Kürd - ABD İlişkileri II.Dönem

Enfal harekatı Nazilerin Yahudilere karşı uyguladığı soykırım uygulamalarıyla birçok benzerlik arz ediyordu. Raul Hilberg’in deşifre ettiği Nazi soykırımı projesinin ‘dağınık bir grubu imha etme’ yöntemi Saddam rejimi tarafından kusursuzca uygulanıyordu.

Kerem Bekes

26.06.2015, Cum | 17:22 [ Güncellenme: 26.06.2015, Cum | 17:24 ]

Kürd - ABD İlişkileri  II.Dönem
Makaleyi Paylaş
1975 yenilgisinin Kürd hareketinde yaşattığı kısa süreli şaşkınlık yerini artçı sarsıntılara bıraktı. Celal Talabani, PDK\'den; \"Parti içindeki feodal yapı ve Irak\'la yürütülen talepler\'de esneklik sağlanmaması vb..\" gibi gerekçelerle ayrılarak, bazı Iraklı sol grupların da katılımıyla Suriye\'de YNK\'yi kurdu. 1978\'de bazı kampları gerekçe göstererek PDK\'ye saldırarak, \'Birakujî\'nin fitilini ateşleyen yine YNK olmuştu.

Kansere yakalanan Kürd Halk Önderi Mele Mustafa Barzani, tedavi için gittiği ABD\'de 1 Mart 1979\'da vefat etti. Vefatının ardından partideki önemli isimlerden Sami Abdurrahman da bir grupla ayrılarak PGDK\'yi ( Kurdistan Demokratik Halk Partisi ) kurdu.

1975 İran-Irak Anlaşması’ndan sonra, Irak’ın iç ve dış politikada yaşadığı gelişmeler, ABD ile Irak arasındaki ilişkilerde önemli bir iyileşmeye neden oldu. Irak’ta Baas Partisi ile Komünist Parti arasındaki sorunların tırmanması, SSCB ile Irak arasındaki sorunları artırdı. Diğer yandan, ABD’nin Kürtlere yardımının sona ermesinden sonra, Irak ile ABD arasında petrol alanında yeniden işbirliği yapılmaya başladı. 1975 aralık ayında ABD Dışişleri Bakanı Kissinger ile Iraklı mevkidaşı Sadun Hammadi arasında Washington\'da yapılan gizli toplantıda Hammadi\'nin ; \"...Kürd meselesi bizim için önemli bir meseledir, Kürdlere dışarıdan destek verilmemesinin garantisini istiyoruz..\" sözlerine Kissinger\'ın; \"...geçmiş hakkında bir şey yapamayız ama bundan sonra benzeri bir gelişme yaşanmayacağına garanti verebilirim...” şeklinde karşılık vermesi ABD\'nin 1975-1991 yılları arası Kürdlerle hiçbir temasının olmamasının bir işareti olması bakımından dikkat çekiciydi.

1979’a kadar iç sorunlar, ayrışmalar ve kardeş kavgalarıyla uğraşıp düşmanına karşı sessiz kalan Kürd hareketi, bu tarihten itibaren bölgedeki dengelerin değişmesiyle yeniden harekete geçme imkanına kavuştu. 1979’dan sonra bazı olaylar, Orta Doğu’daki dengeleri ve Kürd hareketi\'nin kaderini etkiledi: 1979 İran Devrimi, Saddam Hüseyin\'in Irak\'ta yönetimi ele geçirmesi, 1979 SSCB’nin Afganistan’ı işgali, 1980’de Irak-İran Savaşı’nın başlaması. Devrim’den sonra İran’da yeniden canlanan Kürd milliyetçiliği kendi adına önemli başarılar kazandı. İran Kürdistan Demokratik Partisi (PDKİ) neredeyse, 1946’da Kürt devletinin kurulduğu Mahabad’ı ele geçiriyordu. Bu durum, Irak’taki Kürd hareketini psikolojik olarak olumlu etkiledi. SSCB’nin Afganistan’ı işgali ise bölgedeki dengeleri değiştirerek İran’daki Kürd hareketini rahatlattı. ABD’nin Afganistan’daki direnişçilere destek vermesine yanıt olarak, SSCB de Iraklı Kürdlere yardım etti.

Bu durum 1979 sonu CIA raporlarına \"..Kürd grupları arasında ortak bir görüş ve hareket birliği olmamasına rağmen genel olarak SSCB\'nin etki alanına girdikleri ve Suriye üzerinden silah yardımı aldıkları gözlenmektedir..\" şeklinde yansımıştı.

Saddam 1975\'deki anlaşmanın ihlal edildiğini, İran\'ın hâlâ Kürdlere gizliden destek verdiğini gerekçe göstererek; Irak\'ı, bir milyondan fazla kişinin hayatına mal olan uzun süreli ve yıpratıcı bir savaşın içine çekti. Savaş; Bağdat’ı zayıflatmasına ek olarak, Irak’taki Kürd hareketi\'nin yeniden İran’dan destek almasına vesile oldu. Kürd hareketi ise dağınık, güçsüz ve bölünmüş bir şekilde İran tarafında yer almış, 1983\'te İran\'ın, savaşın başlangıcından beri ilk önemli kazanımı olan stratejik öneme sahip \"Hacı Ümran Bölgesi\" saldırısında önemli rol oynamıştı.

Bu olaydan sonra Saddam, Kurdistan bölgesine ( çoğunlukla İran Kurdistanı ) kimyasal silahlarla saldırmıştı. Savaşta resmi olarak tarafsız, fakat fiiliyatta Irak\'tan yana tavır alan ABD, İran\'ın; \" Irak\'ın kimyasal silah kullandığı gerekçesiyle\" BM\'ye yaptığı başvuruyu bloke etmişti. Oysa CIA\'in yakın zamanda halka açılan belgelerine göre, ABD\'nin 1983 yılından beri Irak\'ın kimyasal silah programından haberdar olduğu ortaya çıkmıştı. 1983 yılında dönemin ABD Başkanı Ronald Reagan\'a sunulan CIA raporlarında, Irak\'ın kendi topraklarında kimyasal silah ürettiği ve hatta İtalya\'dan kimyasal silahları savaşta kullanmak üzere bazı top ve askeri parçalar temin ettiği belirtilerek, Irak\'ın, hem Irak, hem İran Kurdistanı\'nda kimyasal silahlar kullandığı açık bir şekilde vurgulanmıştı. 1984 yılına ait bir başka \'çok gizli\' ibareli belgede ise şu ifadeler yer alıyordu; \"Eğer Iraklılar yeteri kadar kimyasal silaha sahip olursa, bunu mutlaka İran askerleri ve Kürdler üzerinde daha büyük çapta kullanacaklar.\"

Bir taraftan İran\'la savaşan Saddam yönetimi, Kur\'an\'ın enfal suresinden hareketle, Halepçe\'deki kimyasal silahlı katliamla doruğa ulaşan, sonucunda 180 bin\'den fazla Kürd\'ün katledildiği Enfal adında soykırım harekatı yürütüyordu.

Avusturya doğumlu ABD\'li tarihçi Raul Hilberg\'in belirlemesiyle;

Enfal harekatı Nazilerin Yahudilere karşı uyguladığı soykırım uygulamalarıyla birçok benzerlik arz ediyordu. Raul Hilberg’in deşifre ettiği Nazi soykırımı projesinin ‘dağınık bir grubu imha etme’ yöntemi Saddam rejimi tarafından kusursuzca uygulanıyordu.

16 Mart 1988\'de, günümüze kadar gelen süreçte en şiddetli kimyasal saldırı olarak tarihe geçen Halepçe saldırısında, 13 bin\'den fazla Kürd gazlardan etkilenmiş, bunlardan 5 bin\'e yakını hayatını kaybetmişti.

Katliamın yapıldığı dönemde Irak\'ta görevde olan ABD Hava Kuvvetleri albayı Rick Francona\'nın geçtiğimiz yıllarda basına verdiği bir röpörtaj; \"Saddam Hüseyin, ABD\'den aldığı istihbaratlarla Halepçe\'ye saldırdı\" başlığıyla yayınlanmıştı.

Röportajda; \"1988 Mart ayında, ABD istihbarat uyduları İran\'ın, Irak savunmasında bir gedik keşfettiğini ve Halepçe bölgesi\'nde saldırıya geçmek üzere olduğunu fark etti. CIA bu bilgileri ve İran kuvvetlerinin yerini Saddam Hüseyin\'e bildirdi. CIA bu bilgileri verirken Saddam Hüseyin\'in elinde sarin gazı olduğunu biliyordu. Sarin gazı kullanacakları bilgisini Iraklılar bize vermedi, biz bunu zaten biliyorduk...\" diye konuşan Francona\'nın verdiği bilgiler ve gizli kalmış CIA belgeleri bu gerçekle örtüşüyordu.

Katliama sonrası, bir kaç Kongre üyesinin alt perdeden kınama mesajları haricinde, ABD yönetimi çıkarları gereği suskun kalmayı tercih etti.

Eylül 1980\'de başlayıp bir milyondan fazla kişinin öldüğü her iki ülkeyi ekonomik anlamda da yıkıma uğratan İran-Irak Savaşı Ağustos 1988\'de bitti.

Savaş boyunca Irak, kendisini destekleyen devletlerden 80 milyar dolar borç alarak silah satın almıştı. Saddam Hüseyin, bu borçları ödemekte zorlanması üzerine \"Kuveyt petrollerinin, Irak petrolünün değerini düşürdüğü ve Kuveyt\'in, sınır bölgesindeki bazı eğimli Irak sondajlarından petrol çaldığı\" gibi gerekçelerle Ağustos 1990\'da 13. Vilayeti olduğunu ileri sürerek Kuveyt’i işgal etti. İran devriminden beri bölgeye müdahale fırsatı arayan ABD ise, başını kendi çektiği Koalisyon Güçleri\'yle, 16-17 Ocak 1991’de Irak’ı bombalamaya başladılar. Birinci Körfez Savaşı adı verilen bu savaş sırasında, 36. Paralel’in kuzeyi ile 32. Paralel’in güneyi uçuşa yasaklı bölge ilan edilince Kürder için yepyeni bir dönem başladı...

Sürecek Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Şüphelilere 11 yıl hapis istemi Şermin Bulut: Şüphelilere 11 yıl hapis istemi
6880 kişi tarafından görüldü.
Son Güncellenme:16:53:03
x