PKK, HDP\'nin başarıyla çıktığı seçim sonuçlarını kendi yaptıkları ve yapmak istediklerine verilmiş bir onay olarak algılayıp, Suriye\'deki iç savaş ortamında ABD desteğiyle elde ettiği durumu Türkiye\'ye uyarlayabileceğini düşünerek, ilan edilen \'özyönetimler\'e Halkı serhildanlara çağırarak sahiplenmeye de çağırmış fakat bu karşılık bulmamıştı.
PKK, hem Kobanê nedeniyle elde ettiği uluslararası zımni meşruiyet ve IŞİD\'e karşı savaşan bir güç olarak ABD ve diğer batılı ülkelerden aldığı destek, hem de süreç nedeniyle, Türkiye\'de de askeri anlamda iyice mevzilenerek tarihinin en güçlü döneminde bulunan PKK, bunun ‘özgüven sarhoşluğu-zehirlenmesi\'ni yaşıyor.
Bu \'sarhoşluk veya zehirlenme\' sayesinde, Rojava\'da kendisinden olmayan her kesi ya sindiriyor, ya da göçe zorluyor, Güney\'de Şengal\'de Kanton kurabileceğini düşünüyor.
Kuzey\'de ise, 12 Ağustos\'ta \"öz yönetimden başka bir seçenek kalmamıştır\" mesajını vermesiyle HDP’nin en yüksek oranda oy aldığı birçok ilçede \"öz yönetim ilan edildiğine\" dair açıklamalar yapılmaya başlandı.
PKK, HDP\'nin başarıyla çıktığı seçim sonuçlarını kendi yaptıkları ve yapmak istediklerine verilmiş bir onay olarak algılayıp, Suriye\'deki iç savaş ortamında ABD desteğiyle elde ettiği durumu Türkiye\'ye uyarlayabileceğini düşünerek, ilan edilen \'özyönetimler\'e Halkı serhildanlara çağırarak sahiplenmeye de çağırmış fakat bu karşılık bulmamıştı.
Açıklandıktan sonra, açıklamayı okuyanların kaçtığı, kaçamayanlarınsa \'açıklamanın içeriğinden haberimiz yoktu\' dedikleri \'kelebek ömürlü\' özerk yönetimler, şehir merkezlerinin viraneye dönmesi ile son buluyor.
Alternatifsiz olduğu için Kürdlerden sınırsız destek bulan PKK, önce özyönetim ilan ediyor, sonra gençler ve çocuklar hendek kazarak hafif silahlarla devletin savaş makinasının önüne atıyor.
Eğer TC, 90’lardaki Kemalist akıl\'la hareket etse-etseydi, bu yerlerde çok büyük katliamlar yaşanır-yaşanırdı.
HDP’nin yüzde 90’ın üzerinde oy aldığı yerlerde hendek kazılarak özerklik ilân etmek, mantık kurallarına uymayan, olsa olsa bir katliam ve yıkıma davetiye ve dolayısıyla halkının özdüşmanlığıdır.
Dünyadaki örneklere bakarsak bugüne kadar, tek taraflı olarak özerklik ilan edildiğine rastlandığı görülmemiştir. Tek taraflı olarak ancak “bağımsızlık” ilân edilebileceğini herkes bilir fakat PKK\'nin açıklama okuttuğu kişiler bilmez.
Demokratik Özerklik Nedir ?
Yaklaşık 40 yıldır \'Kürdlerin hakları için\' mücadele yürüttüğünü iddia eden PKK, kuruluşundan günümüze kadar birçok defa hem hedeflerini hem de ideolojik anlayışını revize etmişti. 1990\'lara kadar Kürd milliyetçiliği-Stalinist örgüt anlayışı karışımı temelinde hareket eden PKK, Sovyet bloğunun yıkılmasıyla, Uluslararası kamuoyunda Stalinist-Maoist örgütsel anlayışın karşılık bulamayacağının farkına vararak,
--Örgüt içi ve kendine muhalif Kürd parti-örgüt-şahsiyetlerine dönük hegemonik-despotik pratiklerini aksatmadan devam ettirerek--, örgütsel program ve yapısını şekil itibariyle kısmen değiştirmeye çalıştı. Bağımsız-birleşik-sosyalist Kurdistan hedefi ise, Federasyon olarak revize edildi.
Yakalanıp İmralı\'daki ikâmetgahına yerleştirilen tartışılmaz lider Öcalan\'ın, ilk dönemlerde Fransız Cumhuriyetleri pratikleri ve Mehmet Altan gibi liberal Türklerin \"ikinci cumhuriyet\' düşüncelerinden etkilenerek; \'Demokratik Cumhuriyet\', 2007\'de ise, kitaplarını okuduğu çeşitli sosyolog-felsefeci-siyaset bilimcisi.. nin fikirlerini derleyerek öne sürdüğü \"Demokratik Konfederalizm ve 2010\'da \"Demokratik Özerklik\" gibi; Ortadoğu ve Türkiye gerçekliğinde \'fantastik\' sayılacak kavramları, PKK tarafından \"mücadelelerinde nihai hedef\" olarak kabullenildi.
Bir \'Halk hareketi\' olduğunu söyleyen PKK, bu çok radikal stratejik revizyonu, bırakalım halk\'a kendi yapısına bile anlatmadan gerçekleştirmişti.
Derlemesini yaptığı fikirleri; \" Ulus devlet\'i aşarak insanlığa büyük bir armağan olarak sunuyorum..\" şeklinde anlatan Öcalan\'ın \'demokratik özerklik\' düşüncelerinde, dikkatli incelendiğinde, birçok belirsizlik ve çelişki olduğu göze çarpıyordu.
Öcalan\'ın Demokratik Özerkliği;
“Kürdistan\'ın sömürgecileri dahil\" dünyada kurulu hiçbir devlete karşıtlık içermeyen, devlet kurmayı hedeflemeyen, mevcut sınırlar ve devlet yapıları içinde, sınırlarla problemi olmayan, yerelin kendini devlet içinde ifade etmesi anlamına gelen, devletin kurumları yanında Kürdlerin kendini ifade ediş biçimi olarak tanımlanabilecek bir sürü kavram karmaşalarından oluşuyordu. Sonraki yıllarda Öcalan çıtayı daha da yükselterek, demokratik özerkliği; etnisiteye dayanmayan, sadece Kürdlerin ve Türklerin özerkliği değil, herkesin özerkliği, halkın, demokratik bir ulus çerçevesinde etnisite, din, cinsiyet, sınıf vb. birçok temelde örgütlenerek sisteme katılımını mümkün kılacak” bir özyönetim durumu olarak tanımlayarak, zaten belirsizliklerle dolu kavramların ucunu daha da açtı.
PKK cephesinden Murat Karayılan\'ın konuyla ilgili olarak 2011\'de;
\"…Yalnız burada kimse toprak ya da iktidar alanı istemiyor. Demokratik Özerklik ya da Özerk Demokratik Toplum‘da her şey seçimle olur. Diyelim, bir bölgede seçim oldu ve AKP kazandı. O zaman o bölgenin özerk yönetimi AKP olur. Biz „bir yeri bize verin; burada biz olacağız“ demiyoruz. Öyle bir şey yok. PKK bu konuda kendisi için bir şey istemiyor…“ şeklinde verdiği demeçte de görülebilen,
‘Demokratik özerklik\'ten kastedilen belirsizlik ve çelişkiler göze çarpıyordu; Bir yandan “üniter yapı içerisinde demokratik özerkliğin (barışçı, parlamenter-demokratik bir rejimdeki yerel yönetim özerkliği anlayışı) kurulabileceğini savunup, akabinde “Kürdlerin kendi iradesini açığa çıkarması temelinde yerelde kendi sorunlarını tartışacağı, taleplerini merkezi hükümete ileteceği bölgesel meclislerin kurulmasını” demokratik özerkliğin esasları olduğu belirtiliyordu.
Demokratik özerklik, demokratik ulus gibi kavramlarla Kürd ve Kurdistan sorunlarının \"Demokratikleşmiş bir Türkiye\" temelinde çözümlenebileceğine \'kanaat getiren PKK, örgütsel söylem ve pratiklerini alelacele \"Türkiye Cumhuriyeti\'nin Demokratikleşmesi mücadelesi\"ne evirdi.
Murat Karayılan yine aynı demecinde; \"…Yani biz PKK hareketi olarak devlet ve iktidarı öngörmeyen sivil-demokratik toplum çizgisini esas alıyoruz. Bizim görüşümüze göre ne kadar çok devlet, o kadar az demokrasi; ne kadar çok demokrasi, o kadar az devlet olur. Bu açıdan KCK sistemini, devlet içinde bir devlet olarak görmek doğru değildir; bu yanlıştır. Devletin kendisini kabulü, kendisinin de devleti kabulü temelinde, daha çok sivil toplumcu bir sistem diyebileceğimiz demokratik bir toplum sistemidir...\"
Yine Karayılan Nisan 2013\'te; \"..Güney Kurdistan\'da Bölgesel Kürd Yönetimi\'nin, Bağımsız Kürd Devleti ilan etmesi gündeme gelirse buna destek vermeyeceğiz, biz Ortadoğu\'da bütün halkların birlikte eşit bir şekilde, demokratik bir ortamda kardeşçe yaşamalarından yanayız. Bu da demokratik konfedaralizm ve federasyon ile olur. Ulus devletlerde diktatör olur..\" şeklindeki sözleriyle, aslında içinde bulundukları çelişkilerin ne denli derin olduğunu göstermişti.
Şöyleki; silahlı güç bulundurdukları dört parça Kurdistan\'da, sömürge devletleri (Türkiye, İran, Irak ve Suriye)\'nin toprak bütünlüğünden yana olduklarını, Kürdlerin haklarının mevcut sınırlar içerisinde demokrasinin gelişmesiyle çözülebileceğini, Devlet sahibi olmayı Kürdlere zûl sayıp, dünyadaki mevcut hiçbir devlete karşı olmadıkları savunuyorlar. İsmail Beşikçi bu konuda kısaca şu belirlemeyi yapmıştı: \"Öcalan ve PKK, Türkiye, İran, Irak, Suriye devletlerine karşı çıkmıyorlar, Kürdlerin Kürd devleti kurmasına karşı çıkıyorlar.\"
PKK\'nin henüz muhteviyatı tam anlaşılmayan \"demokratik özerklik ve özyönetim\" söylemlerinin dünyadaki pratiklerine bakarsak; 1960’larda Sovyet Bloku\'na bağlı bazı Doğu Avrupa ülkelerinde, siyasal değil, ekonomik bir anlam ifade eden \'özyönetim\' pratikleri; belli başlı üretim araçlarının, Marx’ın ilk “toplumsal mülkiyet” anlayışına devlet mülkiyetinden daha yakın olduğu ileri sürülerek, devletin değil işletmelerin kendi mülkiyetinde olması gerektiğinin teorisini üzerine kurulmuştu.
Sistemin, gelişen muhalefete karşı önlem olarak bir nevi yumuşama politikası olarak tanımlanabilecek bu pratikler kısa sürede başarısız olmuş ve unutulmaya yüz tutmuştu.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.