1978'lerde başlayan Afganistan olayı, bir çok farklı evreden (sol iktidarlar, darbeler, SSCB yanlısı rejimler, Islami cihadist iktidarlar, ABD müdahalesi) sonra, bu günkü hale geldi.
Bu gün durum şöyledir: Insanların yaşamını şeriatın katı kurallarına göre düzenleyen ABD tarafından iktidardan uzaklaştırılmış olan Taliban hareketi tekrar şehirleri birer birer ele geçiriyor.
ABD ve müttefiklerinin yardımları ile örgütlenen mevcut Afgan iktidarı, Taliban'a karşı ciddi bir direniş göstermeden teslim oluyor.
Bu demektir ki, Taliban'ın kitle destegi var ve Taliban mevcut yönetimi alt edip, kendi rejimini kuracak. Bu rejim, Kuran'a, islama göre bir toplumsal düzeni öngörüyor.
Demek ki Afganistan halkı insan hakları prensiplerine göre hareket eden, demokratik ve seküler bir rejimi değil, Talibanların şeriat rejimini destekliyor. Böyle olmasa idi, neden halk mevcut hükûmet kuvvetlerine yardımcı olmuyor? Taliban'ın ilerleyişi karşısında hükümet kuvvetleri ve halk neden pasif kalıyor?
Amerika'nın ve Batı'nın Afganistan siyaseti şu veya bu şekilde eleştirilebilir, ama Afganistan halkının mevcut hükümete sahip çıkmayarak, Taliban'ın ilerlemesine destek vermesine gerekçe olamaz.
O zaman şu tespit yapılabilir. Radikal islam'ın, şeriat yasalarına göre yaşamak isteyen müslüman toplumların (Araplar memleketleri, Iran, Pakistan, Afganistan, Turkiye ve diger islam ülkeleri) talepleri karşısında şaşırmaya gerek yok!
Toplumsal dönüşümü temel alarak teorik ve siyasal önermelere sahip olan söz konusu ülke solcuları ve demokratları artık kendi toplumlarındaki bu gerici, çağdışı bir yaşam biçimini savunan anlayışların varacağı yeri iyi kavramalıdırlar.
Kısacası demek istediğim şudur: Toplumlar ileriye doğru evrilir diye mutlak bir kural yoktur. Kapitalizmin en ileri çağında orta çağ kuralları ile yönetilmek için mücadele edenleri görmek mümkün! Afganistan sedece bir örnek!
Veya müslüman toplumlarda, toplumsal değişim ve gelişim kuralları işlemiyor mu diyelim.
Ne diyelim?
Bu durum nasıl izah edilecek?
ABD'nin Afganistan'dan çekilme kararı, bütün Kürtlerin derinden derine endişelenmelerine neden olmakta. Bu çekilme kararınin, Irak ve Suriye'de gerçekleşmesi durumunda sözkonusu ülkelerdeki Kürtlerin hali ne olacak?
Afganistan'ın Taliban yönetimine gireceğini bile bile, ABD'nin bu ülkeden askerlerini çekmesi demek, El Kaide, DAIŞ, Taliban gibi radikal cihadist örgûtlerin lojistik desteklerinin güçlenmesi , kuvvetlenmesi anlamına gelmektedir.
Zaten Afganistan'a ABD müdahalesi 11 Eylül saldırılarını gerçekleştirmiş olan El Kaide'nin lojistik imkânlarını ortadan kaldırmaya yönelik idi.
ABD'nin Irak'a müdahalesinde de benzer saikler rol oynamıştı.
Joe Biden yönetiminin bu çekilme kararı Irak ve Suriye için de uygulanır mı, şimdilik bilinmiyor ama ihtimal dışında değil.
O halde ABD'nin daha önce dünya çapında üstlenmiş olduğu cihadist islami örgütlere karşı mücadele misyonundan vaz mı geçiyor? Sorusu akla geliyor. Bu artık ihtimal dışı değil.
Zaten Irak yönetimi ile böyle bir sürecin görüşmeleri devam ediyor.
O halde Irak ve Suriye Kürt hareketlerinin, güçlerinin yeniden ciddi bir durum değerlendirmesi yapmaları gerekir.
Acaba ABD ve kararsız batılı müttefikleri Irak ve Suriye'de sürdürmekte oldukları DAIŞ'e karşı askeri koalisyonlarına son verip, bu ülkeleri güçlü bölge devletlerinin (Iran, Türkiye, Mısır, Suudi) ve radikal cihadist örgütlerin insafına mı terk edecekler?
Böylesi bir durumda Israil'in konumu ve durumu nasıl olacak? ABD için vazgeçilmez bir müttefik olan Israil Ortadoğu girdabında bir başına mı bırakılacak?
Ortadoğu toplumlarının en dinamik ve dönüşümcü niteliklerine haiz olan ve doğrudan dört devleti ilgilendiren/etkileyen Kürt toplumu veya Kürt hareketi Ortadoğu'nun güçlü Kürt karşıtı devletlerinin insafına mı terk edilecek?
Bu ve benzer sorular Kürt siyasetinin gündemini oluşturmakla birlikte, Kürt siyasetinin bunları cevaplamak yerine halen bölge devletlerinin güdümündeki pozisyonlarında ısrar etmekteler.
Topu topu iki şehir büyüklüğünde bir alana hitap eden Suriye Kurdistanı siyasi güçleri (PYD, ENKS) ABD'nin detaylı müdahalelerine rağmen bir ittifak oluşturamadılar!
Aynı şekilde Irak Kurdistan hükûmetinin ikinci büyük ortağı YNK hala iç çelişkiler ve sorunlarla cebelleşmekte!
Kürt siyasi gücü olduğunu iddia eden bazı yapılar fiilen Iran siyasetini uygulayarak Haşdi Şabi'nin bir kolu gibi çalışmakta!
PKK'nin askeri varlığını gerekçe gösteren Türk Ordusu Irak Kurdistanı'nda geniş bir alanı işgali altında tutmakta.
Aynı şekilde Suriye Kurdistanı'nda PKK varlığını gerekçe gösteren Türkiye Işgali altında tuttuğu Efrin ve Serê Kani'nin demografik yapısını mahv ederek, bu sehirleri Araplaştırmakta!
Kısacası Türkiye ve Iran'ın anti-Kürt politikaları her zaman olduğundan daha derin bir şekilde devam etmekte.
ABD, Irak ve Suriye Kürtlerini bu fiili anti-Kürt kampanyanın devam ettiği ortadoğu girdabına terk mi edecek?
Bakalım zaman neyi gösterir.
Ancak her zaman olduğu gibi bu gün de Kürtler için geçerli olan tek bir ilke var. O da, birlikte olmak, ittifak olmak, beraber hareket etmek, bölge devletlerinin güdümünden çıkmak, dilini, kimliğini varlığını korumak, gelecek için birlikte adım atmak.
Yıllarca anti-sömürgeci, anti-emperyalist bir anlayışla mücadele vermiş bir kişi olarak, neredeyse, ABD, askerlerini ortadoğudan çekip, Kürtleri katilleriyle baş başa bırakma, diye yalvarır durumda görmek kadar kahredici bir şey olabilir mi? Olamaz. Ama maalesef şimdi içinde bulunduğumuz durum budur.
Belki sloganlarla kendisini kandıranlar için böyle olmayabilir. Ama benim aklım ve birikimim mevcut durum karşısında bana bunları söyletiyor. Afganistan’da yasananlar Kürtleri cok ilgilendiriyor.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.