler?
Şunu çok iyi bilmeleri gerekiyor; Kürt halkının da bir yere kadar sabır ve tahammülü var, bugün HDP’ye verilen oylar, yollardaki mayınlı hendeklerin memnuniyeti değil, o yolarda süründürülen Şehit kanları için verildi ama Şehit mezarlarına bile saygısı olmayan bu devlete karşı gerektiği gibi Kürt halkının hak ve hukukunu savunup, uluslararası kabul gören reel bir siyaset çerçevesinde hareket etmezlerse kaybeden kendileri olacaktır.
Yani birilerinin HDP kanalı ile aşılamaya çalıştığı her ne pahasına olursa olsun Türkiyelileşme siyaseti Kürtleri çok heyecanlandırdıysa da, görüyoruz ki bu artık geçerli değil. Beraber yaşama fikri demişken, hep aklıma takılan ve hala kulaklarımda çınlayan, yakın bir arkadaşımla aramızda geçen telefon sohbetini, sizinle paylaşmak istiyorum..
Kendisi de HDP’nin çok önemli bir Belediyesin’de özel kalem olarak çalışan ve aynı zamanda ailece partiye emek vermiş bir Kürt ailesinin bireyidir. Bana aynen şu cümleyi söylemişti, ‘’beraber yaşamak onursuzca yaşamak demek değildir, artık seni beni kim asimile edebilir?’’ Bilinçli, okumuş ve entelektüel biri olarak çok değer verdiğim bu insanın sözlerine, telefonda yaşadığım şok ve hayal kırıklığı ile donakalmıştım. Peki bunu parti içerisinde aktif olarak çalışan, bilinçli bir birey söylüyorsa, HDP’nin söylemlerinin stratejik olduğuna nasıl ikna olacaktık. Bu sohbetten sonra, aklım sürekli şu soruda kaldı, ‘’beraber yaşamak onursuzluk değilse, biz neden savaşıyoruz?’’ 30 yıllık savaş ve binlerce Şehit bilançosu, bu ‘’devletin istediği Kürtler’’ olmadığımız sürece, beraber yaşamın Kürtler için sadece kaos olduğunu göstermedi mi yeterince? Beraber yaşamı destekleyeceksek şayet, devletin istediği Kürtler olup, bu ülkede gayet rahat bir şekilde onursuzca yaşayabilirdik oysa.
Kürt halkı beraber yasayabilmek için, tarih boyunca yeterince bedel ödeyip güvence verdi, artık güvence verme sırası Türk “kardeşlerimizde”, ki bunun en ufak bir işaretini dahi göremiyoruz.
Ayrıca şunu da belirtmek lazım, biz ailelerimizle Kürtçe konuşarak büyüdük, devletin zulmü ile büyüdük, birinci sınıfta Türkçeyi dayak yiyerek öğrendik, evet biz bunları unutup asimile olmayacağız elbette ama ya yeni nesil, onlar içinde aynı şeyi söyleyebilir miyiz?
Artık sokaklarda Kürtçe konuşan çocuklara rastlıyor musunuz?
Peki ya evde çocuklarıyla Kürtçe konuşan anne ve babalara?
Eskiden sokaklarda Türkçe konuşan çocuklar görmezdik, şimdi ise Kürtçe konuşan çocuklar göremiyoruz..
TC Devleti Kürtlere karşı uyguladığı asimilasyon politikasında hedefine ulaşamadı, ama şimdi bu politikanın hayat bulmasına alet oluyoruz.
Yani sadece şimdiye bakarak Kürtlerin geleceği için karar veremeyiz, bunun 20-30 yıl sonrasını da düşünmek zorundayız, bugün biz asimile olmadık ama yarın geleceğimiz olan çocuklar için de bu güvenceyi sağlamalıyız.
Şu an her şeye rağmen gerçek Kürt kitlesiyle, 59 vekille barajı geçmiş ve 3’ü Büyükşehir olmak üzere 11 il, 68 ilçe, 23 belde ve belediyeye sahip bir parti var.
Ya bu fırsatı çok büyük bir avantaja çevirip, gerçek kitlesine ulaşmış, kendi sınırlarına çekilmiş bir Kürdistan partisi olarak dimdik yollarına devam ederek çocuklarımızın geleceğini güvence altına alacaklar, ya da ütopik bir hayalin peşinden gidip Kürtleri tamamen kaybedecekler.
Akılcı, ne istediğini bilen, çatışmasız bir siyasetle çok şey yapılabilir. Savaş alanına dönen Kürdistan’ın inşaası için kollar sıvanmalı ve bölge doğru bir siyasetle kalkındırılmalıdır. Belediyeciliğin siyasetten uzak durması gerektiğini düşünen biri olarak, dokunulmazlığı olan Vekillerin çok daha bastırıcı ve korkusuz siyaset yürütmesi gerektiğini düşünüyorum.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.