Son günlerde sayın Şeyhmuz Özzengin’in sayın Kemal Burkay’ın yaptığı bir tespite yönelik eleştirilerini okudum. Söz konusu eleştirileri okuduktan sonra aşağıdaki yazımın ilk bölümünü yazarak Facebook sayfamda paylaştım. Ancak tartışmaların, daha doğrusu bazılarına göre kör döğüşün rayından çıkarak, Kemal Burkay’ın şahsına yönelik bir yıpratma kampanyasına dönüştürüldüğü dillendirilmeye başlandı. Benim kör döğüşlerde bezim olmaz.
Sayın Kemal Burkay’ın özellikle Kürtleri eleştirdiğinde dilinin ne kadar sivri olduğunu hiçbir yerden bilmesem de, kendisi AKP ve Gülen Cemaati ile Avrupa’da gizli kapalı görüşüp Türkiye’ye gidisini planlarken, o esnada 2011 Türkiye genel seçimlerinde HAKPAR, KADEP ve HADEP ittifakına destek veren yüzlerce degerli siyasi kadroyu ve aydini, bir kalemde “Derin devletin tiyatrosunda oynayan figüranlar” olarak seviyesiz bir edayla damgaladığını biliyorum.
Bütün bunları da göz önüne alarak, geçenlerde yazdığım ve bugün ekleme yaptığım yazımı okuyucu ile paylaşmak istedim. Yazımın ilk bölümü ile, bugün eklediğim bölümünü küçük bir yıldız işareti ile ayırdım.
*
Kurdistan ve Kürt hareketi içinde var olduğunu iddia ederek, Kürt milliyetçiliğine karşı olduğunu söylemek, en hafif deyimle ahmaklık, aptallık, geri zekâlılığın ispatıdır. Bu marifet değil, kabahattir.
Çünkü Kürt davasının özü, Kürtlerin de bütün milletler gibi devlet sahibi olmasını amaçlar. Bu amaç, ister sol, sosyalist, liberal, muhafazakâr, dindar bir siyasi önderlik eliyle gerçekleşsin, isterse güçlü devletlerin desteği ile gerçekleşsin, özünde burjuva demokratik bir hedeftir.
Yani senin sosyalist olman bu hedefi ilerici kılmadığı gibi, gerici de kılmaz.
Her Kürt siyasetçisinin en az bir Türk, Fars, Arap, Rus, İngiliz, Amerikan, Alman, İsveçli, Finlandiyalı siyasetçi kadar milliyetçi olması gerekir. Bundan gocunmak demek kendinden emin olmamak demektir.
Bu ara Türk solunun Kurdistan'daki gönüllü hamallığını yapan, biraz kazınsa Kemalistliğini bile Kürtlere karşı savunacak, daha düne kadar Irak Baas diktatörlüğüne ilerici, Kürt milletinin tarihsel olarak en büyük önderi Mustafa Barzani'ye 'gerici, emperyalizmin ajanı' demekten utanmayan zatı muhteremin bazı yurtsever demokrat arkadaşlara kargaların bile güleceği bir üslupla laf yetiştirmeye çalışmasını ibretle izliyorum.
Ömrünü bir mücadeleye adadığını iddia edip de hala o davanın nirengi noktalarını kavrayamamış birilerini görmek insana tuhaf geliyor.
Kürt milliyetçiliği bazılarının tu kaka yapmaya çalıştığı gibi tehlikeli bir duruş değildir.
Tam aksine, mazlum Kürt milletinin özgürlük davasının özüdür.
Bu davanın özünü kavramayanların Kürt davası içinde yer almaları mümkün değildir.
*
Daha önce paylaşmış olduğum yukarıdaki yazıma konu olan mesele hala tartışılmakta. Ancak bu kez, sağa sola kıvırtmalı bir şekilde devam etmekte. Bu kıvırmaların veya kıvırtmaların önünü alabilmenin tek yolu vardır. Tartışmaya konu olan belirlemeden kimin ne anladığını ortaya koymaktır. Yoksa mesele hemşerisini, mezhepdaşını, fikirdaşını, partilisini, ahbaplığını ölçü alarak tavır koymaya götürür. Ve götürmüş de!
"Bazılar tarafından piyasaya sürülen milliyetçi görüşleri bozguna uğrattık" Veya "gerilettik," yani "yenilgiye uğrattık!" Tespitinden anlaşılması gereken nedir?
Kim, kimin adına bu "milliyetçi görüşleri bozguna uğrattı?"
Nedir bu bozguna uğratılan milliyetçi görüşler?
Kendisi bir Türk sol partisi içinde yer alırken mi? Yoksa bir Türk sol partisinin mümkün muhtemel Kurdistan seksiyonu gibi yapılanırken mi, yoksa Kurdistan Cumhuriyetini savunurken mi? Ne zaman, hangi “milliyetci görüşleri bozguna uğratmış”, sayin Burkay, bu belirtilmeden bir genelleme yapılıyor.
O zaman da Kurdi duruşu en kibar ifade ile çok renklilik ve de değişiklik arz eden Kemal Burkay’a sormazlar mı?
Kimin adına, ne için hangi "Kürt milliyetçi görüşlerini bozguna uğrattın"?
Kürt milliyetçi görüşleri özünde milli bir dava olan Kürt hareketine nasıl bir zarar verebilir ki?
O zaman bu olayın gerçek yüzü ve niyeti ortaya çıkmış olur.
Sayın Kemal Burkay, Kürt siyasi hareketine soldan saldırıp, sol bir ideolojik hegemonya kurmaya çalışırken, Kürt hareketini milli ve ulusal çizgiden uzaklaştırmayı bir marifet ad ediyor demektir.
Oysa Kuzey Kurdistan ve Türkiye’deki Kürtlerin mücadelesi açısından bakıldığında bu yapılan Kürtleri kendi gerçek gündemlerinden uzaklaştırmaya hizmet etmiştir.
Bu konuda Rizgari dergisinin 7. Sayısı ve benzer Özgürlük Yolu eleştirileri çok önemli tespitler içermektedir.
Ayrıca, Kemal Burkay ve örgütü Kürt ve Kurdistanlı bir anlayıştan ziyade hiçbir zaman kendisini Türkçe düşünmekten kurtaramamıştır.
Bu bir eleştiri değil, bir tespittir.
Kemal Burkay ve örgütü Kürtlüğünden onur ve gurur duymamıştır!
Bugün Kurdistan bayrağına içten, gönülden, yürekten olmasa da, biçimsel bir saygi duymaları çok ileri ve önemli bir gelişmedir!
Ama daha düne kadar onunla alay edip, kızıl bayrak yükselttiklerini her kes unutsa bile ben unutamıyorum!
Rizgari’nin “Ji Kurdara Azadi” (Kürtlere Özgürlük) sloganını milliyetçi bir slogan diyerek engelleyip, yerine “Halklara Özgürlük” Sloganın dayatan Özgürlük Yolu idi.
Ayrıca Irak Baas diktatörlüğünün Barzani önderliğindeki Eylül Devrimini yenilgiye uğratmasına alkış tutarak, Barzani'nin ABD'li yetkililere yazdığı mütevazi mektuplarına "İhanetin belgeleri" diyenlerin hiçbir zaman gönülden Kürt milletinin mücadelesinde yer alabileceklerine, I N A N M I Y O R U M!
Onun için bu konu, teorik, ideolojik, siyasal olduğu kadar, bütün bunlardan daha çok psikolojik, ruhsal ve de duygusal bir konudur. Kısacası bir kişilik meselesidir.
Kürt milliyetçiliği, yurtseverliği, milliliği, ulusalcılığı, dilini, kimliğini, kültürünü, memleketini, şarkısını, dengbejini, tarihini, edebiyatını, kahramanını, giysisini, yemeğini, karakterini sevmek, sahiplenmek, Kürdün hiç bir milletten aşağı kalır bir yanı olmadığını bilmek ve onunla gurur duymaktır ancak, bu milletin ve toplumun olumsuz özelliklerini tesbit edip karşı çıkmayı hiç bir zaman unutmadan!
Bu bütün milletler için olduğu gibi Kürtler için de geçerlidir. Hatta hatta uluslaşma ve devletleşme de Kürtler cok geri kaldığı için, daha da önemlidir.
Böylesi bir duruşa, duygu ve yaklaşımlara sahip olmak için ideolojik olarak illa ki (sağcı, solcu, muhafazakâr, komünist, anarşist) bir şey olmak gerekmez!
Sade bir insan olmak yeter! Eğer bu dünyaya bir Kürt ana ve babadan gelmişsen sade bir Kürt olman da yeter!
Onun için varlığı inkâra tabi tutularak, ruhsal dünyası, kimliği ve kişiliği alt üst (tarûmar) edilmiş, transformasyona (değişikliğe, mutasyona) uğratilarak, Türkleştirilmiş bir toplumun Kürt kökenli bireyleri olarak bizim ideolojik tuzaklara ve manipülasyonlara karşı çok kuvvetli direnme gelenekleri ve mevzileri yaratmamız gerekli ve zorunludur!
Yoksa Kürt toplumundaki farklı biçimler halinde zuhur eden kendi özüne düşmanlaşarak düşmanlarına hayranlık duymanın önüne geçmek mümkün değildir!
Bu fikir dünyasında Türk’e karşı oluşmuş bulunan aşağılık psikozlarından kaynaklanan davranışlardan lider geçinen bazı Kürtleri de muhafaza etmek, korumak lazım!
Kısacası birilerine ağır gelse de, 1970'li yıllarda ortaya çıkan veya çıkarılan bazı 'lider'lerin kendi Kürt kimlikleri ile sorunlu olduklarını en azından kendi kimlikleriyle barışık veya alışık olmadıklarını söylemek zorundayız!
Örneğin, neden mahkeme huzurlarında "sayın yargıç ben sosyalistim" veya "ben devrimciyim" veya "ben Türk vatandaşıyım" laflarını duyarız da, "Ben Kürdüm, bu faaliyetleri Kürtlerin hakları ve özgürlüğü için yaptım!" lafını pek duymayız. Oysa doğru yapanımız da, yanlış yapanımız da, kusurlu yapanımız da, kusursuz yapanımız da bu faaliyetleri varligi inkar edilen kendi milletimiz veya halkımızın özgürlüğü ve hakları için yapmadık mı?
Evet, herkes onun için yaptı ve halen yapıyor.
O zaman yaptığımız işe adıyla sanıyla sahip çıkmaktan gocunmamalıyız.
Varsın rahmetli Behice Hanım mezarında doğrulup, "Kemal Bey Kürt milliyetçiliği yapıyorsun!" desin! Ama Kürtlerin ölümsüz önderi Mustafa Barzani, bu bana "ihanet etti diyen Kürt kimdir?" demesin!
İdeolojik ve siyasi olarak eleştirmekle beraber, Kemal ağabeyin affına sığınarak bu olan tartışmalara biraz da bu en son paragrafta açtığım pencereden bakması, bakabilmesini diliyorum.
Milliyetçisinden sosyalistine, dindarından muhafazakârına, sağcısından solcusuna, Kürt milletinin en ufak hakları ve özgürlüğü uğruna çabalayan, çalışan, mücadele eden, vuruşan herkese ve her kesime en derin saygilarimi belirterek önemli gördüğüm bir iki noktayla yazımı bağlamak istiyorum.
Önemli olan, asl olan milletimizin bütün dünya milletleri gibi özgür, demokratik ve refah içinde yaşaması için verilen mücadeledir. Bu mücadelenin fikir, düşünce, ideoloji cephesi çok önemlidir. Bu fikir mücadelesinde pusulamızın şaşmaması için mihenk taşı ise şudur:
-Kürtler dillerinde değişik lehçeleri ve çoğunluğu Müslüman olmakla beraber farklı dini inançları olan bir millettir.
-Kürtlerin (çoğunlukta yaşadıkları bölgede kendi devletleri olmasa da) ülkesinin adı Kurdistan'dır.
-Kürtlerin varlıkları inkâr edilerek, hakları gasp edilmiştir.
-Kürt milleti bütün dünya milletleri gibi kendi geleceğine kendisi özgürce karar verecektir.
*
Bu amaçlara varmak kolay veya zor olabilir, ama bu amaçlardan vazgeçilemez. Bu amaçlardan vaz gecen her Kürt hareketi pusulasız bir gemiye benzer. Onun da nerede nasil karaya vuracağı bilinemez!
Bir yerde gözüme çarpmıştı Sayın Kemal Burkay, Kurd, Kurdi, Kurdistani, Kürtler gibi kavramların tekrarından rahatsızlık duyduğunu ifade etmekteydi. Kürtlerin düşmanları tarafından yok edilmeye, dillerden, belleklerden, hafızalardan silinmeye çalışıldığı için bu kavramların özellikle, bilerek tekrar edilmesinde zarar yoktur. Aynı zamanda bu kavramların sayın Kemal Burkay’ı neden rahatsız ettiğini anlamak mümkün değildir!
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.