Türkiye Cumhuriyeti devleti ve diğer sömürgeciler yaklaşık yüz yıldan bu yana oldukça sinsi birtakım yöntemler kullanarak dünya kamuoyunu sürekli yanıltmakta ve ciddi birtakım manipülasyonlarla mazlum Kürd halkını mahkum etmeye çalışmaktadır. Bu sahtekarca tutum ve davranışlarının yegane amacı bölgenin en kadim milletlerinden olan Kürd halkını statüsüz bırakmak ve Kürdlere ait bu topraklardaki işgalciliklerini kalıcı bir meşruiyete dönüştürme çabaları olarak görülmelidir.
İşin esasına bakacak olursak özellikle 1916 Sykes-Picot anlaşması ve daha sonra da Lozan’da Kürdleri mahkum eden ve neredeyse yok sayan anlaşmalara karşı, Kürd halkının kendi mevcudiyetini ortaya koymak adına vermiş oldukları haklı ve meşru bir mücadeleden ve direnişten başka bir şey değildir. Bu anlamda Kürdler bir devlet sahibi olmadıkları ve yine kendilerini savunabilecek düzenli bir orduya sahip olmadıklarından dolayı, Kürdlerin gasp edilmiş haklarını geri almak üzere verdikleri her türden haklı ve meşru mücadelenin adı ne yazık ki işgalciler tarafından bir savaş olarak addedilmekte ve böylece bir bütünen Kürd halkı yeniden mahkum edilmek istenmektedir.
Kürdler, yüzyıllar öncesinden bu yana dünyaya hakim güçlerin kendi çıkarları uğruna ellerinden alınmış topraklarına ve yine gasp edilmiş haklarına sahip olabilmek için Kürdistan’ı sömürgeleştiren güçlere karşı kesintisiz bir mücadele içerisinde olmuşlardır. Ancak Kürdler bu mücadele dönemlerinde mümkün olduğu kadar meşru zeminlerde kalmayı tercih etmişseler de işgalciler her seferinde ordularını Kürd halkının üzerine sürmüş ve Kürdlere yönelik dünyada emsaline az rastlanır katliamlara imza atmışlardır. Kürdlerin bu meşru ve haklı mücadelesinin birkaç örneğini sıralayacak olursak; İran’da Mahabad Kürd Cumhuriyeti’nin ilanı, Irak’ta 1957’den başlayıp 1974’lere kadar süren ve farklı anlaşmalarla sabit mücadele ve direnişleri sayabiliriz. Türkiye parçasında ise 1921 Koçgiri, 1925 Şeyh Said, 1927 Ağrı ve 1938 Dersim’deki zulme karşı ayaklanma ve direnişlerini sayabiliriz.
Dolayısıyla, yukarıda özet olarak bahsini ettiğimiz mücadele ve direnişlerin hiçbirisi düşmanla eşit koşullarda cereyan etmediği için işgalcilerin nitelendirdiği gibi birer savaş olarak sayılamaz ve bunların tamamı Kürd halkının özgürlük, bağımsızlık ve insanca yaşam için verdikleri mücadele ve direniş örnekleridir. Günümüze gelirsek uluslararası arenada meşruiyeti tartışılmayacak olan Güney Kürdistan federe devletine karşı yine sinsi ve Kürdleri atalarına ait coğrafyadan silmek üzere Türkiye ve İran devletleri tarafından en gelişmiş savaş araçları kullanılarak Kürd kazanımları yok edilmek istenmekte, Türkiye ve İran güçlerine karşı tek mermi dahi atmayan mazlum Kürd halkının kazanımları yok edilmek istenmektedir.
Kürd halkına karşı bütün bu zorbalıklar yaşanırken, dünyaya hakim güçler yine geçmişte olduğu gibi olayları seyretmekte ve Kürdlerin haklı ve meşru haykırışlarına kulak tıkamaktadırlar. Mevcut koşullarda dünyanın en zengin enerji kaynaklarına sahip topraklarda yaşayan Kürd halkının devletleşme şiarını kendi mücadelesinde en üst seviyede tutarak ve yine Kürdler arası birliği sağlayarak dünyaya hakim güçleri ve onun halklarını kendi mücadelesine duyarlı kılabilir. Kürdlerin bunun aksine davranışı, bu coğrafyada ebediyen köleliğe razı olma sebebi olacaktır. Tam da bu noktada Güney Kürdistan’da ki güçlerin tüm enerjisini merkezi bir ordulaşmaya ve modern bir devlet yapılanmasına yönelik kullanmalıdır.
Güney Kürdistan federe devleti sadece kendi egemenlikleri altındaki topraklarda hüküm sürmek ve birtakım avantajları kendilerine yönelik kullanma lüksüne sahip değildir. Dört parçadaki Kürd halk hareketinin doğru bir yönde kanalize edilmesinden, Kürdler arası birliğin sağlanmasına ve Kürd ulusal mücadelesinin haklı taleplerini uluslararası arenada anlatma konusunda da kendilerini sorumlu görmelidirler. Bu arada vicdanı olan her bir Kürdün, örgütün ve partinin Kürdler arası birliğin sağlanmasında kendisine düşen sorumluluktan asla kaçmaması gerekmektedir.
Yukarıda yazdıklarımızdan da anlaşılacağı üzere Kürdler, Kürdistanı işgal altında tutan hiçbir devlete karşı savaş ilan etmemiş olduğu gibi zaten Kürdlerin devleti olmadığı için savaşma kabiliyeti de yoktur. Dolayısıyla, Kürdlerin yaptıkları mücadele zulme, haksızlığa ve kırımlara karşı onurlu ve meşru bir direniştir. Meseleyi doğru anlamak istiyorsak Kürdlere karşı ve onları yok etmek üzere savaş ilan edenler sömürgecilerin bizatihi kendileridir.
Bu karanlık günlerden özgür ve umut dolu bayramlara ulaşma temennisiyle.
Saygılarımla
M. Hüseyin Taysun
02.08.2020 / İstanbul
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.