ABD\'nin stratejik çıkarları Irak\'ın bütünlüğünün korunmasını gerektirir. Irak merkezi hükümetini yok sayarak Pêşmerge Güçleri\'ne yapılacak yardımlar; Irak Hükümeti’nin bize karşı güvenini sarsarak İran’a yaklaştırabileceği ihtimali yüksek olduğundan, tasarının reddedilmesi; menfaatlerimize hizmet etmesi bakımından gereklidir...
Geçtiğimiz günlerde ABD Senatosu\'nda Pêşmergeye direk silah yardımı yapılması karar tasarısının reddedilmesi; kimi çevrelerde şaşkınlık, kimilerindeyse hayâl kırıklığıyla karşılandı.
Oylama öncesi gerek dışişleri bakanı John Kerry\'nin, senatör John Mccain\'in soru önergesine verdiği cevabı, gerekse savunma bakanı Ashton Carter\'ın Senato\'ya gönderdiği bilgilendirme mektuplarında belirttikleri; \"ABD\'nin stratejik çıkarları Irak\'ın bütünlüğünün korunmasını gerektirir. Irak merkezi hükümetini yok sayarak Pêşmerge Güçleri\'ne yapılacak yardımlar; Irak Hükümeti’nin bize karşı güvenini sarsarak İran’a yaklaştırabileceği ihtimali yüksek olduğundan, tasarının reddedilmesi; menfaatlerimize hizmet etmesi bakımından gereklidir...\" şeklinde özetlenebilecek görüşler; başlangıçtan günümüze ABD- Güney Kürdistan ilişkilerinin de bir nevi özeti sayılabilir.
ABD-Kürd ilişkilerini, gösterdiği değişkenlik sebebiyle \"1959-1975\" \"1975-1991\" ve \"1991\'den günümüze\" şeklinde üç dönem olarak değerlendirmek mümkündür.
I. DÖNEM
II. Dünya savaşı öncesi, Britanya İmparatorluğunun mutlak etkinliği ve kendi içinde yaşadığı ekonomik sorunlar nedeniyle, Ortadoğu\'ya yönelik etkin bir politikası olmayan ABD, savaş sonrasındaki artan hegemonyasıyla birlikte; kendisi ve müttefiklerinin petrole bağımlı gelişen ekonomik çıkarları bağlamında, SSCB ile giriştiği Soğuk Savaş\'ta, Ortadoğu\'yu SSCB etkisine karşı \'korunması öncelikli\' bölge olarak ele almış, Irak Kürdlerini ise; Mele Mustafa Barzani\'nin SSCB ile olan ilişkileri ve 1950\'lerin sonlarından itibaren buna ek olarak, Nasırcı Arap Milliyetçiliği\'nin gelişmesiyle, Arap Ülkeleri\'ndeki statükoyu korumak adına, bağımsız ya da özerk her koşulda bir statü arayışında olmaları hasebiyle; \"statükoyu bozmak isteyen güç\" olarak değerlendirip, doğrudan ilişki kurmaktan kaçınmıştır.
Her ne koşulda olursa olsun üzerinde Ala Rengin dalgalanan bir toprak parçası mücadelesi veren Mele Mustafa Barzani önderliğindeki Kürd Ulusal hareketi, ulusal çıkarlar gereği; ( acı Mehabad tecrübesine rağmen ) SSCB ile olan ilişkilerin yanında, ABD ile de ilişki arayışına girişmiştir.
Irak\'ta 1958\'deki General Kasım darbesiyle monarşinin yıkılıp Cumhuriyet\'in kurulması, akabinde Bağdat paktından çıkıp petrolü millileştirmesi ve körfez Arap Ülkeleri\'ni tehdit etmesi gibi nedenlerle endişe duyan ABD, Kasım\'a karşı darbe dahil her senaryoyu değerlendirmiş ve ilk defa Kürdleri kayda değer bir güç olarak hesaba katmıştır. Buna rağmen Kürd hareketiyle Iran ve Israil aracılığıyla alt rütbeli CIA memurları haricinde bir temas sağlamamıştır. O dönem Senato\'ya sunulan CIA raporlarında; \"Irak\'taki Kürd hareketinin gelişmesinin bölgede istikrarsızlığa neden olacağı, bu istikrarsızlığın Türkiye ve Iran gibi Irak\'a komşu mütttefik ülkelere de sıçrama ihtimalinin ve en önemlisi Irak\'ın bu istikrarsız ortamda SSCB\'ye yakınlaşabileceği tehlikesi olduğu,\" devamla; \"sorunun Irak\'ın iç meselesi olarak görülmesi gerektiği, öncelikli beklentinin iki tarafın uzlaşması olması, bunun gerçekleşmemesi durumunda, Kürd hareketinin başarılı olmasındansa Irak hükümetinin isyanı bastırmasının tercih edilmesi ve bu nedenle Kürdlerin olası bir yardım talebinin, ABD çıkarları gereği reddedilmesi gerektiği\" vurgulanıyordu.
1963\'te Kasım\'ın yine ABD destekli bir darbeyle devrilmesinden sonra, beklenenin aksine ABD\'ye daha mesafeli, BAAS\'ın radikal kanadı yönetimi ele geçirdi. Kasım döneminde patlak veren çatışmalardan güçlü çıkan Kürd hareketi, 63 darbesinden sonra gelen Arif yönetimiyle de çatışmaları yoğunlaştırmış, Irak Ordusu\'na çok ciddi kayıplar verdirmişti. 1966\'ya kadar devam eden çatışmalarda iyice zayıflayan Irak yönetimi Barzani\'ye ateşkes teklif etmişti. Teklifi kabul eden Barzani\'ye, Başbakan El Bezzaz, Kürdlere bazı bölgelerde Özerklik vermeyi kabul eden bir anlaşma planı sunmuştu. Fakat 1968\'deki BAAS\'çı darbeyle hükümetin devrilmesi sonucu bu anlaşma hayata geçmemişti.
1969\'da darbe içinde darbe ile yönetime gelen Devlet Başkanı Hasan el Bekir, SSCB\'den alınan yeni silahlarla, 60 bin kişilik ordusuyla Kurdistan bölgesine büyük bir operasyon başlattı. Bazı bölgeleri ele geçirip Kürdlere zayiat verdiren BAAS\'çılar, buna rağmen 1970\'de kendileri ateşkes ve anlaşma teklifi sundular. Bunun nedeni; 1967 Arap-Israil savaşının barış anlaşması imzalanmadığından teknik olarak devam etmesi, Suriye ile sürtüşme durumu ve en önemlisi Iran\'la örtülü bir savaş durumunda olması nedeni ile dışarıda kendini köşeye sıkışmış hissetmesi ve içeride Kürdlerle devam edecek savaşın bu üç ülkeye cesaret verebileceği endişesi idi.
Kürd hareketi ise yeniden toparlanıp güç toplama gayesiyle ateşkes ve anlaşma teklifini kabul etti. Bu gelişmeler sonucunda 11 Mart 1970\'te BAAS hükümeti ve Kurd hareketi arasında 12 maddeden oluşan bir anlaşma imzalandı. Anlaşmaya göre Kürdler 4 yıllık bir geçiş süreci sonrasında şartlara iki tarafında uyması koşuluyla, kendi hükümetlerini kurabilecekleri özerk Kurdistan\'a sahip olabilecekler ve Irak\'ta yeni bir anayasa yapılacaktı.
Anlaşmayı BAAS adına imzalayan Saddam Hüseyin\'in sonraları basına verdiği bir demeçte; \"asıl amacımız SSCB\'nin desteğiyle Ordu\'yu toparlayıp, dış tecrit kırıldıktan sonra Kürdlere daha kapsamlı bir operasyon yapmaktı,\" demişti.
Nisan 1972\'de SSCB- IRAK arasında imzalanan dostluk anlaşması, özellikle Iran ve Israil\'de endişeye neden olmuş ve bu iki ülke Kürdlere silah yardımı yapması için ABD\'ye telkinlerde bulunmuştu.
ABD\'nin Kürdlere yaptığı ilk kapsamlı yardım bu şekilde vücut bulmuştu. Aslında başkan Nixon\'ı asıl ikna eden olay dışişlerinin sunduğu; \"eskiden SSCB yanlısı olan Barzani\'nin değiştiğine ve Batı dünyası ile müttefik olma isteğine ikna olundu,\" şeklindeki rapordu.
22 haziran 1972\'de ABD tarafından Barzani\'ye gönderilen mektup sonrası, 30 haziran\'da bir Kürd heyeti Washington\'a gitti. Dışişleri bakanlığında CIA Başkanı’nın da bulunduğu toplantıda Kürd tarafı; BAAS\'ın çok güçlendiği, SSCB etkinliğine karşı Ortadoğu\'da son kale olarak Iran, Israil ve Kürdlerin kaldığını, Kürd kalesinin yıkılması durumunda bu etkinliğin daha da artacağı argümanlarını öne sürerek şu taleplerde bulundu; \"Kürdlerin özerkliğinin tanınması, doğrudan görüşmelerin gizli de olsa devam etmesi, BAAS\'ı zayıflatacak hamle için mali ve askeri yardım yapılması.\"
ABD tarafı gizli olması ve Iran üzeri yapılması şartıyla mali ve askeri yardımda bulunmayı kabul etti.
ABD\'nin yaptığı yardımların toplamı 16 milyon dolarlık silahtı ve bu silahların çoğu Israil\'den satın alınan, Israil’in Arap-Israil savaşından ele geçirdiği eski Çin ve SSCB silahlarıydı. Yapılması planlanan operasyona asıl desteği veren İran’dı.
ABD, Iran ve Israil\'den aldığı destekle 100 bin Pêşmerge toplayan Barzani, 1973\'te Bağdat\'ın, 1970\'teki anlaşmayı, Bağdat lehine bazı değişiklikler isteyen baskılarını kabul etmedi. Bunun üzerine Irak, SSCB destekli ordusunun yüzde sekseniyle Kurdistan\'a çok büyük bir operasyon başlattı.
6 Mart 1975\'te Iran- Irak arasında imzalanan Cezayir ya da diğer adıyla Şatt-ül Arap anlaşmasıyla iki ülke arasındaki ihtilaflı sınırlar çözüme kavuşturuldu. Anlaşmanın gizli maddelerine göre Iran, Kürdlere verdiği desteğe son verecek, Irak ise karşılığında, tartışmalı sınırlar konusunda Iran\'ın formülünü kabul edecekti.
Beklendiği gibi anlaşma\'dan hemen sonra Iran, Kürdlere verdiği desteği durdurdu. Zaten Iran üzeri destek sunan ABD\'de aynı politikayı izledi.
İhanete uğradığını düşünen Barzani\'nin Kissinger\'a yazdığı mektupta; \"..Hareketimiz ve halkımız yokediliyor...... Sizin şahsınızın ve ülke olarak ABD\'nin halkımıza karşı siyasi ve ahlaki sorumluluk hissettiğinizi düşünüyoruz...\" şeklindeki sitem dolu sözlerine Kissinger\'da bir mektupla \".....ABD\'nin gizli operasyonları kendi çıkarı gereğidir ve misyonerlik faaliyeti değildir...\" şeklinde karşılık verir.
Özetle, ABD\'nin 1972-75 arasında Kürd hareketine kendi menfaatleri gereği, sınırlı da olsa destek verdiği, bu desteğini ise yine kendi menfaatleri gereği kestiği görülüyor.
Güney Kurdistan özgürlük mücadelesinde acı bir milat olan 1975 yenilgisi sonucu hareket bölünmüş, kardeş kavgaları başlamıştı…
Devam Edecek…
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.