Özellikle son sekiz aydan beri, Kuzey Kürdistan’da yaşanmakta/yaşatılmakta olan olaylara baktığımız da, hele de bu yaşanan vahşet durumunu bir yurtsever hassasiyetiyle izlerken, kendisine insanım diyenlerin vicdanen tahammül göstermeleri veya suskun kalmaları asla mümkün değildir.
PKK’nin lider kadrosundaki birtakım aklı evvel ve güdümlü şeflerin vermiş oldukları yanlış kararlar ve yine onların hegemonik siyaset anlayışları nedeniyle, T.C. Devletinin Kürdistan’da kent ve kasabaları kuşatarak, hendek ve barikatların arkasına sürülmüş genç ve namuslu Kürd çocuklarına ve ayrıca o bölgelerde yaşayan savunmasız sivil halka büyük bir vahşet uyguladığı herkesçe bilinmektedir.
Yüzlerce Kürd gencinin direnmek adına hayatını kaybettiği ve binlerce sivil insanımızın yurdunu, yuvasını terk ederek büyük bir perişanlık yaşadığı bu dayanılması mümkün olmayan vahşet durumuna rağmen, birilerinin biz yanlış yaptık diyerek üstü örtülü yenilgiyi kabullenmesine karşılık, hala her türlü lojistikten mahrum gençlere, ölüme kadar direnmelisiniz nutukları ve talimatları savurmasını herhangi bir akılla izah edebilmek mümkün müdür?
Her gün içimize kan damlayarak izlemek zorunda kaldığımız halkımıza yönelik bu alçak ve vahşice devlet saldırılarına karşı eli ayağı bağlı ve hiçbir şey yapamaz durumda olmak veya bir şeyler yapılabilecek alanların tüm Kürdistani güçlere, kendi hegemonyasını kaybederim korku ve endişesiyle, siyaset zeminini bloke etmiş ve önemli bir gücü elinde bulunduranlar tarafından kapalı tutulmasından daha büyük bir ihanet olabilir mi?
Farklı sömürgeci merkezler ve yine farklı istihbarat örgütlerinin girdabında bocalayan siyasi çevreler bilmelidirler ki, kendilerinin dışındaki bizlerinde her birimizin ait olduğu bir toprak parçası, bir milliyeti, bir dili ve bir kültürü vardır. Yine unutulmasın ki vatanımız birilerinin işgaline uğramış olsa da, milliyetimiz inkâr edilse de, dilimiz yasaklanıp kültürümüz yok sayılsa da ve bütün bunlarla beraber insanlık dışı dayatma ve zulümlerin muhatabı edilsek de ve binlerce bedenimiz özgürlük savaşı uğruna toprağa düşse de, bizim de kendimize ait olan halk gerçekliğimiz asla değiştirilemeyecek ve ortadan kaldırmaya kimsenin gücü yetmeyecektir.
Topraklarının işgaline ırkının reddedilmesine, dilinin yasaklanmasına ve kültürünün inkârına karşı durup korkusuzca bir mücadelenin içerisinde olduğumuz, işgalci ve zalimlere karşı çıktığımız oranda ve bahsi geçen bu değerlerin tümünü ölümüne sahiplenip mücadele ettiğimiz nispette, ancak o millete ait bir insan olduğumuzu söyleme ve savunma hakkına sahibiz, bunun tersi durum ise teslimiyet, uşaklık ve hiçliği ifade eder ki o zaman dünya kamu oyunda bırakın sizi bir millet olarak tanımalarını ve bir ülkenin sahibi olarak görmelerini, sizi insandan bile saymaları/görmeleri mümkün değildir.
Geldiğimiz bu nokta da sömürgeci sistemin ırkçı Kemalist veya sahte ümmetçi kanadına yalakalık hiçbir şekilde kabul edilir, ya da sorunun çözümüne katkı sunan bir tutum değildir. Kurtuluşun ve özgürlüğün gerçek reçetesi kendi halkının tüm değerlerini militan bir ruhla sahiplenerek, Kürdistanlı yurtsever güçlerin milli bir çizgide buluşmasını sağlayacak ve sömürgeci sisteme karşı, Kürd halkının hak ve onur mücadelesini aklı selimle örgütleyerek özgürlüğe giden yolun sabır taşlarını yerli yerine koyarak mücadele etmektir.
Halkımıza bunca vahşet ve zulmün uygulandığı bu acılı günlerde, T.C. Parlamentosunu meşrulaştırmaktan başka hiçbir işlevi olmayan ve mebusluğun kendilerine kişisel ve ailesel avantajlar kazandırmaktan başka bir işe yaramadığı bu durumda, tüm namuslu ve sorumlu Kürd olduğunu iddia eden şahıslara seslenerek, mevcut ceberut devlet yapısını uluslararası arenada zora sokacak ve aynı zamanda Kürdistan’lılar üzerindeki vahşetini sorgulayacak duruma düşürmek üzere, ve de sömürgeci sitem sizleri parlamentodan kovmadan, en kısa zamanda istifa ederek Kürd milletinin samimi yüreğine dönmeleri çağrısında bulunuyorum.
Kürd halkının arasında geçirecekleri her saatin onlara çıkar kazandırmayacağını, ancak kendi halkıyla birlikte aynı havayı teneffüs etmenin onların mutluluğuna sebep olacağını rahatlıkla söyleyebilirim. Sömürgecilere karşı kendi halkını sahiplenme anlamında tutarlı ve verimli bir uğraş içerisinde olmayan bu unsurların, tarihte Kürd halkının vicdanında sorgulanmamak üzere böylesi bir tutum içerisinde olmaları dilek ve temennileriyle…
Saygılarımla
28-02-2016 / İstanbul
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Nerina Azad'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.