İktidar ile Muhalefetin Kürtlere bakışı ile ortaya saçılan yozlaşma ve kirlilik üzerine

Merak etmeyin sizdeki dosyaların alası rakibiniz AKP'nin elinde zaten var. Ama atı alan Üsküdar'ı geçti. Topuklu efeniz, AKP ile yaptığı gizli anlaşmalarla ve dokunulmazlık zırhına bürünmek için partinizi terk edip güvenli bir limana hicret etmiş durumda,

24 Ağustos 2025 - 11:25
24 Ağustos 2025 - 11:25
 0
İktidar ile Muhalefetin Kürtlere bakışı ile ortaya saçılan yozlaşma ve kirlilik üzerine

Türk siyaset kurumu ve partileri, cumhuriyetin ilanından bu yana, seksen yıllık süreçte, gerek ceberut ve otoriter tek parti diktatörlük dönemi, gerekse sözde çok partili demokratik sisteme geçerken özünde aynı tas aynı hamam. Davul Başbakan ve meclisin boynunda tokmak üst düzey sivil bürokrasi ve generallerin elindeydi. Kısaca 1950’ den sonra da ülke askeri vesayet altında otoriter tek parti sistemini sürdürdü. Bu durum, kâh askeri darbelerle kâh muhtıralarla eski sistem olduğu gibi devam etti. Evrensel demokrasi ve adil hukuk talebinde bulunan kesimler, askeri vesayet çarkı içinde öğütüldüler. Bu direniş ve başkaldırılar, çok acı ve beraberinde trajedileri de getirdi. Bu durum, toplumun kılcal damarlarına kadar sirayet ederek, toplum baskıyla güdülerek ahlaki, vicdani kirliliği ve çürümeyi de beraberinde getirdi. Bu kirlilik ve çürüme, toplumu sarıp sarmalayarak yozlaşmanın bugünkü doruk noktasına ulaşmış oldu. Peki neden böyle oldu?

Tekçi ve inkârcı rejimin kuruluşundan beri, eğitim kurumlarında, ibadethanelerde, askerlikte, kısaca hayatın her alanında resmi yalanları toplum algısına nakışlayarak toplumda derealizasyon sendromu (Gerçeklerden kopma-Duyarsızlaşma) oluşturuldu. Bu duruma karşı çıkan onurlu ve ahlak sahibi kesimler ekonomik, sosyal ve siyasi geleceklerini ipotek altına alacak şekilde herkesi sindirdiler.

Her şey, toplumda var olan reel gerçekliklerin (etnik, inançsal, sosyolojik ve antropolojik) ters-yüz edilmesiyle başladı. Ceberut rejim Elma, armut, şeftali vs leri bir torbaya koyarak "Bundan böyle bunların adı 'muz' olacak" zoraki dayatmasıyla başladı. Mevcut toplumun sosyolojisine uymayan yapay bir ulus yaratılmak istendi. Dili, kültürü, inancı, duyguları, hayalleri ve rüyaları farklı olan toplumsal kesimler, zoraki bir şekilde "Türk ol" kimliği dayatıldı. Süreç içinde Türk olanlar ile biyolojik Türk olmayan devşirme kesimler, diğerlerine tepeden bakan, bu farklılıkları düşmanlaştıran bir önyargı oluşturuldu. Bu durum zamanla Türk toplum algısında faşizan ve şovenist bir bakışı geliştirdi. Devletin oluru ve gözetimi altında sürdürülen bu ayrımcılık, görünür bir hal aldı.

Baskılarla ve zorbalıklarla dayatılan bu yapay durumdan memnun olmayanların seslerini yükseltmeleri ve karşı çıkışlar, soykırımlara varan katliamlarla bastırıldı. Gerek "makbul vatandaş" (Türk ve Türklüğe devşirilmiş toplumsal kesimler) gerekse dil ve inançsal olarak Türklük dışında kalmış farklı kesimleri "potansiyel tehdit oluşturan sözde vatandaş" kategorisine sokulup fişlenerek kodlandı. Toplumu kendi gölgesinden korkacak hale getirdiler. Evrensel hukuk ve adalet karineleri, iktidar elitleri ve muktedirlerinin elinde siyasi bir sopa olarak kullanıldı.

İşte bütün bu durumların baş müsebbibi, ülkenin kaderine ipotek koyan ve ezeli rekabet halinde iki siyasal ve toplumsal gücün yüz yıllık süreçte iktidar ve rant paylaşım kavgasının eseridir. Bu iki siyasal gücün, topluma vadettikleri temel ideolojik paradigmaları, ülke mağdurlarının (Gayrimüslimler ve Kürtler) yokluğu üzerine kurgulandığı için bu durumlar yaşanıyor. Onun için şu an yaşadığımız süreçte ortaya yayılan tiksindirici kokuların, siyasi ve ahlaki çürüme ve kirliliklere şahit oluyoruz. Cumhuriyetin kuruluşunda yer almış, ülkeyi on yıllarca tek parti ve tek adam diktatörlüğü ile yönetmiş ulusalcı-seküler beyaz Türk azınlığı -ki bu siyasi anlayışın omurgasını CHP oluşturuyor- diğer tarafta ise Neo- Osmanlıcı muhafazakâr çoğunluk olarak bilinen dindar Türkler -ki bunların omurgasını da AKP ve MHP oluşturuyor- arasındaki tarihsel siyasi ve ideolojik savaşın yan etkileridir.

Zaman zaman el değiştiren bu soyguncu düzenin devamını sağlamak ve iktidarı kaptırmamak için, kendi aralarında kim daha milliyetçi? Kim daha fazla ülkedeki farklılıkları düşmanlaştırma metaforunu iyi oynuyor yarışı içindeler. Son zamanlarda bölüşülemeyen rant kavgalarının birbirlerinin ayaklarını çelmelemek için kayıt altına alınan kamera görüntüleri, belgeler ve dosyalar havada uçuşmaya başladı. Rüşvet, yağma, ihalelere fesat karıştırma, adam kayırma gibi suçlamalar, komediye varan durumları gözler önüne serdi. Salt AKP ve Erdoğan düşmanlığı ile yatıp kalkan kesimler -Ki bunlar eşitlik, adalet ve demokrasi için mangalda kül bırakmayanlar dır- Süreç içinde hepimizin şahit olduğu; "Ya ne olmuş 23 yıldır AKP ve yandaşları bu ülkeyi soyup soğana çevirdiler. Bunlarda da biraz yemiş ne var bunda?" savunmalarda bulunuyorlar. Kimse çıkıp sormuyor. Peki o zaman bu ülkenin kirlilik ve çürümesine karşı çıkanlar, neyin mücadelesini veriyor?

Hırsızın, rüşvetçinin, adam kayırmanın, kamu mallarını peşkeş çekenlerin, ideolojilerinin ve partilerinin bir anlamı var mıdır? için "Bunlar benimle aynı görüşte ve hayata aynı pencereden bakıyoruz" diyerek kötülük meşrulaştırılır mı? Manzara bu. Siyasi, ideolojik ve ahlaki çürümenin varmış olduğu boyuta bakar mısınız? Şu an gündemde Aydın Büyükşehir Belediye başkanı Özlem Çerçioğlu'nun CHP’ den istifa ederek AKP'ye geçmesi konuşuluyor. Siyasi etikten, toplumsal ahlaki değerlerden bahsedenlerin düştükleri yaman çelişkilere bakar mısınız? Bu kadın belediye başkanı bırakın rüşvet almayı ve ihalelere fesat karıştırmayı, çok daha ağır insani günahları işlemiş bir kişi. Bizim nazarımızda bu kadın belediye başkanı, katıksız ırkçı ve faşist bir siyasetçidir. CHP de iken onu pohpohlayıp ona "Topuklu Efe" lakabını takmışlardı. Ayrılıp AKP'ye katıldığında bu kez adı "kırık topuklu efe" ye çıktı. CHP'liler şimdi çıkıp onu "ihalelere fesat karıştırmak" la "rüşvet ve adam kayırma ile, kamu mallarını aile ve yandaşlarına peşkeş çekmekle" suçluyorlar. Yani bu kadın, CHP de iken pirüpak, ayrıldığında mı kötü oldu.

Hayır zaten kötüydü. Onun bu kötülüklerine ses çıkaramayıp partilerinden ayrıldığı için ağza alınmayacak hakaretler yapıyorlar. Bu sessizlikleri kadının işlediği iddia edilen suçlarının ve ahlaksızlıkların suç ortaklarıdırlar. Oysa sorun sadece bu kadının "topuklu efe" veya "Kırık topuklu efe" tanımlanmasıyla ilgili bir konu değildir.

Türk devletinin Suriye iç savaşında Eli kanlı BAAS rejiminin vatandaş bile kabul etmediği Rojava Kürtlerine saldırarak, Afrin ve birkaç şehri işgal ettiğinde, orada bulunan bir askerin havan mermisi üzerine "Aydın Büyükşehir-Özlem Çerçioğlu" yazıp sosyal medya da gündem olunca, adı geçen belediye başkanı şöyle bir demeç vermişti: "Sınırlarımız dışında topraklarımızın bütünlüğü için savaşan (!!??) Mehmetçiğimizin muvaffak olacağından hiç kuşkum yok. Şanlı ordumuz tarih boyunca topraklarımıza kastetmeye çalışanlara gerekli dersi her zaman vermiştir. Yine verecektir. Dualarımız kahraman Mehmetçiğimizle” Güler misiniz? Ağlar mısınız? Komik ve çarpıtma bir açıklama. Kim kimin topraklarını işgal etmiş?

Adı geçen bu şoven ve ırkçı belediye başkanının yediği haltlar bununla da sınırlı değil. 1930 ların başında tekçi ve inkârcı rejimin ideoloğu, çeşitli bakanlıkların koltuğunda da oturmuş azılı ırkçı Mahmut Esat Bozkurt'un heykelini Kuşadası meydanına diken kişidir. Ne demişti Mahmut Esat Bozkurt; "Benim fikrim ve kanaatim şudur ki, bu memleketin efendisi Türk’tür. Öz Türk olmayanların, Türk vatanında bir tek hakları var, o da hizmetçi olma, köle olma hakkıdır. Dağlar taşlar herkes bu hakikatı bilsin" Bu kadının eski partisi CHP öyle bir şey söyledi ki kendilerini tümden töhmet altına soktular. Başta Özlem Çerçioğlu başta olmak üzere, CHP'den ayrılan diğer belediye başkanları için yolsuzluk ve rüşvet dosyaları kendilerinde olduğunu, bunları savcılıklara vereceklerini duyurdular. Şaka gibi değil mi? Sormazlar mı? Hani dürüstlüğünüz, hani demokratlığın? Partinizin logosu altında seçim kazanmış bu belediye başkanları icraat süreleri boyunca ciddi yolsuzluk, rüşvet ve ihalelere fesat karıştırma ile suçlanıyorlar, size şikayetler ve dosyalar geliyor, siz bu konuda hiçbir şey yapmıyorsunuz. Ta ki adı geçenler "güvenli bir liman" bulup sizi terk ettiklerinde, bunları ortaya sürüyorsunuz. Kimi kandırıyorsunuz? Başından beri söylüyoruz, aslında yok birbirinizden farkınız. Onlar Osmanlı Bankası, siz de Cumhuriyet bankasısınız. Üzerlerinde bunca şaibe ve iddialar olan bu başkanları neden uyarmadınız? Uyardıysanız bu durumlar devam ettiğine göre, neden hesap sorup partinizden onları ihraç etmediniz? Merak etmeyin sizdeki dosyaların alası rakibiniz AKP'nin elinde zaten var. Ama atı alan Üsküdar'ı geçti. Topuklu efeniz, AKP ile yaptığı gizli anlaşmalarla ve dokunulmazlık zırhına bürünmek için partinizi terk edip güvenli bir limana hicret etmiş durumda, Geçmiş olsun. Acaba Türk toplumu kendilerini aptal yerine koyan bu siyasi oyunlara ne zaman dur diyecek?

Bu yazı toplam 2626 kişi tarafından görüldü.
Son güncellenme: 22:36:00