Yalçın Küçük, aslında birçok kez Kürtlere mesaj verdi, 2007’de kanal 10’da yaptığı bir söyleşini hatırlayalım; ‘’ PKK PKK diye diye, Barzani’ye devlet kurduruyoruz.’’
Kuzey gençlerine aşılanan Mesud Barzani nefretinin sebebi nedir, bu düşmanlık neden kaynaklanıyor, kimler bunu körüklüyor?
Geçmişte yaşanmış olan “birakuji utancı” tek taraflı mı yaşanmış?
Biri öldürmüş diğeri de seyirci mi kalmış, tek taraflı bir nefret ve tek taraflı bir utanç mı yaşanmış?
Her zaman bir taraf haklı ve suçsuz, diğer taraf da sürekli haksız ve Suçlu mu?
Gerçekten objektif olduğunuzu düşünüp ve bunun gerçek olduğuna kendinizi “kandırarak” mı inandırıyorsunuz?
Tarih boyunca Kürt halkına karşı işlenen katliamlara suskun kalan Türk “kardeşlerinizi” onlar istemediği halde affetmek için can atıyorsunuz ama aynı “duyarlılığı” Mesud Barzani Kürt kardeşiniz olduğu halde gösteremiyorsunuz, neden?
Kürtleri katliamlardan geçiren Atatürk zihniyetinin devamında ısrar eden taraflarla, “Kemalin askerleri değişmiş’’ yaklaşımı ile seçimlerden önce koalisyon-ortak hükümet kurma konusunda hiçbir sıkıntı olduğu düşünülmediği gibi, bu vesile ile Atatürk imzalı katliamlar da unutulabiliyor, üstelik “ne olmuş yani, geçmiş geçmişte kaldı” denilebiliyordu, öyle değil mi?
Aslında geçmiş geçmişte de kalmamış aynı zihniyet devam ediyor, ama olsun yine de Mesud Barzani Kemalistlerden daha düşmandır öyle değil mi?
Aynı o Kemalist solcular “zavallı Kürtleri” Kürt hareketinden koparmak için, 1975’ler de Mesud Barzani’nin babası Mola Mustafa Barzani’ye karşı cephe açıp “Saddam Hüseyin Barzani’den ilericidir” diyecek kadar çirkefleşmişlerdi.
Şeyh Saidi, İngiliz ajanı olarak ilan eden bu Kemalist sol siyasetinin başını çeken Yalçın Küçük’ün açıklamalarına bakalım; \"Ben Türkiye\'de yaşayan Kürtleri, Barzani’leşmekten alıkoydum, yoksa onlarda toprak talebinde bulunurlardı. Yakın zamanda Demokratik Türkiye için mücadele edecek ve ölecekler, bu hepimizin hayali değil mi? Bir Kürt\'ün Demokratik Türkiye için ölmesi, Savcı bey, benim soyadım Küçük ama ben bu devlet için büyük işler başardım.”
Yalçın Küçük, aslında birçok kez Kürtlere mesaj verdi, 2007’de kanal 10’da yaptığı bir söyleşini hatırlayalım; ‘’ PKK PKK diye diye, Barzani’ye devlet kuruyoruz.’’
İncirlik’ten kalkan uçaklarla Barzani bölgesine koruma sağlamak Barzani Devleti’ni kurmanın ilk aşaması oldu. Şimdi, PKK’yi tasfiye etmeyi istiyoruz, güzel, ancak, bunun en çok Barzani’nin ekmeğine yağ sürmek olduğunu bilmek zorundayız.
Doğu’da PKK-Barzani rekabeti hız kazanıyor; Ahmet Türk, Diyarbakır bizi desteklemedi, derken, Barzani’nin gücüne de işaret etmiş olmaktadır. Barzani rüzgarında ayrıca İsrail var.
Manzara budur. Çare gereklidir.
Benim önerim, a. Türkiye’nin Kürtleri olmalıdır b. Kuzey Irak’a örtülü savaş uygulanmalıdır.
Ve yine aynı programda şu sözleri söylemiştir; ‘’Saddam, işgalle birlikte bir kahramandır ve kahraman olarak ölmüştür. Ölümünün önünde saygıyla eğiliyorum. ‘’
Yine akla Misak-ı Milli kardeşliği gelmiyor mu?
Ama bugün Kürtleri zehirleyenler Yalçın Küçük gibi isimler değil, Mesud Barzani’yi aşiret reisi diye diline pelesenk edip, Yalçın Küçük’ü aratmayan Türk Solu ve bazı basın yayın organlarıdır. Kuzey Kürtlerini sürekli zehirleyerek, Mesud Barzani’yi TC’yi kınamamakla suçluyorlar. Her şeye rağmen Mesud Barzani maddi-manevi kardeşlerine destek vermeye devam ediyor. Her ne kadar ideolojik çatışmalar yaşansa da, bu Mesud Barzani şahsında Güney\'de mevzi kazanmış Kürt hareketinin, Kuzey\'de mevzi kazanmaya çalışan kardeşlerine destek olmadıkları anlamına asla gelmiyor.
Tek geçim kaynağı Türkiye bağlantılı boru hatlarındaki petrol ihracı olan Güney Kürdistan’dan, yaşanılan her olay sonrası üst perdeden karşılıklı ticari ilişkilerini zedeleyecek çıkışlar beklenmemelidir.
Güney Kürdistan hükümetinden bunu beklemek şu demektir; önce Güney batar, sonra hem PKK’ye hem YPG’ye giden destek kesilir, Uluslararası bütün kazanımlar çöp olur ve Kürdistan hayal olur.
Bu durumda mantıklı olan akıllıca bir siyaset yürütmek değil midir?
Yani hepimiz çok iyi biliyoruz ki Kürdistan’ın can damarı TC’den geçen boru hatlarıdır ve yine hepimiz çok iyi biliyoruz ki o boru hatları olmazsa sadece Güney Kürdistan değil, diğer parçalarda çok büyük zarar görebilir. Yani birbirinden ayrı düşünüp ele almak sadece bir tarafa zarar vermeyecektir. Peki bunun bilinmesine rağmen, bilinçli bir şekilde tabanda yaratılan bu düşmanlığın amacı nedir?
Tabii bu demek değildir ki Güney Kürdistan hükümeti de eleştirilemez, örneğin eleştirilecek başka şeyler var; tek geçim kaynağının sadece petrole dayanması, kapısına dayanan savaş öncesine kadar neden daha fazla gelişmediği, bağımsızlık için neden daha sağlam adımların atılmadığı, hem siyasette hem de diğer alanlarda Kadının rolünün az oluşunu eleştirebilirsiniz, nitekim haklı da olursunuz ama şu an ki savaş koşullarında, tek ticari ilişkisi olan TC ile, ilişkilerine zarar verici bir dil kullanmasını istersek haksız oluruz.
Evet hepimizin gönlü Mesud Barzani’nin çıkıp esip gürlemesinden yana, TC’ye rest çekmesinden yana ama sanırım olaya duygusal bakıp sonuçlarını hiç hesaba katmıyoruz.
Şuna da değinmek gerekiyor, Türk Solunun Kürtlere angaje ettiği Mesud Barzani, ‘’feodal, aşiret reisi, ilkel, çağdaş değil’’ söylemleri de içler acısıdır. Avrupa\'ya çıkınca Çek Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ona \"Saygıyla eğiliyorum önünde, gocunmuyorum, çünkü sen kahraman bir başkansın \" demişti. Yine Avrupa ziyaretinde birçok devlet lideri \"Yüzünüz neden yanmış?\" diye sorduklarında; \"Ben sadece bir Peşmergeyim\" diye cevaplamıştı.
‘’Yüzü iki ay boyunca kaldığı Rabia-Zumar hattından ötürü yanmıştı.’’
Şimdi merak ediyorum, herkesin saygı duyduğu bir lider olan Mesud Barzani’ye ‘’aşiret reisi’’ gibi küçümseyici ithamlarda bulunanlar, Mesud Barzani’nin ne yapmasını isterdi acaba?
Molla Mustafa Barzani’nin miras olarak bıraktığı mücadeleyi; “Mesud Barzani’nin hayır baba ben aşiret reisi olurum, bu mücadeleye devam edemem, demesini mi bekliyorlardı acaba.\"
Sn. Mesud Barzani, babasının ve atalarının verdiği bir asırlık mücadeleyi, bağımsızlığı ilan ettiği gün layığıyla tamamlamış olacaktır. Aksi bir tutum, bir asırlık mücadeleyi tamamlamadan pes etmek olur.
Dileğimiz bu onurlu mücadelenin bağımsızlık ile taçlandırılmasıdır..
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.